Eylül ayında Akaretler’de gerçekleşen Art Weeks’i gezerken, bir heykelin çevresinde dönüp durdum; İstanbul Heykeli. Her baktığımda başka bir detay başka bir İstanbul izi. Turiste İstanbul’u anlatmak istesem heralde bu heykel benden daha çok iyi anlatır. Sevgili Maria Kılıçlıoğlu, bugüne kadar yaklaşık 70 kişisel sergisi bulunmakta olan bir sanatçımız. İstanbul’a aşık, aşık olmakla da kalmayıp İstanbul’u dinleyen ve onu anlamak için yaklaşık 40 sene bekleyen biri. 40 sene sonunda İstanbul’un bütün izlerini tek bir çatı altında toplayarak bizlerle buluşturdu. Sevgili Maria Kılıçlıoğlu’yla kahve eşliğinde öyle güzel bir sohbette bulunduk ki, şimdi sıra sizlerle bu sohbeti buluşturmaya kaldı…

 Fotoğraf: dailymotion.com
Fotoğraf: dailymotion.com

Kendimden kısaca bahsetmek gerekirse;

Sofya’dan İstanbul’a geldim. Babam Dimitir Dimov çok ünlü bir heykeltraş sanatçısıydı bu yüzden ben atölyede doğdum ve büyüdüm diyebiliriz. Ben 18 yaşındayken babamı kaybettim , ondan sonra da onun mesleğini hiç yapmayacağım gibi gözükürken, büyük bir özlemle onun mesleğine devam ettim. İstanbul’a gelince güzel sanatlar akademisine girdim aynı zamanda tıp da kazandım. İlk önce Türkçe öğrenmem gerekiyordu, kurslara başladım. Annem doktordu, baba mesleğini seçerek sanattan devam ettim. Çok zor bir dönemde, 1978’de İstanbul’a geldim. Daha ilk İstanbul’a ayak bastığımda anladım ki ben buraya aitim. Buraya geldiğimde zor bir hayatım oldu, yalnızdım ama sevgi her şeyi yoluna koydu.

İstanbul Heykeli üzerine konuşacak o kadar şey var ki;

Eylül ayında Art Weeks Akaretler'de sergilenen İstanbul Heykeli ve yaratıcısı Maria Kılıçoğlu
Eylül ayında Art Weeks Akaretler’de sergilenen İstanbul Heykeli ve yaratıcısı Maria Kılıçoğlu

Heykelime gelecek olursak aslında o her şeyi daha net anlatıyor. İnsanlar bağ kurduğu kadar hissiyatını anlatabiliyor. Benim için bu şehrin kucaklayıcı bir tarafı var; bütün dinleri kucaklıyor. İnanılmaz bir tarihsel yapısı var, kadim kadim bilgiler sunuyor bize. Her tarafta su  var, suyun enerjisi her zaman temizleyicidir negatiflik bırakmaz. Kediler, köpekler, kuşlar her şey burada özgürce yaşayabiliyor.  1989 zamanında ilk heykeli içine alan sergimi sundum insanlara. 70 tane  kişisel sergim var, uzun bir süreç oldu ama insanlara ulaşabildim, belli başlı ön yargıları yıkabildim. Benim en büyük derdim özgün olmaktı ne yaparsam yapayım özgün olma taraftarıyım.

Babam anıtları yapıyordu, heykel deyince eskiden sadece anıtsal boyutu vardı . Hep anıt meydanda olacak gibi düşünülüyordu. Babam ölmeden önce Amerika’ya gitmişti ve demişti ki “Sırf meydanlarda var bu heykel ama Amerikalılar bu heykeli evlerine de koyuyorlar, bizde niye olmasın?” .

İstanbul Heykeli üzerine çok çalıştım. İstanbul’un sırrı çok ve hala üzerine çalıştığım bir konu. Kutsal bir ana gibi gördüm ben İstanbul’u gezerken. Bir sembol olarak İstanbul’u nasıl toplayabilirim diye düşünürken, kutsal bir ana çağrışımı geldi. Köprüsünü, denizi, camiisini, kilisesini birbirinden ayıramadım. Kutsal bir ana hepsini bir çatı altında toplamış. Kutsal bir ana onu kimse yok edemez. İstanbul’u anlatan heykellerim çok ama bu kadar kapsamlı anlatanı yoktu.

 Fotoğraf: wannart.com
Fotoğraf: wannart.com

Sanat üretiminde en güçlü duyguya gelirsek;

Her şeyi yaşamak ve tek başına bir şeyler yaşatmak sancılı bir dönem. Doğuma benzetirim ben bu durumu. Başardığımda büyük bir motivasyonla yeniden ve yeniden o döngüyü yaratıyoruz. Biz de gece-gündüz yok. Tatile gitsem bile kafa hep orada. Durmadan bir duygu karmaşası var. Hep ölümsüz de olmak istiyoruz. Sanırım bu ikilemler canlı tutuyor.

İstanbul’dan başka tasvir etmek diğer şehirlerden zor çünkü;

Ben düşündüm, her şehri herkes yapmış. Sofya da yapılmış, mesela onda da kadın görüldü ve kadının elinde baykuş vardı, o baykuş da kadim bilgileri yansıtıyordu. İstanbul ama en zoru çünkü o kadar farklı bir dokusu var ki bunları hepsini birleştirerek tek bir seferde yansıtabilmek inanın zordu. Gözleri kapalı heykelde Orhan Veli Kanık’ın ‘İstanbul’u dinliyorum gözleri kapalı’ satırlarını yansıtmak istedim. Neden peki gözler kapalı; çünkü insan gözlerle göremediği şeyleri kalple de görür.

İstanbul Heykeli: Maria Kılıçlıoğlu'ndan İlham Dolu Bir Eser
İstanbul Heykeli: Maria Kılıçlıoğlu’ndan İlham Dolu Bir Eser

Sultanahmet’e bayılıyorum. Adalara da bayılırım, Sedef Adası’nda 20 sene yaşamışlığım olduğu için orasının yeri bambaşka. Sultanahmet’i deme sebebim de orada üç farklı imparatorluk hissediyorum, orada Neptün’unu da görüyorum.

Evrenin Nabzı Sergisi’ne gelecek olursak;

Dünyada ilk defa konulmuş bir isimdir bu serginin ismi ve çok güzel bir addır. Çünkü bu serginin ismini bütün damarlarımda hissettim ve bir orman yaptım. Sanki heykel ormanına giriyorsunuz.

Yurtdışında da segilerime rastlayabilirsiniz. İstanbul’da severek gezdiğim yerler; 

Yurtdışında Almanya, Japonya, Fransa ‘da ve birçok yerinde açtım. Bu sene Bulgar heykel sanatçılar da İstanbul’a sergimii ziyarete geldiler.

Son olarak da;

Gençler kendileri olsunlar ve çok çalışsınlar, felsefe çok önemli üzerine çok okuyup düşünsünler.

İstanbul Heykeli: Maria Kılıçlıoğlu'ndan İlham Dolu Bir Eser
İstanbul Heykeli: Maria Kılıçlıoğlu’ndan İlham Dolu Bir Eser

Sevgili Maria Kılıçlıoğlu’na bu keyifli sohbet için teşekkür ederim.

İlginizi çekebilir: İstanbul Müzeleri

Sergileriyle ilgi detaylı bilgi için; galeribaraz.com

Instagram

Kapak fotoğrafı: trthaber.com