Panoptikon kelimes, eski Yunanca’da; “pan” ve “opticon’’ olarak bilinen iki farklı sözcükten türetilmiştir. ‘‘Pan’’ kelimesi ‘’Bütün’’ anlamına gelirken, ‘‘Opticon’’ kelimesi ise ‘’Gözlemlemek’’ anlamına gelmektedir. Yani ‘’Bütünü gözetleme’’ manasına gelir. 

Panoptikon | Fotoğraf: Unsplash/@morningbrew

Sözcüğü asıl anlamına kavuşturan ise faydacılık akımının kurucusu olarak kabul edilen İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın 18. yüzyılda geniş kitleler üzerinde otorite kurma amacıyla planladığı hapishane projesidir. Proje tasarımı Bentham’ın hayatta kalan tek kardeşi Samuel’in Paris’te bulunan bir askeri okuldan esinlenmesi ile şekillenmiştir. Ancak tasarımın içindeki sistemleri temellendiren ve bütünüyle fikri ortaya çıkaran Bentham olduğu için proje Jeremy Bentham’ın ismiyle anılmaktadır.

Panoptikon Projesi

Projeye gelirsek; halka şeklinde bir bina yaptığınızı, ortasına da bir kule yerleştirdiğinizi düşünün. Kulenin çevresini saran halka şeklindeki binanın her noktası mahkumların hücreleriyle dolu. Her hücrenin iki ucunda iki pencere var. Pencerelerden biri binanın içindeki kuleye, diğeri binanın dışına bakan kısma açılıyor. Merkezden her yeri gören kulenin içinde de bir gardiyan bulunmakta.

Panoptikon Hapishane Modeli
Panoptikon Hapishane Modeli | Fotoğraf: brown.edu

Böyle bir yapıda kuleden hücrelere doğru kuvvetli bir ışığı gün boyu yansıttığınızda, hücrelerdeki mahkumların gardiyanı göremediği, ama gardiyanın tüm mahkumların siluetlerini görebildiği bir ortam oluşturmuş olursunuz. Amaç mahkumların her daim gözetlendikleri fikrine kapılmalarını sağlamaktır. Böylelikle kulede gardiyan olmasa bile, mahkum her an gözetlendiğini düşünerek bir otokontrol mekanizması geliştirir ve kendi kendini denetler. 

18.yüzyıl zindanlarının esaretinin karanlıkla özdeşleştiriliğini düşünürseniz bu modelde esaret ilk defa ışığa atfedilmiştir. Mahkumlar günün hiçbir vaktinde gardiyandan saklanamazlar, her zaman onları gözetleyen biri vardır. Bu izlenme hissi de onları zindandaki karanlıktan daha büyük bir esarete iter. Bentham’ın bu projesini 1913 yılında hükümetin maddi teşviğiyle Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de hayata geçirilmiştir.

Jeremy Bentham
Jeremy Bentham | Fotoğraf: Flickr

Bentham projesine kendini tam anlamıyla adamış olacak ki öldüğünde bile vasiyeti üzerine muhafaza edilmiş kadavrası kendi kurduğu üniversite olan University College’ın ana girişinde sandalye üzerinde oturmaktadır. İçinde bulunduğu ahşap alana yerleştirilen kameralar sayesinde hayat amacına çok uygun bir biçimde ziyaretçilerini gözetleyebilmektedir. Hatta 2015 yılında University College London’dan bir grup öğrenci bu büyülü amacı çağımızda bir adım daha ileri taşıyarak PanoptiCam projesi adı altında Bentham’ın kameralar yoluyla gördüklerini kaydedip dileyenlerin görebilmesi için canlı yayın yapmaya başladı. Linkteki twitter adresinden ziyaretçilerin görüntülerine ve Bentham’ın gözünden dünyaya ulaşabilirsiniz.

PanoptiCam
PanoptiCam | Fotoğraf: Twitter/panoptistream

Şimdi hikayedeki karakterleri ve mekanı bir kenara bırakalım. Mahkum, gardiyan ve hapishane. Aslında tüm bunları çevrelenemeyecek kadar büyük bir alan olmadığı sürece pek çok yerde uygulanabilmesi mümkün. Örneğin; bir akıl hastanelerinde, eğitim kurumlarında, kamusal alanlarda kolaylıkla uygulanabilir.

21. Yüzyılda Panoptikon

Bentham projesini sadece hapishaneler için tasarlamış olsaydı bugün başarısı sorgulamaya açık olabilirdi. Ancak o Panoptikon’u “bir üst aklın, gücü elde etmesinin yeni bir modeli” olarak tanımlamıştır. Buradan da aslında projenin bir bina tasarımının ötesinde hayata dair bir bakış açısı olduğunu anlıyoruz ve üç yüzyıl sonra bugün bile Bentham’ın projesi her bağlamda ayakta diyebiliriz.

