Hem işleri hem de enerjisiyle dokunduğu herkeste etki bırakan Erin İlkcan Aslan, yurt içi ve yurt dışında birçok sergiye katılan, resim, dijital kolaj, fotoğrafçılık gibi farklı alanlarda işler üreten multidisipliner bir sanatçı. Kendisiyle sanat, inzivası ve Oluş Okulu üzerine sohbet ettik.

Erin İlkcan Aslan | Fotoğraf: Erin İlkcan Aslan

Seni sanatla buluşturan şey ne oldu? Çizim yapmaya nasıl başladın?

Ailem sanat icracıları ile dolup taşıyor. Hal böyle olunca kendimi sanatın farklı formlarında ifade ederek ilerlemeyi deneyimliyorum. İlk çizimlerim 4-5 yaşıma tekabül ediyordur diye düşünüyorum. O zamanlar tuvalete girdiğimde, halama “Kağıt kalem al kapının önüne gel şiir yazacağım.” diyormuşum. Böyle komik anılar var, ara sıra anlatılıyor.

Sanatsal ifade bir şekilde bulduğu boşluklardan yansıyor. Orada bu ifadenin kendini görünür kılabilmesi için başka hiçbir şeyle dolu olmamaya özen gösteriyorum. Eş zamanlı olarak da müzikle çok uzun bir süre boyunca ilerledim ve şimdilerde de mola vermiş olarak sürecimi devam ettiriyorum.

İşlerine bayılıyorum! Bir işe başlarken sana neler ilham oluyor?

Ah! Çok naziksin Melis. Bunu senden duymak nefis. İşlerime başlarken bana ilham olan şey hayatın kendisi. Hayatın tepeleri, çukurları, sessizliği, gürültüsü, acısı, tatlısı, korkusu, sevgisi, gecesi ve gündüzü… Kısacası hayatı var eden ve bu sırada kendi varlığını da sürdüren her şey bana ilham olabiliyor. Bazen o gün çok konuştuğum için sessizliğimi ifade etmek isterken bazen de bir vecd halinde gelen ilahi diyebileceğim ilhama görünür bir ifade olmaya çalışıyorum. Bazen kalbimin içinden saçılan bir ışık demetini tuvalde yakalamaya çalışırken bazen de sadece bazı şeylere kızgınlığımı tuvalde ifade ediyorum. Kısacası ruhumun günlüğünü de tutuyorum, kendimi nasıl unutacağım sorusunun cevabını da arıyorum. Değişiyor.

Hangi malzemeleri kullanacağına nasıl karar veriyorsun? En çok kullandıkların hangileri?

Hani bazen insan bir şey söylemek ister ve tam dilinin ucundadır. Onu söylemezse unutacağı türde şeyler… İşte böyle anlar olduğunda elimin altında ne varsa onu kullanıyorum. Sonrasında da temizleyerek devam ediyorum. Fakat özellikle üzerinde araştırma ya da tefekkürlere daldığım bir konu var ve artık imgesel olarak belirmeye başladıysa ortaya çıkacak eserin kendini en iyi hangi malzemeyle ifade edeceğini bazı deneyler yaparak kararlaştırıyorum. Yeri geliyor yırtılmış kağıtlarla anlatım deniyorum, yeri geliyor incecik fırçalarla varak dolduruyorum tuvale. Şu sıralar favori malzemelerim ise, doğal pigmentler ve özel hazırlanmış plastik boyalar. Tabii tekrardan dijital üretmeyi de deniyorum. Bakalım neler çıkacak ben de merak ediyorum.

Yusuflu Köy Okulu için harika işler yaptın. Bunlardan biraz bahseder misin? Bu proje nasıl doğdu, nasıl gelişti? İleride buna benzer projeler olacak mı?

