Koronavirüs salgınının pandemi ilan edilmesinin ardından tüm dünya yakın tarihe damgasını vuran bir sürece sürüklendi. İnsanların aktif sosyal yaşamdan çekilmelerine neden olan önlemler zinciri yeni yaşam pratiklerini de beraberinde getirdi.  Bu önlemlerden kuşkusuz gazetecilik de önemli bir oranda payını aldı. Karantina süreciyle birlikte zorunlu haller dışında hem masa başındakiler hem de alanda çalışınlar, mesleklerini çoğunlukla evlerinden yürütmek durumunda kaldı.

Salgın Döneminde Habercilik Pratikleri | Fotoğraf: Unsplash/@freegraphictoday

Basın kuruluşlarında aktif bir şekilde hızlı, derinlikli ve doğru bilgiyi sunmak belki de hiç bu kadar önemli olmamıştı. Halk bu süreç dâhilinde virüs, virüsten korunma ve tedavi yöntemleriyle ilgili milyonlarca bilgiye maruz bırakıldı. Bunun yanında pandemi süreci, geleneksel medyaya güveni arttırarak sosyal medyanın güvenirliğini de düşürüyordu. Yapılan araştırmalara göre normal zamanlarda haber kaynağı olarak televizyon, gazete gibi geleneksel medyayı güvenilir bulmayanların yüzde 53’ü Covid-19 zamanında geleneksel medyayı daha güvenilir bulunuyordu.

Bu zaman zarfında ise, medya hem ekonomik hem de teknolojik gelişmelerden büyük oranda etkilenecek gibi görülüyordu. Yerel basın ve dijitalleşen basın arasındaki ikilemde her geçen gün artıyordu. İnternet nedeniyle büyük ve hızlı tiraj kaybı yaşayan yazılı basının salgın sonrasında ayakta kalabilecek mi soruları ise kafalarda gittikçe belirginleşmeye başlamıştı. Salgın döneminde mesleğini icra etmeye çalışan Dünya Gazetesi yazarı Yasemin Salih ile süreç içerisinde gazetecilik ve habercilik alanının geçirdiği evreleri konuştuk. Keyifli okumalar.

Yasemin Salih
Yasemin Salih | Fotoğraf: Twitter

Salgın döneminde haber üretim süreçleri ve güçlükleri nelerdi?

Pandemi süreciyle birlikte, 2020 Mart ayının sonundan itibaren çalışmalarımı evden sürdürdüm. Öncelikle benim mesleğimde üretim özel röportajların yanı sıra, diğer gazetelerin köşe yazarlarıyla birlikte katıldığımız seyahatler ve basın toplantıları ışığında gerçekleşiyor. Bunun dışında elbette özel dosyalar da hazırlıyoruz. Ancak belirtmeliyim ki bu daha çok, muhabirlik döneminde yaptığımız işlerdi.

Pandemi başladığında yakın zamanda planlanan iki yurt dışı seyahatim iptal oldu. Ardından yurt içi seyahatler de teker teker iptal edildi. Basın toplantıları anında kesildi ve elbette yüz yüze röportajlara da cesaret edemedik. Bir süre elimizdeki malzemeleri ve telefon görüşmelerini kaynak olarak kullandık. Hemen arkasından zoom üzerinden röportajlar yapmaya başladık. Basın toplantılarımız da yine zoom ve diğer benzer uygulamalar üzerinden gerçekleşiyor. Bu bizlere ciddi anlamda zaman kazandırsa da kişisel görüşüm iletişimin çok boyutlu bir süreç olduğu yönünde.

Ben bir ekonomi yazarı olarak röportaj yaptığım şirket sahibinin ofisini, masamıza çay-kahve getiren çalışana yaklaşımını, ekibini gazetecinin yanında idare edişini gözlemlemek isterim. Ya da eğer şirketinde değil de bir restoran veya otelde röportaj yapıyorsam, mekânda nasıl davrandığını da gözlemleyerek fikir edinmenin, bana ve dolayısıyla ortaya çıkacak hikâyeye çok şey katacağına inanırım. Dijital imkânlar, hayatın her alanında olduğu gibi gazetecilikte de kolay ama yavan bir dünya sunuyor size. Ev çorbasıyla hazır çorba arasındaki fark gibi dersem sanırım yanlış bir metafor olmaz. Pandemi döneminde çalışmanın bir başka zorluğu da evdeyseniz daha çok üretmek zorunda olduğunuz psikolojisi. Bu ciddi anlamda baskı yaratıyor ve elinizde aşırı yorgun kapanan bir gün kalıyor. Hep bir şeyleri eksik yapıyormuş hissi var içimde.

