Biz, Rus edebiyatçı Yevgeni İvanoviç Zamyatin tarafından kaleme alınan, distopik türün ilk örneklerinden. Zamyatin’in başyapıtı diyebileceğimiz bu kitap, dünyaca ünlenen Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sına (1932), George Orwell’in 1984’üne (1949), Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451’ine (1953) ve çok daha fazlasına ilham olmasıyla biliniyor.

Biz’in İlk Baskısının Kapağı | Fotoğraf: abebooks.com

Zamyatin, 1920 yılında Biz’i yazdığında Sovyetler Birliği’nde yayımlanmasına izin verilmeyeceğini, hatta bu kitabı basma girişimlerinin bile ölümüyle sonuçlanabileceğini biliyordu. Keza, roman Sovyetler Birliği’nde ‘sakıncalı‘ bulunduğu için o dönemde yayımlanmadı, fakat Zamyatin kitabın kopyalarını elden ele dolaştırmayı, hatta yurt dışına çıkarmayı dahi başardı. Kitabın İngilizce versiyonu ilk defa 1924 yılında New York’ta, orijinal dili olan Rusça versiyonu ise 1952’de yayımlanırken, anavatanında yayımlanması ancak 1988 yılında mümkün olabilidi.  

Ütopya ve Distopya 

İki kavram da gerçekte var olmayanı, içinde yaşadığımız dünyadan farklı olanı ifade eder. Ütopya, ideal bir toplumu yansıtırken; distopya, olumsuz ütopya, ters-ütopya veya ütopya karşıtı şeklinde tanımlanabilir. Yani, ütopya ‘pozitif’ olansa, distopya ‘negatif’ olandır dememiz çok da yanlış olmaz.

Distopyalar genellikle acımasız bir devleti, baskıcı bir rejimi, çevresel bir felaketi ya da benzer yıkıcı bir durumu/toplumu ele alır. Bir bilim kurgunun çok daha ötesinde, o günün koşullarından yola çıkılarak, bir takım felaketler eşliğinde çok daha karanlık bir gelecek oluşturulur. Başka bir deyişle, bugünün negatif imajı geleceğe taşınır.

utopia-e-distopia-conceito-e-exemplos
Distopya & Ütopya | Fotoğraf: Pinterest

Biz

26. yüzyılda geçen ve dünyaca ünlü distopyalara ışık tutan Zamyatin’in başyapıtı diyebileceğimiz ‘Biz‘ şöyle başlıyor;

“120 gün içinde İNTEGRAL’in yapımı tamamlanacak. İNTEGRAL’in dış uzaya yükseleceği o büyük, tarihi an yakındır. Kahraman atalarımız bin yıl önce tüm yeryüzünü Tek Devlet’in egemenliği altına aldılar. Şimdi ise sizin önünüzde daha yüce bir kahramanlık duruyor: Camla, elektrikle ve ateş soluyan İNTEGRAL’le kâinatın bilinmeyen denklemini çözeceksiniz. Diğer gezegenlerde yaşayan, belki de hâlâ özgürlük denen ilkel koşullarda yaşayan meçhul varlıkları aklın lütufkâr boyunduruğu altına almanız gerekiyor. Eğer bizim kendilerine matematiksel, hatasız mutluluğu getireceğimizi anlamazlarsa, onları mutlu olmak zorunda bırakmak bizim görevimizdir. Ama silahtan önce sözü deneyeceğiz.”

Roman, bu yapıyı kurmakla görevli baş mühendisin (D-503) yazdığı günlüklerden oluşuyor. İntegral, Tek Devlet’in bütün kuralları koyduğu ve onun sureti Velinimet tarafından yönetilen bir makine esasında. Etrafı devasa bir Yeşil Duvar ile çevrili. ‘Ben’ kavramının olmadığı, herkesin tek vücut olduğu, ‘Biz’ olduğu bu yapıda duyguya ve özgürlüğe yer yok. Her şey matematik ve mantık çerçevesinde. Öyle ki; kendilerini bu yönetime teslim eden insanların bir ismi bile yok, sadece numaraları var. İntegral’de neredeyse her yer cam, her şey şeffaf. İnsanlar koyulan bütün kurallara riayet etmekle yükümlü, zaten bütün hareketleri sürekli olarak sistem tarafından da kontrol ediliyor.

glass5
İntegral ve Cam Odalar İllüstrasyonu | Fotoğraf: edosatwork

D-503, İntegral’i inşa etmeye başladığı ilk günlerde; bu sistemin bir savunucusu olarak, güzel olanın sadece akılcı ve yararlı olan olduğu kanısında. Ta ki, güzel I-330 ile tanışana kadar. D-503, ilk karşılaştıkları zamanlardan birinde konuştukları anın sonrasını şöyle ifade ediyor, “… Yine de bilemiyorum, gözlerinde veya kaşlarında benim yakalayamadığım, sayısal olarak ifade edemediğim garip, rahatsız edici bir X vardı.” Tam da bu anda D-503’ün denklemine hiç hesaba katmadığı bir değişken giriyor. Belki biraz duygu, belki biraz hissetmek; ama kesinlikle olması gereken değil, iyi olan değil, sade ve sadece rahatsız edici olan. I-330, D-503’e kuralların dışında bir tavırla yaklaşıyor ve D-503 ne kadar rahatsız olsa da bu durumu yetkililere bildirmeyi başaramıyor.

Bedenini yavaşça ele geçiren bu duyguyla başa çıkmakta zorlanan D-503, bu durumu hastalık olarak tanımlıyor. İçinde ufak ufak başlayan, gittikçe büyüyen bu yangınla ve yaşadığı içsel çatışmalarla mücadele etmek durumunda kalan D-503, bir süre sonra artık iyileşmek de istemiyor. Çünkü kazandığı bu ruh ve hayal gücü onu fazlasıyla mutlu ediyor. Aslında D-503 böyle hisseden tek kişi de değil, bu durumu yaşayan numaralardan sadece biri.

imagination
Hayal Gücü ve Ruh Kavramı |  Fotoğraf: edosatwork.com

Ve böylece iki tarafın çatışması başlamış oluyor. Bir tarafta duygular, diğer tarafta mantık ve matematik. Kurgu içerisindeki ütopyalar zamanla distopyaya dönüşüyor ve tabi ki mutlu bir sonumuz olmuyor. Ama nasıl ki evrendeki çoğu şey sayılar gibi sonsuzsa, burada yaşanan da sadece bu mücadelenin sonu. Neticesinde hayat, hep başlangıçları ya da sonları bilinmeyen yeni olgulardan ibaret değil mi? 

Zamyatin, bu eserde matematiksel kavramları çok yoğun bir şekilde kullanmasının yanı sıra, kimya ve fiziği de hatrı sayılır bir seviyede dahil ediyor ve dolu dolu bilimi hissedebildiğimiz bir kurgu çıkarıyor. ‘Biz’ her ne kadar Kara Dörtleme‘nin içerisinde yer alıyor olsa da, dünyaca daha fazla ünlenen diğer distopyalardan daha az popüler. Ancak; biraz cebire ve diğer bilimlere eğiliminiz varsa ve de bu tür ilginizi çekiyorsa değerlendirilmesi gereken, yazıldığı çağın çok daha ötesinde bir eser.

                                                    Kapak Fotoğrafı: edosatwork.com

                                          İlginizi çekebilir: Fulya Çetinsöz’den The Lobster