Petra Antik Kenti’nde kendimizi tarihin karşısında küçücük hissettiğimiz ve gördüklerimizden oldukça etkilendiğimiz bir gün geçirdik ve Petra’nın neden dünyanın 7 harikasından biri olduğunu anladık.

İsrail seyahatimde kaldığım hostelin günübirlik turlarında görmüştüm Petra’yı ilk kez. Kayalara oyulmuş Roma mimarisi eserinin pembeye çalan yanık turuncu rengi ile birleşen kusursuzluğu beni çok heyecanlandırmıştı. Bu güzelliği kendi gözlerimle görmek için 2019’da baştan sona bir Ürdün seyahati planladım. Gitmeden önce Petra Antik Kent’i ile ilgili okuduğum her şey rüya gibi bir günün beni beklediğini düşündürmüştü, ama tecrübe ettikten sonra anladım ki gerçekler farklıydı. Sıcaklık ve kalabalık faktörlerini ekleyince o kadar da toz pembe bir gün geçirmemiştim. Seyahatin bir tam gününü ayırdığımız Petra ile ilgili bilmeniz gereken her şeyi objektif bir şekilde yazdım!

Petra’da Ulaşım ve Konaklama

Ürdün’de en kolay ve turistler tarafından en çok tercih edilen ulaşım biçimi araç kiralama. Biz de, Wadi Mujib’den aracımızla yaptığımız 3.5 saatlik bir yolculuğun sonunda, Petra’nın bulunduğu Wadi Musa’ya ulaştık. Toplu taşıma düşünüyorsanız sadece Amman’dan otobüs ile ulaşım var.

Petra oldukça turistik olduğu için, bulunduğu bölge olan Wadi Musa’da da otel seçenekleri fazla. Biz Sun Set Hotel Petra’da konakladık ve gayet memnun kaldık. Petra girişine yürüme mesafesindeydi, otoparkı vardı ve kahvaltı erken saatte başlıyordu.

Petra’ya Gitmeden: Hazırlık Tüyoları

Petra’ya gitmişken günün tamamını değerlendirmek isteyeceğinizden otelden erken çıkacaksınız. Kahvaltısı erken saatte başlayan bir otel seçerseniz, kahvaltı malzemelerinden kendinize sandviç hazırlayıp atıştırmalıklar ile birlikte çantanıza atabilirsiniz. Zira Petra içinde yemek olanakları kısıtlı. Sadece Hazine’den Manastır’a giden yolun ortasında bir restoran bulunuyor. Gün boyunca uzun yollar yürüyeceğinizden çantanızdaki atıştırmalıklara ihtiyacınız olacak. Hangi mevsimde giderseniz gidin en çok su arayacaksınız, yanınızda büyük bir şişe olsun ama soğuk su bulma konusunda sıkıntı çekmeyeceksiniz. İçeride en çok para harcayacağınız şey su olacak, su fiyatları turist vergisinden ötürü çok yüksek…

En önemli şey ise ayakkabı seçimi. En az 20 kilometre yürüyeceğinizi göz önünde bulundurarak rahat bir spor ayakkabı giymekte fayda var. Toprak ve kum üzerinde ayakkabınızın rengi gün sonunda turuncuya dönecek, beyaz ayakkabınıza yazık etmeyin. Açık ayakkabı ya da terlikten uzak durun! Fotoğraflar için kıyafet seçimi mühim ancak uzun yürüyüşe ve tırmanışlara elverişli giyinmenizi tavsiye ederim.

Okuduğum tüm Petra yazılarında hiç rastlamadığım şey sineklerdi, gittiğimde şok geçirdim çünkü ekstrem sayıdalar. Aynı anda üstünüze 15 sinek konmaya çalışıyor ve bu tüm gün boyunca sürüyor. Tatil boyunca onları kendimden uzaklaştırmaya çalışmak ayrı bir yorgunluk oldu benim için. Yediğiniz içtiğiniz her şeye hücum etmeleri de cabası! Haziran ayında gittiğim için sıcak havanın etkisi olduğunu biliyorum ancak Wadi Rum çölünde dahi böyle bir durum ile karşılaşmadığım için Petra beni bu açıdan çok zorladı. Kapalı giyinseniz ya da jel sürseniz dahi pek etkili olacağını sanmıyorum, yazın gidecekseniz iki kez düşünün!

