Netflix’in yeni dizisi Kuvvetli Bir Alkış önümüzdeki günlerin ana gündem maddelerinden biri olacağa benziyor. Bir Başkadır dizisiyle de aynı etkiyi yaratan Berkun Oya, bu sefer başrollerde Aslıhan Gürbüz, Fatih Artman ve Cihat Süvarioğlu ile deneysel denebilecek bir işe imza atmış. 6 bölüm olması ile tek günde bitirmelik bir mini dizi deneyimi vadeden Kuvvetli Bir Alkış, çocuk sahibi olmaya ve kendini gerçekleştirme fikrine dair ilginç söylemler üretiyor. Hem A kalite oyunculuk performansları hem de sizi esir alacak bölüm sonu müzikleriyle benim son dönemlerde en ilgiyle izlediğim yerli yapım olduğunu belirteyim, sonrasında lafı kısa tutup sizleri oyuncularla yaptığımız ropörtajla baş başa bırakayım. Sevgiler. 

Aslıhan Gürbüz ile Kuvvetli Bir Alkış | Fotoğraf: Netflix

Aslıhan Gürbüz ile

Berkun Oya, son yıllarda Netflix ile çalıştığı yeni dizi & film yapımlarında hem kendi tiyatral tarafını çok daha büyük kitlelerle paylaşma şansı buldu hem de kendisinin ekrana iş üretmenin verdiği esneklikleri çok iyi kullandığını gördük. Siz bir Berkun Oya işinde başrol oynarken kariyerinizdeki diğer işlere nazaran en çok neyi farklı şekilde tecrübe ettiniz set ortamında?

Çok güzel bir soru teşekkür ederim. Bir kere Berkun Oya setinde olmanın bir oyuncu için gerçekten bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Meslek hayatımda gördüğüm, çalıştığım ve duyduğum tüm setlerden farklı, inanılmaz profesyonel inanılmaz işin ehli bir setti. Bilirsiniz biz aslında bir fabrika gibi, bir sürü departmanlardan oluşan bir sistemle çalışırız. Bu işin tüm departmanları işe hakim, dersini çalışmış, çıkabilecek herhangi bir teknik sorun için diğer seçenekleri de yanında bulunduran sakin ve özgüvenliydiler. Hal böyle olunca bir oyuncuya açılan o konfor alanı tarifi zor bir rahatlık sunarken bir yandan da aşırı sorumluluk yüklüyor. Ben sürekli “Herkes işinin en iyisi, benim hata yapmamam en iyisini yapmam lazım.” derken çok buldum kendimi o sette 🙂

Sektörde tüm setlerin bu sistemde olmasını dilerdim. Her alanının da, her bir durumunda böyle olunsa, inanılmaz işler üretirdik eminim. Tek bir kötü yanı şu; Berkun Oya setini görmüş bir oyuncunun diğer setlerde mutlu olması zor. 🙂 Çok iddialıyım bu konuda ve sabaha kadar Krek film yapımcılığını övebilirim.

Hastanede yaşanan telefon görüşmesi, benim diziye dair en çok aklımda kalacak sekans olacak. Kişinin kendi öz eleştirisini ancak gerçeklikten koptuğu anda verebilmesi, trajikomik olduğu kadar da duygusal bir damardan yakalıyor izleyiciyi. Bu sahnenin, anlatının geneline bakıldığında da bir kırılma noktası yarattığını söylemek mümkün gibi. Benim bu sahne için beslediğim hisler, sizler için belki başka anlarda ortaya çıkmıştır. Madem “Kuvvetli Bir Alkış” hafıza kavramına dair bu kadar söylem üretiyor. Sizler ileride geriye dönüp baktığınızda bu diziye dair hangi anı en çok hatırlayacağınızı düşünüyorsunuz?

Hep bu sahne soruluyor, hep bu sahne katarsise yakınlaştırıyor izleyeni… Aynı fikirdeyim sizinle bireyin öz eleştirisi çok nadir anlarda ve gerçekle uzaklaşıp ya da yakınlaştığı zamanlar da çıkıyor. Bazen hiç çıkamıyor ya da çıksa da unutuluyor ne küçük ama çok önemli bir detayken halbuki. Size tüm samimiyetimle ifade edeceğim ileride bu diziye baktığımda ne hissediceğimi… ŞİFA…

