Dünya Klasikleri denince, çoğu insanın kafasında ağır ve dolayısıyla sıkıcı kitaplar canlanıyor. Doğru, aralarında sıkıcı olanlar var. Yine de klasik olarak değerlendirilen kitapların her halükarda okunmasından yanayım. Özellikle yıllar öncesinde, dünyanın başka yerlerinde yaşanan olay ve durumların hiç değişmeden günümüze dek gelmesi ya da yaşadığı değişim ve dönüşümlere bir yönüyle tanık olmak, etkiler beni. Bu yüzden de keyiflidir onları okumak…

Dünya Klasikleri listelerini inceleyin:
D&R | Idefix

kitap-önerileri-dünya-klasikleri
Dünya Klasikleri

Aylık kitap önerileri yazılarımda yer alan dünya klasikleri:

Jack London – Beyaz Diş

kitap önerileri – london
Beyaz Diş, Jack London

London bu sefer de, doğduğu mağaradan çıkıp hayata atılan ve hayatta kalmak için çetin şartlarla mücadele eden Beyaz Diş’in hikayesini anlatıyor. Vahşi hayat, dostluk ve yaşam savaşının konu edildiği kitap harikaydı ama ben yine ve maalesef 15-20 sene kadar rötarlı okudum! Yazar, bir kurdun yaşadıklarını o kadar güzel anlatmış, evcilleşme sürecine o kadar güzel değinmiş ki, herhalde daha vakitli okusaydım sadece beğenmez, hikayedeki her satırı bire bir yaşardım.

Samuel Beckett – Godot’yu Beklerken

kitap önerileri – beckett
Godot’yu Beklerken, Samuel Beckett

‘’Godot’yu Beklerken’’, Beckett’in okuduğum ilk kitabıydı. Okudum okumasına ama anladığımı, kavradığımı ve maalesef okuduklarımı hissedebildiğimi yazamayacağım. Sonrasında ‘’Mutlu Günler’’ ve ‘’Murphy’’ adlı kitapları okudum ve anlayıp, keyif aldığımı da hissedince Godot’yu bir kez daha beklemeye karar verdim. Bu seferki okuma diğerinden farklıydı tabii… Bazı kitapların bir vakti, bir zamanı olduğunu bir kez daha gördüm, böylece. Çok çok güzeldi…

Alessandro Manzoni – Nişanlılar

kitap – manzoni
Nişanlılar, Alessandro Manzoni

Renzo ve Lucia, birbirini seven iki gençtir. Lucia’ya aşık olan Don Rodrigo, genç çiftin hayatını cehenneme çevirmeye başlar. Olaylar üzerine Renzo, sevdiği kızı da alarak yaşadıkları yeri terk ederler. Bazı zorlukları arkalarında bırakmışlardır ancak bu sefer de açlık, hastalık ve tutuklanma korkusuyla mücadele etmek zorundadırlar. İtalyanca yazılan ilk tarihi roman olan ‘’Nişanlılar’, İspanyol işgali dönemini anlatması açısından sadece bir aşk romanı olarak kalmıyor tabii… Dünya Edebiyatı’ndaki yeri itibariyle okumak istediğim bir kitaptı. Kimi zaman merakla okudum kimi zaman yavaşladım; hikaye kah sardı kah sarmadı. Yani 600 küsür sayfalık kitabı iniş çıkışlarla okuduğumu söyleyebilirim.

Nikolay Leskov – Mtsenskli Lady Macbeth

kitap – leskov
Mtenskli Lady Macbeth, Nikolay Leskov

Nikolay Leskov, Rus Yazarlar arasında en az tanınanlardanmış. Okuduktan sonra şöyle düşündüm: Ne yazık! Yazarın üslubunu ve tarzını o kadar sevdim ki daha önce okumadığım ve hatta ismini duymadığım için hayıflandım. Üçüncü sınıf bir tüccarla evli olan genç kadın, çok mutsuzdur. Evde sıkılması yetmiyormuş gibi çocuk sahibi de olamamaktadır. Derken yolu çapkın kahya Sergey’le kesişir ve genç kadının kahyayı işe almasıyla aşk, aldatma ve cinayetler, ikisinin hayatını da alt üst eder.

Richard Bach – Martı, Jonathan Livingston

kitap – bach
Martı, Jonathan Livingston, Richard Bach

Herkesin mutlaka tavsiye ettiği, illa ki okuduğu kitaplar arasındadır ‘’Martı’’. Ben de neredeyse 17 sene evvel okumuştum. O zaman ne hissettiğimi pek hatırlamıyorum. Kendimi bildim bileli ümitvar hikayeler değil, depresif hikayeler etkilemiştir beni, hala da öyle. Bu okuyuşumda da duygulandığım, hüzünlendiğim yerler oldu ama ne yazık ki etkilendiğimi söyleyemiyorum. Hele bir de yaş 30’u aşınca sanıyorum bazı hikayelerin tesiri daha farklı oluyor. Bazı kitapları okuma yaşı var. Bence.

Vladimir Nabokov – Solgun Ateş

kitap – nabokov
Solgun Ateş, Vladimir Nabokov

Evet, uzun zamandır boyumu aşan bir kitap okumamıştım, iyi oldu. Artık kapasitemden ötürü mü yoksa zamanla alakalı mı bilmiyorum, ‘’Solgun Ateş’’i zor okudum. Önsöz sonrası 999 dizelik bir şiir ve ardından bu şiirin açıklamalarından oluşuyor kitap. Bu şiirde Amerikalı şair John Shade’in yaşam öyküsü, kızını kaybedişi, ölümle yüzleşmesi anlatılıyor ancak aynı zamanda, kitabın önsözünü yazan Charles Kinbote da devreye giriyor. İşte burada benim kafam da karışmaya başladı. Bence bırakacaktım, şiir de açıklamalar da akıp gidecekti ama ben her cümleyi bir sıraya koymaya, anlamaya çalışınca başa çıkamadım. Sadece bu değil tabi yazar, İngiliz ve Amerikan şiir tarihine göndermeler de yapmış ki bu konularda da pek kültürlü olduğum söylenemez. Mitoloji severim, okurum ama her mite yapılan atfı anında anlayamayabiliyorum. O zaman niye okudum bu kitabı? Bu kadar zor olacağını bilmiyordum. Ne var ki, ‘’Solgun Ateş’’ üzerine birçok araştırma yapılmış olması yüreğime su serpmiyor değil. İkinci kez okuduğumda her şey daha iyi olacak.

Ferenc Molnar – Pal Sokağı Çocukları

kitap – molnar
Pál Sokağı Çocukları, Ferenc Molnár

‘’Pal Sokağı Çocukları’’, Budapeşte’nin yoksul semtindeki Pal Sokağı’nda yaşayan çocukların, henüz kirlenmemiş dünyalarını anlatıyor. Oynadıkları savaş oyunlarının masumiyeti, öfke ve hırslarındaki temizlik ve bunun gibi birçok şey insanın kendi çocukluğunu hatırlatıyor. Çocuk kitaplarını, çocuklar için yazılmış kitapları okumayı çok severim. Çocukluğu ve çocukları da çok severim çünkü… Kitaba hevesle başladım ama bir süre sonra 34 yaşında niye bunları okuduğumu düşünmeye başladım. Sonra yaşımı unutuverdim ve ortalarından sonra kitaba kendimi öyle kaptırdım ki, terzilik yapan babanın ceketi dikişi, sanki gerçekmiş gibi gözümün önünde. Çoğunlukla, zalim bu hayat.

