mf_50x70_keman

Çocukluğumdan beri hayatımda var olan, İstanbul’un yaşça benden büyük olan sayılı festivallerinden İstanbul Müzik Festivali, yazla birlikte kentin büyük konser salonları, akustiğiyle farklı deneyimler yaşatan birbirinden güzel kiliseleri ve iki yakadaki çeşitli park ve bahçelerindeki yerini aldı. Program kış aylarında ilk açıklandığında, son birkaç yılın aksine kalbimi hareketlendiren süper-yıldız isimlerle, dev orkestralarla karşılaşmamak, daha önce dinlemediğim için beni ekstra heyecanlandıran isimlerin sayısının az olduğunu görmek, az da olsa bir hayal kırıklığı yaratmıştı açıkçası. Fakat tabii ki özenle hazırlanan bu programı inceleyince kendimi neredeyse her yıl olduğu sayıda konsere bilet alırken buldum: Yıldız tozu henüz çok belirgin olmasa da keşfetmekten zevk alacağım isimleri fark ettim. Daha önce dinlediğim isimleri farklı işbirlikleri ve ilgimi çeken repertuarlarla yeniden dinleme şansım olduğunu gördüm. Ve tabii ki, Patricia Petibon’un varlığını görmezden gelemedim. Festival, bu yılki -çok iyi fikir- icadı Müzik Rotası ile müziğe hareket katmış, Shakespeare’in eserlerinden ilham alan eserlerle dolu bir program ve yazarın “Eğer müzik aşkın gıdasıysa, durmadan çalınız.” dizelerinden esinlenen temasıyla tiyatro, edebiyat ve klasik müzik arasındaki bağları sağlamlaştırmış. Üstelik biraz da, genel izleyiciye oynayan projeleri, genç ve popüler isimleri programa dahil ederek klasik müziğin duvarlarının yüksekliğinin aslında abartılmakta olduğunu göstermeye çalışmış. (Tüm bunlar arasında bende büyük bir üzüntüye neden olan tek eksiklik, ilk yılından beri heyecanla izlediğim Festival Genç Solistini Sunar seçmelerinin bu yıl yapılmamış olması, festivalin genç solistinin özel bir konserle sahne almayacak olmasıydı.)

MF_010616_AcilisKonseri_Fotograf_AliGuler-2-2

Açılış Konseri: Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası & Dmitry Masleev

44. İstanbul Müzik Festivali, 1 Haziran gecesi gerçekleşen Açılış Konseri ile başladı. Yıllardır festivalin yerleşik orkestrası olarak sayısız yıldıza eşlik eden, defalarca açılış ve kapanış konserlerinde dinlediğimiz (ve şahsen Türkiye’nin en iyi orkestrası olduğunu düşündüğüm) Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ve şefleri Sascha Goetzel bu kez bu konserde genç bir yıldızla aynı sahneyi paylaştı. Aslında bu bir ilk değildi, zira son 4-5 yıldır İstanbul Müzik Festivali, açılış konserlerinde Türkiye’den genç bir yıldızı geniş kitlelere tanıtmayı bir görev edinmişti. Yeni olan, bu genç yıldızın Türkiye dışından bir isim olmasıydı, 2015 Çaykovski Yarışması’nın birincisi olan piyanist Dmitry Masleev.

MF_010616_AcilisKonseri_Fotograf_AliGuler-0832

1988 doğumlu Masleev, Çaykovski’nin 1 no’lu piyano konçertosu yorumuyla çok etkileyici bir performansa imza attı. Birkaç yıl önce İş Sanat’taki bir konserde yine Rus ve yine genç bir piyanist olan Daniil Trifonov ile tanıştığımdan beri yeni bir piyano yorumundan bu denli etkilendiğimi hatırlamıyorum. Umarım İstanbul dinleyicisi olarak kendisini daha nice konserlerde dinleme fırsatı buluruz. Programda ayrıca Şostakoviç’in film müziklerinden Hamlet Süiti vardı. Konserin belki de en güzel yanlarından biri Sascha Goetzel’in müziğin birleştirici gücüne vurgu yapan konuşmasıydı. BİFO tabii ki hareketli bir bisle, Saint-Saëns’ın Bacchanale‘i ile veda etti.