Hayatımın bireysel olarak en ama en zor dönemiydi, çok kısa zamanda çok fazla insanımı bu dünyadan uğurladığım zor bir yas sürecini, senelerdir muzdarip olduğum rahatsızlığımın en tepe noktasına ulaştığı bir dönemde yaşıyordum ve maalesef hem fiziksel hem de ruhsal bir zorluk sürecindeydim ben. Zeynep tam da o anda geldi bana ve aslında Aslıhan olarak zaman zaman çok kızdım ben ona. 🙂

Sonra ben bireysel olarak bu fiziksel ağrılarım ve içime gömdüğüm insanlarımı sette Zeynep’e ve ekiple bir nebze unutmuşken ülkece 6 Şubat sabahına uyandık…. Memleket gibi, ülke gibi ve sanırım herkes gibi aynı korkuları, dehşetleri yaşadık bu işte ve hep beraber. Zamanla, sarılarak, anlayarak, dinleyerek ve zor da olsa kabul ederek… Bu işi bitirmek, ne yaşanırsa yaşansın bir zaman sonra hayata kaldığın yerden ama daha başka biri olarak devam edebilmeyi hep birlikte öğrendik ve öğrendim ben bu işle… O sebeple ne zaman Kuvvetli Bir Alkış dense bana benim aklıma hep gelecek olan şey ŞİFA…

Son sorum çok kısa olacak. Bölüm finallerinde kullanılan müzikler dizinin esnek sayılabilecek tonuyla oldukça örtüşüyor. Siz kendi adınıza bu eserlerden hangisini ilk sıraya yazarsınız, varsa da eğer sebebini öğrenebilir miyiz?

Birinci bölüm finali, tek müziksiz final çünkü 4. duvarı yıkıyor ve Metin’in hezeyanı bence baya derine işliyor… Bana sorarsanız diğer tüm bölümlerde sizin gibi düşünüyorum 3 desem 1’e ayıp olur, 1 desem 4’e haksızlık 4 desem 2 küser. Harika ve zor bir soru teşekkür ediyorum. 🙂 Hakkımı 6’dan yana kullanacağım. Sebebi çok bireysel ama… Çekimler sırasında bahsettiğim nedenler ve bana bahşedilen bu hayatla ilgili, beni anlattığına inandığım sözlerden sebep… Gönül isterdi ki bu harika soruları sizinle yüz yüze cevaplayalım, bir iş ancak bu kadar güzel bir gözle izlenip bu kadar tatlı bir kalple yorumlanır ve bu kadar temiz bir akıldan süzülür. 🙏🏻

Çok teşekkür ederim size, başka işlerde de görüşmek üzere. ❤️

Fatih Artman ile Kuvvetli Bir Alkış | Fotoğraf: Netflix

Fatih Artman ile

Berkun Oya yazdığı ve yönettiği tiyatro oyunlarıyla 2000’lerin başında kendi kulvarında diğer sanatçılardan gözle görülür şekilde ayrışmıştı. İzleme şansı bulup etkilendiğiniz veya size bir gün kendisiyle çalışma hayali kurduracak bir tiyatro oyunu olmuş muydu?

Maalesef o dönem Ankara’da okuyup sonrasında çalışmaya başladığımdan dolayı Berkun Oya’nın hiçbir oyununu canlı izleyememiştim. Fakat Berkun Oya’nın takipçisiydim. Oyuncu arkadaşım Canan Ergüder’le çalışırken Canan, Berkun abinin “Bomba” oyununu oynamaya İstanbul’a gidip geliyordu. Oyunu anlattığında gerçekçi dilinden ve farklı sunum tarzından çok etkilendiğimi hatırlıyorum. O zamanlardan başlayan bir sevgi ve istek oluşmuştu tabi. Daha sonra bütün oyunlarını okudum ve videodan da olsa bir çoğunu izleme şansı buldum.

Komediye olan yatkınlığınızla ilgili kimsenin bir soru işareti yok. Fakat bu tandansta bir absürt komedide bile adeta bakkala ekmek almaya çıkar rahatlığında bir performans sergiliyor olman harikulade. Kuvvetli Bir Alkış’ın setinde kendi limitlerini zorladığını düşünüyor mu? Yoksa gerçekten izleyiciye hissettirdiğin kadar rahat ve konfor alanında mı?

Kesinlikle limitlerimi zorlamaya çalıştığım bir karakter oldu. Açıkçası bu bir karakterin ötesinde biraz da “klasik erkek” tasviri benim için. Berkun Oya dünyasının gerçekliğinin altında her şeyin bilinçli olduğu net bir yol haritası var. Fakat bu yol mekanik bir alana veya performansa sıkışmayacak kadar esnek aynı zamanda. Bu durumun en kıymetli olduğu nokta ise, oyuncu olarak hem o haritanın yolundan hiç sapmadan gitmek hem de yaşanılan o anın içindeki tüm gerçeğe açık olmaya çalışmak. Bu dengeyi bulmak, tutmak ve içinde kaybolmamak zorlayıcı olduğu kadar çok keyifli.