Gustave Flaubert – Madame Bovary

0000000214382-1
Madame Bovary, Gustave Flaubert

Doktor Charles Bovary’nin lükse düşkün, romantik ve hayalperest karısı Emma Bovary monoton hayatından sıkılır zira evliliğinde aradığını bulamaz. Bu yüzden birtakım gönül maceralarına yelken açar. Tabii bu maceralar, ona maddi ve manevi birer yük olarak geri döner ve intihar eder. Charles’ın karısının aşk mektuplarını bulması ise apayrı bir trajedi… Realizmin ilk eseri olarak kabul edilen roman, 19. Yüzyıl Fransa’sında bayağı ses getirdi ve Flaubert, romanının ahlak ve dine aykırı olması sebebiyle yargıç önüne çıktı. Kitabın konusundan ziyade dil ve üslubu, şiirsel anlatımı öne çıkıyor ama bunu çevirilerden anlamak pek mümkün değil. Ben kitabı İngilizce’den okudum fakat önsözde yazılana bakılırsa, Flaubert yazdığı cümleleri yüksek sesle okur, ahenge uygun olmasına dikkat edermiş. Bunu bilseydim Fransızca’dan okurdum ama romanı bir kez daha okuyacağımı sanmıyorum.

Stefan Zweig – Olağanüstü Bir Gece

0000000671636-1
Olağanüstü Bir Gece, Stefan Zweig

Baron, genç yaşında tüm ailesini kaybedince kendisine yüklü bir miras kalır ve erken emekli olur. Soylu bir aristokrat olunca pahalı zevkler edinir. Kadınlarla da arası iyidir ama bu sorunsuz hayat onu bunaltmaya başlar ve sakin birkaç ay geçirir. Ta ki o geceye kadar… O gece ne olduğunu merak ediyorsanız kısacık kitabı bir okuyun. Okuyun ama acayip bir şeyler de beklemeyin. Öyküyü özel kılan, gerçek bir yaşamdan yola çıkarak yazılması bence. Zweig kitabı altı saatte yazmış. Daha iyi öykülerini okudum mu? Evet.

Stefan Zweig – Marie Antoinette

0000000225408-1
Marie Antoinette, Stefan Zweig

Bu ay nasıl olduysa -dikkatsizliğimden-  iki kez Zweig kitabı denk geldi. Marie Antoinette’e başlamadan evvel bayağı tereddüt ettim açıkçası ama okumaya başlayınca çok beğendim! “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” sözüyle tanıyoruz kendisini. Kısacık hayatının sonlarına kadar eline bir kitap almamış, savurgan, eğlenceye ve lükse düşkün bir kadın olan Marie, hayatının son düzlüğünde akıllanır gibi olsa da maalesef biraz geç kalmıştı. Yazar Stefan Zweig olunca, takdir edersiniz ki, olaylar ve kişiler daha çok psikolojik yönüyle değerlendiriliyor. Kitabı eski basımdan okuduğum için de çok sevdim. Günümüz Türkçe’sindeki kelimeler, bazı duygu ve düşünceleri ifade ederken yetersiz kalabiliyor bana göre. Bu yüzden mümkünse eski basımları okumayı seviyorum. Yazarın Nietzche‘den sonra okuduğum ikinci biyografi kitabıydı. En beğendiğim de bu oldu.

John Steinbeck- İnci

John Steinbeck- İnci 
İnci, John Steinbeck

Steinbeck beni mahvediyor! ‘’Fareler ve İnsanlar’’, ‘’ Gazap Üzümleri’’ derken şimdi de ‘’İnci’’… İnci avcısı Kino, hasta bebeğinin tedavisi için para bulmak zorundadır ve çok özel ve büyük bir inci bulur. Bu değerli inci sayesinde Kino’nun eline yüklü bir para geçecek, çocuğunu tedavi ettirirken hayallerini de gerçekleştirebilecektir. Adam ve karısı bu hayalleri kurarken, çevresindeki kıskanç insanlar da günden güne çoğalmaktadır. Ve tabii takdir edersiniz ki hayaller ve hayatlar arasındaki fark burada da karşımıza çıkar. Etkileyici ve dokunaklı bir Steinbeck romanıydı… Sadece küçükler için değil, yetişkinler için de.

Stefan Zweig- Mecburiyet

Mecburiyet
Mecburiyet, Stefan Zweig

Ressam Ferdinand, savaş sebebiyle, karısını da alarak başka bir ülkeye kaçar. Artık özgür olmasına rağmen kaçak olduğunu hisseder ve bir türlü rahat hissedemez. Karısıyla tartışır, birçok kez karşı karşıya gelirler ve sonunda, adamın eline bir tebligat ulaşır. Burada askerliğe çağrıldığı yazılıdır. Ferdinand’ın neye karar verdiğini, yaşadığı gelgitlerden sonra öğreniyoruz tabii. Bir kez daha, tipik bir Stefan Zweig öyküsü var karşımızda. Biz insanların en büyük çelişkileri, aklımıza yatanla kalbimizin söylediği arasında kalmamızdan kaynaklanıyor ya…

Victor Hugo- Bir İdam Mahkumunun Son Günü

Bir İdam Mahkumunun Son Günü
Bir İdam Mahkukunun Son Günü, Victor Hugo

Mahkum, adam öldürmekten hüküm giyerek idam cezasına çarptırılır. Cezası beş hafta sonra infaz edilecektir. Bu süre içerisinde mahkum birçok duyguyu bir arada yaşar. Her şeyden ümidini kestiği vakit, kurtulma umuduyla dolar mesela… Eşi, kızı ve annesini özler. En büyük düş kırıklığını kızı onu son kez görmeye geldiğinde yaşar zira kızı kendisini tanımaz. Ve büyük gün tahmininden de çabuk gelir… İdam cezasının konuşulduğu şu günlerde, Victor Hugo’nun bu kitabı yeniden dikkat çekiyor. Yazar bu romanı yazdığında sadece 26 yaşındaymış. Meydanda izlediği bir idam olayından etkilenerek bu satırları kaleme almış. Çok güçlü, çok duygulu ve çok etkileyici bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Stefan Zweig- Bir Çöküşün Öyküsü

Stefan Zweig- Bir Çöküşün Öyküsü
Bir Çöküşün Öyküsü, Stefan Zweig

Stefan Zweig kitaplarını Agatha Christie’ye benzetiyorum. Yazarlar öleli çok olmuş ama habire bir yerlerden yeni öyküleri, kitapları çıkıyor… Psikolojik tahlilleriyle tanıyıp sevdiğimiz, incecik kitaplarıyla herkesin gönlünü fetheden yazarımız, bu sefer de gözden düşen aristokrat bir kadının saraya dönmek için oynadığı oyunu konu ediyor. İnsanın hedefi uğruna neler yapabileceğini görmek ve bunun aslında hepimizin başına gelebileceğini bilmek garip bir his ancak öyle çarpıcı bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Ben çarpılmadım en azından. Ama yoğun bir okuma süreci içerisindeyseniz arada Stefan Zweig okumak iyi oluyor. Hoş, bu ara herkes kendisine hayran, yavaştan popüler oluyor diye de biraz gıcık olmuyor değilim hani.

Anne ve babasının terk ettiği çocuk dedesi Mümin ile yaşamaktadır. Dedesinin anlattığı hikayelerle yaşayan çocuk, hemen her gün eline dürbünü alarak, Isık Gölü’nden geçecek olan beyaz gemiyi bekler. Babasının o gemide çalıştığını, kendinin de insan başlı bir balık olup babasıyla buluşacağını hayal eder. Tabii takdir edersiniz yavrucağın dünyası böyle temiz kalmaz, yetişkinler tarafından kirletilir ve gerçek dünya zalimdir. Çok severek okudum bu kitabı ve nasıl oldu da bu yaşıma kadar okumamışım, şaşırdım. Çoğu yerde Zeze geldi aklıma. Çocuklar ne kadar temiz, ne kadar berraklar. Kendi çocukluğumuzun kıymetini bilemedik geçip gitti, çocukların da kıymetini bilmiyoruz.