Yolculuğum Cunda Adası’ndan Amasya’ya oradan da rastlantısal diyebileceğimiz kadar ilham dolu olarak (ki rastlantılara asla inanmıyorum) İzmir’in Bayındır’ına geldi. Birkaç sene önce köye yerleşerek kırsalda hayatlarını devam ettirmeye karar vermiş arkadaşlarımızın kızı da bu okula gidiyor. İnanılmaz yetenekli bir çocuk. Okul dışında birlikte sanatsal faaliyetlerde bulunarak yetenek pekiştiriyorduk. Bir gün okulda da böyle bir şey yapabileceğimizi konuşup okula gittik. Yönetim duruma sıcak baktı ve ilk olarak bir sınıfa okuma köşesi yapıp ardından da Atatürk Köşesi’ni restore ederek başladım okuldaki hareketime. Sonrasında çocuklarla ve öğretmen arkadaşlarla beraber okulun iç mekanını tamamen değiştirdik ve dış mekana başladık.

Bu sırada okul için bir kütüphane oluşturup kitaplar toplamaya başladık. Hatta Hacettepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nün mezuniyet temsilinde misafirlerden bizim okulumuz için kitap talep edildi. Kitapların tamamı bize ulaşmadı fakat bu konuyla ilgili konuşmamayı tercih ediyorum. Neyse. Okula, başta sanatsal malzemeler olmak üzere elimizden geldiğince destek olmak ve çocuklarla da sanatsal olarak bir arada olmak için kolları sıvamıştık ki pandemi süreci başladı ve fiziksel hareketimiz askıda kaldı.

Burada olduğum süre, sanatsal farkındalığı geliştirerek çevrenin nasıl dönüştürülebileceği ve geliştirilebileceği üzerine düşünerek ve nasıl eylemlerde bulunabileceğim üzerine odaklanarak geçti. Hala da geçiyor. Şu an hâlihazırda And Okulları’nda online olarak doğaya sanat gözleriyle bakabileceğimiz bazı atölyeler düzenliyor ve özel dersler veriyorum. Eş zamanlı olarak ekonomik varlığımı sürdürmek ve gelecekteki projelerime de fon sağlayabilmek niyetlerimle sergi dolu bir sezona hazırlanıyorum. Kafamda arka planda çalışan task ise, bir sanatsal ifade merkezi yaratma hayali. Bunun için de adım adım hedefe yönelik bir çalışma sürdürüyorum.

İnzivaya çekilmek sana nasıl bir deneyim kazandırdı? Bu süreçte neler yaptın? Bu deneyim sanatına nasıl yansıdı?

Melis, tam şu anda bu güzel soruyu cevaplarken birbirinden farklı onlarca kuşun sesini, rüzgar çanını, uzaklardan uçan bir uçağın sesini ve arıların vızıltısını dinliyorum. Her bir mevsimin kendi şarkısı olduğunu teorik olarak biliyordum. Fakat bunu deneyimlemek, olduğuma inandığım varlığın herhangi bir yansımasını “Ben şöyle ya da böyleyim.” diye tanımlamadığımda genişleyip, esnediğine ve sonsuzlaştığına şahit olmamı sağladı.

Değişimi her an’da deneyimlemek ve bu değişimin akışkan ferahlığına teslim olmak sadece sanatımda değil hayatımın her anında yeni ve muazzam olarak yansıdı. Doğa ve insanı birbirinden ayrı düşünmeye alıştırılmış zihnim. Doğa ve insanın birbirinden asla ayrı olmadığını ve her şeyin esasında çok daha kapsayıcı olan bir şeyin farklı ifadeleri olduğunu görmeme olanak tanıdı. Nefes almayı ve aldığım nefes ile neler yapabileceğimi her defasında hayret ve neşeyle izlememe olasılık tanıdı. Meditasyonlar yaptım bu süreçte, kitaplar okudum. Beslenme şeklimi değiştirip yeni yeni parçalar besteledim. Hayatımı deneyimleme kalitemi artıran günlük rutinlere sahip oldum. Ve hiçbirine bağımlı olmadan bu rutinleri esnek bir şekilde sürdürebilmenin yollarını araştırdım. Araştırıyorum da… 

