Karantina başlamadan önce İzmir Folkart Galeri’de Fikret Mualla sergisine gitme fırsatı yakalamıştım. İyi ki de yakalamışım çünkü sadece adını duyduğum Fikret Mualla’nın, yaptığı renkli resimlere ve hayat hikayesiyle birlikte kurduğu kompozisyona hayran kaldım. Kendisi, hepimizin bilmesi gereken önemli bir değerimiz. 28 Şubat – 17 Mayıs tarihleri arasında olan sergi, yaşadığımız pandemi nedeniyle ileri bir tarihte, sosyal mesafeye uyarak devam edecektir diye umuyorum…

Paris’te bilinen ismi ile Fikret Moualla Saygı, onca yaşadığı çalkantılı ve sarsıcı olaylara rağmen, sanatını aydınlatmayı başarmış bir Türk ressam.

Ara Güler objektifinden Fikret Mualla Saygı
Ara Güler objektifinden Fikret Mualla Saygı | Fotoğraf: Milliyet

”Feci bir şekilde, ızdıraplar içinde uykuya dalıyorum, sızıyorum. Sonra bir de bakıyorum, uyanmışım, sabah olmuş. Ölmemişim… Öyle üzülüyorum ki.  Şöyle akşamdan kalma bir sabaha bir ölsem gözüm arkada kalmayacak!” 

Hıfzı Topuz’a (gazeteci ve yazar) yazdığı mektuplar ile hayatının acı verici yanlarını gözler önüne seriyor sanatçımız. Merak edenler, Fikret Mualla’nın hayatını kaleme alan Hıfzı Topuz’un, Paris’te Bir Türk Ressam: Fikret Mualla’nın Yaşamı” adlı eserini okuyabilir.

Sizi şaşkınlıklara sürükleyecek kadar çok ünlü isimle yolu kesişmiş Fikret Mualla’nın… Onu resim yapmaya iten hayat hikayesini okuduğunuzda, resimleriyle daha iyi bağ kuracaksınız ve kullandığı temalar anlaşılır hale gelecek. Bu amaçla bazı eserlerini de yazının sonuna ekledim.

Fikret Mualla Saygı ve Hayatı

Çocukluk ve İlk Gençlik Yılları

1903 yılında İstanbul Moda’da dünyaya gelen ressamımızın ailesi, aslında kız çocuk bekliyormuş. Bu yüzden Fikret adının yanında Mualla ismi kalmış. Çocukluk ve gençlik yılları Kadıköy çevresinde geçen Fikret Mualla’nın futbolcu dayısı Hikmet Topuzer ise, günümüzde hala Fenerbahçe ambleminin yaratıcısı olarak tanınıyor.

Hikmet Topuzer
Hikmet Topuzer| Fotoğraf: dobrayorum.blogspot

Fikret Mualla Saygı, Galatasaray Lisesi’nde eğitimine devam ederken, oynadığı bir maçta geçirdiği kaza sonucu sağ ayağını kırmış ve topal kalmış. Üstüne, okuldan kaptığı İspanyol gribini annesine bulaştırmasının sonucunda annesi vefat etmiş. Bu yaşananların üzerine babası bir de genç bir kadın ile evlenmiş. Tabii Fikret, bu evliliği benimseyememiş ve 17 yaşındayken öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalarak İsviçre’ye mühendislik okumaya gönderilmiş.

Bir çocuk düşünün ki, futbolcu olma hayalleriyle yaşıyor ve geçirdiği kaza hayallerine set çekiyor. Bir çocuk düşünün ki, belki de hayatta en sevdiği insan olan annesine hastalık bulaştırıyor ve ölümüne neden oldum diye kendisini suçluyor. Bir çocuk düşünün ki, babası tarafından yurt dışına gönderiliyor ve o çocuk hayatı boyunca içten içe evden atıldığını düşünüyor. O dönemde yaşamış ya da bağ kurmuş olmamız gerekmiyor. Okuyan herkes Fikret Mualla’nın neye ihtiyacı olduğunu anlamıştır. Sevgi… 

