Onur Tekşen ve Egemen Şenyurt vegan yaşam tarzını benimseyen iki öğretmen. Geçtiğimiz günlerde Avrupa’da 21 günlük EuroVelo 15 bisiklet rotasını tamamladılar. Turun yarısında da Warmshowers uygulaması üzerinden, oradaki insanlarda ücretsiz olarak konakladılar. Ben de deneyimlerini dinlemek için döner dönmez onlarla bir araya geldim. Keyifli okumalar!

screenshot-2022-08-22-234626
Egemen ile Onur | Fotoğraf: polarsteps.com

Merhaba, öncelikle vakit ayırdığınız çok teşekkürler. İlk olarak sizi tanıyalım isterim.

Egemen: Ben psikolojik danışmanım, bir devlet okulunda Rehber Öğretmen olarak çalışıyorum. İzmirliyim ve Antalya’da yaşıyorum, Onur’la da Antalya’da tanıştık. Tanıştıktan sonra aramızda hem bisiklet hem de veganlık konuları gelişti. Uzun süredir çok yakın bir arkadaşlığımız var.

Onur: Ben de aynı meslektenim, Ankara Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık mezunuyum. Aynı şekilde bir devlet okulunda Rehber Öğretmen olarak çalışıyorum ve 2013’ten beri Antalya’da yaşıyorum. Bisikletin günlük hayatımın bir parçası haline gelmesi 2015’te Antalya’da gerçekleşti. Aynı zamanda hayvan özgürlüğü ve veganlık konularında çeşitli gruplarla, sivil toplum kuruluşlarıyla ve örgütlerle birlikte aktivizm yapıyorum. Hayvan Hakları İzleme Komitesi‘nin de bir üyesiyim.

Yapamadıkcom Instagram hesabının ve Avrupa’yı bisikletme gezme fikrinin nasıl doğduğundan bahsedebilir misiniz?

Egemen: Antalya’nın küçük ilçelerine, 100-150 km mesafelere, 3-5 günlük yolculuklar yapıyorduk. Aklımızın bir köşesinde de “Bir gün Avrupa turu yapar mıyız?” fikri vardı. 3 sene önce “Yapalım artık” deyip Temmuz ayına uçak bileti aldık. Tam da o sene pandemiden dolayı uçuşlar iptal oldu ve bize uçak biletlerini iade ettiler. Ertesi sene tekrar hazırlanıp aynı döneme bilet aldık. Bu sefer de tam o tarihlerde Covid vakaları çok arttı. Gidersek programımız mahvolacaktı, bu nedenle kendimiz iptal ettik.

İptal edip gidemediğimiz iki uçak biletinden sonra, birlikte takıldığımız göl gibi bir yerde Onur’a “Oğlum hiçbir şeyi yapamadık hayatta” diye yakınıyordum. Onur da “Bizim Instagram hesabımızın adı bu olmalı” dedi. Dolayısıyla yapamadıklarımızı yapmak üzerine bir ters motivasyon yaratması açısından “Yapamadıkcom” isimini koyduk. Bu sene de her şey durulmuş göründüğünden, yine 7-8 ay öncesinden uçak biletlerini aldık ve artık “yapabildik” 🙂

Onur: İnanılmaz dürtükleyici bir isim. Zaten hayatta çok fazla “yapamadık” deriz ya, onun arkasından sürekli o planı gerçekleştirmeye dair beslendiğimiz bir motivasyona dönüştü.

İzlediğiniz EuroVelo 15 rotası aynı zamanda Rhein Cycle rotası olarak da geçiyor, Ren Nehri boyunca ilerliyor sanırım. Bu rotayı neden seçitiniz?

Onur: EuroVelo 1’den başlayıp 19’a kadar giden, farklı farklı güzergahlardan oluşan 19 tane bisiklet rotası. Avrupa bisiklet ağı diyebiliriz buna. Bütün rotaların ayrı özellikleri var; Kuzey, Güney, Başkent rotaları gibi. 15’in cazipliği bizim için kolay bir rota olmasıydı, çünkü çok idmanlı olarak yola çıkamayacaktık. İdman “yapamadık” 🙂 Çok uzun bir nehir, Avrupa’nın Güney’inden başlayıp Kuzey Denizi’ne denize dökülüyor. Onu çevreleyen doğal güzellikler ve bisiklet… Sadece nehri takip ederek, bir tarafımızın orman, diğer tarafımızın nehir olduğu, sayısız kırsal, küçük ve şirin yerleşim yerlerinden geçtiğiniz doğal bir güzergah. Çok da popüler bir rota olduğundan kulağımıza çalınmıştı. İnsanlar çocuklarıyla beraber ailece o rotayı tamamlayabiliyorlar. Çok fazla eğim de yok. Tüm bunlar bir araya geldiğinde bizim için çok cazip bir rota oldu. İnsanların binlerce yıldır takip ettiği bir nehri biz de takip etmek istedik.

