19. yüzyıl resim sanatına yön veren isimlerden biri olan Edgar Degas, sanat çevreleri tarafından “İzlenimcilik (Empresyonizm)” akımının kurucularından biri olarak anılsa da o kendini bu kalıplarla tanımlamayı kabul etmez. Kendisini “modern yaşamın klasik ressamı” olarak tanımlayan ve çağdaş konuları geleneksel yöntemlerle resmeden Degas diğer İzlenimcilik akımını benimseyen isimlerin aksine açık havada resim yapmayı kesinlikle reddeder. Empresyonistlerin birçok görüşüne katılsa da “izlenimci” ismini reddedip “gerçekçi” olarak tanınmayı tercih ettiğini açıklar. Fakat belirttiği bu görüşün aksine empresyonist grupla yakından temas halinde olması, izlenimcilerin Café Guerbois’teki toplantılarında bulunması ve empresyonist sergilere katılması ise onu spesifik bir kalıpla isimlendiremeyeceğimizi, belli bir akımın içine yerleştiremeyeceğimizi gözler önüne sermektedir.

Edgar Degas
Edgar Degas | Fotoğraf: Wikipedia

 “… Bir resim her şeyden önce, sanatçının hayal dünyasının ürünü olmalıdır. Hiçbir zaman kopya olmamalıdır. Doğadan bir iki vurguyla pekiştirildiğinde, bu pek zarar vermez. Sanatçının kendi iç dünyasının gözleriyle nesneleri resmetmesi daha iyidir. Doğada görülen bir nesnenin bu yolla tuvale aktarılmasından oluşan değişimde hayal gücü ve bellek birlikte çalışırlar. Böylece sanatçı, kendisini etkileyen neyse onun resmini yapmış olur. Gerçekte yapması gereken de budur.”

Edgar Degas Kimdir?

19. yüzyıl resim sanatına yön veren isimlerden biri olan Edgar Degas (asıl ismiyle Hilaire-Germain-Edgar Degas), 19 Temmuz 1834 yılında Paris’te görece varlıklı bir ailede dünyaya gelir. Lycée Louis-le-Grand’e başladıktan sonra Degas, 1853 yılında edebiyat dalında derece alarak mezun olur. Bu sıralarda sanata olan ilgisini ve eğilimini fark eden Degas, resim çizmeye başlar, daha sonra ise evinin bir odasını stüdyoya çevirerek usta isimlerin eserlerini çizmeye çalışır. 1853’te babasının da isteği ile başladığı kısa süre içinde devam etmeyerek bırakacağı Paris’teki Hukuk Fakültesi’ne kayıt olur. Sanata olan tutkusu ve ilgisi hala devam eden Edgar Degas,1855 yılında des Beaux-Arts’a (Güzel Sanatlar Okulu’na) başvurarak kabul alır. Burada ise akademik ve klasik sanat tekniklerini çalışır.

Edgar Degas
Edgar Degas | Fotoğraf: Pinterest

Anlatılanlara göre Degas’yı akademik sanat yolundan çıkaran isim ise bilinen ve kabul görmüş kalıplamış kuralların karşısında duran Édouard Manet olur. 1861 yılında Louvre Müzesi’nde yollarının kesiştiği, yakın arkadaş oldukları anlatılır. Hatta bu arkadaşlığın Degas’nın kariyeri için bir dönüm noktası niteliği taşıdığını söylemek mümkündür. Zira daha önce de bahsettiğim üzere Manet ile yollarının kesişmesinden sonra Degas’nın izlenimcilerin Café Guerbois’teki toplantılarına katıldığı bu şekilde empresyonist ressamları tanıdığı daha sonra ise Degas’nın empresyonistlerin çoğu görüşüne katılsa da bazı noktalardan ayrılarak kendi tarzını keşfettiği bilinir.

“Benimki kadar kendiliğinden olmaktan uzak sanat yoktur.”

Edgar Degas
Edgar Degas | Fotoğraf: Pinterest

Degas’nın 1860’ların sonuna doğru ise tarzını klasikten modern yaşama doğru çevirdiğini gözlemliyoruz. Çalışan kadınları, kadın şapkacılarını, çamaşırhaneleri, atları ve jokeyleri sıkça resmeden Edgar Degas’yı elbette birçoğumuz en çok ürettiği dans ve balerin tasvirleriyle tanıyoruz. Birçoğumuzun onu tanıdığı resimlerine başladığı yıl ise 1868 ve biz onu her ne kadar yapmış olduğu eşsiz hareket tasvirleriyle bale ve dans temalı figüratif eserleri ile birlikte tanısak da aslında Edgar Degas bunlardan çok daha fazlası.

“İnsanlar bana dans eden kızların ressamı diyor. Dansçılara olan asıl ilgimin, hareketi resmetmek ve güzel kıyafetleri boyamak olduğu hiç akıllarına gelmedi.”

Edgar Degas
Edgar Degas | Fotoğraf: Pinterest

Sanat Kariyerinin Gelişim Süreçleri

Degas, sanat kariyerinin başlangıç dönemlerinde gelenekseli takip ederek sadece portreler ve tarihsel konulu önemli resimler yapar. Fakat bahsettiğimiz erken dönemlerindeki eserlerinde bile kısıtlamalardan uzak kendine özgü kullandığı teknikleri ve yaratmış olduğu detayları ile büyük bir yaratıcılık gözlenir. Bütün bunlarla birlikte Degas’nın birçok çizim yaptığı da bilinir. 20. yüzyılın en önemli düşünür ve şairlerinden biri olan Paul Valéry’nin Degas’ya yaptığı bu özgün çizimleriyle bize ne anlatmak istediğini sorduğunda ise Degas’nın cevabı şu şekilde olur: “Çizim yalnızca biçim demek değildir; çizim biçimi görme yolumuzdur”.