Hastanede yaşanan telefon görüşmesi, benim diziye dair en çok aklımda kalacak sekans olacak. Kişinin kendi öz eleştirisini ancak gerçeklikten koptuğu anda verebilmesi, trajikomik olduğu kadar da duygusal bir damardan yakalıyor izleyiciyi. Bu sahnenin, anlatının geneline bakıldığında da bir kırılma noktası yarattığını söylemek mümkün gibi. Benim bu sahne için beslediğim hisler, sizler için belki başka anlarda ortaya çıkmıştır. Madem “Kuvvetli Bir Alkış” hafıza kavramına dair bu kadar söylem üretiyor. Sizler ileride geriye dönüp baktığınızda bu diziye dair hangi anı en çok hatırlayacağınızı düşünüyorsunuz?

Hastanedeki sahne, günümüz ilişkilerinde yaşanılan iletişimsizliği son derece özgün ve farklı bir biçimle göstermesinden dolayı benim için de çok kıymetli. Tek bir duygu ya da durumun dışında birçok hissi yaşatan derinlikli bir sekans. Çok şanslıyım çünkü Kuvvetli Bir Alkış tek bir sahneden çok daha fazla “an”larla dolu. Ama birisini seçmek gerekirse “İlk Ayrılık” bölümündeki final sahnesi unutulmazdı benim için. Hikâyenin gerçeği ile o anın enerjisinin birleşimi, karmaşık ve yoğun bir his yaşatmıştı bana.

Son sorum çok kısa olacak. Bölüm finallerinde kullanılan müzikler dizinin esnek sayılabilecek tonuyla oldukça örtüşüyor. Siz kendi adınıza bu eserlerden hangisini ilk sıraya yazarsınız, varsa da eğer sebebini öğrenebilir miyiz?

Berkun Oya’nın hikâye içindeki müzik seçimlerinin hayranıyım. Özellikle bölüm sonlarında seyircinin yaşadığı duyguyu kuvvetlendiren uygun ve etkileyici melodileri bulabilmesi çok değerli. Bu hikâye ile tanıştığım Shirin şarkısı da beni fazlasıyla etkiledi. Bölüm sonundaki sahneyle birleştiği an istemsizce yüzümün güldüğünü, içimde çoşkulu bir mutluluğun oluştuğunu hissetmiştim.

Cihat Süvarioğlu ile Kuvvetli Bir Alkış | Fotoğraf: Netflix

Cihat Süvarioğlu ile

Berkun Oya, son yıllarda Netflix ile çalıştığı yeni dizi & film yapımlarında hem kendi tiyatral tarafını çok daha büyük kitlelerle paylaşma şansı buldu hem de kendisinin ekrana iş üretmenin verdiği esneklikleri çok iyi kullandığını gördük. Siz bir Berkun Oya işinde başrol oynarken kariyerinizdeki diğer işlere nazaran en çok neyi farklı şekilde tecrübe ettiniz set ortamında?

Benim o dönemde çok yoğun bir çalışma programım vardı. Gönül Dağı dizisinde oynamaya devam ediyordum bir yandan. En başta çok güzel program yapıldı gayet disiplinli bir şekilde ilerledi her şey. O anlamda hiç yorulmadım. Setten önce karakter üzerine, dizinin dünyasına dair konuşma prova yapma fırsatımız çok oldu. Genelde sektörde çok hızlı ilerlediği için her şey çoğu işte böyle uzun uzun çalışma, set öncesi bu kadar hazırlık yapma fırsatı bulamayabiliyorsun. Berkun Oya ne istediğini çok iyi bildiği için her şey disiplinli bir şekilde ilerliyor. Kamera arkasında da genelde aynı ekiple çalıştığı için bir dil oluşturulmuş bu da oyuncu olarak benim için müthiş konforluydu. Bir de makyaj ekibi inanılmaz iyiydi. Her gün bunu nasıl bu kadar gerçekçi yapıyorlar diye şaşırarak ve hayranlıkla izliyordum. Buradan da onlara tekrardan çok teşekkür ederim. 🙂

Berkun Oya yazdığı ve yönettiği tiyatro oyunlarıyla 2000’lerin başında kendi kulvarında diğer sanatçılardan gözle görülür şekilde ayrışmıştı. İzleme şansı bulup etkilendiğiniz veya size bir gün kendisiyle beraber çalışma hayali kurduracak bir tiyatro oyunu olmuş muydu?