Egemen: Baştan sona yaptığınız zaman kısmen eğim var ama bir bisiklet yolculuğu için çok zahmetsiz bir rota. Bir de Onur’un bahsettiği nedenlerden dolayı bir kısmına “romantik yol” deniyor sanırım. Nehri takip etme fikri bize çok sıcak gelmişti. Yanılmıyorsam Avrupa’ya hayat veren iki büyük nehirden biri, bu nedenle iyi ki de bu rotayı yapmışız.

Birçok yerde kamp yaptığınızı gördüm, rota üzerinde kamp yerleri mi oluyor? Warmshowers uygulamasından da bahsedebilir misiniz?

Egemen: EuroVelo’larla öyle bir standart sağlamaya çalışmışlar, suya ve kamp alanlarına erişimi olabilecek yollara genelde EuroVelo etiketini asıyorlar. Kamp alanları çok fazla çünkü Avrupa’nın birçok yerinde bizimki gibi herhangi bir yere gidip de çadır atamıyorsunuz. Biz gitmeden önce Warmshowers’ta kalmak için ben çok hevesliydim. Onur platformu daha önce hiç kullanmadığımız için “kalamayız herhalde” gibi düşünüyordu. Çünkü bizim profilimiz sıfır bir profildi, bomboştu ve hiç kimseyle etkileşimi yoktu. Yine de insanlara birkaç gün önceden yazmaya başladım ve baktım ki işe yarıyor. Sadece o akşam veya ertesi gün varacağınız destinasyonu tahmin edip, oradaki insanlara yazıyordum: “Biz EuroVelo 15’i geçiyoruz, yarın sizin bölgenizde olmayı planlıyoruz. Akşam müsaitseniz sizde kalmak istiyoruz” şeklinde. İnsanlar da uygunluklarına göre bize dönüş yapıyordu.

Yaklaşık 10-11 geceyi Warmshowers’taki kişilerde kalarak geçirdik. İnsanlar evlerini ücretsiz bir şekilde bisikletçilere açıyor. Tek beklentileri onlarla biraz zaman geçirip senin hikayeni dinlemek ve senin kim olduğunu öğrenmek. Nereden geliyorsun, yolda neler yaşadın, daha önceki tur anıların neler… Deneyim paylaşımı aslında. Bir çoğu da ayrılırken “Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz” gibi cümlelerle bizi uğurladılar. Örneğin 72 yaşında Fransız bir çiftin yanında kaldık, onlar İngilizce bilmiyor, biz Fransızca bilmiyoruz, ama 4-5 saat boyunca, sadece Google Translate kullanarak onlarla çok keyifli zaman geçirdik.

Onur: Öncesinde hiç bu kadar efektif olduğuna ihtimal vermediğim bir uygulama ama sonrasında gördüm ki sizin neye ihtiyacınızın olduğunu bilen, aynı zamanda bisikletçi olan insanlardan oluşuyor. Siz şu an turdasınız ya, onlar da belli zamanlarda turda, bisiklet üzerindeler zaten. İki sene önce o rotayı bitirmiş, 3 sene önce Türkiye’den geçmiş, İstanbul’dan girip, İç Anadolu üzerinden Suriye’ye geçmiş… Onlarda kaldığınızda onların turu devam ediyor gibi bir his oluşuyor. Onlar da tur günlüklerini açıp sizinle paylaşıyor, “Ben de şuradaydım” diye fotoğraflarını gösteriyor. Kendi şehrine döndüğünde o insanlarla karşılaşınca yeniden yola çıkmış oluyorlar. Neye ihtiyacınız olduğunu da biliyorlar, bize yemek hazırlıyorlar mesela. “Ya zaten profilimiz boş, bir de vegan olduğumuzu belirttik, biz kalabilecek kimseyi bulamayız.” diye düşünüyordum. İnsanların bazılarında öyle bir önyargıya sebep oluyor ya… Ama öyle olmadı; bizim vegan olduğumuzun farkında olup, bizi misafirperverlikle karşılayan, bize akşam yemekleri hazırlayan, üstümüzü başımızı yıkayan insanlarla unutamayacağımız bir deneyim edindik. Hatta onlar da bizim gibi beslendiler.

