“It’s summertime and the living is easy (yaz zamanı ve yaşamak kolay).” The Zombies’ın meşhur şarkısı Summertime’da geçen bu cümle çoğu açıdan doğru. Şehirden ve sorumluluklardan kaçamayanlarımız için yapım yılı 60’lardan günümüze uzanan, yaz mevsiminde geçen, birbirinden farklı hikayeleri filmleri bu yazıda derledim.  Evinizin en rahat ve serin yerinde izlemenizi önerdiğim bu filmlerin gerçek hayatın sıkıntılarından biraz olsun sıyrılmanızı sağlayacağını umarak iyi seyirler diliyorum!

Yaz Filmleri
Yaz Filmleri | Fotoğraf: Unsplash/@dmjdenise

Yaz Filmleri

Murina | 2021

img_1454-2
Murina | Fotoğraf: IMDB

74. Cannes Film Festivalinde filmin yönetmeni Antoneta Alamat Kusijanovic’e ödül kazandıran film anne babası ile beraber yaşayan Julija adlı genç kızın özelllikle babası ile olan ilişkisi üzerinden bir büyüme hikayesini bizlere sunuyor. Adriyatik Denizi’nin olağanüstü doğal güzelliği ile Akdeniz özlemi ile dolmanızı sağlayacak bu film karanlık ve derin yönü ile merak duygunuzu da uyandırmanızı sağlıyor. Hayallerimizde olan sessiz balıkçi kasabalarının bile dertleri olduğunu hatırlamamızı sağlayan bu film anlatmak istediği hikayeyi durulukla anlatıyor. 

The Lost Daughter | 2021

img_1456-3
Lost Daughter | Fotoğraf: IMDB

Maggie Gyllenhaal’un oyunculuktan yönetmen koltuğuna geçtiği film, Yunan Adasında tek başına tatil yapan Lena’nın genç bir anne ile tanışması ile kendi annelik deneyimini hatırladığı geçmişini içsel bir anlatım diliyle ele alıyor. Psikolojik dram türüne ait bu filmin kadrosunda Olivia Colman, Dakota Johnson, Jessie Buckley, Ed Harris, Paul Mescal ve yönetmenin kocası Peter Sarsgaard gibi isimler yer alıyor. Venedik Film Festivalinde En İy Senaryo ödülü almış filmin, Akademi Ödüllerinde de adaylıkları bulunuyor. Empati yapmayı unutmadan izlemememiz gereken bu film insan doğasındaki bencilliği ve kişilerin üstlerine yüklenen sorumlulukları sorgulamamızı sağlıyor.  

Call Me By Your Name | 2017

img_1448-2
Call Me By Your Name | Fotoğraf: IMDB

Luca Guadagnino tarafından yönetilen romantik drama filmi Andre Aciman’ın 2007 senesinde çıkan romanından uyarlama. 80’li yılların başında 17 yaşındaki Elio İtalya’nın kuzeyinde ailesi ile yaşarken profesör babasının mezun öğrencisi olan Oliver’ın akademik işler için ailenin yanına gelmesi ile başlayan hikaye, izleyicilere başarılı bir romantik drama sunuyor. Film, sakinliğe ve duruluğa duyduğunuz özlemi arttırırken bir yandan da sizleri hikayenin mutlu sonla bitmesini umucağınız bir ruh haline sokuyor. Filmin soundtrack açısından da çok başarılı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Başrolünde yıldızı bu film ile parlayan Timothee Chalamet ve adı tatsız olaylar ile anılan Armie Hammer’ı izliyoruz.

A Bigger Splash | 2015

img_1583
A Bigger Splash | Fotoğraf: IMDB

Film geçirdiği ameliyat sonrası ses tellerini dinlendirmek için sevgilisi Paul ile İtalya’da sakin bir tatil geçireceğini düşünen rock müziğin efsane isimlerinden olarak sunulan Marianne Lane’in müzik yapımcısı aynı zamanda eski sevgilisi Harry ve kızı Penolope’nin de tatilde onlara eşlik etmesi ile gelişen olayları konu alıyor. Kadroda yer alan Tilda Swinton, Ralph Fiennes, Dakota Johnson gibi isimler Luca Guadagnino’nun yönettiği bu filmde benzersiz performanslar sergiliyor. “Kadro gibi kadro!” dedirten bir ekibi barındıran film, bu yazıda da adı geçen “La Piscine” adlı filmden uyarlanan senaryosu ile sinemaseverlere gerçek bir psikolojik gerilim sunuyor. Adını ise David Hockney’nin bilindik “pop art” resminden alan bu film şaşırtıcı olayları ile beklenmeyeni başarılı bir şekilde sunuyor. 