Petra’ya Giriş

The Monastery

Ürdün seyahatimizde en çok para ödediğimiz şey Petra’nın girişi oldu. Yabancı turistler için 50 Ürdün dinarı, yaklaşık 400 TL ediyordu bizim gittiğimiz dönemdeki kur ile. The Treasury (Hazine) girişinden giriş yaptığınızda The Monastery (Manastır)‘ye ulaşana kadar 15 kilometre (yarısı tırmanmalı) yürüyorsunuz. Manastır’dan aynı yolu geri dönünce toplamda 30 kilometre ediyor. Hangi mevsimde giderseniz gidin çölün ortasında olduğunuzdan bu yol sizi normalden daha çok yoracaktır…

Sabahın erken saatlerinde Petra’nın Hazine girişine gittiğimizde günün akışını değiştiren ve gün sonunda iyi ki yapmışız dediğimiz bir karar aldık. Bizi Manastır girişine götürecek bir arazi aracı kiraladık, Petra’ya Manastır kapısından giriş yaptık, böylelikle Milli Park’ta sadece tek yön yürümüş olduk ki bu bile fazlasıyla yorucuydu. Manastır girişinde park yeri yok ve normal aracın ilerleyebileceği bir yol olmadığından tek seçenek sizi oraya götürecek bir araç tutmak oluyor, kesinlikle buna değer!

Petra’da Bir Gün: Gezilecek Yerler

The Monastery

Manastır kapısından giriş yaptıktan sonra uzun bir tırmanışın ardından karşınıza çıkan ilk yapı The Monastery. Burası bizim de takip ettiğimiz rota olan Monastery Trail’de son nokta olduğu için çok kalabalık değildi. Hava koşulları el verdiğince yukarılardan kayalara özenle oyulmuş baş yapıtı izlemelisiniz. Bazı insanlar buraya çıkmak için deve, eşek, at tutuyorlar maalesef…

Manastır’dan başlayıp Hazine Binası’na uzanan yol boyunca antik kentin kalıntılarını göreceksiniz. Ortak mola noktasına geldiğinizde, burası birçok farklı rotanın kesişimi olduğundan, Hazine Binası’na olan yolu yarılamışsınız demektir. Buradan itibaren ortam kalabalıklaşmaya başlıyor.

The Treasury ile karşılaştığım an ise, tüm zorluklara rağmen, eminim sizin için de rüya gibi olacak. Çok görkemli, ilk günkü gibi yeni ve yalın. Buradaki ışık, renk bile bambaşka. Hazine’yi doya doya izlemek için karşı tepesindeki Bedeviler’e konuk olabilirsiniz, fotoğraf çekmek için bir ücret ödüyorsunuz. 🙂

Hazine çevresinde bolca fotoğraf çekip vakit geçirdikten sonra Siq Trail denen yoldan çıkışa doğru ilerliyorsunuz. Bu yol da hafif yokuş, günün yorgunluğunun üstüne o kadar zor geliyor ki bitmesi için dua ediyorsunuz…

Petra By Night

Ürdün’de hayal kırıklığına uğradığım tek aktivite Petra by Night oldu. 21 Ürdün dinarı karşılığında bu etkinliğe katılabiliyorsunuz. Ana girişten Hazine Binası’na kadar olan Siq yolu mumlarla ışıklandırılıyor, en sonunda Hazine Binası’na ulaşıyorsunuz. Hazine Binası gece ışıklandırması ile çok güzel gözüküyor ancak etkinlikte kayda değer bir şey yok diyebilirim. Hazine’nin karşısında yere oturuyorsunuz, Bedeviler size ekstra şekerli çaylarından ikram ediyorlar; küçük bir açılış konuşması, sonrası çaldıkları müzikleri dinlemekten ibaret. Fiyat performans olarak beni pek tatmin etmedi diyebilirim.

Biz, oldukça yorucu bir Petra gününden sonra soluğu My Mom’s Recipe adlı restoranda alıp kendimizi Ürdün mutfağına bıraktık. Tüm zorluklara rağmen kendimizi tarihin karşısında küçücük hissettiğimiz ve gördüklerimizden etkilendiğimiz bir gündü, Petra Antik Kenti’nin neden dünyanın 7 harikasından biri olduğunu anladık.