 Hale Asaf
Hale Asaf | Fotoğraf: sanatmezat.com

Fikret daha sonra; İsviçre’de resmin mühendislikten daha çok ilgisini çekmesi sonucu, dönemin konsolosu Rıza Bey’in desteği ile Almanya’da Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydolmuş. Bir diğer ressamımız Hale Asaf ile birlikte resim eğitimi almış ve Hale Asaf’a duyduğu karşılıksız aşk böylelikle başlamış. Topallığı ve utangaçlığı sebebiyle yalnızlaşan Fikret Mualla, 1928 yılında alkol bağımlılığı nedeniyle tedavi olmak zorunda kalmış. Tedavisinin ardından İtalya ve Fransa’daki sanat merkezlerini gezmiş.

İstanbul Yılları

Evden gelen yardım kesildiği için yurda geri dönen Fikret Mualla, bir süre Galatasaray Lisesi ve Ayvalık Ortaokulu’nda resim dersi vermiş.  Çoğunlukla geçimini kitapları resimleyerek ve sahne kostümleri çizerek sağlamış. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenen Lüküs Hayat gibi meşhur operetlerin kostümlerini çizmiş. Bu sırada Soprano Semiha Berksoy’a ilgi duyduğu biliniyor, fakat aşkına karşılık bulamamış çünkü o dönemde Semiha Berksoy Nazım Hikmet‘e aşıkmış.

Semiha Berksoy Portresi (1935) (Fikret Mualla)
Semiha Berksoy Portresi (1935) (Fikret Mualla) | Fotoğraf: Folkart Galeri

Fikret Mualla ve Semiha Berksoy’un mektuplarının toplandığı ”İki Aykırının Mektupları” adlı kitap, aralarındaki naif arkadaşlığı anlatıyor, okurken içinizi ısıtacak türden…

Nazım Hikmet
Nazım Hikmet| Fotoğraf: Hürriyet

Nazım Hikmet, eserlerini resimleyen Fikret Mualla için şu sözleri sarf etmiş: ”Ben bu sanatçıyı harikulade buluyorum. Resimlerinde, çizgilerinde, renklerinde inanılmayacak bir sadelik ve bu sadeliğin dehşetli bir tenkidi var. Bana göre öyle geliyor ki ancak yazı, resim ve musiki zihniyeti hakim olursa ‘İstanbul’un Eski Evleri’ isimli eser meydana gelir. Ben Fikret’in bu eseri kadar İstanbul’un eski evlerini böyle hüzünle içeren bir nesne görmedim. Fikret Mualla yeni bir alem! ”

Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk | Fotoğraf: Milliyet

Bir gece Beyoğlu’ndaki bir lokantada içerken gözü Atatürk portresine takılan Fikret Mualla, portreyi resim kalitesi açısından beğenmediği için yüksek sesle küfretmiş ve sanatçının bu sözleri yanlış anlaşılarak, Atatürk’e hakaret ettiği düşünülmüş. Derdini anlatamadan soluğu karakolda almış ve işkence görmüş. Maalesef bu hadise hayat boyu polislerden korkmasına neden olmuş.

Mazhar Osman ve Neyzen Tevfik
Mazhar Osman ve Neyzen Tevfik | Fotoğraf: Facebook / Yeraltı Edebiyatı

Sanatçı arkadaşları Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Abidin Dino gibi isimlerin araya girmesiyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi‘nde müşahede altına alınmış. Doktoru Mazhar Osman olmuş, hastanedeki en yakın arkadaşı ise Neyzen Tevfik‘ten başkası değilmiş. 

Paris Yılları

The Sound of Colours (1925) (Wassily Kandinsky)
The Sound of Colours (1925) (Wassily Kandinsky)| Fotoğraf: leblebitozu.com

1938’de babasının kaybı ile yüklü bir mirasa kavuşan Fikret Mualla, Paris’e yerleşmiş. O yıllar, ülkede Edvard Munch ve Wassily Kandinsky gibi ressamların temsilcisi olduğu dışavurumculuk (ekspresyonizm) akımı gündemde olduğu yıllar. Ben Fikret Mualla’nın her ne kadar bu akımdan etkilenmiş olsa da, soyut resimlerinin az olduğunu ve soyutluğu resimlerinde leke olarak kullandığını düşünüyorum.