Adore | 2013

img_0969-5
Adore | Fotoğraf: IMDB

İran doğumlu İngiliz Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Doris Leesing’in Büyükanneler romanında yer alan bir hikayeden uyarlanan filmin başrolünde Naomi Watts ve Robin Wright yer alıyor. Çocukluklarından beri çok yakın arkadaş olan, çocuklarını beraber büyüten 40’li yaşlarında Lil ve Roz’un birbirilerinin 18 yaşlarındaki oğullarına aşık olmasını konu alan bu film, etik kaygılarınızı size sorgulatacak güçlü bir hikayeyi ele alıyor. Bir yandan kendinizle içsel bir diyalog yaşarken bir yandan da Avustralya’da çekilen bu filmin karakterlerinin sahip olduğu doğal ortama ve refah seviyesine imrenmemek elde değil. Film ilk kez 2013 yılında Sundance Film Festivalinde gösterilen film özellikle oyuncuların performansları bakımından olumlu eleştiriler alıyor. Öte yandan eleştirileri okuduklarımdan anladığıma göre izleyiciler bu filmi beğenenler ve beğenmeyenler olarak ikiye ayrılıyor. Uyarlandığı kitabı da okumuş biri olarak ben hem kitabı hem de filmi fazlasıyla beğenen taraftayım. Hangi tarafta olduğunuzu bulmak için filmi izlenecekler listenize eklemenizi öneririm.  

And While We Were Here | 2012

img_1584-3
And While We Were Here | Fotoğraf: IMDB

Bir zamanların it-girl’ü Kate Bosworth’un başrolünde yer aldığı film İtalya’nin güneyinde Ischia adlı volkanik adada geçiyor. Jane bu adada yazı işleri projesinde çalışırken kendinden daha genç biri ile tanışıyor ve aralarında romantik bir ilişki başlıyor. Jane’in farklı kişilere karşı hissettiği güçlü duygular ve evli olmasının yarattığı kafa karışıklığı herkesi düşünmeye itiyor. Film ilk kez 2012 yılında New York’da yapılan Tribeca Film Festivali’nde gösteriliyor. Yönetmen Kat Coiro tarafından yazılıp yönetilen film aslında siyah-beyaz çekilmek istensede daha sonradan görüntü yönetmeni ile beraber renkli çekmeye karar veriliyor çünkü potansiyel seyircinin sınırlanması istenmiyor. Seyircinin filmin renklerini kaybetmemiş olmasının doğru bir karar olduğunu düşüneceğinden eminim. 

Adventureland | 2009

img_1586
Adventureland| Fotoğraf: IMDB

1987 yılının yaz mevsiminde ABD’de geçen film üniversiteden mezun olunca Avrupa turu yapmayı planlayan Jesse Eisenberg tarafından canlandırılan James’in ailesinin ona bu tatil için para vermeyeceğini öğrenmesi ile New York-Long Island’da bulunan “Adventureland” adlı lunaparkta çalışmaya başlamasını konu alır. Burada birbirinden çok farklı insanlarla tanışan James, Kristen Stewart tarafından canlandırılan Em’den hoşlanmaya başlar. Ryan Reynolds, Bill Halder, Martin Starr gibi isimlerin yer aldığı filmi ilzerken eminim çalma listenize ekleyecek  güzel şarkılara denk geleceksiniz. Bunlardan bazıları Pale Blue Eyes (The Velvet Underground), Just Like Heaven (The Cure), Modern Love (David Bowie), Don’t Want To Know If You Are Lonely (Hüsker Dü) ve fazlası. 

The Sisterhood of the Traveling Pants | 2005

img_1587
The Sisterhood of the Traveling Pants | Fotoğraf: IMDB

Dört en yakın kız arkadaşın her birinin hem yaz tatili hem de hayata dair farklı planları vardır. Birbirlerinin bedenine tam uyum sağlayan bir kot pantalon bulmaları sonucu bir karar alırlar ve bu pantolonu sürekli aralarında değiştirerek temas halinde kalmayı hedeflerler. Ann Brashares’ın kitabından uyarlanan filmde Gossip Girl’den bildiğimiz Blake Lively, America Ferrera, Gilmore Girls’den bildiğimiz Alexis Bledel ve Amber Tambly başrolde yer alıyor. Filmin oyuncu kadrosunun günümüzde hala görüşüyor olması filmin sıcaklığını korumasına fayda sağlıyor diyebiliriz. Her biri gerçekten bir diğerinden farklı olan bu gençlerin karakterlerini yansıtış biçimleri ve öykülerinin sizlere kendi geçnliğini hatılatacağına eminim. 