Ernest Hemingway- İhtiyar Balıkçı

Hikayeyi biliyorsunuz; ihtiyar balıkçı Santiago günlerdir bir tek balık bile tutamaz ve bu yüzden arkadaşlarının alay konusu olur. Derken büyük bir balık tutmak için açılır ve hayalindeki balığı yakalar ancak onu karaya kadar götürmek pek de kolay olmayacaktır. Güzel bir kitap ‘’İhtiyar Balıkçı’’ her şeyden öte bir klasik. Benim gibi karamsar bir insana bile umut veren bir hikaye okudum. Böyle kitapları okuyup bitirdikten sonra üzülüyorum hep. Keşke daha önce, gençken, hayata yeni yeni başlayacakken okumuş olsaydım diye… Acaba öyle olsaydı bugün başka biri olur muydum? Daha ümitvar, daha umut veren biri… Kim bilir?

Johann W. Goethe – Faust 

kitap – goethe
Faust, Johann W. Goethe

Ortaokul ya da lisede okutulan kitaplar arasında başı çekenlerden biri de ‘’Faust’’ olsa gerek… Kitabı ilk kez 12-13 yaşlarımda sadeleştirilmişinden okumuştum. Elimden bırakamış, bir günde falan bitirmiştim de öğretmenlerim şaşırmıştı. Seneler sonra aynı kitabı kütüphanemde bulunca tekrar okuyayım dedim ve ne çevirisini beğendim ne de sadeleştirilmiş halini… ‘’Faust’’un konusuna değinmeyeceğim zira herkes az çok biliyor, bilmeyenler içinse yüzlerce özet ve araştırma var zaten. Konusu, kurgusu, karakterleri bir yana beni bu okuyuşumda en çok etkileyen şey dil ve üslubu, şiirsel anlatımı oldu. Her şeyiyle mükemmel, eser dediğin budur herhalde…

Niccolo Machiavelli – Prens

kitap – machiavelli
Prens, Niccolò Machiavelli

İtalyan yazar Machiavelli bu kitabı 1513 yılında yazmış ancak kitabın basımı yazarın ölümüden sonra yapılmış. Kendisinin en bilinen kitabı olmasıyla birlikte Makyavelist Düşünce’nin de temelini oluşturur. Peki kitapta ne anlatılıyor? Genel olarak, prensin prensliğini nasıl ayakta tutması gerektiğine, gücünü nasıl pekiştirebileceğine yönelik öğretiler bulunuyor. Prens gücünü kaybetmemek için, gerekirse, her şeyi yapabilir. Halkının onu sevmesindense korkması yeğdir ancak yine de kendinden nefret ettirmemelidir. Savaşmayı bilmeli, dindar görünmeli ve büyük liderleri kendine örnek almalıdır gibi fikirler okumak mümkün. Yazılanlar hoşunuza gider-gitmez, katılır-katılmazsınız bilemem ama ilginç bir kitap ‘’Prens’’… Sadece içinde yazanlarla değil, edebi üslubuyla da ilgi çekiyor.

Lewis Caroll – Alice Harikalar Diyarında 

kitap – carroll
Alice Harikalar Diyarında, Lewis Carroll

1865 yılında yazılan, hayvanlara fazlaca insani vasıf yüklendiği ve bu suretle insanların aşağılandığı için bir süre yasaklanmış Dünya Edebiyatı’ndaki belki de en meşhur çocuk klasiklerinden biri olan ‘’Alice Harikalar Diyarında’’nı ilk kez okuduğumu bilmiyorsunuz tabii… Hatta sinema filmi çekilene kadar televizyonda bir kez dahi çizgi filmini izlemediğimi söylesem? Sadece çocukların değil yetişkinlerin de ilgisini çekecek kitapta Viktorya Dönemi’nin hicvedildiğini söyleyenler de varmış. Ben kitabı orjinal dilinden okudum. Dil ve üslubunu göz önünde bulundurursam romandan çok, teatral esintiler olan uzunca bir şiir okuduğumu hissettim. Bu da çok alıştığım bir tarz olmadığından okurken çok keyif aldım ve çok beğendim.

Jean-Paul Sartre – Duvar  

kitap – sartre
Duvar, Jean-Paul Sartre

‘’Duvar’’, Sartre’ın birbirinden bağımsız beş öyküsünden oluşuyor. Bu öykülerde, karakterlerin, yaptıkları seçimler neticesinde ödediği bedelleri okuyor, sıradan insanların içinde kopan fırtınaları ve varolma mücadelelerini görüyoruz. ‘’Duvar’’daki öykülerin hepsini çok beğendim. Kitabın bütününe karanlık bir hava hakim. Öyküler kurgularıyla dikkat çekiyor ancak daha çok düşündürücü olduklarını söylemek mümkün. En beğendiğim iki öyküyse, kitaba adını veren Duvar ve Oda oldu…

Anton Cehov – Altıncı Koğuş 

kitap – cehov
Altıncı Koğuş, Anton Çehov

Doktor Andrey Yefimıç, Rusya’nın fakir bir kasabasındaki akıl hastanesine yeni atanmıştır. Burada tedavi gören İvan Dmitriç ile aralarında geçen diyaloglar, bu novellanın da konusunu oluşturuyor. Dönemin Rusya’sındaki toplumsal ve ekonomik durumların değerlendirilmesi yapılırken, sistem ve sınıflandırma anlayışı da eleştiriliyor. 72 sayfalık bir kitap olmasına rağmen derin, etkileyici ve sürükleyici olduğunu söylemek isterim. Sadece bir kez değil, birçok kez okunur; okundukça zenginleşir. Seneler evvel biri bana, Çehov’un gelmiş geçmiş en iyi öykü yazarı olduğunu söylemişti… Hakkı yok değil…

Daniel Defoe – Robinson Crusoe 

kitap – defoe
Robinson Crusoe, Daniel Defoe

Hatırlarsanız iki sene evvel Michel Tournier’nin ‘’Cuma ya da Pasifik Arafı’’nı okumuş, hatta o senenin en iyi kitabı olduğunu yazmıştım. Hala aynı kanıdayım ancak onu okumadan evvel Defoe’nun ‘’Robinson Crusoe’’sunu okumak şartmış… Robinson Crusoe’yu herkes biliyor artık; Robinson evi terk eder ve dünyayı gezmek için yolculuğa çıkar. Derken yirmi sekiz sene tek başına yaşamak zorunda kalacağı ıssız bir adaya düşer. Kitap da burada yaşadığı olay ve durumları konu alır. Kitabı çok severek okudum. Defoe’nun üslup ve tarzını da çok çok seviyorum. Kitabı bu kadar merakla okumamın en önemli sebebi buydu… Öte yandan, Robinson’ın evden ayrılmadan evvel babasıyla yaptığı konuşmadaki bazı yerler çok çok hoşuma gitti.

Samuel Beckett- Mutlu Günler

mutlu-1
Mutlu Günler, Samuel Beckett

Yaşlı Winnie, göğsüne kadar yükselen bir toprak yığınının içindedir. Zilin sesiyle güne başlar , dua okur ve gündelik işlerini halleder. Bunları yaparken bir yandan da toprak yığınının ardındaki mağarada yaşayan kocası Willie ile sohbet eder. Çiftin her günü bu şekilde sürmektedir. Ancak zamanla Winnie’nin eşyaları azalır, bozulur ve biter. Başta yorgun ama iyimser olan kadın, zaman geçtikçe iyimserliğini muhafaza etmekte zorlanmaya başlar. Kocasıyla uzaktan uzağa yaptığı sohbetlerde Willie, kısa yahut baştan savma cevaplar verir. Yaşadığı çaresizlikle kadın toprak yığınına iyice gömülür, artık sadece kafası görünmektedir. Eşyalarına ulaşamaz, hareket edemez halde olmasına rağmen, eski günlerindeki gibi, yaşadığı günün de mutlu bir gün olacağını söyler kendine. Beckett’in bir yılda yazıp bitirdiği, ilk kez 1961’de sahneye konan tiyatro oyunu ‘’Mutlu Günler’’, anlaşıldığı üzere metaforlarla dolu. ‘’Godot’yu Beklerken’’I okudurken biraz zoarlanmıştım çünkü Beckett’yle ilk kez tanışıyordum. Fakat bu iki perdelik oyunu keyif ve hüzünle okudum.

