Birçoğumuzun yurt dışında akademik kariyer düşlediği bugünlerde, Twitter’da çok popüler olan, İsveç’te yaşayan genç akademisyen Emrah Gülsunar’a aklımızdaki tüm soruları sorduk. Hem akademik hayatından hem İsveç’teki sosyal hayatından konuştuk, hem de nefis seyahat önerileri aldık. Kendisini sizlerle buluşturmak için sabırsızlanıyoruz Emrah Gülsunar ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbete siz de katılın…

Başarılı akademisyen Emrah Gülsunar ile birlikteyiz! Kendinizi tanıtmanızı istesek theMagger okuyucularına neler söylersiniz?

Lund Üniversitesi’nde Ekonomi Tarihi alanında doktora araştırmacısı olarak çalışan ve tezini bitirmek üzere olan bir akademisyenim. Alanım Sosyal Bilimler. Onun dışında politika, sinema ve müziğe ilgi duyuyorum. 34 yaşındayım.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde İktisat bölümünü bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi yüksek lisansı yaptınız. Yine aynı bölümde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde doktora yaptınız. Okuduğunuz bölümün şu anki fikirlerinize nasıl bir katkısı oldu? Kendinizi geliştirme sürecinizi nasıl etkiledi?

En çok seçtiğim dersler kendimi geliştirmeme katkı sağlamıştır diye düşünüyorum. Alınan her ders bir konunun derinlemesine öğrenilmesini beraberinde getiriyor. Lisanstan yüksek lisansa, oradan da doktoraya geçtikçe, seviye ve derinleşme artıyor. Bunun dışında, eğitim aldığım üniversitelerin resmi ya da gayri-resmi kurum kültürlerinin de bana çok katkıları olduğunu söyleyebilirim. Özellikle toplumda genel kabul gören ideolojik önyargıları kırma konusunda.

Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde okudunuz ve İsveç’e gittiniz. Sizi İsveç’te akademik kariyer yapmaya yönlendiren sebep neydi? Nasıl karar verdiniz, süreç nasıl ilerledi?

Üniversite camiasında yurt dışından doktora sahibi olmak oldukça prestijli bir şey. Tabii bir de Türkiye’de ne kadar iyi üniversitelerde eğitim alırsanız alın, bu eğitimin kalitesi gelişmiş ülkelerin seviyesinde olamıyor çeşitli sebeplerle. Ben de bu sebepler doğrultusunda yüksek lisansımı bitirdikten sonra Avrupa’daki üniversitelerin doktora programlarına başvurmaya başladım. İsveç biraz tesadüfi denk geldi. Başka bir ülke de olabilirdi. Ama sadece Avrupa’ya başvurdum. ABD ve Kanada gibi ülkeleri bilinçli olarak düşünmedim.

İsveç’te yüksek öğrenim görmenin Türkiye’den farkları nelerdir? Avantajları ve dezavantajları size göre nedir? 

En büyük avantajı; eğitimin ve araştırmanın yüksek kalitesi. Lund Üniversitesi gibi dünya sıralamasında ilk 100’de olan bir üniversitenin akademik kadrosunda yer alınca görüyorsunuz ki bizim “en iyi” denilen üniversitelerimiz bile çeşitli sebeplerden ötürü dünyadaki standartların maalesef gerisinde kalıyor. İsveç’te yüksek öğrenim görmenin akademik olarak bir dezavantajı olduğunu sanmıyorum. Belki şu olabilir: Avrupa’da doktora tez konuları büyük oranda programa başlamadan önce belirleniyor (çünkü önceden fonlanması gerekiyor). Bu biraz çalışma alanınızı daraltıyor. Türkiye’de tez konusu seçiminde ilgi alanlarınıza göre daha özgür davranabiliyorsunuz. 

Sizin için İsveç’te yaşamanın Türkiye’de yaşamaya göre zorlukları ve kolaylıkları nedir? Şehrin insanları, İsveçliler nasıl insanlar, örneğin arkadaşlık ilişkileri, yemek kültürleri nasıl?