Swimming Pool | 2003

Swimming Pool
Swimming Pool | Fotoğraf: IMDB

Fransız yönetmen François Ozon tarafından yönetilen bu film dram-gerilim türünü sevenleriniz için mükemmel bir yaz filmi! Dedektif yazarı olan Sarah’nın yazar tıkanması yaşadığı sırada dinlenmek için yayımcısının Fransa’daki kır evin evinde kalmaya gitmesi ile başlayan hikaye Sarah’nın evin bahçıvanı ve yayımcısının kızı olduğunu söyleyen Julie ile tanışmasının ardından farklı bir ton kazanır. Filmin başrolünde yönetmenin bir dönem ilham perisi olmuş Charlotte Rampling ve Ludivine Sagnier yer alıyor. Süresi 103 dakika olan film siz birbirinden farklı iki kadın karakteri çözümlemeye çalışırken vaktin nasıl geçtiğini unutturuyor.  

The Talented Mr. Ripley | 1999

img_1585-1
The Talented Mr. Ridley | Fotoğraf: IMDB

Birçok kişi bu filmin başka bir filmden hatta o filminde (Plein Soleil) bir romandan (Becerikli Bay Ripley) uyarlanmış olduğunu bilmiyor. Filmin muhteşem kadrosuna dahil olan Matt Damon, Jude Law, Gwyneth Paltrow veya Philip Seymour Hoffman’ı bilmemek ise mümkün değil gibi duruyor. 1950’lerde Tom Ripley adlı bir genç bir partide oğulları Dickie’yi İtalya’dan ABD’ye döndürmesi için bir adamdan para teklifini kabul eder. Dickie ile aynı üniversiteye gittiği varsayılsa da aslında yoksul olan Ripley şans eseri İtalya’da Dickie ve onun kız arkadaşı Marge ile tanışır.  Birbirinden yetenekli oyuncuları barından, başarılı kurgulanmış bu etkileyici hikayeyi izlemenin gününüzü zenginleştireceğine eminim. 

I Know What You Did Last Summer | 1997

img_1588
I Know What You Did Last Summer | Fotoğraf: Bloody Disgusting

Slasher korku türünün en bilinenlerinden olan, 90’ların klasik korku filmlerinden gösterilen ABD yapımı film, North Caroline’nin küçük bir kasabasında dört arkadaşın yeni hayatlarını kutladıkları bir akşam araba kazası yapması sonucu hayatlarının nasıl değiştiğini anlatır. Arabadaki kimseye birşey olmasada neye çarptıklarını anlamadan kendilerini öncelendirdirerek kaçmayı seçen bu dörtlü kazadan bir yıl sonra yaptıkları seçimin bedelini “Geçen Yaz Ne Yaptığını Biliyorum” yazan bir not bulmaları ile ödemeye başlarlar. Sarah Michelle Gellar, Freddie Prinze Jr. Jennifer Love Hewitt ve Ryan Phillippe’nin başrolde yer aldığı bu film 90’lar nostaljisi yaşamak isteyen herkesin yaz akşamını güzeleştireceğini düşünüyorum. Bu filmi sevenleriniz çok bir bekleniye girmeden filmin devam serisine ait diğer iki filmide kafa dağıtmak için izleyebilir. 

Stealing Beauty | 1996

img_1724-4
Stealing Beauty | Fotoğraf: Letterboxd

Ünlü İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci tarafından yönetilen film annesinin intihar etmesinden sonra genç Lucy’nin İtalya’ya gitmesini, hayata dair arayışlarını konu alıyor. Filmde 19 yaşında olan Liv Tyler’ın ilk kez başrolde yer aldığı bu film, kadrosunda Jeremy Irons, Rachel Weisz, Sinead Cusack’ı da barındırıyor. Dram filmlerini seven sinemaseverlerin estetik bakış ile dokunaklı öyküleri muhteşem bir atmosfer ile sunan bu filmi seveceğine eminim. 

