Holden Caulfield günümüzde yaşasaydı ne hissederdi? J. D. Salinger’ın Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabıyla hepimiz hayatımızın bir noktasında karşılaşmışızdır, ya da duymuşuzdur. Bu tarz klasikler genelde çok görüldüğü ve duyulduğu için değerini yitirmeye ve sıradanlaşmaya başlar insan gözünde. Çoğumuz artık o kadar çok şey duymuşuzdur ki hakkında, alıp okumayız bile. Klasik olduğu için anlamını yitirebilir. Ancak bu kitabın ”klasik”ler arasına girmesinde çok haklı bir sebep var; verdiği hissin zamansızlığı.

Çavdar Tarlasında Çocuklar: Holden Karakteri

Holden Caulfield 1950’lerin Amerika’sının muhafazakar, kuralcı ve ezberden yaşayan toplumunun içerisinde kaybolmuş, uyumsuz bir genç. Etrafı, dışardan nasıl göründüğü dışında hiçbir şeyi önemsemeyen ve sürekli imkansız bir ideali kovalayan tek tip insanlarla dolu. Ona göre herkes birer şarlatan. İnsanlar yapmacık mutluluklar ve acılar yaşıyorlar, popüler olan ne ise onun peşinden gidiyorlar.

Holden rol yapmak istemiyor. Bütün bu yapmacıklığın arasında Holden kendini bir balonda hissediyor. O akışa uyum sağlamak istemiyor ancak bu şekilde de yalnız kalıyor. Bu durumu çözmeye çalışırken de oradan oraya savruluyor. Sonunda da gerçeklik ve bu yapmacık dünya arasında aklını yitiriyor. Toplum kurallarının tam aksine, diğer bir değişle ”absürt” davranan kişiye deli deriz. Holden her fırsatta deli olduğunu söylüyor ve kitabın sonunda da onu psikiyatrik tedavi altında görüyoruz. Sizce tedaviye ihtiyacı olan o mu?

Uyumsuzluk ve Günümüz

Uyumsuzluk
Uyumsuzluk | Fotoğraf: making-pictures.com

Holden’ın sabit sokak ve ev telefonlarının kullanıldığı, hala mektup yazılan ve eğlence anlayışlarının toplu gösterimlere gitmek olan bu dünyada yaşadığını biliyoruz. Bizim bakış açımızdan çok kısır bir dünya bu. Hatta çok masum ve çok daha samimi. Şimdi düşünelim, Holden Caulfield 2020’de yaşasaydı ne kadar dayanabilirdi? Instagram, Twitter, TikTok… Bütün bu platformlar her birimizin birer hatta bazen birden çok persona yarattığı yerler.

En ”gerçek” kullanıcı bile internet dünyasına gösterdiği yüzünü değiştirip, geliştirip yansıtıyor. Twitterda yazdıklarımız, Instagramda paylaştığımız fotoğraflar, hepsi birer persona. Çünkü bu şekilde sosyal statümüzü, ”değerimizi” arttırabiliyoruz. Olmadığımız kişiler olabiliyoruz. Artık 1950’lerdeki ”kim ne giymiş” kadar basit bir dış görünüm anlayışı yok. Sürekli aktif ve popüler olana göre saniyede bir güncellenen hayatlarımız var. En popüler mekan, en popüler giysi, en popüler şarkı her şey saniyede bir güncelleniyor ve bunu takip etmeyi başarabilenler de sosyal statü kazanıyorlar. Başaramayanlar veya bunu reddedenler de uyumsuz oluyorlar. Aynı Holden gibi yalnız kalıyorlar. Akım onları da beraberinde sürüklemeye çalışıyor ancak karşı yüzmeye çalışıyorlar belki. Yani uyumsuzluk her çağın problemi. Çavdar Tarlasında Çocuklar 2020’de bile ”Uyumsuz”un kendini bulabileceği bir kitap. Özellikle dönemimizde kabul edilebilir olana yetişmek bu kadar zorken.

Kapak Fotoğrafı: Youtube

İlginizi çekebilir: Betil K’dan Bu Ara Neler Okudum?