Platon – Gorgias

kitap – platon
Gorgias, Platon

“Hiçbir şey yoktur; bir şey olsaydı bile biz onu bilemezdik; bildiğimizi var saysak bile başkalarına bildiremezdik.” Sözleriyle bilinen, nihilizm ve kuşkuculuğun gelişmesinde önemli bir yere sahip olan, Sicilyalı hatip Gorgias ile ‘’Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir.’’ Diyen Sokrates’in konuşmalarından oluşan, Platon’un en ilgi çekici diyaloglarından biridir ‘’Gorgias’’. İki filozofun retorik hakkında yaptığı konuşmalar soru-cevap şeklinde ilerlerken ( takdir edersiniz ki soruları çoğunlukla Sokrates sorar.) okuyucu da düşünür, anlamaya çalışır, bazı cümleleri tekrar okur, şaşırır, kendine döner bir bakar falan… Bana öyle oldu. Aslında Platon’un tüm diyaloglarını bir kitapta okuyacaktım ancak eski basım bu küçücük kitap karşıma çıkınca almadan edemedim. Platon’un eseri olduğuna bakmayın, bayağı ucuz kitaplar bunlar. Bilen bilir.

Moliere – Tartuffe

kitap – moliere
Tartuffe, Moliere

Moliere ve sahtekar karaktereleri! İlk kez 1664’te sahneye konan ‘’Tartuffe’’, en ünlü komedi oyunları arasındadır. Dindar bir adam olan Orgon, kilisede tanıdığı çok dindar ve dürüst sandığı Tartuffe’ü evine alır ve onun her söylediği söze, her yaptığı işe gönülden inanır ve destekler. Öyle ki Orgon, tüm varlığını dahi Tartuffe’ün üzerine yapmıştır. Adamın ailesi, Tartuffe’ün ikiyüzlü bir sahtekar olduğunun farkındadır ancak Orgon’u buna bir türlü ikna edemezler. Derken çareyi bir plan yapmakta bulurlar… Sahnelendiği dönemde kiliseyi rahatsız eden, bir kesimin dine saldırmakla suçladığı Moliere’in bu oyunun halka açık tiyatrolarda oynanması yasaklanmış. Şaşırdık mı? Hayır. Ama bu yasak çok sürmemiş sonrasında halka açık tiyatrolarda da oynamaya devam etmiş. Trajikomik bir oyun doğrusu. Oyun ilk kez 1664’te sahnelenmiş ama -her şeyin zamanla değiştiğini savunsam da- bazı insan tiplerinin hiç değişmediğini gördüm. Belki de değişim dediğimiz, her birimizin bir başkasını yeniden tekrarıdır…

Daniel Defoe – Moll Flanders

kitap – defoe
Moll Flanders, Daniel Defoe

Neden ‘’Robinson Crusoe’’dan önce ‘’Moll Flanders’’ı okuduğumu sormayın, ben de bilmiyorum. Başına talihsiz birçok olay gelen Moll Flanders zor durumda kaldığında hırsızlık, fahişelik ve sahtekarlık yaparak para kazanan, bundan keyif alan ve kendini başarılı addeden bir kadındır. Kadının ağzından anlatılan hikayede Defoe, nükteli ve ironik anlatımıyla kişisel, toplumsal ve dönemsel birçok konuya dokunduruyor. Hikayede birtakım kopuklar var mıydı? Akıcı ve keyifli anlatıma rağmen kimi zaman tıkanmalar oluyor muydu? Ben bunları biraz yaşadım açıkçası. Siz de ancak okuduktan sonra cevap verebilirsiniz.

Gregory Petrov – Beyaz Zambaklar Ülkesinde

kitap – petrov
Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Grigoriy Petrov

Atatürk’ün okul müfredatlarına dahil ettiği ve o dönem çok okunan kitap, okuduğum distopyalardan sonra çok iyi geldi. Tüm yoksulluğa, kısıtlı imkanlara ve zor doğa şartlarına rağmen toplumun her kesiminden insanın büyük bir dayanışma sergileyerek, verdiği mücadelenin anlatıldığı kitabı okurken, sanki başka bir dünyaya ışınlanmıştım. Bu ülke neresi mi? Finlandiya. Biz nerede yaşıyoruz? Türkiye… İnsanların birbirinin varlığına bile tahammül edemediği, doğanın tahrip edildiği, tembellik ve rehavet yüzünden imkanların kullanılmadığı ve yaratılmadığı bir memleket. Ne var ki sorun memlekette değil, insanında; bizde… Kitap okurken güzel, gerçeğe dönünce şöyle bir kalakaldım.

William Faulkner – Döşeğimde Ölürken 

kitap – faulkner
Döşeğimde Ölürken, William Faulkner

Annie Bundren ölür. Vasiyeti olarak, bulundukları yerden daha uzakta olan Jefferson Kasabası’na gömülmek istemiştir. Bunun üzerine eşi ve beş çocuğu, yaşlı kadının son isteğini yerine getirmek için yola çıkar. Kitapta, yolculuk sırasında başlarından geçen olaylar, birbirleriyle olan ilişki ve düşünceleri, ölüm karşısında takındıkları tavır ve hisleri çoğu zaman monologlar halinde anlatılmakta. Ne var ki, yolculuk ilerledikçe aile bireylerinin acısı hafifler zira her karakterin kendi içinde çözmesi gereken sorunları, hayat gaileleri vardır. Bundren Ailesi fertleri kişisel özellikleriyle de öne çıkmakta. Her karakterin düşündüğü ve yaşadığı olaylar kendi isimlerinden oluşan başlıklar altında paylaşılıyor. Faulkner okumak keyiflidir, değildir, kişiden kişiye değişir. Fakat edebi anlamda okurun ufkunu açtığı ve zevkini geliştirdiği su götürmez bir gerçek.

Laurence Sterne – Tristram Shandy, Beyefendinin Hayatı ve Görüşleri

kitap – sterne
Tristram Shandy: Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri, Laurence Sterne

Herkes böyle bir amcası olsun ister mi bilmiyorum. Benim amcamın Shandy’e benzediğini pek söyleyemem. Genelde konuya başlar ve bitirmesi gerektiği gibi bitirir. Konu dağılırsa, dağıttığını bilir ve toplar. Unutursa sorar. Konu dışına çıkmak pek rağbet görmediği gibi bir zaaf, bir eksiklik olarak görülür bizim ailede. Ama Tristram Shandy, kendi doğumunu anlatacağını kitabın ilk sayfalarında söylerken, konuya ancak kitabın ortasında girebilen, konuları mümkün olduğunca dağıtan ancak keyifli, ironik ve eğlenceli tarzıyla kendini dinleten (okutan) şahsına münhasır bir beyefendidir açıkçası. Konudan konuya atlandığından kitabın alıştığımız tarzda bir konusu da yoktur  Kitabın konusu, kitabın adıdır aslında. Ama eğer okursanız göreceksiniz, Salinger’ın da ‘Çavdar Tarlasında Çocuklar’da dediği gibi, konu esasen konudan sapınca daha keyifli ve hatta daha anlamlı oluyor.

Mihail Bulgakov – Genç Bir Doktorun Anıları

kitap – bulgakov
Genç Bir Doktorun Anıları, Mihail Bulgakov

Adından da anlaşılacağı gibi, taşrada ücra bir yere atanan genç bir doktorun yaşadığı olayların anlatıldığı, dil ve üslubuyla da okuyucuyu cezbedecek bir kitap. Genç doktor kendi yalnızlığı ve yaşadığı şartlarla mücadele ederken, bir yandan da hastalıklar, hastaların cehaleti, sahip oldukları batıl inançlar, gelenek ve görenekleriyle karşı karşıya gelmektedir. Bu olaylar yaşanırken toplumsal yapı, insan ilişkileri, taşra insanı, insan psikolojisi ve yalnızlık gibi konuları da irdeliyor yazar. Hem konu, hem tarz hem karakter tahlilleri açısından okurken çok keyif aldım. Bulgakov’un bu kitabını çok sevdim.