İsveç’te bir yabancı olarak yaşamak, Türkiye’de yerli veya yabancı olarak yaşamaktan daha zor. Aslında maddi olanaklar epey geniş. İnsanların ve dolayısıyla sizin de refahınız yüksek. Şehirler güzel, planlı, temiz… Hayat epey planlı, belirsizliğe ve bunun getirdiği aksaklıklara yer yok. İnsanlar da uzak ilişkilerde epey iyi, iş ilişkileri profesyonel, kompleksli insan çok az, ilişkiler hiyerarşik değil. Bunlar iyi yanlar.

Kötü yanlara gelecek olursam; İsveçliler hiç arkadaş canlısı insanlar değiller. Sosyal ilişkilerde son derece mesafeli ve soğuklar. Özellikle yabancılarla neredeyse hiç arkadaş olmazlar. O yüzden İsveç’te yaşam sosyal açıdan yabancılar için pek iyi sayılmaz. İsveç’in yemek kültürü zayıf. Refah yüksek ve göçmen bol olduğu için genelde dünya mutfağıyla iç içe geçmiş bir yemek kültürleri var. Çok Türk yaşadığından Türk yemekleri bulmak da mümkün.

Yurtdışında yaşamak/okumak isteyenlere, tecrübelerinize dayanarak neler söylemek istersiniz? Özellikle akademik hayatına yurtdışında devam etmek isteyenler için kendilerini hangi konularda geliştirmelerini tavsiye edersiniz?

Gelişmiş ülkelerde akademik standartlar da yüksek olduğu için bu ülkelerin üniversitelerinde lisansüstü eğitim almak akademik kariyer için oldukça faydalı. Zaten Türkiye’de de birçok iyi üniversite akademik kadrolarına sadece yurt dışından lisansüstü diploması olanları kabul ediyor. Yurt dışında eğitim alabilmek için yapılması gereken çok iyi bir İngilizce’ye sahip olmak ve kişi hangi alandaysa, o alandaki en son bilimsel literatürü yakından takip etmek. Ama artılar ve eksiler iyi hesaplanmalı. Yurt dışına gidip orada uzun süreli yaşamanın dışarıdan ilk etapta gözükmeyen bir dolu zorluğu da var.

Hem YouTube, TV yayınlarına katılıyorsunuz, hem akademisyenlik kariyerinize devam ediyorsunuz. Bir yandan da sürekli üretim halindesiniz. Her şeye nasıl yetişiyorsunuz? Motivasyon kaynağınız nedir?

Sosyal medya ve katıldığım YouTube programları aslında çok zamanımı almıyor. Benim asıl işim akademisyenlik, yani araştırma yapmak ve eğitim vermek. Günümün çoğu bunlarla geçiyor. Diğerleri daha çok boş zamanımda biraz da kafa dağıtmak için yaptığım işler. Bir nevi keyif aldığım bir hobi gibi. Tabii gene de tüm bunları yapmak için iyi bir planlama yapmak gerekiyor. Özellikle sosyal medya ve Türkiye gündemine fazla kapılırsanız, sizi girdap gibi içine çekmesi işten bile değil. O yüzden planlı olmalı ve iş ile sosyal medya arasındaki dengeyi iyi tutturmalı.

Özellikle son dönemde Twitter’da oldukça popülersiniz. Hepimiz sizi ilgiyle takip ediyoruz. Farklı mecralarda daha sık görmeyi de umuyoruz. Bundan sonraki süreç için planlarınız nedir? Özgürlük Araştırmaları’nın podcast yayınlarına katılmıştınız, siz de kendi podcast kanalınızı açmayı düşünüyor musunuz?

İlgin için teşekkür ederim. Çok farklı platformların yayınlarına katılabiliyorum, bazen köşe yazıları da yazıyorum. Bunlar genelde benim kendi planlamamla değil de, sosyal medyadan etkileştiğim arkadaşların teklifleriyle oluyor. Başka önemli bir işimle çakışmadığı sürece bu teklifleri genelde kabul ediyorum. Kafamda YouTube kanalı kurma ya da podcast yayını yapmak gibi projeler var aslında ama bunlar için ciddi bir zaman ayırmanız gerekiyor. Benimse kısa vadede maalesef böyle bir zamanım yok. Ama ilerleyen dönemde olabilir. 

Yurt dışında yaşayan biri olarak size ne sıklıkla seyahat ettiğinizi sormazsak olmaz. Pandemiden önce, en son nereye seyahat ettiniz ve sizi en çok etkileyen şey neydi? 

