Annesiyle farklı şehirlerde yaşayıp ayda yılda bir görüşebilen kişiler için en güzel fırsatlardan biridir Anneler Günü haftası. Kişinin en yoğun olduğu zamanlar dahi olsa, çok önceden bu hafta sonunun tüm planları annemizle vakit geçirmek yönünde şekillenir, anne-çocuk doyasıya bir hafta sonu geçirilir. Ben bunu gerçekleştiremiyorum maalesef; ama bu hafta sonunu annesiyle sarılıp, öpüşüp, koklaşıp geçirecek kişilere, patlamış mısırlarını alsınlar, kaç yaşında olurlarsa olsunlar annelerine iyice sokulup birlikte izleyebilsinler diye en sevdiğim, izlemeye doyamadığım anneli çocuklu filmleri listeledim.

Anneler Günü
Anneler Günü| Fotoğraf: Freepik

Anneler Günü ile ilgili hatırladığım ilk anım, o günün Anneler Günü olduğunu bilmediğim güneşli bir günün sabahında bakkala çiçek ekmek almaya gönderildiğim 6-7 yaşlarıma uzanıyor; hatta belki de daha öncesine. Aradan yirmi küsür sene geçmesine rağmen o günü ve o günün hislerini kısa zaman öncesinde yaşanmış gibi hatırlayabiliyorum hala. Elimde ekmek poşetiyle eve geri dönerken yolun kenarında yeşilliklerin arasından bana göz kırpan kıpkırmızı gelincikler dikkatimi çekmişti o gün. Hemen toplayıp anneme götürmek istemiştim. Sokakta sabahtan akşama doyasıya koşup oynayan bir çocuk olarak mutlaka o gelincikleri o günün öncesinde de defalarca kez görmüşümdür; onlar bugün bile hala orada bahar aylarında açmaya devam ediyorlar; ama “gelincik çiçeği”ni ilk gördüğüm, bildiğim, hatırladığım an, o Anneler Günü’dür benim için. Topladığım bir avuç gelincikle eve dönüp, onları anneme verdiğimde yaşadığı sevinç gözlerimin önünde sanki bugünmüş gibi. Sımsıkı sarılıyor ve “Aaa canım yavrum, bugün Anneler Günü!” diyor öperken.

Bilirsiniz, gelincik çiçeği kokusuz bir çiçektir ve hemen her ülkede de savaş ve ölümü çağrıştırır insanlara. Bana ise hala annemi, anne kokusunu, bana sımsıkı sarılıp öpmesini ve o Anneler Günü’nü hatırlatır nerede görsem. Bu yüzden de çok özel bir çiçektir benim için gelincik. Keşke bu Anneler Günü’nde, mevsimin şu döneminde her yanı sapsarı kanola ve kıpkırmızı gelincik tarlalarıyla döşeli memleketimde bir tarlaya dalıp kucak dolusu gelincik toplayabilsem. Ve daha da önemlisi Anneler Günü’nü anneme sarılıp öperek kutlayabilsem…

Annesiyle (ya da çocuğuyla) birlikte Anneler Günü’nü kutlayabilecek kişilere ya da anneleriyle bir araya geldiklerinde birbirlerine sımsıkı sokulup bir şeyler izlemek isteyenlere en sevdiğim, izlemeye doyamadığım, “Keşke bu Anneler Günü’nde annemle birlikte izleyebilseydik.” dediğim filmleri listeledim.

Anneniz İle İzleyebileceğiniz Filmler

Mommy Xavier Dolan, 2014

youtube play youtube play

IMDb Puanı: 8.1/10

Gözyaşlarınıza engel olamayıp, boğazınızda kocaman bir yumru ile izleyeceğiniz bir film olsa da, bir o kadar da kahkahalar ile güleceğiniz Mommy her annenin çocuğuyla “mutlaka” izlemesi gereken filmlerden. Bu film için “Bir kadının neden bir oğlu olması ve neden bir oğlu olmaması gerektiğini anlatan film,” diye bir cümle okumuştum ve bu cümle o kadar güzel anlatıyor ki Mommy’yi!

Annesine oldukça düşkün DEHB rahatsızlığına sahip Steve, annesi Diane ve komşuları Kyla’ın sıcacık ilişkisi etrafında şekillenen filmde, Xavier Dolan karakterleri öyle derin işlemiş ki, bir yerden sonra birlikte gülüp, birlikte ağlamaya başlıyoruz. Bir yandan Diane gibi Steve’i çok çok sevip, bir yandan da bir sahne sonra olacaklardan endişelenip korkuyoruz. Bu üç karakterin hayatlarındaki mutsuzluğa ve onların yaşadıkları sıkıntılara -alışılmışın dışında- kareden izleyerek şahit olmak bizi de oldukça sıkıp bunaltmayı çok iyi başarıyor. Mükemmel müzikler eşlik ediyor Mommy’ye. Bir annenin her koşulda çocuğunu çok çok sevip, ona her koşulda sahip çıkacağını ve onunla olmaktan asla yılmayacağını bizlere gösteriyor.