Conte D’été | 1996

Conte D’ete
Conte D’ete | Fotoğraf: IMDB

Fransızcadan çevirisi Bir Yaz Hikayesi olan Eric Rohmer’in “Dört Mevsim Hikayeleri” olarak adlandırdığı hikayelerinden yaz bölümünü işleyen bu film bana göre serideki en başarılı film. Fransız “Yeni Dalga” sinemasının başyapıtlarından olan bu film Gaspard adlı matematik bölümünden mezun bir müzisyenin mezun olduktan sonra arkadaşının yazlık evine gitmesi ile başlıyor. Kız arkadaşının ona tatilde katılmasını umarken hayatına giren iki diğer kadının da etkisine kapılan genç karakterin yaşadıkları hepimize alıştırılmaya çalışılan aşk kavramını sade ve yormayan bir dil ile sorgulatıyor. Tesadüflerin ve insanın hayatı kontrol edebilme kabiliyeti arasındaki çekişmeyi izlerken yaz mevisimi atmosferinin içinde kaybolmak isteyen herkes için ideal bir film. 

Pauline à la Plage | 1983

img_1455
Pauline à la Plage | Fotoğraf: IMDB

Türkçesi “Pauline Plajda” olan bu film Eric Rohmer’in yine sevilen filmlerinden biri. Kuzey Fransa’da Normandiya bölgesinde geçen film Marion adlı boşanma süreci içinde bulunan bir kadının 15 yaşındaki kuzeni Pauline tarafından ziyaretini konu alıyor. Tatilleri boyunca karakterleri birbirinden farklı erkeklerin bu iki kadının peşine düşmesi ve bir grup yalan serisinin çıkmaza sürüklemesini konu alan film ince işlenmiş diyaloglar barındıran, izlenmesi gereken filmler arasında. Estetik olarak da çok başarılı olan bu film lokasyonuna yakışan kostüm tercihleri ve müzikleri ile herkesin görsel zevkine hizmet edeceğine eminim. 

Le Genou de Claire | 1970

img_1726
 Le Genou de Claire| Fotoğraf: IMDB

Yine bir Eric Rohmer klasiği olan dilimize “Claire’in Dizi” diye çevrilmiş film orta yaşlı bir diplomat olan Jerome’nin tatil sırasında tanıştığı Claire ve onun dizine duyduğu yoğun duyguları konu alıyor. Olay örgünü duru tutan ama öykünün anlatım şekli bakımından zengin içerikleri gerçek ama bir yandan da gerçeklikten çok uzak, kusurlarıyla da mükemmel olan karakterlerin diyalogları ile sunmayı seven yönetmenin bu filmi, bekleneni fazlasıyla veriyor. 106 dakika süren romantik-dram türüne ait olan bu filmin sanat yönetmeni Nestor Almendros yaz mevsiminin Fransa’da bir göl kenarında ne kadar güzel olabileceğini seyirciye başarıyla aktararak hepimizin imrenmesini sağlıyor. 

La Piscine | 1969

img_1727
La Piscine | Fotoğraf: IMDB

A Bigger Splash filminin uyarlandığı meşhur film. Bu film sık sık karşımıza sosyal medyada takip ettiğimiz film sayfalarında ya da estetik sayfalarda özellikle Jane Birkin’in karakteri Penelope’nin kıyafetleri aracılığı ile karşımıza çıkıyor. Konusu yukarıda bahsettiğim A Bigger Splash ile benzerlikler taşısada taklitler aslını yaşatmaya devam ediyor. Bir zamanların en sevilen çifti olan Alain Delon ve Romy Schneider’in başrolde yer aldığı bu film kıskançlık, sahiplenme, güç gibi kavramları başarıyla işleyerek unutulmazlar listesine giriyor. Filmin iki versiyonu bulunuyor bunlardan biri Fransızca bir diğeri ise İngilizce. İngilizce olan versiyonda oyuncular dönemin alışılmışı dışında İngilizce konuşuyor ve sonu biraz daha farklı. Uluslararası izleyiciye ulaşmasını kolaylaştırmak için alınmış bu kararın başarılı sonuç getirdiğini söylemek mümkün. 

The Graduate | 1967

img_1725-2
The Graduate | Fotoğraf: IMDB

Mike Nichols tarafından yönetilen bir Amerikan klasiği. Yeni mezun ve ne yapmak istediğine dair kafası karışık olan Dustin Hoffman tarafından canlandırılan Ben’in yaz için ailesinin evine dönmesi ile başlayan film düştüğü boşluk sırasında Anne Bancroft tarafından canladırılan yaşça olgun bir kadın Mrs. Robinson ve onun kızına duyduğu romantik hislerle yaşadıklarını anlatıyor. Her birimizin bir dönem (belki birden fazla) yaşadığı sorumluluk almak istememek, karar vermekten kaçınmak ya da cevaplanması gereken soruları erteleme isteğini başroldeki karakterin üzerinden izlerken aslında filmin basit bir çarpık ilişkiler meselesinden çok daha derin bir hayat sorgulama ve içinde bulunduğumuz sistemi düşünmemizi  istediğini anlıyoruz. Filmin müzikleri Simon and Garfunkel tarafından yapılan bu film sadece yaz mevsiminde değil, ne zaman sorumluluklarınız ile yalnız bırakıldığınızı hissetseniz dönüp izleyecebileceğiniz bir film. 

