Bu sıralar beni çok mutlu eden bir düşünce var: Eğer on iki yaşındaki halim benimle tanışsaydı muhtemelen hayatıma ve işime bayılırdı! İşime dair en sevdiğim şey dünyanın bambaşka yerlerinden, bambaşka alanlardan yaratıcı insanlarla tanışabilmek. Melody ile tanışmamız da onun Türkiye’deki ilk solo sergisi “In Transit’te şans eseri gerçekleşti. Onu görür görmez moda bağımlılığım gereği ilk önce giydiklerine hayran kaldım çünkü herhangi bir hızlı giyim markasından olmadıklarına yüzde yüz emindim. Sonradan öğrendim ki kıyafetlerinin yaratıcısı kendisiymiş! Bol bol sohbet etme şansı bulduğum için kendimi çok şanslı hissettiğim Melody, özgünlük ve kabul mesajları olan eserler üreten ve işlerinde içi dolu aktivist mesajları olan bir sanatçı. O yüzden bu röportajla onu sizlerle tanıştırmak istedim.

Melody Hesaraky

Melody öncelikle seninle tanışabildiğim ve hikayeni dinleme şansı bulduğum için çok mutluyum çünkü “In Transit” sergindeki deneyimim bunlarla birlikte farklı bir boyuta ulaştı!

Rica etsem Magger’lar için de biraz kendinden ve sanat yolculuğundan söz eder misin?

Teşekkürler Gizem! Ben de katılımın ve ilgin için teşekkür ederim.

Sanatçı olmak kesinlikle bir serüven! Ben resim yapmaya 4 yaşında başladım ve bir daha durmadım! Kendimi yaratıcı ortamlar aracılığıyla yaratma ve ifade etme özlemi ve arzusu her zaman hayatımın bir parçası oldu! Etrafım her zaman eskiz defterleri, renkli kalemler ve keçeli kalemlerle çevriliydi. Çocukken saatlerce sallandığım, şiir okuduğum, resim yaptığım, salıncaklı bir bahçemiz vardı. Şimdi çocukluğumu düşündüğümde ne kadar farklı olduğumu anlıyorum. Benim yaşımdaki çoğu çocuğun ilgilendiği şeylerle ilgilenmiyordum!

Yaratıcı çalışmalarım konusunda çok ciddiydim! Böylece tutkulu olduğum konuyla ilgili resmi eğitimimi tamamlamaya karar verdim! Lisans derecemi Brighton Üniversitesi’nde 3D ve Malzeme uygulamaları alanında, MFA’mı ise San Francisco Sanat Akademisi Moda Okulu’nda Tekstil Tasarımı alanında yaptım. Kişisel gelişimimin ve iş gelişimimin sonu yokmuş gibi geliyor. Tekrarlamaya ve kopyalamaya hiç ilgim yok! Ayrıca herkesin gideceği güzel manzaralı bir hedefi garanti eden önceden hazırlanmış yollara hiç ilgi duymuyorum! Görünüşe göre başından beri daha zor bir yol seçmişim ve ben buna kendimi adadım!

İnişler ve çıkışlar! Işık ve karanlık! Siyah Beyaz… Hepsi yolculuğumun bir parçası oldu! Çalışmalarımda ortaya çıkan her şey organik gelişimimin ve tutarlı çalışmamın bir sonucu!

“In Transit” sergisine hazırlanma sürecini ve Türkiye’nin yaratıcı sahnesindeki deneyimlerini nasıl tanımlardın?

“In Transit” hiç durmadı. Sürekli gelişti ve farklı hikayeler ortaya çıktı! İnsan vücudunun hikayesi! Her vücut farklı bir hikaye anlatıyor! Bense bu hikayeleri ortaya çıkarmak ve görünür kılmak için bir araç görevi görüyorum! Bu açıdan “In Transit” izleyiciyle, onlar anlamasa bile iletişim kurabiliyor!

İstanbul’da yaklaşık bir hafta geçirmenin mutluluğunu yaşadım! Zamanım kısa olmasına rağmen Türk kültürüne ve yaratıcı sahneye bir göz atabildim. “In Transit” açılışında bu kadar güzel insanın varlığını gördüğüme çok sevindim. Meraklarını takdir ediyorum! Merak değerlidir! Bana göre ilerici yaratıcı sahnelerin en önemli unsurlarından biri olan açıklıkla de bağlantısı var. Açıklığınızı kaybettiğiniz anda geçmişe takılıp kalırsınız! Yaratıcılığın gelişmesi için açıklık gereklidir!

Çalışmalarında bolca ‘body art’ görüyoruz. Sanatın senin kendi bedeninle ve genel anlamda “güzellik” algısıyla olan ilişkini nasıl etkiledi?

Aslında belki kendi bedenim ile olan ilişkim işimi etkiliyor! Uzun zamandır dans ediyorum. Pandemi sırasında New York Citi’nin sokak dansına dahil olduğumda dans pratiğim farklı bir boyuta geçti. Sokaktan başka gidilecek ve dans edilecek yer yoktu! Açık bir ticari kulüp ya da konser salonu yoktu! İlk başta rahatsız hissettim ama sonra bu durumu o kadar çok sevmeye başladım ki! Her hafta bir grup dansçı sokakta belirli bir yere gider ve hoparlörler açıkken dans ederdik. Ticarilik yok, kural yok! Özellikle o dönemi çok ilham verici buldum! O dönem “In Transit”e başladığım dönemle paralel ilerledi.

