Bir haber kanalını açtığınızda “çöp ev” konulu bir habere denk gelebilirsiniz. Hatta önemli bazı kanallarda istifçilikle ilgili özel programlar bile var. Peki ya sizin yakın çevrenizde istifçilik rahatsızlığından muzdarip olan insanlar var mı? Benim var ve bununla birlikte başa çıkmanın bir yolunu bulduk. Eşya restorasyonu ve dekorasyon yardımıyla…

İstifçiliğe Farklı Bir Yaklaşım | Fotoğraf: Jazmin Quaynor (Unsplash.com)

Kompulsif biriktirme hastalığı (dispozofobi) ya da halk arasında bilinen ismiyle istifçilik… Bu hastalık, kişinin değerli olsun veya olmasın, eşya, atık, ambalaj vb. maddeleri atamama durumu olarak biliniyor. Her psikolojik rahatsızlık gibi istifçiliğin de seviyeleri var ve bu hastalıktan muzdarip olan insanlar bazen çevremizde de bulunabiliyor. Kimi hiçbir şeyi atamıyor ve yaşam alanı adeta çöp ev olmaya mahkum oluyor. Kimisiyse çok belli belirsiz bir biriktirme rahatsızlığı yaşayabiliyor.

Benim de çevremde bu sorunu düşük seviyede yaşayan insanlar var. Bu insanlar ailemden, bazen çekmeceyi açtığımda sapı kopmuş bir spatula bulabiliyor ya da çöpe attığım parçalanmış ahşap bir askının çöpten alınıp saklandığına tanık olabiliyorum. Belki işe yarar düşüncesi onları rahat bırakmıyor, bunu biliyorum. Ben de onlara elimden geldiğince yardımcı olmak için “hatırası var” ya da” işe yarar” diye atılamayan eşyaları dönüştürüyor ve onları günlük kullanımda yararlanılabilecek objelere dönüştürüyorum. 

Paslı eşyaların bile atılmadığı durumlarda o pası temizliyor, boya ve vernik işlemleri ve onarım süreçleriyle o eşyaları kullanılabilir hale getiriyorum. Toplanan taşlara şekiller çiziyor, kütük ve kozalakları boyuyorum. Aparatı koptuğu için kullanılamayan tabaklara alçıdan minik objeleri kontakt yapıştırıcıyla yapıştırıyor ve tekrar kullanılabilir hale getiriyorum. Ufak restorasyonlar hem benim için bir hobi oluyor hem de ailemde biriktirmeden duyulan suçluluk daha az yaşandığı için mutlu bir ortam hüküm sürüyor. Eski eşyalar daha güzel ve işlevsel hale geliyor. 

Aslında istifçilik ve dünya kaynaklarını verimli kullanmak arasında önemli bir bağ var. Kaynakları verimli tüketmek demek, istifçiliğin daha az olması anlamına geliyor. Doğru ve verimli şeyler satın aldığımızda eşyalarımızı uzun ömürlü olarak kullanabiliyor, sonrasında da restorasyon yaparak onları dekorasyon objeleri olarak değerledirebiliyoruz. Böylece yeni nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmış oluyoruz. Bu konuda yapılabilecek adımlar ise net ve basit, gelin birlikte bakalım.

Kullanım ömrü olmayan eşyaları uygunsa, geri dönüşüme gönderebilirsiniz. Kullanım ömrü olan eşyalarınızı da çevrenizde onları kullanmak isteyen kişilerle paylaşılabilir, yardım kuruluşlarına bağışlayabilir, ya da ikinci el eşya satışlarının yapıldığı uygulamalarda satabilirsiniz, bunun kararı tamamen size kalmış. 

Satın alma çılgınlıklarının yoğun olarak yaşandığı günümüzde bir şeyleri satın alırken ve atarken dikkatli davranmamız gerektiğine inanıyorum. Satın almadan önce ihtiyaçlarımızı iyi analiz etmeli ve trend ürünler yerine kullanışlı ve daha uzun ömürlü, zamansız ürünler almaya özen göstermeliyiz. 

Ürünlerin kullanım ömrü dolduğunda çöpe atmadan önce geri dönüştürülebilir olup olmadığına yukarıda da bahsettiğim üzere dikkat etmeliyiz. Eğer artık veda etmeniz gereken eşyaları atamıyorsanız onları restore edebilirsiniz. Böylelikle sadece sizin yaşam alanınızda bulunan özgün eşyalara sahip olabilirsiniz.

Açıkçası benim bu yolculuğa çıkış nedenim sevdiğim insanları üzmeden onlara yardım edebilmekti ve işe yaradığını söyleyebilirim. Bu yöntemi sadece istifçiliğe bir çözüm olarak görmenize gerek yok, böylelikle maddi kaynaklarınızı koruyor da olabilirsiniz. Nedenleriniz fark etmez, siz yeter ki isteyin. Üstelik boya, fırça ve eğitim kaynakları ulaşılabilir ve ekonomik. Bir şeyler yapabilmeniz için öyle muhteşem bir yetenek ya da ustalığa da ihtiyacınız yok. Sadece bir yerden başlamanız yeterli.

Yaptığınız restorasyonları sosyal medya hesaplarınızdan paylaşarak çevrenizdeki insanlara ilham verebilirsiniz. Ben yaptığım tasarımları Instagram hesabım @aktasbyz üzerinden paylaşmayı seviyorum. Çünkü bir değer kattığıma inanıyorum ve bana bu konuda ilham veren insanlar gibi ben de ilham vermek istiyorum. Bunun birbirimizle iletişim kurma, kalplerimizin birbirine değme yolu olduğunu düşünüyorum. Kalplerimizin birbirine değmesi dileğiyle, güzellik dolu günler dilerim.

Kapak Fotoğrafı: Indira Tjokorda (Unsplash.com)

İlginizi çekebilir: Beyza Aktaş’tan Kediler OKB’ye Çare Olabilir Mi?