Gotik mimari denince akla gelen belli başlı yapılardan biri şüphesiz Notre Dame de Paris. Peki ne oldu da Gotik ortaya çıktı? Piskopos bir sabah uyandı ve durup dururken Notre Dame’ı mı inşa edelim dedi? Tabii ki hayır. Bu yazımda önce Orta Çağ’ın Paris’ini, sonra da gotiği gotik yapan unsurları ele alacağım.

Gotik, Romanesk’ten gelişen ve 12. yüzyılda ortaya çıkan bir akım. 1163 -1345 yılları arasında dönemin Paris piskoposunun talebi üzerine inşa edilen Notre Dame de Paris ise, Gotik mimarinin tipik bir örneği olarak kabul ediliyor. Karakteristik teknikleri arasında, İslami yapılarda ayrı ayrı görülebilen sivri kemer, kaburgalı tonoz ve kemerli payandaları gösterebiliriz. Gotik yapıları, diğer dönem yapılarından ayıran temel özellikse, bu üç yapı unsurunun birlikte kullanılması. Bu akımın doğuşunu ve Notre Dame de Paris’i anlamak için önce dönemin Paris’ini anlamamız gerekiyor.

Notre Dame de Paris’in Hikayesi

Orta Çağ’da Paris

Orta Çağ’da Paris nasıl bir yerdi ve ne değişti de ortaya böylesi bir eser çıktı, önce bunu analiz edelim. 10. yy’da Paris, sınırlı siyasi ve ekonomik gücüyle sıradan bir kentti. Yüzyılın sonlarında yönetime gelen Capet Hanedanlığı, kenti gelecek yüzyıllarda bambaşka bir seviyeye ulaştıracaktı. Hanedanlık tarafından fonlanan inşaat ve kamu projeleri ile tüccarlara verilen teşvikler sayesinde, Paris sanat ve ticaretin merkezi olmaya başladı. Orta Çağ’da gelişen sigortacılık, bankacılık ve lonca sistemi de kentin gelişimine ivme kazandırdı. Loncalar; haksız rekabet, işsizlik ve feodal düzene karşı, regülatör bir organizasyon görevi görmekte, tüccarları korumayı hedeflemekteydi. Ticaretteki bu gelişmeler, kırsaldan kente göç ve şehirleşme, 11.yy Avrupa’sında yeni bir sosyal sınıfı doğurdu: Burjuvazi, yani “Kent İnsanları”. Ayrıca, bu dönemde iklimin tarım faaliyetleri için optimal seviyede olması da kentteki refahı artırdı ve nüfus artışını tetikledi. 13. yy’a geldiğimizde, Paris 80.000 nüfusuyla Avrupa’nın en büyük şehriydi.

12. yy’da kurulan Paris Üniversitesi, dönemin entelektüellerinin skolastik düşünceyi tartıştığı okuldu. Bu düşünce, İncil’i temel bilgi kaynağı olarak kabul ediyordu. Amaç, dini ve dinler tarihindeki doğaüstü olayları, Antik Yunan felsefesiyle özdeşleştirmek ve açıklayabilmekti.

Peki ya tüm bu olaylar insanların dini yapılara bakışını nasıl etkiledi? Paris, bir piskopos şehriydi. Hristiyanlığın hiyerarşisinde papadan hemen sonra gelen piskoposlar, kısaca papanın belirli büyük şehirlerdeki temsilcisi olarak tanımlanabilir. Şehrin piskopos şehri olması ve skolastik düşüncenin hakimiyeti, halkın dinle daha iç içe olmasına neden oldu. Diğer taraftan artan nüfus, şehirdeki mevcut kiliselerden daha büyük bir ibadet alanı ihtiyacı doğurdu. Daha büyük bir kilise, artan nüfusun ihtiyacına cevap vermekle kalmayacak, aynı zamanda şehre gelen tüccarları etkileyecek ve şehre daha fazla insan çekecekti. Gelişmekte olan inşaat faaliyetleri de yeni mühendislik yöntemlerinin denenmesini ve mühendisliğin gelişmesini sağladı. Bu dünyevi nedenlere ek olarak, ruhani bir neden de vardı. Skolastik düşünceye göre tanrı sadece onun varlığına inanılarak değil, onun varlığını yücelterek ve Hristiyanlığı yayarak da ulaşılabilirdi. Tüm bunlar, şehrin merkezinde konumlanmış daha yüksek ve daha ihtişamlı bir katedralin doğuşuna neden oldu.

1180'de Paris
1180’de Paris | Fotoğraf: earthlymission.com/

12. yy’da Paris’i gösteren yukarıdaki haritada iki ana ticaret rotası mevcut. Bir tanesi şehrin içinden geçen Seine Nehri, diğeri de nehre dik bir şekilde inen kara yolu. Bu ikisinin kesiştiği noktada, şehrin kalbindeki adacıktaysa Notre Dame de Paris bulunuyordu. Kilisenin ön yüzü, bugün turistlerin fotoğraf çekmek için yarıştığı meydan, o dönemde ticaretin merkeziydi.