Robert L. Stevenson – Dr. Jekyll ile Bay Hyde 

kitap – stevenson
Dr. Jekyll ile Bay Hyde, Robert Louis Stevenson

Denilen o ki Stevenson kendini, gündüzleri saygın bir doktor, geceleriyse sokaklarda dolaşan karanlık biri olarak gördüğü, tekrarlanan kabuslarından esinlenerek bu kitabını kaleme almış. Londra’da avukatlık yapan Gabriel John Utterson’ın eski bir arkadaşı olan Dr. Henry Jekyll ile şeytani görüntüsüyle dikkat çeken, gizemli Edward Hyde arasındaki tuhaf ilişkiyi konu alan hikaye için diyebileceğim; ilginç. Herkes kitabı, ‘Define Adası’yla kıyaslamış ancak ben  okumadığım için herhangi bir şey söyleyemiyorum. Evet ilginç bir hikaye, dil ve üslup açısından da kolay okunuyor. Bir de yazarın sunduğu açıdan insanoğlunu değerlendirmek için okunur. Arada Freud’u da anarsınız.

Victor Hugo – Sefiller

kitap – hugo
Sefiller, Victor Hugo

Ortaokul çağlarında sadeleştirilmişini okurken kurgusu ve verdiği mesajlardan çok etkilenmiştim. Bu kez eserin kendisini okuduğumda, sadece kurgusu, karakterler yahut verilmek istenen mesajlardan değil, asıl her olay öncesi ve sonrası, Hugo’nun yaptığı gerek psikolojik gerek sosyolojik tespitlere hayran kaldığımı belirtmem gerekir. Okuduğum kitap, 1945 basımdı ve çevirisinde bolca Osmanlıca kelime bulunuyordu. İfade edilen duygu ve düşünceyi tam anlamıyla okura ulaştırdığını düşündüğümden eski basım kitapları okumaktan keyif alıyorum. Kitabı okuduğumda, Victor Hugo’nun, neden Victor Hugo olduğunu ve kitaplarının neden birer eser niteliği taşıdığını bir kez daha gördüm. Bana kalırsa okul sıralarında okuduğunuzla yetinmeyin.

Nikolay V. Gogol – Palto

kitap – gogol
Palto, Nikolay Gogol

Gogol’un, Rusya’da yaşanılan sosyal sınıf baskısını ve bu baskının alt sınıf insanlarda bıraktığı etkiyi anlattığı bu kısa hikayenin kahramanı bana nedense Katip Bartleby’i hatırlattı… Dostoyevski bu eser için, ‘Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık.’ demiş. Doğrusu, çok severek, ilgiyle ve elimden bırakamadan, büyük bir merakla okudum öyküyü. Çok hüzünlendim, kurguyu çok beğendim ama esasen Gogol’un üslubundan çok etkilendim. Stefan Zweig’ın Satranç’ı gibi, soluklanmak için her fırsatta okunacak müthiş bir öykü bence…

Jorge Luis Borges- Ficciones

kitap – borges
Ficciones: Hayaller ve Hikâyeler, Jorge Luis Borges

Aylardır Borges okumaya hangi kitabından başlayayım diye araştırıyordum. Sonra bir ara, biraz daha erteleyeyim diye düşündüm. Hemen ardından vazgeçtim. O kadar sık karşıma çıkan bir isim oldu ki son zamanlarda, en sonunda ‘Ficciones’I aldım elime, başladım okumaya… Yazarın, çeşitli kısa öykülerinden oluyor kitap. Borges nasıl anlatılır, bilemiyorum. Hele ki henüz tek kitabını okumuşken! Bence olmaz. O yüzden onu anlatmaya çalışmayacağım. Sadece şunu söyleyeyim, okuduklarımdan çok etkilendim, daha önce benzer bir şeyler okuduğumu hatırlamıyorum ve kitabı bitirdikten sonra Borges’in tüm külliyatını okumaya karar verdim. Artık siz düşünün…

Herman Melville – Katip Bartleby

kitap – melville
Kâtip Bartleby, Herman Melville

Bir avukatın yanında çalışmaya başlayan Bartleby, becerikli ve çalışkan bir elemanken, bir süre sonra kendisine verilen işleri yapmamayı ‘tercih’ etmeye başlar. İlginçtir ki, Bartleby hiçbir şey yapmamasına rağmen, patronu onu işten atamaz. Ne mi olur? Kitap o kadar kısa ki, çok merak ediyorsanız kendiniz okumalısınız. Ben kitabın sonunda ancak çok duygulandığımı söyleyebilirim. Hayatımda okuduğum, gördüğüm hatta duyduğum en pasif, en nazik, en hüzünlü direniş öyküsüdür bu… ‘Hayır’ yerine ‘Yapmamayı tercih ederim.’ Cümlesini okurun beynine kazıyan ve o basit cümledeki anlamı kavramaya çalışmaya zorlayan, Melville’in, benim hayran olduğum, dil ve üslubuyla birleşince tadından yenmeyen kısacık bir Wallstreet Öyküsü… Bu kitapla ilgili ne yazarsam yazayım sonu hep üç noktayla bitecek… Defalarca okusam sıkılmayacağım bir kült; ‘Vah Bartleby, vah insanlık!’

Franz Kafka- Ceza Sömürgesi

Franz Kafka- Ceza Sömürgesi
Ceza Sömürgesi, Franz Kafka

Konusu bir adada geçen öyküde, suçlu olup olmadığına bakılmadan mahkum edilmiş insanların, acımasızca kurgulanmış bir işkence mekanizmayla cezalandırılması anlatılıyor. Tabii bu yazdığım oldukça yüzeysel bir açıklama. Öyküde adı geçen, olaylar karşısında sükunetini koruyan bir gezgin ve yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kendine toplamakla birlikte, acımasız cezalandırmadan çekinmeyen bir subayın varlığıyla birlikte Kafka’nın artık herkesin bildiği anlatımıyla bezenmiş bu öyküyü, insan elinden bırakamıyor da, nasıl bırakamıyor? Yine karanlık, puslu bir hava, bir belirsiz hakim öyküye. Okurken gerilmemek mümkün değil. Tam anlamıyla Kafka’yı yansıtıyor.

Thomas Mann- Büyülü Dağ, Cilt 1

Thomas Mann- Büyülü Dağ, Cilt 1
Büyülü Dağ, Thomas Mann

Thomas Mann’ın kült eserlerinden biri olan ‘Büyülü Dağ’ ı okumak için bir senedir bekliyordum. Neden bilmiyorum. Sanırım iki cilt olması ve toplamda hakkı sayılır bir sayfa sayısına erişmesi açısından, benim bile, gözümü korkutuyordu. Öte yandan, zaman, ölüm, hastalık, aşk ve psikanaliz konuları üzerine eğilmesi de merakımı cezbediyordu. Bu kitabı okumak kaderimmiş demek ki ki, artık kaçmaktan vazgeçtim ve okudum. Genç bir mühendisin, senatoryuma yatan kuzenini görmek için ziyarete gitmesiyle başlayan kitap, genç adamın kendisinin de tedaviye ihtiyacı olduğunu öğrenmesiyle orada geçirdiği yedi yılı ve yaşadıklarını konu alıyor. Yukarıda bahsettiğim konular hakkında genç mühendis ve doktorlar arasında geçen diyaloglar enfes. Ancak kafa karıştırıcı. Ben birçok cümleyi birkaç kez okudum, tam kavrayamayınca – bir ara sinir hastası olacağım sandım- cümlelerin yanına not aldım ki, zaman geçtikten sonra onları tekrar okuyup düşüneyim diye. Bu anlamda biraz zor okudum. Kafamın basmadığını gördükçe o kadar öfkelendim ki, kitabı okurken sürekli beynimle bir savaşım halindeydim.