Tabi inzivalar her zaman bu kadar toz pembe geçmiyor. Bazen öyle bir an oluyor ki, ölüyorsun. Gerçekten ölüyorsun. Tamamen tanımladığın sen, yerini tamamen yeni olan bir sen’e bırakıyor. Senden geriye hiçbir şey kalmayacak sanarken bir de bakıyorsun ki yeniden ve yeniden doğuyorsun. Doğumlar direncin kadar sancılı oluyor. Bazen bir anda oluyor. Bazen daha uzun süren bir anda. Ama biliyorsun ki hala hayattasın ve hayatta olduğun süre de bir andan başka bir şey değil. Diyorsun ki “Hayattayım, şükür!” Şükretmeyi öğreniyor insan gerçekten.  Havan bulutlu da olsa açık da olsa güneşin aydınlığını ve orada olduğunu unutmadığında için hep aydınlık kalıyor.

Büyük şeyler söylemek istemem çünkü bunlar tam şu anda hissettiklerim. Kahvem bitip rüzgar değiştiğinde neler hissedeceğimi şu anda kestirmem mümkün değil. Tıpkı bir tuvalin karşısına geçtiğimde kendimi bırakınca ellerimden neler çıkacağını bilmediğim gibi. Şu an böyleyim. Bir sonraki anda nasıl olacağımı asla ama asla bilemem. Öyle ya da böyle hayata faydalı olabiliyorsam ne mutlu bana.

Sanatçı rezidansları nasıl oluştu peki? Hangi sanatçılar katıldı? Seninle paylaştıkları geribildirimleri ne oldu?

Hayat bana hep muhteşem güzellikler sundu, bu konuda çok şanslıyım. Yolculuklarımda karşıma çıkan yuva’larım öylesine güzeldi ki bu güzelliği sanatçı dostlarımla paylaşmak için alanlarımı paylaşıma açtım. Bu paylaşımlar düşünsel zenginliğime katkıda bulundular. Birlikte muazzam işlere imza attık. Dost olduk. Birlikte yemekler yapıp, şarkılar söyledik. Geri bildirimler çok çeşitli, fakat her birini (kendi hislerim de dahil olmak üzere) bir cümlede sadeleştirecek olsam, “Oh! Ne mutlu bunun bir parçası olmak ve sevgiyi böylesine deneyimlemek“ olurdu. Ve olmaya da devam edeceğe benziyor. 🙂

Hem yurt içi hem de yurt dışında birçok sergiye katıldın. Eminim hepsinin sendeki izi başkadır. Ama özellikle bahsetmek isteyeceğin bir tanesi var mı?

“Değişim, Nefes al Nefes Ver” süreci benim için çok heyecan vericiydi. Yine bir üretim inzivasına çekildiğim altı aylık bir sürecin arkasından geldi. İlki İstanbul’daki Gelecek Ev etkinliğiydi. Özel bir sergi kurduk ve serginin içerisinde canlı resim performansı düzenleyecektim. Bu süreç boyunca egosal olarak mülkiyet kavramına olan yaklaşımlarımı inceliyordum. Her şey tamamdı ama resimlerim benimdi ve bana ait olan şeyi sürekli olarak korumak istiyordum. Bu kadar bana ait olan bir şey dışarıdan müdahaleye uğrarsa ne yapabileceğimi bilmiyordum. Teorik olarak onlarca cevabım vardı fakat pratikte deneyime sahip değildim. Tabii ki sokak resimleri yaparken resimlerinin kapatılıyor ya da dönüştürülüyor oluşu bir nebze de olsa bu gıdıklanmayı sağlayabiliyor. Fakat bir tuval resmime benden başka birinin müdahale edeceği fikrine sadece sorular yöneltebiliyordum.

Etkinlik günü ne yapacağımdan kimsenin haberi yoktu. Tuvalin karşısına geçtim. Dedim ki “Arkadaşlar bir araştırma içerisindeyim kendi içimde, bu esere kim nerede müdahale etmek isterse buyursun gelsin. Yaratıcılara açık çağrı.” ve resme başladım. Alanlarımı belirledim. Resim şekillenmeye başlamıştı ki biri geldi ve kocaman bir fırçayla kalın bir boya tabakası yapıştırdı resme. Ensemden kaynar sular, ardından da buzlar döküldü. Kalbim bir sinek kuşunun kanatları kadar seri çarpıyordu. Resme gömüldüm. Devam ettim. Geri çekildim. Neler yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu! Şoktaydım. Ve sonra biri daha, biri daha…