Maalesef olmadı. Bundan dolayı gerçekten çok üzgünüm. Hatta şöyle bir anım var yıllar önce Krek Santral İstanbul’dayken Babamın Cesetleri oyunu için oyuncu seçmeleri yapıyordu. Ben de o zaman seçmelere girmiştim ama çalışma fırsatı bulamamıştım. 🙂

Dünyada Karşılaşmış Gibi adlı oyununa da gitmeyi çok istemiştim ancak iş yoğunluğundan denk getirip seyredemedim. Umarım bir gün kendisiyle tiyatro oyununda da çalışma imkânı bulabilirim. 🙂

Oynadığınız karakterin dizinin son bölümlerinde, genel üslubun daha karamsarlaştığı ve varoluşçu temanın büyümüş de küçülmüş bir çocuğun mizahından ayrışıp gerçek hayatla daha çok çarpıştığı anlarda devreye girdiğini söylemek mümkün. İzleyici için yüzdeki tebessümlerin, akıldaki soru işaretlerine döndüğü anlarda bu yükü sırtlamak bence biraz zorlu bir iş, bu konudaki fikrinizi merak ediyorum.

Çok güzel soru. Senaryoda öncesi ile ilgili elimde çok bilgi vardı. Aslında Metin’in yetişkin olma sürecinde seyirci Metin karakteriyle ilgili bir fikir sahibi oluyor. Bu durum işimi kolaylaştıran da bir şey oldu aslında. Biraz o verili koşullar üzerinden yetişkin sürecine kadar ne biriktirdiğine, isteklerine odaklanmaya çalıştım. Oyuncu olarak çalışırken sonuçta ne çıkacağı ile çok ilgilenmiyorum. Sürecinden, karakterin derdini nasıl anlatırımın peşine düşüyorum. Bir de benim dışımda bir yönetmen ve senaryo var. Biraz aracı olarak görüyorum kendimi.

Hastanede yaşanan telefon görüşmesi, benim diziye dair en çok aklımda kalacak sekans olacak. Kişinin kendi öz eleştirisini ancak gerçeklikten koptuğu anda verebilmesi, trajikomik olduğu kadar da duygusal bir damardan yakalıyor izleyiciyi. Bu sahnenin, anlatının geneline bakıldığında da bir kırılma noktası yarattığını söylemek mümkün gibi. Benim bu sahne için beslediğim hisler, sizler için belki başka anlarda ortaya çıkmıştır. Madem “Kuvvetli Bir Alkış” hafıza kavramına dair bu kadar söylem üretiyor. Sizler ileride geriye dönüp baktığınızda bu diziye dair hangi anı en çok hatırlayacağınızı düşünüyorsunuz?

Evet 2. bölümdeki o sahne de çok etkilemişti beni. Biraz spoiler vermiş olacağım ama benim de galiba en etkilendiğim sahne 3. bölümün finalindeki sahneydi. Çocuk Metin’in çıkıp kimsenin anlamadığı bir dilde (sonradan öğrendiğim kadarıyla İzlandaca galiba) bir şeyler söylediğinde Zeynep’in ve Mehmet’in gözyaşları içinde birbirine bakıp kalma hali çok etkiliydi. Gözlerim doldu seyrederken. Aslıhan Gürbüz, Fatih Artman ve Rezdar Taştan çok iyiydi. Çok etkilendim gerçekten. Bir de insanın oynadığı işten etkilenmesi ve konuşmak istemesi de ayrıca bir mutluluk galiba. 🙂

Son sorum çok kısa olacak. Bölüm finallerinde kullanılan müzikler dizinin esnek sayılabilecek tonuyla oldukça örtüşüyor. Siz kendi adınıza bu eserlerden hangisini ilk sıraya yazarsınız, varsa da eğer sebebini öğrenebilir miyiz?

Genel olarak ben de seyirci olarak Berkun Oya’nın işlerinde müzik seçimlerini çok seviyorum. Burada da Shahram Nazeri’nin fragmanlarda da kullanılan Shirin adlı eserini 2. bölüm finalinde görüyoruz. O sahneye çok yakıştığını düşünüyorum. Çok heyecanlandırdı ve çok güldürmüştü o an beni. 🙂

Kapak Fotoğrafı: Kuvvetli Bir Alkış – Netflix

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Netflix’te Bu Ay