Diane’ın da dediği gibi “Bir anne hayatının hiçbir döneminde oğlunu daha az sevemez. Olabilecek tek şey, seni daha çok sevmemdir.” Derin derin nefesinizi aldıysanız, izlemeye başlayabilirsiniz!

Madeo Bong Joon Ho, 2009

youtube play youtube play

IMDb Puanı: 7.8/10

Liseden beri Güney Kore sinemasını sever ve çok haşır neşir olmasam da takip ederim. Bu on sene içinde izlediğim en iyi Güney Kore yapımlarından birisi de Madeo benim için. Parazit’in yönetmeni Bong Joon-ho filmi olan Madeo, bir annenin bir katil arayışını konu alıyor. (Ben Parazit’ten çok çok daha fazla severim Madeo’yu!) Sessiz sakin mütevazi bir hayat yaşayan, ismini film boyunca öğrenemediğimiz bir anne ve hayatı boyunca zorbalığa maruz kalan zihinsel engelli oğlu Do-joon’u tanıyarak başladığımız Madeo, bir cinayetin Do-joon’un üzerine kalmasıyla seyrini değiştirmeye başlıyor. Oğlunun suçsuz olduğuna inancı sonsuz olan anne, Do-joon’un suçsuzluğunu kanıtlamak ve bu cinayeti çözmek için elinden geleni yapıyor. Duyguların “aşırı yoğun” bir şekilde yer aldığı bu film, her ne kadar bir suç filmi olsa da korumacı, duygusal, kalpleri ısıtan bir anne-oğul ilişkisini gözler önüne seriyor.

İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Bong Joon-ho Filmleri

Que Horas Ela Volta? | Anna Muylaert, 2015

youtube play youtube play

IMDb Puanı: 7.8/10

Filmekimi’nde sıfır beklenti ile gidip izlediğim filmlerden birisiydi Que Horas Ela Volta?. Gel gelelim çok sevdim! İki farklı sınıf üzerinden anne-çocuk ilişkisini örneklendiren film, günümüz toplumunundaki sınıf farkı, annelik ve aile kavramlarını ele alıyor.

On küsür senedir şehrin önde gelen zenginlerinden birinin evinde çalışan Val, her ne kadar “aileden biri” olarak görüldüğü söylense de yaşadığı evde karşılaştığı ayrım, yediği dondurmanın diğerlerinden farklı bir kalitede olmasından, kendisini çevreleyen eşyalara kadar karşımıza çıkıyor. Val, bu durumu kabullenmiş ve “ailece” yaşayabiliyor olmalarının sadece bu kurallara uymaktan ibaret olduğunun farkında değil, kızı Jessica yanına gelene kadar.

Farklı bir sorun olan sınıf farkı etrafında şekillenerek aslında “annelik” ile ilgili her zaman sorulan bir soruya cevap arıyor Que Horas Ela Volta: Annelik doğurmak mı yoksa çocuğu yetiştirmek mi? Bu soruya cevap ararken, “Bakın bu böyle böyle,” diye söylemiyor; bunu derin bir şekilde işleyerek anlatıyor bizlere. İki farklı sınıftan anne-çocuk ilişkisini anlatan filmde ailedeki kadınların -Barbara ve Val–  ortak noktası ise, çocuklarını daha iyi şartlarda yaşatmak için çalışırken aslında çocuklarına yabancılaşmış olmaları.

Filmin Portekizce anlamı olan “Ne Zaman Gelecek?”, annesi çok çalıştığı için onu yeteri kadar göremeyen evin oğlu Fabinho ve annesi başka şehirde yatılı çalıştığı için annesinden uzakta büyüyen  Jessica’nın sormuş olduğu bir soru. Barbara işlerinden dolayı Fabinho’ya yeteri kadar vakit ayıramıyor ve evde anne rolünü kızını on senedir görmeyen Val üstleniyor; fakat bunu yaparken Val da aslında kızının yokluğunu Fabinho ile gideriyor. Bu şekilde ilerleyen bir iletişim var filmde ve bu kişiler arasındaki iletişim inanılmaz doğal bir şekilde gelişiyor. Kendi kızını yeteri kadar tanımayan Val, Fabinho’yu kendi oğlu gibi görüyor ve onun her şeyini biliyor; hatta kendi kızından daha çok Fabinho’yu ön planda tutuyor. Jessica on sene sonra annesinin yanına çıkagelip, bu “koca evde” annesinin kalmak zorunda olduğu odada yaşamayı kabullenemiyor ve evin tüm düzeninin bozuyorken, evin oğlu Fabinho canı sıkkın olduğunda annesine değil, Jessica’nın küçümsediği bu odaya atıyor kendisini.

