Bursa’nın ilk özel sanat mekânı olan İmalat-hane yerel olan ile küresel olanın iç içe geçtiği merkez dışı, alternatif bir durak olmayı hedefliyor. Kurucu direktörlüğünü Bora Gürarda’nın, sanat danışmanlığını ise Murat Alat’ın üstlendiği İmalat-hane, 14 Mayıs – 14 Ağustos tarihleri arasında Ali Kazma’nın “Zaman Zaman” isimli kişisel sergisini izleyiciyle buluşturuyor, biz de Murat Alat ile hem bu sergi hem de mekânın gelecek projeleri üzerine konuştuk.

İmalat-hane | Fotoğraf: Cem Akça

Senelerdir İstanbul’un güncel sanatın kalbi olmasına alışığız. Ancak çeşitli bienaller, sanat kurumları ve müzelerle sınırların bulanıklaştığını, kalıplardan taşıldığını görmek çok sevindirici. İzleyicinin de böyle bir nefes almaya ihtiyacı olduğu aşikâr. İmalat-hane de böyle cesur bir hareket sonucu hayata geçti sanıyorum. Bu sanat mekânını kurarken hedefiniz neydi?

Hedefimiz aslında basitti. İstanbul dışında sanat eserlerinin dolaşıma gireceği bir mekân kurmak ve de bunu yaparken sanat adına da yenilikçi bir tavır takınmak. Tek yaptığımız İstanbul’da ya da dünyanın başka yerinde gösterilmiş işleri Bursa’ya getirmek değil. Bunu yaparken onlara yeni bir nefes de üflemek istiyoruz. Tabii elimizden geldiği kadar. Bu sayede yerel ve evrensel arasında diyalektik bir ilişki kurma gayretindeyiz.

Yeni sanat kurumlarının oluşumunda çevre ile ilişki de çok kıymetli diye düşünüyorum. İmalat-hane yerel halk ile nasıl bir diyalog kuruyor? 

İmalat-hane her şeyden önce Bursalılar için kurgulanmış bir mekân. Programı kurgularken önceliğimiz bölgede yaşayan farklı grupların dahil olabileceği bir yapı oluşturmaktı. Tabii bu zor bir gayret. Sanat ne yazık ki çok kapsayıcı bir kurum değil. Özellikle sanat eğitiminin ilk ve orta öğretim müfredatında yer almadığı bir toplumda insanların karşısına ne çıkaracağınızı bilemiyorsunuz. Açıkçası sosyal bilimci de değiliz ve bölge halkına dair bilimsel veriler yok elimizde. Biz sadece el yordamıyla değişik grupları hedefleyen kapsayıcı programlar yaparak mümkün olduğu kadar geniş bir çevreyi hedef almaya çalışıyoruz, bunu yaparken de ne popülist ne de snop olmak istiyoruz. Amacımız bizimle beraber büyüyecek bir sanat ortamı yaratmak. Elbette karşımızda güçlü engeller var ancak istisnai bir izleyici kitlesi tüm engellere rağmen bizi destekliyor ve motive ediyor

İmalat-hane | Fotoğraf: Cem Akça

İmalat-hane bir galeri olmanın, sergileri ağırlamanın yanı sıra pek çok paralel etkinlik de düzenliyor. Bunlardan biraz bahsedebilir misiniz?

Aslında henüz pek çok etkinlik yapmadık ama programımızda farklı eğitim programları ve atölyeler var. Katılımcıların bizi şevklendirmesi durumunda gittikçe artacak da bu etkinliklerin sayısı. Bu etkinliklerin iki amacı var; ilki elbette izleyicimizi bilgilendirmeye onlara sanat okuryazarlığı kazandırmaya yönelik pedagojik bir yan lâkin bunun ötesinde yapacağımız programların içeriğinin de entelektüel bilgi havuzuna katkı sağlamasını önemsiyoruz. İlk etkinliğimiz Oğuz Karayemiş’le Felsefeye Giriş seminerleriydi. Adı sizi yanıltmasın bu klasik anlamda bir felsefe tarihi semineri olmadı, daha çok Karayemiş’in kendi entelektüel yolculuğunda geliştirdiği felsefe ile rabıta kurma, felsefi düşünme araçlarını serimlediği bir programdı. Bugünlerde ise Rahmi Öğdül’ün “İmgelerin Kudreti” adlı 4 haftalık semineri başlayacak. Biz sergi yapıp işte buyurun diyip geri çekilmenin yetersiz olduğunu biliyoruz. İnsanlara yaptığımız şeyi değerlendirebilecekleri bir altyapı da sunmak istiyoruz. Elbette eğitim sistemimizin onlarca yıllık sorunlarıyla tek başımıza mücadele edemeyiz ama elimizden geleni de yapmaya hazırız.

Açılış sergisi ilk deneyiminizdi. Kalabalık bir sanatçı grubunun yer aldığı güçlü bir başlangıçtı. Keza ikinci serginiz de Ali Kazma ile gerçekleşerek aynı çizgide ilerledi. Peki İmalat-hane’de genç, kariyerinin başındaki sanatçıları da görebilecek miyiz?

