Yeni yıl ile birlikte etkinlik takvimimde tiyatro oyunlarının sayısı arttığı için ne kadar mutluyum bilemezsiniz. Ve her gittiğim tiyatro oyununun kapısından, kendimle ilgili başka bir özelliği keşfetmiş olarak çıkıyorum. Bu kez, Nobel Edebiyat ödüllü İtalyan oyuncu, yönetmen ve yazar Dario Fo ile Franca Rame’nin Dada Salon Kabarett’teki “Açık Aile” adlı oyunundan, ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Aşırı Duyarlı İrem’ ile tanışarak ayrıldım.

Kadın-erkek ilişkileri, cinsiyet eşitliği, toplumdaki kadın algısı gibi konulara ilgili olduğumu her zaman farkındaydım – yine de, aynı olayın başrolünde kadın olduğunda farklı, erkek olduğunda farklı algılandığını sahne üzerinde, apaçık bir şekilde gördüğünüzde, içinizden çığlık atmak geliyorsa, bunun yalnızca ‘ilgili olmak’ ile sınırlı kalmadığını anlıyorsunuz. Oyunda çok güldüm, çok sorguladım ve tabii ki sizinle paylaşmadan duramadım.

 Dario Fo
Dario Fo | Fotoğraf: lastampa.it/

Öncelikle Açık Aile, bir Dario Fo oyunu. Tanımayanlar için kendisinden biraz söz etmek istiyorum: Dario Fo, İtalya’nın en büyük komünist yazarlarından biriydi. İşçi sorunları, savaşlar, siyasi adaletsizlikler gibi toplumsal problemleri alaycı bir şekilde ele alan ve bunu yaparken izleyiciyi çok güldürmeyi başaran Fo, ‘tiyatro karikatürcüsü’, ‘toplumsal ajitatör’ ve ‘radikal palyaço’ gibi isimlerle de anılıyordu. Bu yüzden resmi makamlarca pek sevilmedi, hatta çalışmalarını sergilemesinin önüne bile geçilmeye çalışıldı. O kadar ki, oyunlarının Türkiye’de yasaklandığı bir dönem oldu. O ise, bu karara “Türkiye’de tiyatro kuracağım” diyerek karşılık verdi. Malesef bu umut verici girişimi hayata geçemeden, 2016 yılında kendisin kaybettik ama Dario Fo’nun bu yasağa cevap veriş şekli, nasıl bir insan olduğunu anlatmak için yeter de artar diye düşünüyorum.

Dario Fo’nun France Rame ile evliliğinden sonra kurduğu tiyatro topluluğu, faaliyette olduğu yıllar boyunca, ortaya koyduğu unutulmaz eserlerle dünyada büyük yankı uyandırdı. “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü”, “Klaksonlar, Borazanlar ve Bırtlar”, “Elizabeth, Neredeyse Kadın”, “Kadın Oyunları”, “Ödenmeyecek, Ödemiyoruz”, “Japon Kuklası” ve birazdan size bahsedeceğim “Açık Aile” yazarın Dario Fo’nun kaleme aldığı tiyatro oyunları.

Dada Salon Kabarett
Dada Salon Kabarett | Fotoğraf: Instagram / @uykusuzlarkulubu

Oyun ile ilgili izlenimlerime geçmeden, yarattığı nostaljik ve bir o kadar da şık atmosfer ile biz misafirlerini büyüleyen Dada Salon Kabarett’den söz etmek istiyorum. Okan Bayülgen’in yaratıcısı olduğu mekandan içeriye adımınızı attığınız an, Berlin veya Paris’te bir kabareye ışınlanıyorsunuz. El yapımı kristal avizeler, kırmızı ışıklı bir sahne, yuvarlak masalar, dev bir kütüphane, tavanı süsleyen gergedan resimleri… Her detayıyla özel olarak ilgilenildiği belli olan, rafine ortamıyla size çok farklı bir tiyatro deneyimi sunan bir mekan burası. Biz gittiğimizde, bar menüsünden kendi damak tadımıza göre seçtiğimiz Dada Salon imzalı kokteyllerini denedik. Tiyatro keyfimize eşlik eden bu deneysel tatları çok başarılı bulduk.

Ayrıca Bodrum’da, Dada Salon Bar adlı bir sanat-gece kulübünün ve orijinaline sadık kalınarak Okan Bayülgen tarafından restore edilmiş eski bir yapıda, Dada Salon Brasserie adlı bir mekanın bulunduğunu da eklemeliyim. Dada Salon Kabarett’nin ise hemen altında, alev kırmızısı ve gizemli atmosferiyle Dada Salon Club yer alıyor.

Açık Aile

Açık Aile Oyunu | Fotoğraf: tiyatrodergisi.com.tr/

Gelelim Açık Aile’ye. Oyun, evli bir çiftin yaşadıklarından yola çıkarak kadın-erkek ilişkilerini mizahi bir dille masaya yatırıyor. Özge Özberk’in komedide eline su dökülmeyen isimlerden biri olduğunu bir kez daha gösteren, kendisinin şapka çıkartılması gereken oyunculuk performansıyla hayat bulan kadın karakterimiz Antonia, kocası tarafından sürekli olarak aldatılan ve bunun farkında olan bir kadın. Bu farkındalık, onu trajikomik bir şekilde, her gün farklı intihar girişimlerinde bulunmaya itiyor. Ta ki, kocasının ilişkilerinde ‘devrim yapmak’ için ortaya attığı, kurnaz fikirle karşı karşıya kalana kadar: Açık Aile.