“Anne olmak” ve birisini “anne gibi” görmemiz üzerine düşündürücü tatlı bir film “Que Horas Ela Volta?” Anneler Günü için için güzel bir seçim.

Room | Lenny Abrahamson, 2015

youtube play youtube play

IMDb Puanı: 8.1/10

Bu Anneler Günü, kalbinizin en derinlerine dokunan, bazı sahnelerinde gözyaşlarınızı tutamayacağınız, gerçekten tüylerinizi diken diken eden gerçek bir hikayeye tanıklık etmek ister misiniz? Küçücük bir çocuğun sonsuz hayal dünyasını ve bir annenin çocuğu için neler yapabileceğini; annelerin her nerede olurlarsa olsunlar çocuklarını mutlu edebilecekler bir “dünya” kurabileceğini anlatan Room, güçlü bir anne çocuk ilişkisine kurulu.

Film, kaçırılıp bir odaya kapatılan tecavüze uğramış Ma ve oğlu Jack’in bu odada geçen beş senesini anlatıyor. Jack’in kurmuş olduğu “mutlu evren”e rağmen filmin yarısından fazlasının geçtiği bu oda, filmi izlerken gerçekten bizi de içinde sıkıştırıp daraltıyor ve Ma’nın yaşamış olduğu çaresizliği iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Peki ya anne ve oğlunun bu odadan kurtulma şansları olsa? Hayatın tüm gerçeklerinden uzak, bildiğimiz dünyayı hiç görmemiş olan ve annesi dışında kimseyle iletişimi olmayan bu beş yaşındaki çocuk sizce o Oda’dan kurtulunca özgürlüğüne mi kavuşmuş olur, yoksa problemlerle savaşmak zorunda kaldığı bu gerçek hayattan kaçıp anne rahminde olduğu gibi güvende hissettiği ve annesiyle birlikte mutlu olduğu o Oda’da olmayı istemeye devam mı eder?

Tutsaklıktan gerçek dünyaya geçiş süreçlerine tanık olduğumuz acı verici gerçek bir hikayeden esinlenen Room, eminim çok uzun bir süre içinizde yer edecek.

Todo Sobre Mi Madre | Pedro Almodóvar, 1999

youtube play youtube play

IMDb Puanı: 7.8/10

Pedro Almodóvar filmi eklenmemiş bir liste eksik bir listedir! Birbirinden farklı dört kadın ve dört farklı hayatı ilginç olay örgüsüyle tek noktada birleştiren bir film Todo Sobre Mi Madre. Bizi İspanyol gettolarında dolaştırırken, tüm tabuları yıkmayı başarıyor: Transseksüellik, eşcinsellik, fuhuş, HIV. Her biri savaşçı olan bu güçlü kadınlar, sadece kendileri için değil, aynı zamanda başkaları için de yaşayıp savaşıyorlar; “kadın görünürlüğü” konusunda mücadele ediyorlar. Annenizle birlikte bu Anneler Günü hem kapsayıcı hem de hayatla başa çıkma filmi izlemek isterseniz Todo Sobre Mi Madre güzel bir seçim olabilir.

Lady Bird | Greta Gerwig, 2017

youtube play youtube play

IMDb Puanı: 7.4/10

Büyüme sancılarını ele alan filmleri seviyorum. Son senelerde anne kız filmleri ve ergenlik filmleri dediğimizde ilk akla gelen isimlerden olan Lady Bird, California’nın başkenti Sacremento’da geçiyor. Kendisine “Lady Bird” ismini takmış liseli Christine ve annesinin hikayesine tanıklık ederken, anne kız ilişkisinin ve ergenlik döneminde yaşadığımız duyguların dünyanın her neresine gidersek gidelim benzer olduğunu görmüş oluyoruz. Hepimizin bir zamanlar yaşamış olduğu duygular bunlar: İniş çıkışlı anlar, kendimizi yaşadığımız yere ait hissetmiyor oluşumuz, lise son sınıfta olmanın getirdiği stres ve haliyle yaşanan gelecek kaygısı. Kendi içimizde yaşadığımız şeyler hiç yetmiyormuş gibi bir de arkadaş ilişkilerimiz, ailemizle kurduğumuz ilişkimiz ve cinselliğin ilk adımları biniyor tüm bunların üzerine. Hiçbirimizin yabancı olmadığı sıradan bir ergenlik hikayesi olduğu için belki de bu kadar seviyoruz Lady Bird’ü. Annesiyle çatışmalarına rağmen, ona karşı duyduğu hayranlık da var tabi. Bence Lady Bird, annemiz ile birlikte izlememiz gereken filmler listesine girmeyi fazlasıyla hak ediyor.