Yasemin Salih | Fotoğraf: Twitter

Habercilik anlayışının dijital platformlarda yoğunlaşması gazetecilerin mesleki hayatında çok farklı etkiler yarattı mı? Dijital platformlardaki gazetecililik ve haber üretimini nasıl değerlendiyorsunuz?

Eğer haber refleksiniz oturmuşsa çok büyük bir üretim sıkıntısı yaşamıyorsunuz. İzlediğiniz bir reklam, sohbet ettiğiniz bir esnaf, arkadaşınızla dertleşmeniz, marketten aldığınız poşet, aklınıza gelebilecek her şey tetikleyici rol oynayabilir ve eğer sıkı bir bilgi ağınız varsa, doğru soruları sorup iyi bir hikâye çıkarabilirsiniz. Elimizin altındaki teknoloji bunu gerek metin gerekse görsel anlamda gazetemize iletme, ertesi gün sayfalarda görme imkânı sunuyor.

Salgın süreciyle hızla başlayan toplumsal değişiklikler medya dünyasını da sosyal, siyasal ve ekonomik yönden değişip dönüştürüyor. Bazılarına göre gazetecilik mesleği yok olma tehlikesiyle karşı karşıyayken bazılarına göre de yenilenip, çağa ayak uydurarak enformasyon sürecinin en büyük yapı taşı olarak varlığını güçlendiriyor. Bu kapsamda sizce gazetecilik pratiği artık bir değişimin eşiğine mi geldi ?

Yeni dünya normalleri diye bir durumdan bahsediliyor ama aslında bu bir günde ortaya çıkan bir durum değil. Yaklaşık 10 yıldır bir değişim yaşıyoruz. Kendi adıma, daktilo ile gazeteciliğe başlayan biri olarak şu anda evimden canlı yayın yaptığımı düşündüğümde bile eşikleri değil, dağları aştığımı söyleyebilirim. Basılı yayınların azalması, evlerimizde daha az görmemiz sanki “gazetecilik bitti” algısını yaratıyor hatta birçok insan bu cümleleri büyük bir aymazlıkla söylüyor. Ben onlara, “İnsanlık var olduğundan bu yana haber alma ihtiyacı var ve bu asla bitmeyecek” diyorum. Gazeteme gelen genç meslektaşlarımın moralini kimsenin bozmasına izin vermiyorum çünkü habercilik ölmeyecek. Çevrenize bir baksanıza, hiç ilgisi olmayan insanlar bile ellerindeki telefon vs. imkânlarla habercilik yapmaya çalışmıyorlar mı? Mahallenin kuaförü de dedikodu anlatırken bunun peşinde aslında. Sadece mecralar değişiyor. Yeni meslektaşlarımın bu değişimi kaçırmamaları ve yeteneklerine göre fark yaratacakları kanalları bulmaları gerekiyor.

Salgın Döneminde Habercilik Pratikleri
Salgın Döneminde Habercilik Pratikleri | Fotoğraf: Unsplash/@bernardhermant

Küreselleşen dünyada hızla yayılım gösteren koronavirüs, insanları adeta habere ve bilgiye aç hale getirdi. Gazetecilerin her gün ürettikleri haberleri, kamuoyu hızla okuyup tüketiyor. Doğru ve kesin bilgilere ihtiyaç da her geçen gün artış gösteriyor. Peki, salgın sürecinde basının ve gazetecilerin kamuoyu üzerindeki etkisini nasıl değerlendirirsiniz?

Pandemi döneminde bilgiye iade-i itibar olduğunu düşünüyorum ama gerçek uzmanların fikirleri alınarak kamuoyuna aktarılan bilgiden bahsediyorum. Bir gazetecinin sorumluluğu, aktaracağı bilgiyi seçmekte yatar. Yani kaynağınızın yetkinliğinden emin olmalısınız. “Bu haberi okuyan, izleyen kişi nasıl etkilenir?” sorusunun yanıtını, haberi aktaran ve kaynağınızın da (eğer veriyorsanız) toplumdaki yeri açısından içiniz rahat bir şekilde vermeniz gerekiyor. Koronavirüs, özellikle ilk günlerinde büyük bir kaostu. Tüm dünya için böyleydi. Hakkında çok az şey biliyorduk–ki hala kesin bilgiler global bilim insanları açısından bile telaffuz edilemiyor- , bu belirsizliği netleştirmek için medyaya koştuk. Herkes bulabildiği her türlü bilgiye saldırdı. Başlarda kelle paça gibi bilimsel temeli olmayan bilgiler toplumu yanlış yönlendirse de sorumlu habercilik galip geldi. Şu anda bir normalleşme varsa bu medyanın sorumlu tavrı ve doğru kaynaktan doğru haberleri müthiş bir hızla aktarması sayesindedir.

Bu süreçte edinilen deneyimlerin sizce gazetecilik mesleğine nasıl bir etkisi oldu?

