Milyarlarca insan dünyanın farklı köşelerinde, farklı değerlere ve kültürlere sahip bir şekilde yaşıyor. Birbirinden farklı bizlerin bazı ortak evrensel değerleri var, bunlardan biri, yediden yetmişe hepimizin hayatlarından geçmiş olan oyun. Birçok insan için oyun, sadece bir çocukları oyalama etkinliği. Oysa oyalanma veya boş zaman aktivitesi olarak görülen oyun olmasaydı, şu an olduğumuz kişiler olamayabilirdik. Nasıl mı? Gelin beraber göz atalım.

Oyun | Fotoğraf: unsplash.com/@robbie36

Oyunu sürdürebilmek için uyulan kuralların bugünün çocuklarını yarına, yetişkinliğe hazırladığı kaçınılmaz bir gerçek. Düşünsenize hislerinizi, duygularınızı ifade etmeyi nasıl öğrendiniz? Sadece konuşabilme yetimizin olması, kendimizi ifade edebilmemize yetiyor mu?

Oyun sürdükçe, oyunun içindeki çocuklar arasında görünmeyen bir bağ ve bir dünya oluşuyor. Bu oluşturdukları dünyalarda paylaşmayı, haksızlığı, öfkeyi öğreniyor, kazanmanın sevinciyle tanışıyor ve temelde tüm bunları yönetmeyi ve ifade etmeyi öğreniyorlar aslında. Yani kendi yarattıkları bir dünyada, yetişkinlerin tüm gerçekliğiyle tanışıyorlar. Peki oyun oynarken her şey yolunda mı gidiyor? Tabi ki hayır. Tartışmayı, neyin neden olup olmayacağını ifade etmeyi ve grupla hareket etmeyi öğreniyorlar.

Günümüzün çoğunu işyerlerinde geçirirken hangimiz türlü zorluklarla karşılaşmıyoruz ki? Hiç planda olmayan bir aksilik çıkabiliyor ya da iş arkadaşımızla ortak bir noktada buluşamayabiliyoruz. Yorgun argın gittiğimiz evlerimiz, sürdürdüğümüz arkadaşlıklar, evlilikler… Bakınca çok monoton hayatlarımız var; fakat daha yakından bakarsak tüm aksaklıkları yönetebilmemiz, ilişkileri sürdürebilmemiz, tartışmaları atlatıp en sonunda ılımanlığa ulaşmamız pek de kolay gözükmüyor. Sahi, biz bunları nasıl öğrendik? 

Belki parça parça hatırlayabildiğimiz yıllarda birkaç arkadaşımızla saklambaç oynarken, kim ebe olacak diye atışırken, belki evcilik oynarken oyunun kurallarını belirlemekte inatlaştığımız arkadaşlarımızla, belki de puzzle oynarken kurduğumuz bağlantılarla öğrendik tüm bunları.

Oyun ve Çocuk | Fotoğraf: unsplash.com/@allentaylorjr

Zira çocuk yetişkin fark etmeden herkesin hayalleri vardır. Hayallerimizi gerçekleştirmek ve paylaşmaksa hepimizin hakkı. Biz yetişkinler hayallerimizi, onları nasıl gerçekleştirebileceğimizi arkadaşlarımızla bir kafede kahve içerken ya da bir telefon konuşmasında konuşabiliyoruz. Peki ya hayal güçleri ,bizlerden çok daha geniş çocuklar  bu hayallerini nasıl ifade ediyorlar? Duygularını nasıl ifade edip dile getiriyorlar? Pek tabi oyun yoluyla. Serbest, kurallarını kendi yarattıkları oyunlarda çocuklar; hayallerini, evlerinde yaşananları, tanık oldukları olayları yaşatıyorlar.

Hayaller, şikayetçi olduklarımız, durum yönetimi bir yanda dursun. Hiç küçük bir çocukla oyun oynadınız mı? Başka bir yetişkinin çocuklarla nasıl oyun oynadığına dikkat ettiniz mi? Biraz düşünecek olursak, biz yetişkinler genelde çocukların kazanmasını sağlar, kendimiz yeniliyormuş gibi yaparız. Halbuki anlık mutlu olmasını sağlarken belki de o çocuğun kazanmak kadar kaybetmenin de normal olduğunu öğrenmesini engelliyoruz. Aynı çocuk birkaç gün sonra yaşıtı arkadaşlarıyla oynarken de hep kendi kazanmak isteyecek. Aman canım istesin ne olacak oyun bu diyebilirsiniz. Fakat neler olabilir gelin bir bakalım.

Oyun ve İletişim | Fotoğraf: unsplash.com/@ashtonbingham

Kaybetmeyi öğrenemeyen çocuk karşındaki kim olursa olsun elindekini paylaşmayacak, başkasının fikirlerine önem vermeyecek ve her koşulda kendi istediği olsun isteyecek. Üstelik bu birey her zaman ufacık bir çocuk olarak da kalmayacak. Okula başlayacak, arkadaşlıklar kuracak, yaşı büyüyecek, üniversiteye gidecek, sorumlulukları artacak ve dahası.

Yetişkin de olsak oyun hiç bitmez yalnızca oyunlar şekil değiştirir. İlişkilerimiz, günlük hayatlarımız zaten birer oyun, drama. Bahsettiğimiz örnek üzerinden bağlayacak olursak, küçükken, oyun oynarken kazanmak isteyen o çocuk oyun oynamayı öyle öğrendi bir kere. Her oyunu kazanan, her istediğine tamam denen, talep ettiği her oyuncak alınan çocuklar, sıklıkla sağlıklı ilişkiler kuramayan, devam ettiremeyen, sadece kendi hislerinin önemli olduğunu sanan ve kaçınılmaz olarak da asla mutlu olmayı bilmeyen yetişkinler olacaklardır. Nasıl bilsinler ki? Çocukken hep tamam denilen bu bireyler, büyüdüklerinde yine her şeyin kendi kontrolünde olduğunu sanacaklar. Oysa yetişkinler olarak biliyoruz ki hayat kimsenin kontrolünde değil.

Oyun ve Çekişme | Fotoğraf: unsplash.com/@hagalnaud

Bir çocuğa sebebi açıklanarak bir oyuncağın alınmayacağını söylemenin ve bunu istikrarlı bir şekilde yapmanın öneminin farkında mıyız? Bir çocuğa “Nasılsa çocuk anlamaz” demek yerine gerçekleştirilmesi mümkün olmayan şeyler sebepleriyle açıkladığı zaman, sadece o an o oyuncak alınmamış olmayacağının; aynı zamanda onun bir birey olarak hayatta her zaman her şeyi elde edemeyeceğini öğreneceğinin ve daha sağlıklı, bilinçli yetişkinler olmaya adım atacağının kaçımız farkındadır? 

Bütün bahsedilenler ışığında, oyunun hala boş zaman aktivitesi olduğunu düşünüyor musunuz? Çocuklara gerektiğinde hayır demek anı değil, çocukların ve koca bir toplumun geleceğini değiştirir. Unutmayalım ki bugünün çocukları yarın bir yetişkin olduklarında başka bireylerin karşısına çıkacaklar. Sağlıklı ilişkiler kurmayı ve bitirmeyi bilen, saygılı ve bilinçli çocuklar yetişmesine katkıda bulunmak ise hepimizin sorumluluğu. O halde bir düşünelim: siz oyun oynamasaydınız nasıl bir yetişkin olurdunuz?

Kapak Fotoğrafı: unsplash.com/@hagalnaud

İlginizi çekebilir: İrem Bali’den İçindeki Çocuk Bir Yuva Bulmalı