Scream ve The Sound of Colours bağlantılarına tıklayarak ilgili resimleri ve diğer pek çok resmi yüksek çözünürlükte inceleyebilirsiniz. 

Birikiminin tükenmesi ve İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla zor zamanlar geçirmeye başlayan Fikret Mualla’nın yok pahasına tablolarını sattığı söylenir hep. Sainte Anne Hastanesi‘nde tedavi görürken yaptığı resimler, Paris’in ünlü galericilerinden Dina Vierny‘nin sergisinde tanıtılmış ve bu sayede sanat çevresinde ün kazanmaya başlamış. 

 Pablo Picasso
Pablo Picasso | Fotoğraf: Arkas Sanat Merkezi Picasso Sergisi

Paris yıllarının onun için en ilgi çekici olayı şüphesiz Picasso ile tanışması olmuş. Fikret Mualla’yı atölyesine çağıran Picasso, ona bir resmini hediye etmiş ve sonraları bu resmi satan Fikret Mualla, Hıfzı Topuz’a: ”Tabloyu satıp bir güzel yedim ama hayatımın en güzel 15 günüydü…” demiş. O zamanlar 1000-1500 dolar civarına sattığı tablo, günümüzde 25 milyon dolara alıcı bulmuş.

Fikret Mualla Saygı’nın Ölümü

Yaşadığı polis korkusundan, alkol krizlerinden ötürü hayatı travmatik ve huzursuz geçmiş Fikret Mualla’nın. 1962 yılında felç olmasıyla bakımını, resimlerinin alıcısı olan Madam Fernande Agnes adlı sanatsever üstlenmiş ve Fikret, 1967’deki ölümüne kadar Reillanne’deki çiftlikte kalmış. Tıpkı Hıfzı Topuz’a dediği gibi ”akşamdan kalma bir sabaha” doğru sessizce aramızdan ayrılmış. Manosque Mezarlığı‘nda toprağa verilmiş, oysa aslında vasiyeti yıllardır hasretini çektiği yurdunda gömülmekmiş…

Yıllar sonra İstanbul’a getirilerek Karacaahmet Mezarlığı’na gömülmesine, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün eşi Emel Hanım vesile olmuş. Fikret Muallla, İstanbul’da öğretmenlik yaptığı yıllarda, Emel Hanım’a resim dersleri vermiş. Öğretmenliğin ne derece kutsal bir meslek olduğunu gösteren ve kalplere dokunan bir vefa örneği… 

Fikret Mualla Saygı ve Eserleri

Fikret Mualla’nın sanatında iki büyük dönem bulunur: İstanbul ve Paris dönemleri. İki dönemde de biçim ve renk açısından benzerlikler, konular açısından farklılıklar vardır. Fikret Mualla, yapıtlarında yaşamından izler yansıtır ve Abidin Dino, Selim Turan, Avni Arbaş, Remzi Paşa gibi isimler ile beraber Paris Türk ekolü sanatçılar olarak geçer. Buna rağmen o, kendisini ekollerin dışında tanımlar. Hıfzı Topuz‘un 1950’li ve 60’lı yıllarda Paris’te sanat ortamında bulunması neticesinde yazmış olduğu ”Elveda Afrika Hoşçakal Paris” eseri, belleklerden silinmeyecek anıları gün yüzüne çıkarmasıyla bilinir. 

İstanbul Dönemi

Fotoğraf: Ayasofya
Fotoğraf: Ayasofya | Fotoğraf: Folkart Galeri

Fikret Mualla’nın İstanbul Dönemi’nde; Haliç, Ayasofya, Mezarlıklar, Cami avluları, Eyüp, Nü… gibi çalışmaları yer alır. 1939 yılında New York Dünya Sergisi‘ndeki Türk pavyonunun sanat danışmanı olan Abidin Dino, Fikret Mualla’ya İstanbul konulu resimler yapmasını önerir. Yaptığı resimler yurdundan ayrılmadan önce İstanbul ile helalleşmesi gibidir…

resimleriyse, mutlu ilişki kuramadığı kadınlara karşı bakışını ve özlemini gösterir. 