Örneğin Karlsruhe’de mutfakta çok yetenekli biri bize özel bir şeyler hazırlamıştı. Hatta onlar da bir sene bitkisel beslenmişler. Ne kadar süredir vegan olduğumuzu, Türkiye’de kaç vegan olduğunu soruyorlar (Suat Erus’un Youtube’un videosundan 100 bin civarında olduğunu biliyoruz). Bunun dışında vegan insanlarda da konakladık. Dünya mutfağından çok hoş vegan yemekler tatma fırsatı bulduk. Mesela anneannesi Endonezyalı olan biri kendi mutfağından bir menü çıkardı bize. Zaten onların da bitkisel ağırlıklı bir mutfağı var. Akşamımız insanlarla sohbet etmekle geçiyordu, inanılmaz bir etkileşimdi.

Vegan beslenme konusunda soru işaretleri olanlar için soruyorum: orada market veya restoranlarda gıda bulunurluğu anlamında bir sıkıntı yaşadınız mı? Bir de 1400 km bisiklet sürdüğünüz sonuçta, performansla ilgili güçlük çektiniz mi?

Egemen: Marketlerde opsiyon çok fazla, girdiğiniz zaman abur cuburundan tutun da diğer gıdalara kadar çok fazla şey bulmanız mümkün. Türkiye’de markete gittiğinizde seçenekler çok sınırlıyken, orada çok fazla. O yüzden biz hazır gıda konusunda hiç sorun yaşamadık. Zaten çok kapsamlı yemek yapamıyorsunuz. Sabahları yulafla, öğlenleri ekmek arası sandviçle geçiyordu. Akşam yemeklerinde mutfaktaki şefimiz Onur’du. Akşamların yarısı konuk olduğumuz evlerde, diğer yarısında mercimek ve makarna, protein ve karbonhidrat dengesiyle besleniyorduk.

Onur: Performans konusunda hiç sıkıntı yaşamadık. Çok zorlayıcı bir rekabet sporu olarak bisiklet kullanan insanlar var. Transcontinental var mesela; binlerce kilometrenin tamamlaması gereken bir dayanıklılık, hatta bir varoluş testi. Dağlık alanda, tek başına, günlük 200-300 km, 15-16 saat pedal çevrilen bir bisiklet yarışı. Game Changers belgeselinden de gördük, derece yapan bitkisel beslenen sporcular var, Türkiye’den de… Bizimkisi üst düzey bir performans gerektiren bir aktivite değildi.

Tabii “Yahu günde 80-100 km pedal çeviriyorsun, bunun bir beslenme boyutu mutlaka vardır.” diyenler olacak. Yanımızda  yulaf, meyveler, sandviçler, protein barları ve tahin-pekmez vardı. “Bir şey yememiz lazım Egemen, tansiyonum düştü, tut beni” gibi bir durum yaşamadık. Bu konulara hakim olduğumuz için yaşamayacağımızı da biliyorduk açıkçası. Zaten bitkisel bir diyette ihtiyaç duyulan şeylerin nerelerden sağlanabildiğini biliyoruz. Yani her şey elimizin altında olduğundan veganlık ağırlıklı bir kaygımız da olmadı. Bunun dışında kamp ocağımız da vardı, onunla da bakliyat ve makarna gibi bir şeyler yaparak ihtiyacımız olan besinleri karşıladık. Zaten hiçbir bisikletçinin de yolda giderken kendine sofra kurup ev yemekleri yiyeceğini sanmıyorum. Orada biraz daha salam ve kaşarla (bitkisel) ekmek arası sandviç şeklinde geçiştiriyorsunuz.

Böyle bir rotayı izlemek isteyenler için ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Nasıl bir hazırlık yapmalarını önerirsiniz?

Egemen: Minimum ağırlıkla çıkmalarını tavsiye edebiliriz. Mutlaka güzel bir kamp ocaklarının olması gerekiyor. 8-9 dereceyi gördüğümüz birkaç gece üşüdük. Bu nedenle uyku tulumunlarının kaliteli olmasına dikkat edilebilir. Süpermarket bulmak veya konaklama için rotadan sapmamız gereken zamanlar oldu. İnternet kullanmadan o haritayı offline olarak sağlamak önemli, çünkü yurt dışında her gün internet kullanmak ciddi bir maliyet oluyor. Bu nedenle bisiklete takılan GPS faydalı olur. Havanın durumuna göre çadır da önemli. Uzun yağmurluk ve ayakkabı için yağmur çorabı çok işimizi gördü, onlar olmadan yağmurda gidemezdik. Warmshowers üyeliği de tavsiye edebiliriz.

