Thomas Harris, 1981’de Kızıl Ejder’i yazarken popüler kültüre damgasını vuracak bir karakter yarattığından bihaberdi. Toplam 4 kitaba, 5 filme ve 1 diziye konu olan Doktor Hannibal Lecter, kurgusal dünyanın en popüler katili olmayı başardı.

Sir Anthony Hopkins (Kuzuların Sessizliği)
Sir Anthony Hopkins (Kuzuların Sessizliği) | Fotoğraf: t24.com

Kızıl Ejder kitabında karşımıza bir yan karakter olarak çıktıktan sonra, 1986’da Manhunter filminde ilk kez Brian Cox ile hayat bulan bu dahi doktor; 1991’de Kuzuların Sessizliği kitabının uyarlamasında Anthony Hopkins‘in efsanevi performansıyla tüm dünya tarafından bilinir hale geliyor. Hopkins tarafından 2 filmde daha canlandırılan Doktor Lecter’ın gençliği Gaspard Ulliel‘le hayat bulduktan sonra, karakter son olarak Hannibal dizisinde Mads Mikkelsen‘la karşımıza çıkıyor. Hannibal Lecter, farklı aktörlerle farklı şekillerde tasvir edilmiş olsa da bir şey asla değişmiyor: Korkutuculuğu.

Amerikan korku sinemasında eli testereli manyakların, vahşi katillerin ve birilerini ele geçirmeye meraklı şeytanların revaçta olduğu bir dönemde Kuzuların Sessizliği ile Hannibal Lecter, bizleri zekanın korkutuculuğuyla tanıştırıyor. Klasik müzik ve güzel sanat müptelası bir psikiyatrist olan Doktor Lecter, izleyiciyi ve okuyucuyu tüm bu entelektüel kişiliğinin arkasında gizlediği soğukkanlı yamyamla birlikte en büyük korkumuz olan “bilinmeyenle” tanıştırıyor. Ondan korkuyoruz, çünkü onu asla tam olarak bilemiyoruz. 

Brian Cox (Manhunter)
Brian Cox (Manhunter) | Fotoğraf: theplaylist

Merhamet ve vicdan gibi duygulardan tamamen yoksun olan bu dahi karakter, hiçbir sıradan zeka tarafından önceden tahmin edilemeyecek hareketleri ve planları ile sadece onunla baş etmek zorunda olan karakterlere değil, kitabının veya ekranının başında ona eşlik eden tüketiciye de meydan okuyor. Yakalanıp tıkıldığı delikte dahi akıl oyunlarına devam eden Doktor Lecter, demir parmaklıklardan ötesine dahi salmayı başardığı bu korkutuculuğu tamamen zekasına borçlu olduğunuysa her an hissettirmeyi başarıyor. İnsanlarla oynuyor, onları manipüle ediyor, onları yiyor ve tüm bu olanlardan inanılmaz bir keyif alıyor. Öyle ki, insan öldürme işini diğer seri katillerin aksine bir hobi gibi görüyor. 

Tüm bu özellikleri, tahmin edilemezliği, acımasızlığı ve dehasıyla çok güçlü ve neredeyse yenilmez bir kötü adam portresi sunmayı başaran ve en önemlisi bunu oldukça gerçekçi bir şekilde başaran Thomas Harris, yarattığı bu karakterle kurgusal dünyadaki kötü adam algısına yeni bir yön vermeyi başarıyor.

Gaspard Ulliel (Hannibal Rising)
Gaspard Ulliel (Hannibal Rising) | Fotoğraf: IMDb

Tabii ki zekasıyla ön plana çıkan kötü karakter kompozisyonunun ilk örneği bu değil ancak özellikle Kuzuların Sessizliği filminde Anthony Hopkins ile fenomen olan Hannibal Lecter, kendinden sonraki kötü adamlara büyük bir yön gösterici oluyor. Böylelikle korkutucu olmak için illa büyük bıçaklara ve sivri dişlere sahip olmanın gerekmediğinin kanıtlanmasıyla, mastermind olarak adlandırılan kötü karakterlerin popülerliğinin ve ekran süresinin artışına şahit oluyoruz. Hannibal Lecter ile birlikte Thomas Harris, öngörülemez zekanın endişe vericiliğini harika bir şekilde işleyerek popüler kültüre bir fenomen kazandırıyor.

Mads Mikkelsen (Hannibal)
Mads Mikkelsen (Hannibal) | Fotoğraf: thedailybeast

Defalarca karşımıza çıkan, kurgusal dünyanın en popüler seri katili Doktor Hannibal Lecter’ın sadece kabuslarımıza değil, kötü adam portresine de yön vermesiyle her zaman üzerine materyal üretilmeye devam eden bir karakter olacağını düşünüyorum. Doktor Lecter’ın Chianti şarabı eşliğinde yediği sıradaki yemeğinde ona ekran veya kitap başında eşlik etmeyi büyük bir heyecanla bekleyen biri olarak, tüm korku ve Hannibal Lecter sevdalılarına “Bon appetit.” diyor ve bundan sonra izlediğiniz veya okuduğunuz her dahi kötü adamda Hannibal’dan ne tarz esintiler barındırdığına dikkat etmenizi tavsiye ediyorum. 

Eat the rude.

IMDb puanı: 8.5 / 10

Kapak fotoğrafı: IMDb

İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Korku Dizileri