Gözlemlediğim ve deneyimlediğim kadarıyla, sıkı kitap severler, tutkulu edebiyat okurları kitapçıların bestseller bölümlerinden itinayla uzak durur. Abartılmış, kitlelere hitap etmek uğruna edebi değer atfedilmeden öykülendiği söylenen bu romanlar kolay okunduğu ve okuru düşündürmediği iddiasıyla çoğu zaman “sabun köpüğü” diye nitelendirilir. Bu kitaplara, güzel cümlelerin, derinlikli konuların, edebi eserlerin tadına varmış okurlar tarafından genellikle önyargıyla yaklaşılır. Şimdi size bu önyargılarınızı yıkacak bir çok satanlar kitabı önermek istiyorum, inceliği ve nahifliğiyle kendisine hayran bıraktıracak roman: Muriel Barbery’den Kirpinin Zarafeti.

Kirpinin Zarafeti | Fotoğraf: Instagram @kitap__yumagi

Kirpinin Zarafeti, Muriel Barbery

Kirpinin Zarafeti, 54 yaşında bir apartman kapıcısı Reneé ile intiharın eşiğinde 12 yaşında bir kız çocuğu Paloma’nın yer yer kesişen hikâyelerini anlatıyor. Reneé’nin kendini saklama, Paloma’nın ise kendini arama yolculuğu Paris’te yaşadıkları bir apartmanda geçiyor. Sanat, edebiyat ve sinema meraklısı Reneé, meraklarını ve entelektüel yönünü saklayıp toplumun ondan beklediği gibi bir “kapıcı” olmaya çalışırken, üstün zekâlı Paloma, uyum sağlayamadığı dünyasından kopmanın hazırlığını yapıyor. Paloma ve Reneé’nin birbirini yakından tanımasını ise apartmana sonradan taşınan Japon beyefendisi Kakuro sağlıyor. Romanda, bu iki şahsına münhasır baş karakterin hikayelerini kendi ağızlarından okuyoruz. Reneé hikayesini okurla paylaşırken, Paloma da tuttuğu iki farklı günlükle git-gellerini ve fark edilmeyişini ifade ediyor. 

Kitap, kimi edebi eserlere ve felsefi görüşlere yaptığı ince atıflarla sizden belli bir kültürel birikim istiyor. Bahsedilen edebi eserler, sanat akımları, filmler, felsefi düşünceler hem bilgilerinizi tazeliyor hem de öğrenme isteğini pekiştiriyor. Kitabı, dokunaklı ve zarif öyküsünün yanı sıra bu yönüyle de çok sevdim.

Kitabın ismi, Paloma’nın Reneé’de gördüğü “kirpinin zarafeti”nden geliyor. Paloma bunu uzun uzun açıklamasa da okurken bu yakıştırmanın Reneé’ye ne kadar uyduğunu fark edeceğinizden eminim… Kirpinin Zarafeti, gerek ismi, gerekse karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileriyle bana meşhur Kirpi İkilemi’ni hatırlattı.

Kirpi İkilemi

Arthur Schopenhauer, 1851’de yayınladığı “Parerga ve Paralipomena: Kısa Felsefi Denemeler” adlı eserinin 396. bölümünün bir kısmında, kirpilerin soğukta kaldığı anlarda karşılaştıkları ikilemi anlatıyor: “Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra, oklarının farkına vardılar ve ayrıldılar. Üşüyünce, birbirlerine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip gelerek yaşadıkları ikilemi, aralarındaki uzaklık, her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü. İnsanları bir araya getiren, iç dünyalarının boşluk ve tekdüzeliğidir. Ters gelen özellikler ve tahammül edemedikleri hatalar onları birbirinden uzaklaştırır. Sonunda, bir arada var olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşurlar…”

Kirpi İkilemi, Freud’u etkilediği gibi hâlâ üzerine deneylerin de yapıldığı bir teori. Bu teori hakkında Freud şöyle söylüyor; “Hiç kimse komşusuna fazla yaklaşmaya katlanamaz.” 

porcospino
Kirpiler | Fotoğraf: scheggemag.it

Aslında Sevgi Üzerine: İki Kitap Önerisi ve The Grant Study deneyi başlıklı yazımda belirttiğim öğreti ve görüşlerde söylendiği üzere, sevgiye hangi yönüyle bakarsak bakalım; karşılıklı kabul, farklılıklara saygı, öncelikle birey olabilmek ve karşındakini birey olarak kabul edebilmek mevhumlarının ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Kirpi İkilemi de çok sempatik ve düşündürücü bir benzetmeyle birbirimizi belli bir mesafeden, oklarımızı batırmadan ama üşümeden de sevmenin mümkün ve sağlıklı olduğunu anlatıyor.

Kirpinin Zarafeti’nde Reneé, Paloma ve Kakuro’nun birbirleriyle kurdukları ilişki ve birbirlerini sevme biçimi öylesine hatırlatıyor ki bu ikilemi, bahsetmeden geçemezdim! Birbirlerine zarar vermekten imtina ederek birbirlerinin hayatlarında var olma şekilleri, eminim sizin de yüreğinize dokunacak.

Yazımı bu incelikli romandan birkaç alıntıyla sonlandırmak istiyorum.

“Sanatın güzelliği, aşk ve dostluk dışında yaşamı besleyecek pek bir şey göremiyorum.”

“Yarından çekinmenin nedeni, şimdiki zamanı inşa etmeyi bilmemektir ve şimdiki zamanı inşa etmek bilinmeyince, bunun yarın yapılabileceği söylenir, ama bu da berbat bir şeydir, çünkü yarının daima bugün olduğunu görmüyor musunuz?”

“Geçici tutkuların ortasında saf güzelliklerin patlak vermesi hepimizin özlem duyduğu şey değil mi? (…) Bizzat yaşamın hareketindeki sonsuzluğu seyretmek.”

Kapak Fotoğrafı: Instagram @drydnz

İlginizi çekebilir: Nisa Sümertekin’den Başka Bir Gezegen Yok