İmalat-hane’nin programını farklı bölümlere ayırdık fakat bu bölümlerden hiçbiri genç-yaşlı, deneyimli-deneyimsiz diye gruplanmıyor. Bizim amacımız İmalat-hane’de güncel sanat gibi geniş bir çatı altında toplanan üretimlerin elimizden geldiği kadar fazlasına alan açmak. Lâkin sorunuzu yanıtsız da bırakmayalım, Eylül ayındaki sergilerimizden biri Can Küçük ve Cem Örgen’in İmalat-hane desteği ile üretmekte oldukları yeni işlerinden oluşuyor. Siz isterseniz Can ve Cem’i genç sanatçı ya da kariyerinin başında sanatçılar olarak tanımlayabilirsiniz ama onları yakından tanıyınca bu tanılamaların ne kadar boş olduğunu fark etmemek mümkün değil. Gelecek yıllardaki programımızda da sanatçılara yeni üretim yapmaları için elimizden geldiği kadar alan açacağız.

Ali Kazma | Fotoğraf: Cem Akça

Ali Kazma’nın sergisine dönecek olursak. Sanatçının çalışmalarını ilk defa bu kadar büyük boyutlu bir sergilemeyle görüyoruz sanırım. Mekân da buna fırsat veriyor. İmalat-hane’nin kendine özgü yapısı ile sanatçının işleri arasında nasıl bir kurgu planladınız?

Ali Kazma’nın “Tea-Time” adlı işi ilk defa bu kadar büyük gösteriliyor. Bu elbette mekânın bize sunduğu bir avantaj ama öte yandan mekânın bazı dezavantajlarını da aşmamızı sağladı. Biz her sergimizle daha önce yapılmamış yeni bir şeyi de yapmaya çalışıyoruz. Açık Mekan 3’te serginin kurgusundaki önceki edisyonlarından farkının yanı sıra Deniz Gül’ün “Mavi Geçit” adlı çalışması İmalat-hane için yapılmıştı ve “Zaman Zaman”da da Kazma’nın videosu mümkün olan en büyük formatta gösterilerek işin deneyimine ve anlamına yeni bir boyut kattı.

Sizin de bahsettiğiniz gibi “Tea-Time” hem girişte olması hem de boyutuyla sergiye oldukça çarpıcı bir başlangıç sağlıyor. Peki bize biraz serginin temasından bahsedebilir misiniz?

Sergi bir tema etrafında kurgulanmadı, daha çok Ali Kazma’nın eserlerinden oluşmuş dev bir yerleştirme olarak görebiliriz “Zaman Zaman”ı. Kazma’nın işlerinde ritim ve zaman algısı son derece önemli. Biz de sergiyi kurgularken işlerin birbirleriye ilişki hâlinde açığa çıkardıkları ritmi ve zaman deneyimini merkeze aldık. Bunun dışında elbette Ali Kazma’nın işlerinde odaklandığı bazı temalar var ancak bu temaların her birini eserler özelinde konuşmak gerekiyor. Biz belki de biraz iddialı bir şekilde alternatif bir zaman deneyimi sunmaya çalıştık bu sergide. Ali Kazma evreninin zamanının deneyimini.

Ali Kazma | Fotoğraf: Cem Akça

Ritim ve zaman etrafında temelleri atılan serginin Bursa sanayi bölgesiyle de bir ilişki kurması muhtemel. Ne düşünüyorsunuz?

Sergi için çıkış noktamız zaten Ali Kazma’nın eserlerindeki üretim süreçlerine verilen önemdi. Bursa’nın bir sanayi bölgesi ve üretimin kalbi olduğunu söylemeye bile gerek yok. Kazma insanın dünya kurma biçimlerini araştıran bir sanatçı. Pratiğinde yıllar içinde maddi dünyanın imalatından zaman deneyiminin imalatına doğru gözle görülür bir geçiş oldu. Zaman sanatçının üretiminde her zaman başat bir öge olsa da özellikle “Tea-Time” gibi son dönem işlerinde ayrı bir mertebede ele alınıyor. Bu işlerin Bursa’da gösterilmesi önemliydi zira Bursa’da pek çok insan benzer süreçlerden hayatını kazanıyor ama bu serginin sadece bir kısmı. Özellikle üst kattaki işler tefekkür’e ayrılmış bir zaman dilimi yaratmaya çalışıyorlar. Bursa mistik yanıyla her zaman tefekkür için de önemli bir şehir.

Yeni sezon için planlarınız neler?

Yeni sezonu Guido Casaretto’nun solo sergisi ve daha önce de bahsettiğim üzere Can Küçük ve Cem Örgen’in yeni üretimleriyle açacağız. Her ne kadar Casaretto’nun işleri parçalar hâlinde daha önce Türkiye’de gösterilmiş olsa da ilk defa bir kurgu dahilinde bir arada geniş kapsamlı olarak gösterilecekler. Bunlar bizim için çok önemli sergiler, bir kurum olarak kimliğimiz insanlar tarafından daha net anlaşılacak. Şu an da kesinleşen Ocak ayında açacağımız bir İnci Eviner solo sergisi de var. Programın geri kalanı ise hâlâ pişmekte.

Kapak Fotoğrafı: Cem Akça

İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan Sergi Takvimi