Ben “Genel Güzellik Kavramı”na uygun düşüp düşmediğimden emin değilim. İşimin de buna uygun düşmediği kesin! Benim kendi görünüşüm, kendi fikirlerim ve kendi yaratımlarım var! Eğer genel anlamda “güzellik” insanların tam olarak reklamlardaki gibi görünmesi anlamına geliyorsa; bu tümüyle yanlış! Pek çok reklam hala oldukça önyargılı! Özellikle kadın bedenine karşı! Kadın bedeni üzerindeki kontrol savaşı tarih boyunca sürmüştür!

Güzel olmak için belirli bir vücut tipinde olmanıza gerek YOK!

Güzel olmak için belirli bir ten rengine sahip olmanıza gerek YOK!

Güçlü olmak için belirli bir cinsiyette olmanıza gerek YOK!

Güzelliği satın almak zorunda değilsiniz!

Sana tümüyle katılıyorum! Çalışmalarında gördüğümüz temel mesajlar arasında da beden kabulü ve çeşitlilik yer alıyor. Ayrıca moda dünyasında bir geçmişine sahipsin. Peki sence moda ve aktivizmin birlikte var olması mümkün mü?

Çeşitliliği seviyorum! Karşımızdaki kişilere kabul ve toleransla yaklaşmak barışı yaratabilir! O yüzden bence moda ve aktivizmin birlikte var olması mümkün. Tabii dürüst ve politik kaygılardan ari olabilirse! Bence esas soru büyük moda şirketlerinin ne kadar dürüst olabilecekleri. Bir devrim için karlarından feda etmeye ne kadar istekliler? Maalesef kötüye kullanımın sistemin içerisindeki kökleri derin ve ciddi düzenlemelere ihtiyaç var! Diğer taraftan, yeni kuşak kendini eğitmeye devam ederse ve yeterince hümanist olmayan şirketleri desteklememeyi bir alışkanlık haline getirirse, sistem zaten kendiliğinden çökecek! Modanın yeni dünyası insancıl, çevre dostu ve sürdürülebilir olmalı!

Sanat dünyası da diğer pek çok alan gibi sürekli bir üretim beklentisi içerisinde. Öte yandan sanatın zorlanamaz olduğunu, yaratmanın zaman ve tecrübe gerektirdiğini biliyoruz.

Bu yeni dünya düzeninin sanatçılar üzerindeki etkileriyle ilgili neler düşünüyorsun?

Tüketim çılgınlığı, sosyal medya ve insanların faaliyetlerindeki derinlik eksikliği, bunu körükleyen faktörlerden bazıları! Neyin sanat, neyin salt eğlence olduğu konusunda çok fazla kafa karışıklığı olduğunu hissediyorum! Gerçek yaratıcı süreç ne kadar zamana ihtiyaç duyuyorsa onu alır. Hızlı sanat üretme baskısı olduğunda, tekrarları ve gerçek yaratımın eksikliğini görürsünüz. Bu aynı zamanda özgün sanatçılar üzerinde daha fazla baskı yaratıyor. Çünkü talepler sürekli bu döngüyü besliyor.

Pek çok sözde yaratıcı şirketteki pazarlama ekibinin görev tanımı, kelimenin tam anlamıyla sosyal medyaya girip yaratıcıların ne yaptığını öğrenmek ve ardından buna dayalı bir ürün üretmektir! Bu sürecin özgün olduğunu düşünmüyorum!

Sanatseverlere önerim, sanat eserlerinin kaynakları ve nerelere gittikleri konusunda daha dikkatli olmaları! Sanatçılarla konuşun ve özgün sanat dünyasını canlı tutmak için onları elinizden geldiğince destekleyin!

Son olarak, şunu sormak istiyorum: Ben “In Transit” sergindeki canlı performansını izleme şansı buldum. Performans sırasında yarattığın eseri orada bıraktın ve üzerine de “Lütfen bu eseri almaktan çekinmeyin” (“Please feel free to take this art“) yazdın!

Bize biraz bu mesajın ardındaki motivasyonu anlatabilir misin? Sanatın erişilebilirliğine bir referans mı vermek istedin?

Yaratıcı sürecimi herkesin önünde gerçekleştirmek sevdiğim bir geçiş anıydı! O anlarda çekilen fotoğraflar işimin önemli anlarını yakalamış oldular! Sanatımı tamamlıyorlar.

“Please feel free to take this art“ (Lütfen bu eseri almaktan çekinmeyin) aslında benim 2023 yılında başlattığım bir proje. Sanatımı daha çok insan için erişilebilir kılmak adına üzerinde bu notun bulunduğu eserlerimi hediye ediyorum. Bunu ayrıca fiziksel sanatın önemine dair farkındalık yaratmak için de yapıyorum. Gerçekten alabileceğiniz, üzerinde elle yazılmış bir not bulunan bir kağıt parçası hala değerlidir!

Kapak Fotoğrafı: decollageartspace

İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan İstanbul Sergi Takvimi