Stefan Zweig – Yakan Sır/Alacakaranlık Öyküsü

kitap – zweig
Yakan Sır / Alacakaranloık Öyküsü, Stefan Zweig

Stefan Zweig, genel itibariyle, sevilen, bir kere sevildi mi de bağımlılık yaratan bir yazar. Benim için de durum böyle. Okuduğum her kitabına hayran olmasam da, kendimi onun yazdıklarını okumaktan alamıyorum. Bu kitabında da, diğerlerinde olduğu gibi, psikolojik tahlillerle öne çıkan öyküler bulunmakta. Amok Koşucusu’ndan beri benim için çıta yükselemese de, bu kitabın da keyifle okunacağı kanaatindeyim.

Stendhal – Kırmızı ve Siyah

kitap – stendhal
Kırmızı v e Siyah, Stendhal

Dünya Klasikleri arasında yer alan kitap kısaca, fakir bir çiftçinin papazlık eğitimi alan hırslı oğlu Julien ile belediye başkanı M. de Renal’in eşi olan, genç, güzel ve yalnız eşi Mme. de Renal arasındaki aşkı konu almakta. Julien, kendi sınıfına düşman, zengin olmak isteyen genç bir adamdır ve belediye başkanının çocuklarına din dersi vermeye başlar. Mme. de Renal’in kendisine ilgi duyduğunu sezmesiyle, kadını kendine aşık etmeye karar verir ancak, bu hırs onun canına mal olacaktır. Kitabın başları iyiydi ama ortalarında sıkılmaya başladığımı söylemem gerekir. Hikayede ilginç bir şey yok belki ama arada güzel cümleler yakalamaya çalıştım, beceremedim. Bir klasik okumak anlamında, okunur. Ama okunmazsa bir şey kaybedilir mi, bilemedim.

Stefan Zweig – Satranç

kitap – zweig
Satranç, Stefan Zweig

‘Satranç’ı okumamış olan var mı aranızda? Hala? Hele ki benim yazılarımı takip ettiği halde okumayanlar varsa hakikaten ayıp ederler. Ben bu ay kitabı tekrar okudum, Zweig’a tekrar hayran kaldım ve ‘Satranç’ kuşkusuz yazarın en sevdiğim iki öyksünden biri… Daha da bir şey demem.

Bram Stoker – Dracula

kitap – stoker
Dracula, Bram Stoker

Büyük bir çoğunluğun okuduğu yahut filmini izlediği, birçok vampir filmine ve kitap furyasına ilham kaynağı olan, en güçlü korku hikayelerinden biri olmakla birlikte bir baş yapıt olarak kabul edilen kitabı, ne yalan söyleyeyim, ben sevemedim. Artık vampir hikayeleri sıktığından mıdır, benim zevkime hitap etmediğinden midir bilemiyorum. Yine de ilgisini çekenler olursa, Penguen Yayınlarının İngilizce baskısı oldukça kolay okunuyor. Anlaşılır ve akıcı. En azından İngilizcenize bir katkısı olur.

Jack London – Vahşetin Çağrısı

kitap – london
Vahşetin Çağrısı, Jack London

Evcil bir kızak köpeği olan Buck, sahibinin haberi olmadan vahşi ortamda yaşamaya başlar. Elbette ki hayat artık onun için daha çetindir ve hayatta kalmak için mücadele etmesi gerekir. London’ın, tüm hikayeyi köpeğin gözünden anlatması, en çok hoşuma giden kısımdı kuşkusuz. Ancak bunun yanı sıra, altını çizdiğim, dikkati çeken birçok cümle de vardı elbette. Her ne kadar bir çocuk kitabı olarak görülse de, ‘Vahşetin Çağrısı’, tüm klasiklerde olduğu gibi, her yaşta gayet tabii okunabilir. Okunmalıdır da…

Moliere – Cimri

kitap – moliere
Cimri, Moliere

Ocak ayının son günü kitapsız geçireyim demiştim oysa ki ama elbette yapamadım. Hem uzun zamandır tiyatro oyunu okumadığımdan, hem de çok zamanımı almayacağını düşünerek ‘Cimri’yi seçtim kendime. Bu kadar tiyatro oyunu varken neden mi ‘Cimri’? Kısmet olsaydı lisede tiyatrosunu oynayacaktım ama olmadı. Sanırım, neyi kaçırdığımı merak ettim. Eh, hakkım da varmış doğrusu… 1600’lü yılların Paris’inde, burjuva kesiminin para tutkusunun ve bu tutkunun insanı ne durumlara düşürdüğünü trajikomik bir dille anlatan oyun, oldukça keyifli. Herkesin hoşuna gider mi bilemiyorum. Belki Fransız ekolünden olanlar varsa, muhtemelen okumuşlardır. Okumayanlar varsa keyif alacakları kuvvetle muhtemel. Onun dışında keyfe keder, okunabilir de okunmayabilir de…

Fyodor N. Dostoyevski – Suç ve Ceza

kitap – dostoyevski
Suç ve Ceza, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Bu ayın ikinci kez okuyacaklarım arasında olan kitabı, seneler seneler evvel henüz ortaokul öğrencisiyken, büyük bir heyecan ve merakla okumuştum. Aynı heyecanı hissedemememin hayalkırıklığını bir kenara koyarsak, elbette ki müthiş bir roman! Ne var ki hayat, sadece bedenimizden değil, ruhumuzdan da bir şeyleri alıp götürüyor ve zamanla insan daha az şaşırır oluyor. Yaş almanın, tecrübelerin artmasının insan ruhundaki en büyük deformasyonu bu olsa gerek. İlk sayfadan son sayfaya kadar düşmeyen temposu, okuyucuda yarattığı gerginlik yetmiyormuş gibi bir de kafamda bir sürü soru oluşmasına sebep olan Dostoyevski’nin her kitabı okunmalı, okutulmalı…

Charlotte Bronte – Jane Eyre

kitap – bronte
Jane Eyre, Charlotte Bronte

Bazı kitapları okumanın yaşı vardır. ‘Jane Eyre’ da bana göre onlardan biri. Keşke 23 yaşına gelmeden okusaymışım. (Neden 23 bilmiyorum!) Farklı sınıftan iki kişinin aşkını anlatan kitap, kadının toplumdaki yerine, dini baskıya ve erkek hegamonyasına da dikkat çekiyor. Romantizm akımının en önemli örneklerinden olan kitap, değindiği konular itibariyle, özellikle kendi dönemi için, dikkat çekicidir muhakkak. Ancak ben bir derinlik göremedim, bulamadım. O yüzden de çok keyif alarak okumadım. Genç arkadaşlara tavsiye ederim.

Herman Melville – Moby Dick

kitap – melville
Moby Dick, Herman Melville

Tavsiye üzerine okuduğum kitapların büyük bir kısmında hayal kırıklığı yaşadıktan sonra, kafamın dikine gitmekte karar kılalı bayağı bir zaman oluyor. Bunun yanı sıra, ‘Moby Dick’ ile birlikte bundan sonra tavsiye edilmeyen kitaplara da kulak asmamaya karar vermiş bulunuyorum. Büyük bir çoğunluğun sıkıcı bulduğu kitaba, ben daha ilk satırları okurken hayran kaldım. Metaforlarla dolu hikayeyi, satır aralarında verilen mesajlar ve özellikle dil ve üslubuyla, elimden bırakamadan büyük bir keyifle okudum. Kaptan Ahab’ın, intikam uğruna Beyaz Balina Moby Dick’in peşine büyük bir hırsla düşmesi, yaşanan onca olay, o kadar zaman bekleyiş ve kitabın finali… Anlayana düşünecek çok şey var bu kitapta. Mina Urgan’ın da önsözünü es geçmemek gerek…

Antoine de Saint-Exupery – Küçük Prens

kitap – saint-exupery
Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry

Bu ayın yeniden okuyacağım kitabı ‘Küçük Prens’ti. İlk defa 18 yaşındayken okumuştum. Bayağı geç kalmışım. Çocuklukta, ergenlikte, yetişkinlikte ve yaşlılıkta, yani bir insanın hayatının her döneminde okuması gerektiğini düşündüğüm nadir kitaplardan. Saint-Exupery, küçücük kitapta ne kadar büyük duygular anlatmış ve her okuyucuyu derinden etkilemeyi nasıl da başarmış. İlk okuyuşumda ikincisi kadar etkilenmemiştim. Buradan şunu bir kez daha anlıyorum ki, bir kitap iyiyse iyidir ancak, okuyucunun ondan alacakları yine okuyucunun kendisiyle alakalıdır. Burada bahsettiğim şeyin sadece bilişsel olmadığını anladığınızı sanıyorum. Kişi ruhen ne kadar olgunlaşmış, ruhu ne kadar derinlik kazanmışsa, bir kitabı anlayışı ve hissedişi de o derece farklılaşıyor. Herkesin ömründe bir kez olsun ‘Küçük Prens’i okuması gerek, diye düşünüyorum. 