Biz sıfır antremanla çıktığımız için ilk başlarda çok zorlandık. O yüzden tura çıkmadan önce en azından 1 hafta – 10 gün antreman mutlaka yapılmalı. Gidiş ve dönüş esnasında, bisikletin uçağa iyi bir şekilde kutulanıp verilmesi gerekiyor. Buradan giderken halledebiliyorsunuz ama dönüşte zor oluyor. Bir bisikletçi bulup satın aldığınız o kutuyu taşımak gerekiyor, ancak kutular çok ağır olduğundan çok zorlandık. Akşam üzeri 17.30’daki uçuş için sabah 10.30’da havaalanına gittik ve saat 16.00-16.30 gibi bütün işlerimizi bitirebilmiştik. Saatlerce havaalanında bisikletleri kutulama ve kargoya verme ile uğraştık. Dolayısıyla 5-6 saat öncesinden gidilmesi gerekiyor. Bunun dışında bisikletin iç tekeri patladı ve kırılan bagajını değiştirdik. Ayrıca 1-2 defa zincirleri yağlamamız gerekti.

Onur: Bunlar tura çıkacak insanların bir iki tane video izleyip deneyerek kazanabileceği beceriler. “Lastik patladığında nasıl müdahale ederim, yamamam mı gerekir, iç lastiği mi değiştiririm” sorularına cevap bulabilmek için. Yedek iç lastiğimiz olduğundan daha kolay oldu. Uzun turlarda olmazsa olmaz bazı yedek ekipmanları yanınızda götürmeniz gerekiyor. Bunların bir kısmı, alyan gibi, tamir için gerekli, bir kısmı da yedek parçalardan oluşuyor. İç lastik de bunlardan bir tanesi. Biz ıssız ve tamir merkezine ulaşamayacağımız bir coğrafya da yer almadığımız için biraz daha ilk etapta karşımıza çıkması muhtemel sorunlara yönelik, zincir yağı, iç lastik, gerekli alet edevatla yola çıktık.

Çok teşekkür ederim vakit ayırdığınız için, çok keyifli bir sohbet oldu. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Egemen: Bizim için de çok keyifliydi, çok teşekkürler Başak. Bisiklet turu düşünen insanlar varsa, hiç korkmasınlar, “Yurt dışı yabancı bir yer, nasıl yaparım” diye. Buralarda bisiklet sürmek bizim coğrafyamızda bisiklet sürmekten çok daha kolay, güvenlikli ve keyifli. Ekonomik olarak biraz insanları yorabilir ama belki bir senelik bir hazırlık, 20 günlük bir tur için değer.

Onur: Bisikletle tanışıp onu hayatına dahil etme sürecinde de o ilk adım atıldıktan sonra ikincisi ve üçüncüsü atılıyor. Eşimle ilk bisikletlerimizi aldığımızda mahalle arasında, sokaklarda gezinerek başladık. Sonra 3-5 km uzaklıklara gittik, ardından 50-60 km günlük turlar yaptık, sonrasında ise işe bisikletle gidip gelmeye başladık. Daha konforlu ve daha keyifli olduğu için ardı geliyor. Coğrafyanın da buna müsait olması lazım, çok fazla dağlık, tepelik, trafik olmamalı. Ama İstanbul’da yaşayıp, her gün İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna bisikletle işe gidip gelen arkadaşlarımız da var.

Bu şekilde bu aracı günlük yaşamınıza dahil ettiğinizde, size kalan zamanlarda bisikletle daha başka bir şey, daha doğanın içerisinde bir şey yapmak istiyorsunuz. Bu kimi zaman Avrupa, kimi zaman Karadeniz olur, Edirne’den Yunanistan’a geçersiniz belki. Çok daha büyük bir hazırlıkla kıtalar arası bile taşırsınız bisikleti. Bunu da yapan, şu an dolaşımda olan yüzlerce bisikletçi var. Çevre, sağlık, huzur ve doğa bir paket olarak geliyor. “Teknoloji harikası” derler ya, tam olarak öyle işte 🙂

Kapak Fotoğrafı: Instagram.com/yapamadikcom

İlginizi çekebilir: Selin Çelen’den Bisikletli Adam