La Collectionneuse | 1967

img_1730-2
La Collectionneuse | Fotoğraf: IMDB

Eric Rohmer’den başka bir klasik Koleksiyoncu Kadın. St. Tropez’de geçen film aynı evi paylaşan Adrien ve Haydee’ye yoğunlaşarak erkek-kadın rollerini tekrar düşünmeye itiyor. Sinematografisi Nestor Almendros tarafından üstelenilen bu film hem villadaki yaşamı hem villa dışında özellikle sahilde geçen sahnelerin karakterler üzerindeki etkisini seyirciye aktarmayı başarıyor. Üç ana karakter çevresinde dönen olaylar yine etkileyici bir senaryo ile izleyiciye düşünecek çok şey verirken, estetiksel olarak da bekleneni fazlasıyla veriyor. 

Pierrot le Fou | 1965

img_1732-1
Pierrot le Fou| Fotoğraf: IMDB

Fransız Yeni Dalgası’nın en etkili isimlerinden olan Jean-Luc Godard’ın başrollerinde Jean-Paul Belmondo ve Godard’ın eşi ünlü Anna Karina’nın olduğu film şiirsel anlatımı ile akıllara kazınıyor. Ferdinand zengin bir kadınla evli, mutsuz bir adamken çocuklarının bakıcısı Marianne ile kaçmaya karar veriyor. Beklenmedik olaylar yaşamalarının sonucunda kendilerini Fransız Riviereası’nda bulan ikili arasındaki ilişki alışılmışın çok dışında anlatım tarzıyla izleyiciye farklı deneyim sunuyor. Birbirine zıt karakterlerdeki insanların planları ve plansızlıkları etrafında gelişen olay örgüsü aslında yönetmen tarafından verilmek istenen kaotik atmosferi başarıyla seyirciye aktarıyor. 

Plein Soleil | 1960

Plein Soleil
Plein Soleil | Fotoğraf: IMDB

Bu filmin beni endişelendiren tek tarafı seyircinin Alain Delon’un güzelliğine odaklanmaktan filmi takip edebilmesinin zorluğu. Maurice Ronet tarafından canlandırılan Phillippe adlı zengin bir Amerikalı sevgisili Marge ve Alian Delon’un canladırdığı Tom ile İtalya’da hayatını sorumsuzca yaşamaktadır. Phillippe’in ailesi tarafından para karşılığı için tutulan Tom arkadaşının varlıklı statüsünü kıskanırken bir yandan da onun tekrar ABD’ye dönmesini bu sayede ailesinden parayı alabileceğini umarken bu ilişkileri kıskançlık ve şımarıklık etrafında farklı bir yöne evrilir tabii Tom’un planlarıda. The Talented Mr. Ripley adlı kitaptan uyarlanan filmin bu versiyonunu ben daha çok seviyorum ama her iki versiyon içinde diyebilirimki beklentileri fazlasıyla karşılayan bu ilginç yapımlar görülmeye değer. 

Bonjour Tristesse | 1958

img_1734
 Bonjour Tristesse| Fotoğraf: Moviepilot

Françoise Sagan’ın aynı isimli romanından uyarlanmış filmin başrolünde kariyerinin büyük kısmını Fransa’da yapmış olan Jean Seberg Cecile karakteri ile yer alıyor. Fransız Rivierası’nda varlıklı babası Raymond ile yaşayan Cecile’in hayatı annesinin arkadaşı Anne’in ziyareti ile değişir. Babası ile Anne’in evlenebileceğini fark etmesi sonucu kendini baskı altında ve kıskançlık duygusunun egemenliği altında hisseden Cecile bir takım akıl oyunları oynamaya başlar. Kitabının başarılı bir uyarlaması olarak gördüğüm bu film anlatmak istediği herşeyi en güzel şekilde anlatarak vermek istediği mesajı en sona saklayarak izleyiciyi etkilemeyi başarıyor. 

Kapak Fotoğrafı: Letterbox

İlginizi çekebilir: Yaprak Civan’dan Sahil Filmleri