Hepimiz dijital medyayı hızlandırılmış şekilde öğrendik. Müthiş bir eğitim oldu bizler için. Zorunda kalınca daha önce hayalini kurmadığımız iş modellerine anında adapte olabileceğimizi gördük. Bu deneyim, esnek çalışmanın en çok medyada öğrenilmesi ve içselleştirilmesi gerektiğini gösterdi.

Salgın Döneminde Habercilik Pratikleri
Salgın Döneminde Habercilik Pratikleri | Fotoğraf: Unsplash/@cowomen

Basın kuruluşları bu süreçte ne tür ekonomik sıkıntılarla karşılaşabilir, medya koronavirüsten sağ çıkabilecek mi, gazeteciliğe ekonomik yansıması ne yönde olur?

Dijital kanalını güçlendiren medya grupları bu krizden sağ çıkacaktır. Habercilik ölmez ama medyanın cirosu, ürün satışından değil aldığı ilan ve reklamlardan gelir. Reklamın kaynağı da şirketler, yani iş dünyasıdır. Bu süreçte iş dünyası oldukça zarar gördü. Kısa dönemli çalışma desteği, bankaların kredi imkânları, faizlerin düşmesi, ihracatta birtakım kolaylıklar getirilmesi vs. gibi önlemler şirketlerin yaralarını sarabilir ama mutlaka her krizde olduğu gibi pandeminin de kazananları ve kaybedenleri olacak. Daha önceki krizlerde görüldü ki, çarşıda işler karışıkken yaptığınız pazarlama yatırımı, fırtına dindiğinde size birkaç katıyla geri döner. Büyük, kurumsal şirketler bunun farkında. Bu nedenle hala reklamları, ilanları görüyoruz. Bu dönemde dijitale yapılan pazarlama yatırımları artacak. Dolayısıyla dijital kanalını güçlendiren medya grupları bu krizden sağ çıkacaktır.

Sahada ve saha gerisinde çalışan gazetecilerin karşılaştıkları riskler nelerdi?

Ben açıkçası sahada değildim ama gazetemde her gün işe gidip, sayfalarla ilgilenen bir ekip var. Her sektörün gizli kahramanları olduğu gibi medyanın da haber alma ihtiyacını gözeten, bunun için her hangi bir hastalık ya da farklı riski göze almaktan çekinmeyen emekçileri var. Pandemi döneminde de her meslek grubunda olduğu kadar bizim meslekte de virüs kapma riski söz konusuydu. Sahadaki arkadaşlarımız, yöneticilerinin kendilerinden istedikleri hikâyeleri çıkarabilmek uğruna her ortama girdiler. Birçok televizyon kanalında çalışan arkadaşım korona pozitifti. Sadece bir kanalda 30 arkadaşımıza virüs bulaşmıştı ama her gün haberler yayınlandı, her gün gazeteler çıktı. Bazı gazeteler ise tamamen evden çalışma kararı aldı.

Gazetecilik
Gazetecilik | Fotoğraf: Unsplash/@anniespratt

Dönem içerisinde kamuoyuna sunulan bilgilerin gerçekçi olduğunu düşünüyor musunuz, süreç yeterince şeffaf mı?

Bu konuda net yargı verilmesini yanlış buluyorum. Bir habere kesinlikle yanlış ya da doğru demek, bilimsel kanıtlar, kaynaklar ışığında olmalı. Bir kaynağınızla konuşursunuz verdiği bilgileri aktarırsınız ama o kaynak doğru olmayabilir. Özellikle pandemi gibi bilimsel bir meselede haber yapıyorsanız, ne kadar dikkat etseniz de yeterince hâkim değilseniz, dolayısıyla yanılma ve yanıltma riskiniz vardır. Bu nedenle hikayeniz, editör, genel yayın yönetmeni gibi süzgeçlerden geçer. Doğru ya da yanlış, hiçbir gazeteci haberinde kendi fikrini söylemiyor, dikkat ederseniz mutlaka bir kaynak var. Burada yönlendirme var mı, bilinçli bir algı yaratma söz konusu mu? İşte tartışılması gereken konular bunlar ama dediğim gibi bu tartışmayı da yapabilmek için bence bilim insanı olmanız ve geçerliği kabul görmüş, kanıtlanmış bilimsel unsurlara iddianızı dayandırmanız gerekiyor. Ne yazık ki ekranlar da ve gazetelerde bilim insanı olmadan net söylemler içeren çok fazla yazı, yayına rastlıyoruz ama bunu Türkiye’ye mal etmek yanlış, tüm dünyada bu hatalar yapılıyor.

Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@bernardhermant

İlginizi çekebilir: Bülent Tunga Yılmaz’dan Spotlight