Paris Dönemi

Renk kullanımı, ünlü ressam Henri Matisse‘ye benzetilir. Özellikle Paris dönemi eserlerini incelerken aynı şeyi düşünmüştüm. Fikret Mualla’nın resimlerine bakarken, kullandığı renklerin coşkusuyla kurduğu kompozisyonları kasvetten kurtarmaya çalışmış gibi hissettim. Hayat hikayesinin derinliklerinde kayboldukça da sanki hüznü resimlerine peyda olmasın diye renkli geçişler kullanmış gibi geldi… Tüm bunların yanında, çizimlerinde özgün ve taklit edilmesinin zor olduğunu kabul etmek gerekir. 

Bar
Bar | Fotoğraf: Şamdan Plus

Cafe, bar ve bistrolar önemli temalarındandır. Parasız kaldığı zamanlarda içki karşılığında resimlerini teslim ettiği bu yerler, hayatının doğal dokusunu aktarır. Ayrıca çoğu beğenilen resimlerinin içinde Paris sokakları vardır. 

Cazcılar
Cazcılar | Fotoğraf: leblebitozu.com

1900’lü yılların başında New Orleans’ta gelişmeye başlayan caz, 50’li yıllarda Avrupa’da popülerleşir. Fikret Mualla da bu yıllarda cazcıları eserlerinde sıkça işleyen sanatçılar arasındadır.

Balon Satan Kadın
Balon Satan Kadın | Fotoğraf: Twitter: Kültür Portalı

Kadın, çocuk ve balon figürleri de sanatçının eserlerinde sıkça rastlayacağımız öğelerden. Kendi çocukluğuna, annesine ve yurda çektiği özlem bu şekilde görülebilir. 

Natürmort
Natürmort| Fotoğraf: Pinterest

Son olarak, sanatçının natürmortlarının (cansız varlıklar veya nesneler) büyük çoğunluğunu sebze, meyve ve şarap şişeleri oluşturur.

Kadıköy’de aristokrat bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen, iki dünya savaşı gören ve Alp Dağları’nın eteğinde yapayalnız son bulan yaşamı boyunca, ürettiği eserlerle 20. yüzyılın dünyaya açılan en önemli isimlerinden birisi olur Fikret Mualla. Var oluşunu ifade ediş biçimi, yüreğini ortaya koyabildiği yegane yer resimleridir. Kendisi için “bohem” deniyor ama ben yaşadığı hayatın onu bohem olmaya ittiğini düşünüyorum. Sanatçının eserleri birçok makalenin konusu ve günümüzde rekor fiyatlara satılıyor. Öyle ki Banu Alkan‘ın geçimini Fikret Mualla tabloları ile kazandığı haberi yapılıyor…

Fikret Mualla’nın hayatının bir kısmını okuduğum bilgileri kısaltıp, derleyerek yansıtmaya çalıştım. Geri kalan kısım için önerdiğim kitaplardan ve makalelerden faydalanmanız daha iyi olacaktır çünkü her defasında yeni bir detay yakalıyor olacaksınız…

Yakın arkadaşı Abidin Dino‘nun yazdığı ”Gören Göz İçin Fikret Mualla”  kitabında yer alan şu satırlarla yazımı sonlandırmak istiyorum: “Aslına bakarsanız Fikret Mualla Saygı’nın yeryüzünde en çok sevdiği şeylerden biri, karşılıklı saygıdır… 1934 soyadı kanunu çıkınca, “saygı” soyadını seçmesi boşuna değil elbet, peşin bir uyarı, bir istekti bu, kendisinden en çok esirgenen şeyi diliyordu böylece, sizden, bizden, hepimizden.”

Kapak fotoğrafı: on5yirmi5.com/