Son zamanlarda pandemi süreciyle birlikte özellikle devletlerin ve teknoloji şirketlerinin yüz tanıma teknolojilerine yüklenmesi, ABD’deki protestolar başta olmak üzere halkların ayaklanmalarında kolluk kuvvetlerinin Amazon Rekognition yüz tanıma sistemini kullanarak vatandaşları tespit etmesi ve daha bunun gibi neredeyse her gün karşılaştığımız haberlerde izlendiğimizi görüyoruz ve anlıyoruz. 

Güvenlik kameraları
Güvenlik Kameraları | Fotoğraf: Unsplash/@etiennegirardet

Günlük olarak kullanılan sosyal medya uygulamalarında bilgilerinize erişim izni isteyen platformların gerçekte izniniz olmadan da hatta incognito (gizli) modda kullanımda bile sizi takip ettiklerine dair pek çok iddia bulunuyor. En güncel durumdan bir örnek olarak; online eğitim ve çalışma hayatına geçilmesiyle görüntülü konuşma uygulamalarının kişisel verilere ulaştığı yönünde pek çok haber duyduk. Pek çok kullanıcı güvenilirliği düşük bulduğundan uygulama kullanımından vazgeçti. Sadece kullanıcılar değil, uygulamadan yetkili kişiler de güven ortamını tekrar sağlamak için çeşitli güncellemeler ve kamuoyu açıklamaları getirdiler.

Google, Microsoft, Apple, Amazon gibi global teknoloji devlerinin de özellikle son yıllarda yüz tanıma teknolojilerine ve veri gizliliğine daha çok yöneldiklerini ve bu alanlarda pek çok skandal verilerin ve görüntülerin ortaya çıktığına da şahitlik ettik. Bu örneklemelerden yola çıkarak öncelikle vatandaş ve sosyal medya kullanıcısı ünvanımızla Bentham modelinde mahkum rolünde olduğumuz, devlet ve teknoloji şirketlerinin iste gardiyan rolünde olduğu sonucuna varabiliriz.

Sosyal medyanın belki de en önemli dinamiği kullanıcının görmek, görünmek; beğenmek, beğenilmek isteğidir. Kullanıcılar yaptığı paylaşımlarla çoğu zaman ne kadar anlamlı bir hayat sürdüklerini kanıtlama çabası içine girerler. Eriştikleri kişi sayısı da bunu düzenli olarak yapmaya devam etmeleri için güçlü bir motivasyondur.

Internet Hatırlar | Fotoğraf: Unsplash

Her gün kullandığımız sosyal medya uygulamalarının, yazdığımız konuştuğumuz her ürünü karşımıza çıkarması, fikirlerimize göre haber önümüze sunması çoğumuz için zaten korkutucuydu. Ancak bu üç yüzyıl arasında önemli bir fark da Bentham’ın modelinde mahkumların esareti ve bizim durumumuzda gönüllü olarak gardiyanlara kendimizi göstermemiz desek yanlış olmaz. 

Hatta sosyal medya çılgınlığı öyle bir noktaya geldi ki artık tersine izlenmemekten, takip edilmemekten, görünmemekten korkar olduk. Sürekli olarak ne ile uğraştığımızı, nereleri gezdiğimizi insanlarla paylaşmak istiyoruz. Bu kadar riske ve gizliliğimizin ihlal edildiğinin farkında olmamıza rağmen paylaşıma devam etmemiz sizce alışkanlığın bir getirisi mi yoksa gönüllü bir kölelik sistemi midir?

İnsan hakları ve sivil özgürlükler çerçevesinde değerlendirdiğimizde sosyal medya platformlarının izlenmemizi sağlaması veya sosyal medyada bireyin varlığının zorunlu bir ihtiyaç gibi görülmesi aslında bir Panoptikon modeli esaretinde yaşadığımıza işaret ediyor olabilir mi dersiniz?

Bentham 21. Yüzyılı oturduğu yerdeki kameralarından gerçekten izleyebiliyorsa eğer, muhtemelen durumların hiç de beklemediği bir şekildeki gidişatına oldukça şaşırıyordur. Yıllar önce suçundan dolayı toplumdan uzaklaştırılan insanların hareketlerini gözetlenme korkusuyla iyileştirmeleri yönünde tasarlanan projesi, şimdilerde bireylerin kendi hür istekleriyle toplumla daha iç içe olmak, toplum içerisinde daha onaylanmış, beğenilmiş hissetmek için kullanılan bir sistem haline geldi.

Kapak Fotoğrafı: gettyimages.com/

İlginizi çekebilir: Ece Yılmaz’dan Banksy’den Mobil Aşıklar