Permakültür “sürdürülebilir insan yerleşimleri yaratma amaçlı bir tasarım sistemi” olarak tanımlanıyor Bill Mollison’un “Permakültür’e Giriş” kitabında. Ben, permakültür ile yıllar önce internette gezinirken bu terimle karşılaşıp araştırmam sayesinde tanıştım.

Permakültür | Fotoğraf: unsplash.com/@jens_johnsson

Permakültür Üzerinden Tüketim Alışkanlıklarımıza Bir Bakış

Permakültür üzerine yazılmış kitaplar ve hem dünyada hem de Türkiye’de kurulmuş köyler, oluşturulan topluluklar olduğunu öğrendim. Hatta bunlardan biri olan ve İzmir Bayındır’da bulunan Marmariç köyünü ziyarete gitme şansı bile yakaladım. Permakültüre bakış açımı oluşturan en önemli şey de bu ziyaret oldu sanırım. Özellikle de şehir hayatında atık diye tabir ettiğimiz şeylerin aslında atık olmadığı, doğadan aldıklarımızı belirli bir sistem içerisinde permakültür tasarımlarına göre kullanırsak insan ile doğanın ne kadar uyumlu olabildiğini ve sürdürülebilirliğe ne kadar katkımızın olabileceğini gördüm.

Örneğin; evde kullanılan suların temizliklerine göre ayrılması ve evin farklı bölümlerinde farklı suların kullanılması bu uygulamalardan biriydi. Besin yıkadığımız veya duş aldığımız suyun temiz olması gerekirken, sifonun içerisinde olan suyun bunlar kadar temiz olmasına gerek olmaması mantığına dayanarak bir sistem oluşturulmuştu. Ne kadar da mantıklı, değil mi? Bir diğer uygulama da, evin duvarlarının içerisinden geçen bir boru sistemi ile sobanın daha az odun ile evi daha iyi ısıtması, aynı anda suyu da ısıtması ve bazı durumlarda bu ısı ile yemek de yapılabilmesi uygulamasıydı.

Biz “Aa ne kadar da mantıklı!” diye düşünerek gezerken aslında hayatlarımızda ne çok şeyi israf ettiğimizi de dönünce, yeni yeni takmaya başladığım permakültür gözlüğümle etrafıma bakınca anladım. Sebzeleri yıkarken kullandığımız suyun lavabodan öylece akıp gitmesine izin veriyoruz mesela çoğu zaman veya sifonlarımızda gerekenden fazla su oluyor ve her çektiğimizde bu suyu gözden çıkarmış oluyoruz. Kullandığımız temizlik maddelerinin içerisindeki kimyasallar nedeniyle hem kendi sağlığımız zarar görüyor, hem de doğaya zarar vermiş oluyoruz aslında. Çok da lekeli olmayan çamaşırlarımızı uzun programlarda bu maddelerle bir güzel yıkıyoruz. Bütün bunlar üzerine düşündükçe acaba bu kadarına gerek var mı, sorusu ise uzun zamandır aklımı kurcalıyor.

Özellikle COVID-19 nedeni ile geçirdiğimiz karantina dönemi, tüketim açısından hepimizin aklına bir soru işareti oluşturdu sanırım. Bu kadar fazla kıyafete, teknolojik alete, ayakkabıya, aksesuara gerçekten ihtiyacımız var mıydı? Her ne kadar bazı kişiler bu soruya doğru yanıtı verip kendilerine bir parça ders çıkarmış olsalar da, virüsün etkilerinin henüz tam olarak geçmediği şu dönemde dahi eski tüketici alışkanlıklarına dönmüş olanlar da var ne yazık ki. Ben kendi adıma, artık bir şey alacağım zaman buna gerçekten ihtiyacım var mı, sorusunu kendime yeniden sorar oldum ve içine girdiğimde mutlaka alacak bir şey bulduğum sitelerde bilinçli olarak vakit geçirmemeyi tercih ediyorum.

Permakültür’e Giriş

Permakültür konusuna geri dönecek olursak, ilgilenenler bu konuda yapılmış çalışmaların birçoğuna referans oluşturan ve permakültürün babası olarak bilinen Bill Mollison’un yazdığı “Permakültür’e Giriş” kitabını okuyabilir. Bununla birlikte, Türkiye’deki permakültür ve doğal yaşam derneklerinin sitelerine ve yayınlarına da göz atabilirsiniz.