Anton Çehov – Entipüften Bir Adam 

kitap – cehov
Entipüften Bir Adam, Anton Çehov

Dünya Edebiyatı’nın önemli isimlerden Çehov’un 1885-1886 yıllarında yazdığı 58 öyküden oluşan öykü kitabında gözüme ilk çarpan şey, çevirisine çok özen gösterilmiş olması. Öyküler güzel ancak benim en çok ilgimi çeken karakterlerdi. Belki de bu yüzden öykülerin içine pek giremediğimi söylemem gerekir. Belki başka bir zaman, başka bir yerde okusam daha farklı düşünebilirim, bilemiyorum. Bilmeyenler için entipüften, değeri olmayan, derme çatma, uydurma demek. Şu yazdığım satırlarla Çehov’a haksızlık ettiğimi düşünsem de, belki okuyacağım diğer öykü kitabından daha çok keyif alabileceğim ihtimalini düşünerek vicdanımı rahatlatmak istiyorum.

Halil Cibran – Meczup 

kitap – halil cibran
Meczup, Halil Cibran

Elimden bırakamadan, bir solukta okuduğum ancak derinliğine vakıf olduğumdan şüphelendiğim bir kitap ‘Meczup’. Hakikatin peşine düşen ve bu yolda bütün maskelerinden arınan insanın hayata bakışını ve düşüncelerini anlatan, kısa öykü ve anlatılardan oluşan kitap kesinlikle çok etkileyiciydi. Her cümlenin düşündürmesi okur için biraz yorucu olsa da, yeni şeyler fark etmek ve değişik bakış açıları yakalamak için değer olduğunu düşünüyorum.

Emile Zola – Germinal 

kitap – emile zola
Germinal, Émile Zola

Maden işçilerinin grev öyküsünü konu alan kitap, tek kelimeyle olağanüstüydü! Zola yarattığı karakterleri, mekanları ve olayları öyle ustaca tasvir etmiş ki, okurken kendimi hikayenin içinde dolaşıyor gibi, hikayedeki bir figüran gibi hissettim. Soma’da yitirdiğimiz maden işçilerimizi haberlerde seyretmek elbette ki herkes gibi benim de yüreğimi dağlamıştı ancak, her şeyi ayrıntısıyla, bütün gün boyunca nasıl yaşadıklarını ve ne şartlar altında çalıştıklarını okumak beni derinden sarstı. Kesinlikle okunmalı!

Nikolay Vasilyeviç Gogol- Ölü Canlar 

kitap – gogol
Ölü Canlar, Nikolay Vasilyeviç Gogol

Ölü canlar satın alarak para kazanmayı amaçlayan Çiçikov’un başına gelenlerin anlatıldığı kitap, kurgu, dil ve üslubuyla elimden bırakamamacasına okumama sebep oldu. Gogol’un geçirdiği buhranlar yüzünden ateşe attığı ve yarım kalan kitap, hiç de yarım kalmışlık hissi yaratmasa da, devamını merak etmemek elde değil.

Maksim Gorki- Ana

kitap – maksim gorki
Ana, Maksim Gorki

Rus Devrimi öncesindeki işçi sınıfının yaşantısının anlatıldığı kitapta, sosyalist  oğlu için bu yola baş koyan ve her türlü tehlikeyi göze alarak, bir süre sonra grubun etkin bir üyesi olan bir annenin yaşadıkları ve çevresinde olan olaylara dikkat çekilmekte. Davasına bu derece sahip çıkan karakterlere baktığımda, oldukça tutkulu bir kitap olduğunu düşünüyorum. Söylemeden geçemeyeceğim, okurken, ‘Ne analar var be!’ demekten de kendimi alamadım. Bir Dünya Klasiği olmasından mütevellit okunmalı.

Ivan S. Turgenyev- Babalar ve Oğullar

kitap – babalar ve ogullar
Babalar ve Oğullar, Ivan S. Turgenyev

İki kuşak arasındaki çatışmalara, nihilizme, batılılaşmaya ve gelenekselciliğe parmak basılan kitap, Turgenyev’in en önemli kitabı sayılmaktadır ve yazıldığı dönemde birçok tartışmaya sebep olmuştur. Karakterlerin psikolojik tahlilleri ve okuyucuya düşündürdükleriyle kitap, sadece yazıldığı dönemin değil, her dönemin kitabıdır. Merak ve ilgiyle okudum. Konu ne kadar derin ve düşündürücü olsa da, yazarın dil ve üslubundan mı bilemiyorum, çok rahat ve seri bir şekilde okunuyor. Önemli bir kitap olması açısından, öneriririm.

Friedrich Nietzsche- Böyle Buyurdu Zerdüşt

kitap – boyle buyurdu zerdust
Böyle Buyurdu Zerdüşt, Freidrich Nietzsche

Nietzsche’nin çeşitli konular hakkındaki fikir ve düşüncelerini başlıklar altında topladığı, felsefi bir çalışma ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’. Takdir edersiniz ki, oldukça derinliği olan bir kitap ve ben o derinliğe vakıf olabildiğimden şüpheliyim. Yine de, çok severek, ilgiyle ve elimdeki kalemle sürekli bir şeylerin altını çizerek okudum. Sanıyorum tek okumayla anlaşılacak bir kitap değil. Zamansız ve dönemsiz bir kitap olduğunu düşünüyorum. Ne kadar 1883-1885 yılları arasında yazılmış olsa da, günümüze denk gelen birçok tespit var. Felsefe sevenler, kesinlikle okumalı.

Charles Dickens- İki Şehrin Hikayesi

kitap – charles dickens
İki Şehrin Hikayesi, Charles Dickens

Dr. Manette, 18 yılını suçsuz yere hapishanede geçirdikten sonra, eski bir dostunun sayesinde hapisten kurtulur ve Charles Darnay ile tanışır. Darnay, Dr. Manette’in kızıyla evlenir ve hemen ardından Fransız İhtilali meydana gelir. İlk sayfadan son sayfaya kadar temponun düşmediği, sürükleyici ve keyifli bir kitap. Özellikle hikayenin sonunu çek etkileyici buldum. Sadece bir klasik olduğu için değil, kurgu, dil, üslup, insanların uğradığı ruhsal değişimleri incelemek için okunması gerektiğini düşünüyorum.

Victor Hugo- Notre Dame’ın Kamburu

NDK
Notre Dame’ın Kamburu, Victor Hugo

Hugo’nun klasikleşmiş muhteşem ve ötesi romanı! Elinizdeki komik aşk kitaplarını atın bir kenara ve hem bir klasik hem de şimdiye dek gelmiş geçmiş en tutkulu aşk kitabı olan ‘’Notre Dame’ın Kamburu’’nu okuyun. Ben geç kaldığım için çok pişman oldum. Bir aşk dörtgeninin yanı sıra, toplumsal hayat inanılmaz bir şekilde irdelenmiş. Karakterler mükemmel seçilmiş, dil ve üslup on numara. Kitabın nasıl bittiğini anlamadım. Daha ne diyeyim?