Bu arada, bugüne kadar tıklamadıysanız ve interaktif siteleri seviyorsanız bence bir Lady Bird’ün websitesine de göz atın: http://ladybird.movie/

Fortunata | Sergio Castellitto, 2017

youtube play youtube play

IMDb Puanı: 6.3/10

Bir liste hazırlayıp oraya bir İtalyan filmi eklemezsem içim rahat etmezdi. 🙂 Fortunata, benim Filmekimi’nde posterine vurulup, beklentisiz olarak gittiğim filmlerden birisiydi. İyi bir film mi? Ehh, Stefano Accorsi ve Alessandro Borghi’ye rağmen orta halli. (Bu iki ismi bir başka yazımda uzun uzun ele alacağım.) Ama biraz Roma’nın işçi sınıfı banliyösünde gezineyim, araya biraz Cenova sıkışsın, bir kadının gösterdiği direnişini ve mutluluğu bulmak için hayatını tekrardan kurtarmaya çalışmasını izleyelim derseniz, izleyin derim.

İtalyanca “şanslı” anlamına gelen Fortunata, başarısız bir evlilik atlatmış genç bir anne ve kızının hikayesini anlatıyor. Kendi kuaför dükkanını açıp “bağımsızlığına” kavuşmayı isteyen bir anne var: Fortunata. Fortunata, işi ve annelik ilişkisini dengelemeye çalışsa da kızı Barbara aile ilişkilerinden dolayı psikolojik sorun yaşıyor. Barbara’nın pedagoga gitmeye başlaması ile de Fortuna’nın hayatı da değişmeye başlıyor. Peki ama nasıl? 🙂 Gördüğümüz hiç kimsenin hayatının kolay olmadığı bu filmde, herkesin elinde olan tek şey “hayalleri.”

La Ciociara

youtube play youtube play

Bu önerim filmlere alternatif olarak, opera sevenlere gelsin: La Ciociara (İki Kadın). İtalyanca bilip bilmemek önemli değil, hem gözünüz hem kulaklarınıza iyi gelir! Ben filmdense operasını tavsiye ediyorum. San Fransisco Operası ve Regio di Torino Tiyatrosu’nun ortak yapımı olan La Ciociara, Sophia Loren’in oynadığı Vittorio de Sica’nın Two Women filminden şahane bir uyarlama. (Bu arada film de zaten bir kitaptan uyarlama.) İçeriğine çok fazla girmeyeceğim ama iyi bir prodüksiyonla desteklenmiş La Ciociara. Dönemin İtalya’sından çok sayıda rahatsız edici görüntüyü bizle paylaşarak, İkinci Dünya Savaşı sırasında Cesira ve kızı Rosetta’nın mücadelesini, savaştaki işçi sınıfının yaşamını çiziyor. Roma’nın bombalanmasından kaçarak şehri terk edip, Cesira’nın büyüdüğü kırsal Ciociaria’ya gelseler de tehlikeler geçmiyor. Cesira ve Rosetta burada korkunç şeyler yaşıyorlar. Tüyler diken diken iki buçuk saat için La Ciociara izlenmeyi bekliyor!

Mamma Mia! – Phyllida Lloyd
Mamma Mia! – Phyllida Lloyd| Fotoğraf: Hollywood Reporter

Tüm bunlara ek olarak: Canımız Almodóvar’ın en sevdiğim filmlerinden, kadın hikayelerinden oluşan Volver, farklı fikirlere sahip anne kızın hayatlarına şahit olduğumuz ve America Ferrera’ya hayran kaldığımız Real Women Have Curves, hepimizin bayıldığı eğlenceli bir bir anne-kız ilişkisini ele alan müzikal Mamma Mia!, anime sevenlere My Neighbor Totoro, seyirciyi izlerken bir zaman yolculuğuna çıkaran ve tutup çocukluğuna götüren Boyhood, İtalyan filmleri sevenlere Nanni Moretti’nin yarı otobiyografik filmi Mia Madre, her kadının anne olmasının zorunlu olmadığına vurgu yapan ve herkesin kolay kolay kaldıramayacağı bir film We Need to Talk About Kevin da bu listeye eklenebilir!

Sizin en çok sevdiğiniz anne-çocuk ilişkilerini ele alan ve anneliği sorgulatan film hangisi?

Kapak fotoğrafı: Yaprak Civan

İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Anneler Günü Filmleri