Permakültür
Permakültür | Fotoğraf: unsplash.com/@ecasap

Eğer yaşadığınız şehirde sebze-meyve temin edebileceğiniz böyle bir oluşum varsa hem mevsiminde bir şeyler yemek, hem de onlara destek olmak için tercih edebilirsiniz. Eğer herhangi bir permakültür köyünü ziyaret etme şansınız varsa kesinlikle kaçırmayın derim! Bu noktada, Tatuta’ya da göz atmanızı tavsiye ederim. Belki de herhangi bir çiftliği/köyü ziyaret edebilir ve onlara çeşitli bahçe, bakım, temizlik işlerinde gönüllü olarak destek verebilirsiniz. 

Tabii bu permakültür sistemler daha çok uygun bir alanda ve toplulukla kurulabilecek olsa da, doğa adına yapabileceğimiz ama nedense bir türlü yapamadığımız çok şey olduğunu da tekrar üzülerek fark ediyorum. Bazılarını bizzat uyguladığım birkaç basit şeyi aşağıda sıraladım. Belki hala uygulamayanlar vardır ve küçük bir adım daha atmış oluruz:

  • Sebze ve meyvelerinizi yıkarken çeşmenin altına genişçe bir kap koyun ve dolan suyu çiçek sulama şişenize boşaltın. Böylece çiçek sulama kabınız hiç boş kalmayacak.
  • Duşa girmeden önce suyun ısınması sırasında suyu bir kovaya akıtın ve bu suyu da yine çiçek sularken veya balkon/merdiven yıkarken kullanın.
  • Balkon veya merdivenleri yıkamak yerine silmek daha az su harcamanızı sağlayacaktır. Bu gibi alanlar için ayrı bir paspas ayırarak, hem ideal temizliği sağlayabilir; hem de sudan tasarruf edebilirsiniz.
  • Çok kirli olmayan çamaşırlarınızı ayırarak kısa programda yıkayın. Daha uzun program gerektirenleri biriktirip tek seferde tam kapasite yıkayın. Bunu yapabilmek adına acil olarak kıyafete ihtiyacınız olabilen zamanlar için, kıyafet planlamanızı haftalık yapın. Haftalık bir ütü günü belirleyin ve ütünüz bir kere ısınmışken tüm ihtiyacınız olan kıyafetleri tek seferde ütüleyin. Böylece elektrikten de tasarruf sağlamış olacaksınız. 
  • Çamaşırlarınızı veya bulaşıklarınızı yıkarken katkı maddesi içermeyen doğa dostu temizlik maddeleri kullanın. Bu temizlik maddeleri ne yazık ki bazı durumlarda diğerleri kadar etkili olmayabiliyor. Burada da bir ayrıştırma yaparak, bu doğal temizleyicileri tamamen gözden çıkarmak yerine en azından lekeleri doğal ürünlerle kolayca çıkabilecek kirliler için bu temizleyicileri kullanabilirsiniz.
  • Diş macunu, roll on, şampuan gibi temizlik ürünlerinde de evde doğal malzemelerle kolayca hazırlayabileceğiniz, hem sağlıklı hem de etkili ürünler kullanabilirsiniz. Ben yakın zamanda No Poo konusunda biraz daha araştırma yapıp, denemeye başlayacağım! 
  • Atıkları cinslerine göre ayırıp geri dönüşüm kutularına atın. Çevrenizde bir geri dönüşüm kutusu yoksa, yine de plastik, cam ve kağıt atıklarınızı ayrı ayrı paketleyerek çöpe atın. 
  • Bir piknik alanına veya plaja giderken yanınıza mutlaka bir çöp poşeti ve eldiven bulundurun. Ne yazık ki, gittiğiniz her yerde yere atılmış çöplerle karşılaşacaksınız. Eldivenlerinizi takıp,15-20 dakikanızı ayırarak bu çöpleri poşetinize toplayın ve çöpe atın. Çöpleri toplarken hareket halinde olduğunuz için, günlük egzersiz ihtiyacınızın bir kısmını da karşılamış olacaksınız. 

Kapak Fotoğrafı: unsplash.com/@organicdesignco

İlginizi çekebilir: Kübra Ketenci’den Sıfır Atığın 5R’si