1575'te Paris
1575’te Paris| Fotoğraf: oldmapsofparis.com/

Yukarıdaki haritaysa 16. yy’dan. Aradan geçen yüzyıllar boyu şehir büyümeye devam etmesine rağmen, Notre Dame merkezi konumundan hiçbir şey kaybetmemiş.

Bugün Paris’e gittiğimizde Notre Dame’dan daha yüksek birçok yapı görmemiz olası. Ama kilisenin inşa edildiği dönem düşünüldüğünde, 69 metrelik iki kule ve 90 metrelik çan kulesi oldukça çarpıcı ve etkileyiciydi. Sırada, bu yüksekliğe ulaşmayı mümkün kılan detaylar var.

Notre Dame de Paris’in Teknik Unsurları

Gotiğin karakteristik teknikleri, İslami yapılarda ayrı ayrı görülebilen kemerli payanda, kaburgalı tonoz, sivri kemer ve vitraylardır demiştik. Gotik yapıları, diğer dönem yapılarından ayıran temel özellikse, bu tekniklerin birlikte kullanılması. Gelin, Notre Dame de Paris üzerinden bu teknik unsurlara yakından bakalım.

Kemerli Payanda (Flying Buttress)

Kemerli Payanda ve Kaburgalı Tonoz
Kemerli Payanda ve Kaburgalı Tonoz| Fotoğraf: Wikipedia

Tavanın dışa doğru aktardığı ağırlığı yatay eksende dengeleyen dış yapı tekniğine deniyor. Duvara olan ihtiyacı azaltmış ve daha çok cam kullanımını mümkün kılmış.

Kaburgalı Tonoz (Ribbed Vaulting)

Yukarıdaki fotoğrafta da görülen tavan bölümündeki çapraz yapılar, kaburgalı tonoz olarak adlandırılıyordu. Roma mimarisinde kullanılan beşik tonozun aksine, çapraz tonoz hem daha hızlı inşa edilebilmekteydi hem de daha dayanıklıydı. Daha ucuz ve daha kuvvetli bu yöntem, tavan yüksekliğini mümkün kılan bir diğer yöntemdi. 

Sivri Kemer

Notre Dame de Paris'in Batı Kapısı
Notre Dame de Paris’in Batı Kapısı | Fotoğraf: Wikipedia

Yeni bir yöntem olmayan sivri kemer, o dönemde inşa edilen camilerde kullanılmış, Hristiyanlığa sonradan geçmiş. Kemerin Roma mimarisindeki gibi yarım daire şeklinde değil de daha sivri olması; üstündeki yükün doğrudan aşağı aktarılmasını engellemiş, yükün yatayda dağılmasını sağlamış. Bu sayede kolon ve duvar gibi destek elemanlarına ihtiyaç azalmış, yapının hem daha büyük hem de daha ferah olması sağlanmış.

Vitray

 Notre Dame de Paris'te Vitray
Notre Dame de Paris’te Vitray | Fotoğraf: Kerem Küçüker

İnşaat tekniklerindeki ilerleme, katedralde duvar kullanımını azaltmış ve şehirde gelişmekte olan sanatsal faaliyetlerin katedralde de kendine yer edinmesini sağlamış. Artan cam kullanımı, daha aydınlık, ferah ve renkli bir yapının ortaya çıkmasını mümkün kılmış.

Teknik yönüne ek olarak, vitraylar için aslında hikaye anlatıcıları da diyebiliriz. İncil’den hikayeler, halkı bilgilendirmek için vitraylarda görselleştirilmiş. Farklı renklerin kullanımı ve güneşin geliş açısına bağlı olarak değişen tonlarla ruhani ve cenneti anımsatan bir ortam yaratmak hedeflenmiş. Böylece kilise sadece ibadet edilen yer değil, aynı zamanda insanların sosyalleştiği ve dini bilgilerini geliştirdikleri bir yer halini almış.

Notre Dame de Paris’in hikayesi, aslında bir bakıma Paris’in de hikayesi. Mimari denince belki ilk başta daha teknik bir disiplin hayal ediyoruz. Ama aslında mimarinin, bir şehrin ve o şehrin insanlarının hikayelerinden beslenen ve aynı zamanda o hikayelere ışık tutan bir disiplin olduğunu düşünüyorum. Notre Dame de Paris ise bunun görkemli örneklerinden sadece bir tanesi.

Kapak fotoğrafı: commons.wikimedia.org/

İlginizi çekebilir: Gizem Kızılelma’dan Paris’te Ne Yenir?