yildizlar bulusmasi

Yıldızlar Buluşması – I: Antonio Meneses & Maria João Pires

Festivalin klasikleşmiş bölümlerinden Yıldızlar Buluşması‘nın bu yılki ilk konseri, oda müziği konserlerine çok yakışan Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda, Antonio Meneses ve Maria João Pires‘i buluşturdu. Birlikte uzun zamandır çalan ikilinin doğallığı ve uyumu dikkat çekiciydi. Beethoven ve Brahms sonatlarıyla karşımızdaydılar. Konser boyunca düşündüklerimden aklımda kalan tek not, Maria João Pires’i orkestra eşliğinde dinlemeyi daha çok sevdiğimi fark ettiğim ve 2013’teki festivalde Deutsche Kammerphilharmonie Bremen konserinin ardından şef Alpaslan Ertüngealp ile dört el Grieg çalışlarını halen unutamamış olmam.

MF_050616_IdilBiret-3109

İdil Biret: Bir Virtüözün Piyano Maratonu – II

Ve İdil Biret… 5 yaşındayken keşfedilen ve devlet tarafından, eğitimi için Paris’e gönderilen çok değerli piyanist, 44. İstanbul Müzik Festivali’nde bir piyano maratonu ile yer alıyor. İdil Biret: Bir Virtüözün Piyano Maratonu başlığını taşıyan ve üç konserden oluşan maratonun ilk konseri 2 Haziran gecesi Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de gerçekleşti, sonuncusu ise 8 Haziran’da Aya İrini Müzesi’nde. Benim seçimim ise (daha çok lojistik sebeplerle) Süreyya Operası’ndaki ikinci konser oldu. Bu noktada zaten bariz bir durumu yeniden dillendirip, size İdil Biret övecek değilim. Yeteneği, piyanoyla olan ilişkisi, müziği adeta vücudunun bir uzantısıymış gibi hissedişi ile İdil Biret, tartışılmaz virtüöziteye sahip bir sanatçı. Fakat, iyi bir klasik müzik dinleyicisi olarak söylemek zorundayım ki, İdil Biret resitali dinlemek kolay değildir. İlk kez klasik müzik konserine gidecek birine İdil Biret’i tek başına dinlemeyi asla önermem. Bunun nedeni ise daha çok son yıllarda denk geldiğim İdil Biret konserlerinin programlarında dinleyiciyi oldukça zorlayıcı eserlerin yer alıyor olması. Sanatçının engin repertuarındaki birçok Liszt, Schubert, Schumann sonatı yalnızca piyanist için değil, dinleyici için de belli bir ön-alıştırmayı zorunlu tutuyor. Piyano Maratonu’nun Süreyya Operası ayağında İdil Biret’in programında yine Schubert ve Liszt eserleri yer alıyordu. İlk yarı, tüm bu söylediklerime zıt bir şekilde Schubert’in kolay dinlenen, oldukça melodik birer sonat ve fantezisi ile 3 liedinden oluşuyordu, fakat ikinci yarıda Liszt sonatı ile zorlandığımı hissettim. (Bu arada İdil Biret’ten bahsetmişken, sanatçının yaşamı üzerine yapılmış oldukça iyi bir belgesel olan ve 34. İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen İdil Biret: Bir Harika Çocuğun Portresi‘ni kesinlikle izlemenizi öneririm.)

 

Bilinçli bir tercih olmasa da, 44. İstanbul Müzik Festivali’nde yalnızca ilk hafta ve son haftadan konserlere bilet almışım. Uzunca bir aranın ve festival kapanışının ardından, ikinci bir yazıyla festivalden bir kez daha bildireceğim.