The Lobster, insanın yalnızlığına ve tek tip insan yaratılmasına karşı duran bir distopya. Aynı zamanda da yalnız olmanın yasak olduğu distopya ile çift olmanın yasak olduğu başka bir distopyanın çatışması.

The Lobster: İnsanın Tek Tipleştirilmesine Tepki
The Lobster: İnsanın Tek Tipleştirilmesine Tepki

Distopik filmler söz konusu olduğunda Dogtooth, Alps, The Killing of a Sacred Deer filmleriyle son yıllardan adından sıkça söz ettiren Yunan asıllı yönetmen Yorgos Lanthimos; The Lobster’da dünyanın tek tip insan yaratma olgusuna şiddetli bir eleştiri yapıyor. Yalnız kalmanın yasak olduğu, yakın gelecekte gerçekleşmesi oldukça mümkün olan bir distopya yaratıyor filmde. Hikaye; ana karakterimiz David’in -yani Colin Farrell- yalnız kalması ile başlıyor. Farrell’a ayrıca Rachel Weisz, Jessica Barden ve Olivia Colman eşlik ediyor.

Öyle bir dünya düşünün ki yalnız olmak tamamen yasak. Yalnız kaldığınız zaman sizi 45 günlüğüne bir otele yerleştiriyorlar, “tedavi edilmeniz” için! Bu süre zarfında kendinize diğer yalnızlardan bir eş bulmanız ve uyum sağlamanız gerekiyor. Ancak, bu o kadar da kolay değil. Diyelim ki uygun bir eş buldunuz, her şey yolunda, ne mutlu size! Ama bulamazsanız seçtiğiniz bir hayvana dönüşüyorsunuz ve sizi doğaya salıyorlar.

IMG_0930.CR2
The Lobster: İnsanın Tek Tipleştirilmesine Tepki

İşte yalnız kaldığında David’in de başına bunlar geliyor. Bir otele yerleştiriliyor, kendisine dönüşmek istediği hayvan sorulduğunda seçimi ise yaklaşık 100 yıl yaşayabildiği için ıstakoz oluyor. Zaman hızla geçiyor ve David hala bir eş bulamadığı için farklı bir yol denemek istiyor. Otel yöneticilerini kandırmak sanıldığı kadar kolay değil elbette.

Istakoz olmaktan kaçan David kendini doğada buluyor. Burada “yalnızlar” ile birlikte yaşamaya başlıyor. Başta çift olma baskısının olmaması çok keyifli olsa da zamanla burada da işler karmaşıklaşıyor. Filmi izlerken “işte distopyanın ütopyası!” diyorsunuz ancak bu ütopya yeterli bir çatışma göstermiyor. Dolayısıyla hikâye, distopya ve ütopyanın çatışması yerine iki farklı distopyanın kapışmasına dönüşüyor.

“The Lobster” Lanthimos’un yıldızının parladığı, distopik atmosfer açısından oldukça doyurucu ve seyircisini “çift olmak ve yapayalnız olmak” kavramları üzerine bol bol düşündürten bir film. Distopya ve ütopyanın çatışması her ne kadar zayıf kalsa da özellikle otel sahnelerinde çiftlerin birbirini tanıma ve uyumlanma süreçlerini sarsıcı bir mizah ile ele alışı gayet başarılı!

İlginizi çekebilir: Emre Eminoğlu’dan Lanthimos’un The Favourite filmi incelemesi

IMDb Puanı: 7.1/10