Eşi, yani performansından yine çok etkilendiğim, Çağlar Tüfekçi (Kubilay Penbeklioğlu’nun sağlık problemleri sebebiyle sahne alamadığından, Antonia’nın eşi rolünde kendisini izledik, performansına hayran kaldık), Antonia’ya “Yeni bir dünya için, yeni bir aile modeli tasarlamak gerek. Sistemin bize dayattığı ilişki kalıplarını kırmalıyız ve bunu seninle ben, biz yapmalıyız” diyerek onu ‘açık’ bir ilişkiye ikna ediyor. Bu yeni modele göre her iki taraf da farklı kişilerle ilişkiye girmekte özgür. Evet evet, tam olarak bir poligami önerisi bu. Ve biz seyirci olarak çok iyi biliyoruz ki, bu öneri “kadın-erkek eşitliği” kisvesi altında, erkeğin istediği ilişkilere hesap vermeden girmesi için bir kaçış planından başka bir şey değil.

Erkek tarafı için başta her şey yolunda gidiyor, tıkır tıkır işliyor plan. Dışarıda başka başka kadınlarla ilişkiye giren erkek, istediğinde evine dönüyor ve onun için her şeyin düşünüldüğü, sıcacık ‘yuvasında’ krallar gibi hissetmeye devam ediyor. O kadar ki, bir noktadan sonra erkeğin birlikte olduğu kadınlar, Antonia ile yaşadıkları eve geliyor, birlikte yemek bile yiyorlar. Fakat, bir gün geliyor, işler değişiyor. Nasıl mı? Bu ‘açık aile’ düzeninden, Antonia’nın da yararlanmaya başlamasıyla tabii ki.

Açık aile fikrinin olanak sağladıklarından yararlanmaya başlayan Antonia; böylece kendine bakan, görünümüne önem veren, bakımlı, fit, özgüvenli bir kadın olma yolunda ilerliyor. Sonra ne oluyor dersiniz? Tabii ki bu durum, kocasının hiç hoşuna gitmiyor. Kısa bir süre sonra Antonia’nın hayatına biri giriyor, hem de sıradan biri değil, tam da Antonia’nın çabasız mükemmelliğine layık biri. Müziğe ilgi duyan, gitar çalan, beste yapan tutkulu bir aşık ve aynı zamanda Nobel ödüllü bir fizik profesörü. Antonia’nın sevip sevildiği süreçlere tanıklık ediyoruz birlikte, her kadının hayattan beklentilerini en yükseğe çıkardığında istemsizce kendine çektiği güzelliklerin bir yansıması bu aşk.

Oyunda günümüzün yıpranmış evlilik kurumunu ve bu yıpranmışlığın özünde yatan sebepleri sorgularken, bir yandan da toplumda yerleşmiş kadın ve erkek rolleri tersine dönseydi, neler olurdu diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Yani; “çapkın koca” ve “ailesini korumak, ilişkisini kurtarmak için kendini yok eden, çabalayıp duran kadın” rollerinden bahsediyorum.

Oyunda tam olarak olan bu çünkü, keskin bir rol değişimi. Başlarda kocasının ona cinsel açıdan yakınlaşmıyor olmasına isyan eden ve açıkça bunu dile getirdiğinde “Çünkü ben sana büyük bir saygı besliyorum” ya da “Sen benim için çok değerlisin, tıpkı annem gibisin” gibi cevaplar alan kadına; oyunun sonlarında kocası onunla sevişmesi için yalvarır hale geliyor. Roller değişince, intihar yöntemleri denemeye başlayan kişi erkek oluyor. Yine son çırpınışlar; artık karşısında özgüvenli bir kadın olduğunu fark eden adam, Antonia’ya “Özüne dön Antonia. Ben üzüntülü, zavallı Antonia’mı geri istiyorum” demeye başlıyor. Ama güzel haber, artık geriye dönüş mümkün değil, Antonia gerçek özünü keşfetti bile.

Unutmadan, az önce ‘günümüzün yıpranmış evlilik kurumu’ dedim ama, oyunun yazılma yılı 1983. Ve o zamandan bugüne, geçerliliğini bu denli koruyor olması, ne kadar sevindirici, ne kadar üzücü, size bırakıyorum.

Açık Aile, seyirciyi kahkahaya boğan ama bir o kadar da sevgi, aşk, ilişki, kadın-erkek ve tüketme hırsı gibi konular ile ilgili çokça düşündüren bir oyun. Yazımı Antonia’nın oyunda dile getirdiği an içime su serptiği cümlesiyle bitirmek istiyorum ve her kadının bu cümleyi korkusuzca, kendinden çok emin bir şekilde dile getirebildiği bir dünya hayal ediyorum:

Sen kim olduğunu zannediyorsun Antonia?

Ben çok özel ve değerli bir kadınım.

Oyunun biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.

Kapak fotoğrafı: Instagram / @sahnemaslak

İlginizi çekebilir: İrem Bali’den Hipokrat Oyunu

İlginizi çekebilir: ArtsyMagger’dan Tiyatro Önerileri