Çok sık seyahat eden birisi değilim aslında. Ama akademisyenlik, konferanslardan ötürü seyahat etmeyi biraz da mecburi kılıyor. Ben de şikayetçi değilim elbette. En son geçtiğimiz Mart ayında, pandemiden hemen önce, Londra’daydım. Londra’da insanı etkileyen şeyler sanırım saymakla bitmez, ama en çok tezimin de konusu olan Parlamento binası ve çevresi beni etkiledi sanırım. Ayrıca Londra’nın meydanları, insanları, mimarisi ve şehir kültürü gerçekten de harika. Benzer bir kültür Paris’te de var.

Seyahatlerinizde müze ve sergi gezmeyi ne kadar seversiniz? Bugüne kadar gördüğünüz ve en çok etkilendiğiniz müze hangisiydi? theMagger okuyucularına mutlaka gidin diyeceğiniz bir müze öneriniz var mı?

Müzeleri, eğer konseptleri ilgi alanıma giriyorsa gezmeyi severim. En çok beğendiğim konusunda hafızamı biraz yoklamam lazım ama tarihe olan ilgimle ilişkili olarak Kopenhag’da Danimarka tarihine dair eserlerin sergilendiği Ulusal Müze sanırım en çok ilgimi çekendi. Bir de Portekiz’in küçük bir kasabası olan Vila Viçosa’da eski Portekiz krallarının bir dönemki kışlık sarayını müzeleştirmişler, ismi ”Paço Ducal de Villa Viçosa”, orası da hemen bitişiğindeki kiliseyle beraber beni çok etkilemişti. 

Sinema filmlerine ilgiliyim dediniz. Özellikle yapımlarını takip ettiğiniz bir yönetmen var mı ve en beğendiğiniz filmi hangisi ? Eğer yoksa, bugüne kadar izlediğiniz ve sizi derinden etkileyen bir film var mı?

Özellikle yapımlarını takip ettiğim çok sayıda yönetmen var. Hollywood ve Amerikan sinemasına mesafeliyim (Jim Jarmusch gibi bazı kendine has yönetmenler hariç). Yerli olarak Nuri Bilge Ceylan’ı yabancı olarak Ingmar Bergman’ı çok severim. Ceylan’dan ”Bir Zamanlar Anadolu’da”, Bergman’dan ise “Yaban Çilekleri” filmleri favorilerim. 50, 60, 70’lerin Avrupa Sanat Sineması bence en harika filmlerin yapıldığı dönemdi. Ama ben son zamanlarda özellikle yeni yapımları takip etmeye daha meraklıyım. Genç kuşaktan Yorgos Lanthimos ve Xavier Dolan’ın filmlerini beğeniyorum.

Son bir soruyla bitirelim röportajı. Bütün bu yoğun çalışmalarınız arasında sanata ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz? Sanat sizin hayatınızda tam olarak nerde? Biraz bundan bahseder misiniz?

Boş zamanlarımda kültür ve sanat aktiviteleriyle hep ilgiliyim aslında. Bu lise yıllarımdan beri böyle. Bir dönem müzikle çok ilgiliydim. Özellikle rock müzik. Hem dinlerdim hem de gitar çalardım. Edebiyatla ilgili olduğum dönemler oldu ama işim zaten okumak üzerine olduğu için son yıllarda edebiyattan uzağım. Görsel şeyler daha çok ilgimi çekiyor. O yüzden film izleyerek hem sanattan uzak kalmıyorum hem de beynime ve ruhuma iyi gelen, asıl işim olan okuma dışında farklı bir aktivite yapmış oluyorum. Hele bu pandemi döneminde sanırım haftada en az 2-3 film izliyorum. Güzel de oluyor. Hangisi olursa olsun, kültür ve sanat aktivitelerine hiç yer vermeden yaşamak çok çorak, sıkıcı bir yaşam tarzı olurdu sanırım benim için.

Bu güzel sohbet için Emrah Gülsunar’a çok teşekkürler!

Kapak Fotoğrafı: Emrah Gülsunar

İlginizi Çekebilir: Hatun Vera Altunöz’den Emir Mavitan