Jean-Paul Sartre- Bulantı

kitap – bulanti
Bulantı, Jean-Paul Sartre

Varoluşçuluğun en önemli yapıtlarından biri sayılan kitap, anti-kahramanı Roquentin’in tuttuğu günlükten oluşuyor. Hayatı, insanları, varoluşu, gelenekleri, gereklilikleri ve nesneleri inceleyen, sorgulayan bu adam, okuyucuyu oldukça etkilemekte. Kitabı okumaya başlarken, bu kadar seveceğimi tahmin etmemiştim ancak sonunda, ‘Bulantı’ benim favorilerimden biri oldu. Kesinlikle okunması gerektiğini düşünüyorum.

Fyodor Dostoyevski- Karamazov Kardeşler

kitap – karamazov kardesler
Karamazov Kardeşler, Fyodor Dostoyevski

Sigmund Freud’un muhteşem önsözüyle başlayan, 600 küsur sayfalık harika bir başyapıt! Ana konusu baba katilliği olan kitapta, diyaloglarda geçen cümleler ve düşünceler, okuyucuyu sürekli düşünmeye sevketmekte. Çok seri okunabilmesine rağmen, ağır bir kitap ve bence tek okumada tam manasıyla kavranabilmesi biraz zor. O yüzden ileriki zamanlarda tekrar okuyacağım, okunmasını kesinlikle tavsiye ediyorum.

John Steinbeck- Gazap Üzümleri

kitap – gazap uzumleri
Gazap Üzümleri, John Steinbeck

Küçük toprak sahiplerinin, yoksulluk ve açlık yüzünden evlerini terketmek zorunda kalıp, yeni bir yaşama başlamak için yaptığı göçü, ve bu esnada yaşadıklarını anlatan iç burkan bir klasik. Yazarın dili ve üslubu mükemmel. Kalın bir kitap olduğuna bakmayın, oldukça rahat okunuyor. Zor okunsa dahi, bir dünya klasiği olması sebebiyle, muhakkak okunması gerektiğini düşünüyorum. Ama bunca beğenime rağmen, benim Steinbeck favorim ‘Fareler ve İnsanlar’. 

Jane Austen- Aşk ve Gurur

kitaplar – jane austen
Aşk ve Gurur, Jane Austen

Uzun zamandır Austen okumak istiyor, bir türlü denk getiremiyordum. Derken, kitabı sahaflarda karşıma çıkınca, bir sonraki okuma listeme eklemiş oldum. Herkesin bildiği, bir klasik olan ‘Aşk ve Gurur’u, ben de bir klasik olarak okudum ve yine bir klasik olarak beğendim. Kitabın kurgusu ve karakterler gayet sıradan. Fakat beni esas etkileyen, romanı yazarken henüz 21 yaşında olan Austen’ın, kişilik tahlilleri ve olaylara bakış açısı ve yorumlayışıydı. Bana kalırsa, okunması gereken bir kitap, zaten gayet seri bir şekilde akıp gidiyor.

William Golding- Sineklerin Tanrısı

kitap – sineklerin tanrisi
Sineklerin Tanrısı, William Golding

‘Sineklerin Tanrısı’ çok merak ettiğim bir kitaptı ve okumak için oldukça sabırsızlanıyordum. Merakla ve ilgiyle okumama rağmen, yaptığım çıkarımlar yerinde mi değil mi diye çok sorguladım ve bu durum bende kitabı anlayamadığıma dair şüpheler oluşturdu. Böyle olunca, motivasyonum biraz düştü tabii. Ancak, Mina Urgan’ın son sözüyle taşlar yerine oturdu, rahat bir nefes aldım. Konu, bir adada yaşamak zorunda olan çocukların mücadelesi diyebilirim. Öte yandan bu açıklama, kitabın okuyucuya göstermek istediklerinin yanında tabii ki yeterli değil. Şöyle ifade edeyim; adadaki sevimli çocukların, neşeli hikayesini okuyup keyifleneceğinizi düşünmeyin, yanılırsınız.

Samuel Beckett- Godot’yu Beklerken

kitap – godotyu beklerken
Godot’yu Beklerken, Samuel Beckett

Absürt tiyatronun en önemli eselerinden biri olan ‘Godot’yu Beklerken’, varoluş sancıları çeken Vladimir ve Estragon arasındaki, her gün tekrarlanan ritüeli ve kim ve ne olduğu bilinmeyen birini yahut bir şeyi beklemelerini anlatıyor. Maalesef ben, oyunun vermek istediği mesaja yahut düşünceye vakıf olduğumu söyleyemeyeceğim. Diyaloglarda çok güzel ve derin cümleler vardı ama, oyunu genel olarak düşündüğümde, kendi adıma, pek bir çıkarım yaptığımı söyleyemeyeceğim. Bazı kitaplar öyle ki, insan, olaylar yaşadıkça, başka insanlar tanıdıkça, kitapla bir köprü kurabiliyor. Belki bu kitap da benim için öyledir.

F.Scott Fitzgerald-Muhteşem Gatsby

muhtesem-gatsby_avatar_orj
Muhteşem Gatsby, F. Scott Fitzgerald

Çoğu insana film izlemek kitap okumaktan daha kolay gelse de, benim için olay tamamen tam tersi. Kitaptan aldığım keyfi filmlerden alamıyor, çabuk sıkılıyor ve konsantre olamıyorum. 1922 yazında New York ve Long Island’da geçen hikayede, o dönemin ekonomik durumu ve 1. Dünya Savaşı sırasında Amerika’da yaşanan kargaşa anlatılmış. Jay Gatsby, oturduğu ev ve yaşadığı hayatla, komşusu olan anlatıcının dikkatini çeker. Gatsby, hakkında söylenen onca söze rağmen zenginliğini, dişiyle tırnağıyla çalışarak elde etmiştir. Ancak buna rağmen, zengin olarak doğmuş insanların ayrıcalıklarına sahip olamayacağını, çeşitli olaylar yaşayarak öğrenir. Zira hayatta, para ile sahip olunamayacak şeyler de vardır. Yazarın dili ve üslubu dolayısıyla da severek ve bir solukta okudum. Beğendim ancak, bayıldım mı? Hayır.

Virginia Woolf-Kendine Ait Bir Oda

kendine ait
Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf

‘Muhteşem Gatsby’ gibi, ‘Kendine Ait Bir Oda’ da, bir ‘Le Monde’ listesi kitabıydı. Her ne kadar ‘Mrs. Dalloway’i ite kaka okumuş olsam da, ‘Kendine Ait Bir Oda’yı çok beğendim, hem de ön yargıyla okumaya başlamama rağmen. Kadının edebiyattaki yerini sorgulayan kısa kitapta Woolf, bana kalırsa çok doğru noktalara değinmiş. Kadının tarihte ve toplumdaki yeri, toplumda cinsiyet meselesi, ataerkil düzen, kadının tarihte yer alamayışı ve edebiyatta erkek egemenliğini irdeleyen yazar, şu sonuca varır ki; kadınların entelektüel alanda yaratıcı olabilmesi için kendilerine ait bir odaya ihtiyçları vardır. Benim altını çizdiğim ve etkilendiğim çok cümle oldu, kesinlikle tavsiye ediyorum.

Ernest Hemingway – Çanlar Kimin İçin Çalıyor

çanlar
Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Ernest Hemingway

Yine, ‘Le Monde’un listesinde yer alan kitapta, İspanyol İç Savaşı’nda dağlarda, faşistlerle savaşan gerilla güçleri arasında bulunan profesör Robert Jordan’ın savaşın anlamsızlığının sorgulanışını okuyorsunuz. Jordan patlayıcı uzmanıdır ve bir saldırıyı desteklemek için köprüyü havaya uçurması gerekmektedir. Romandaki karakterlerin hepsi, bu görevin onların ölümlerine sebep olacağını düşünmekte ve ne için öldüklerini sorgulamaktadır. Her ne kadar savaş romanı olsa ve daha çok erkeklere hitap eder gibi görünse de hikaye, içerisinde tutkulu bir aşkı da barındırmakta. Yer yer destansı anlatımlarında olduğu kitabı çok kolay okuduğumu söyleyemeyeceğim ama çok beğendim.