Kariyerinin erken dönemlerinde Rembrandt, Goya, Giotto, Uccello, Luca Signorelli ve Mantegna gibi usta isimlerin eserlerini inceleyerek tablolarını çizerken kendi kimliğini keşfetmeye başlar. Edgar Degas’nın 1855-1865 yılları arasında ise ailesiyle olan güçlü bağları nedeniyle ailesinden birçok kişinin portrelerini yaptığını görürüz. 1874 yılından sonra diziler halinde yaptığı ve klasik eğilimin kendini hissettirdiği dans temasını ele aldığı eserlerinden sonra aslında bir noktada kendi tarzını oluşturur ve yaklaşık olarak toplamda 2000 eser verdiği kariyerinde 1500 kadarını dans ve bale temasına ayırır. Bu eserler Degas’nın tanınırlığını da oldukça olumlu bir şekilde etkiler.

Yine anlatılan rivayetlere göre bu temalarda fazlaca eser vermesinin sebebi olarak o dönemlerde yaşadığı ekonomik problemler nedeniyle maddi kaygılar gütmesi olduğu gösterilir. Hatta yine Degas’ya karşı yapılan sert eleştirilerden biri olarak bu tarzda verdiği eserlerini satarak yüklüce bir borç kapadığı da aktarılanlar arasındadır.

Edgar Degas ve Heykel Sanatı

Yalnızca resim sanatı ile sınırlı kalmayan Degas’nın, 1881 yılında yaptığı La Petite Danseuse de Quatorze Ans (14 Yaşındaki Küçük Dansçı) isimli heykeli dönemin bazı eleştirmenleri tarafından sert tepkiler toplar, bazı sanat çevreleri tarafından ise Modern Sanat Tarihi’ndeki en sevilen ve beğeni toplayan heykellerden biri olur. Degas’nın sanat kariyerindeki heykel alanında verdiği tek eser olmakla birlikte, esere modellik yapan kişi bir bale öğrencisi olan Marie Genevieve van Goethem’dır. Eser, Degas’nın vefatından sonra bronzdan kopyası yapılarak dünya genelinde pek çok müzede sergilenir.

Edgar Degas
Edgar Degas | Fotoğraf: retronews.fr

Edgar Degas ve Fotoğraf

1890’lı yıllara geldiğimizde ise Degas’nın fotoğrafçılığa yoğun bir ilgi geliştirdiğini gözlemliyoruz. Hatta öyle ki birçok eserini çekmiş olduğu fotoğraflardan yola çıkarak oluşturduğu bilinir. Katıldığı davetler sırasında mutlaka etrafındakilere poz verdirerek onları farklı ışıklardan ve açılardan çektikten sonra davetlerden ayrıldığı da yine bilinenler arasında. Pek fazla bilinmese de Edgar Degas’nın sayısız monotipi (metal bir plaka üzerine siyah bir mürekkebin çizim yapılarak pres yöntemiyle kağıda geçirilmesi, doğal olarak tek bir baskı olarak sonuç alınan bir yöntem) olduğundan bahsetmeden de geçmeyelim. Monotip yöntemi ile repertuarında radikal bir değişime giden Degas, akademik çizimleri bırakıp kendi imzası niteliğindeki silme, kazıma, parmak izi çıkarma ve boya kaldırarak tarama gibi özgür formları da geliştirir.

Edgar Degas
Edgar Degas | Fotoğraf: wikipedia.org

Sanatçının Son Yılları

1886 yılında son sergisini yaptıktan sonra 1890’lı yıllara geldiğinde Degas oldukça ciddi sağlık sorunları yaşar. Sağlık problemleri sebebiyle eserlerinde pastel boya kullanmaya başladığı da bilinenler arasındadır. Görme yetisini büyük ölçüde kaybeden ve durumu gittikçe kötüleşen Edgar Degas ilerleyen yıllarla birlikte işitme yetisinde de duyu kaybı yaşamaya başlar. Sonuç olarak kalıplara ve akımlara sığdıramadığımız Edgar Degas 27 Eylül 1917 yılında aramızdan ayrılır. Yazımı Paul Valéry’nin kaleminden çıkan Degas’nın sanatını anlattığı Degas Dans Desen isimli kitaptaki sözleriyle bitirmek istiyorum: “Bir yüzü anlatabilecek gerekli çizgiyi bulmak konusunda aşırı bir tutkuya sahipti; bu yüzü sokakta, Opera’da, şapkacı dükkânında, herhangi bir yerde bulabilirdi. Bunu her zaman, özel bir anda, karakteristik bir davranış içerisindeyken ve her zaman hareketli bir haldeyken yakalardı. Degas’nın benim üzerimde bıraktığı genel izlenim budur. Atölyesindeki sonsuz zahmetlerini, anlık izlenimlerle birleştirir ve gelip geçmekte olan anı, derinlemesine inceleyerek yakalardı”.

Kapak Fotoğrafı: Pinterest

İlginizi çekebilir: Ece Yılmaz’dan Jean Béraud’nun Gözünden: Işıklar Şehri Paris