Kimseye çaktırmadan içimde yanan ateşte aydınlanmayı ve o ateşi anlamayı denedim. Resim 3 saate yakın devam etti. Ardından imzaladım ve bitirdik performansı. Çok zorlanmıştım. Geri çekildim. Bir süre daha. Üzerinden bir sene geçtikten sonra Ankara Fade Stage’de ilkini gerçekleştirdiğim ve sonrasında pandemiden dolayı gelecekteki bir tarihe demlenerek ertelenen bir performanslar turnesine niyetlendim. “Değişim. Nefes Al, Nefes ver.” Aynı mantıkla seyircilerin karşısında bir resme başlayacak ve bu resmi hep birlikte tamamlamak için bu kez içimdeki “O benim!” diyen mekanizmayla savaşmadan sevecen bir biçimde akışta olmayı deneyimleyecektim. Mekanda bir sergi ve köyden getirdiğimiz zeytin, zeytinyağı, tütsüler, çiçekler, salçalar vs. gibi ürünler de vardı. İnsanların dikkati çok gezinebilirdi diye düşünüyordum. Öyle olmadı.

6 saat boyunca birlikte resmi yapıp toplamda 16-18 saat (tam hatırlamıyorum şu an) sahnede kaldım. Dünya değişiyor demiştim. “Dünya değişiyor ve bu boş tuval değişen dünyada bizim hayallerimizi yerleştirebileceğimiz bir düzlem. Ne isterseniz dünyada buraya çizin. Ne isterseniz.” Diyerek tuvalin ortasına sadece tek bir kalp çizip geri çekildim. Katılan yüzü aşkın insanın her birinin bir şeyler koyduğunu hatırlıyorum. Muazzam bir deneyimdi. Kendi içimde çıktığım bir yolculukta en azından bir yerlere gelebilmiş ve herhangi negatif bir duygu hissetmemiştim bu sefer. Çok iyi hissediyordum fakat resim karmakarışık duruyordu. Çizen herkesten ne çizdiğini ve niyetini bizimle paylaşmasını istedim. Çıkıp anlatanlar oldu. Birbirini daha önce tanımıyor olmalarına rağmen sıkı sıkı sarılarak şarkılar söyleyenler bile oldu.

Muazzam bir ritüel izliyor gibiydim. Ama dedim ya resim karmakarışıktı. Ayağa kalktım. Büyük bir fırçaya siyah boyayı aldım. “Bunca ifade bunca güzel niyet harika. Hadi biraz daha sadeleştirelim.” diyerek tuvaldeki ilk dokunduğum yere büyükçe bir leke yerleştirdim. Tüm tuvali kapatacak türde. Sonra salon boşaldı. Ardından on saate yakın da resmi bitirmek için sahnede kaldım. Tüm tuvali kapatmadım fakat sonuç olarak ortaya çıkan resmi sadece benimle orada kalan iki kişi daha gördü. İnanılmaz bir deneyimdi benim için. Tekrar edip turneyi tamamlamak için can atıyorum.

Bizi bekleyen yeni sergiler ve projeler var mı?

Bu Bahar ve Yaz dönemini türlü atölyeler, sanat inzivaları, rezidanslar, farkındalık atölyeleri ve birbirinden güzel sergilerle geçecek gibi hissediyorum. İşbirlikleri ile yürüteceğim bazı projelerim için görüşmelerim hala devam ediyor. Tarihler netleştikçe konuyla alakalı sosyal medya hesaplarımdan haber alınabilir. Belki sen de bu süreçte etkinliklerden birine katılmak istersin.

Harikulade bir söyleşiydi. Çok keyif aldım. Sevgiler.

Benim için de çok keyifliydi, bir kez daha teşekkür ederim kabul ettiğin için! Heyecanla bekliyorum etkinlikleri. 🙂 
 

Kapak Fotoğrafı: Erin İlkcan Aslan

İlginizi Çekebilir: Artsy Magger’dan İstanbul Sergi Takvimi