Profesyonel mutfakta çalışanlar hakkında herkesin bildiği belli başlı şeyler var; şık yemekler, enfes şaraplar ve o rock’n roll şef hayatı… Ama televizyon programlarında pek de bahsedilmeyen şeylerden birisi, hiyerarşisin zirvesinde yönetilen mutfak hayatının pek de kolay olmadığı… Özellikle de bir kadın şefseniz.

mutfakta-kadin-olmak-2

Herkesin kabul edeceği bir gerçek var ki o da profesyonel mutfakların çoğunlukla erkek egemen olduğu. Burada bir kadın olarak var olmaya çalışmak, her gün akıntıya karşı yüzmek gibi. Profesyonel bir mutfağa ilk girdiğimde 16 yaşında hırslı, genç bir kadın aşçı; mutfakların o gürültülü, buharlı ve kaotik dünyasında yerimi arıyordum. Ancak kısa sürede anladım ki, burası sadece yemek pişirilen bir yer değil, aynı zamanda egoların çarpıştığı, cinsiyetçilikle yoğrulmuş bir arena.

İşin garibi ve eminim ki tüm kadın şefleri en çok rahatsız eden kısmı, yetenekli ve eğitimli şefler olarak, bazen kendimizi, seviyemizin çok altında ve bariz şekilde kalifiye olmayan erkek şeflerin egolarıyla mücadele ederken buluyor olmamız. Konu yemek olduğunda yeteneklerimiz ve tutkumuz, birçok kez cinsiyetimiz yüzünden gölgede kalıyor. Mutfakta geçirdiğimiz her günün, sadece bir yemek pişirme alanı değil, aynı zamanda güç, dayanıklılık ve karakter sınaması olduğunu farkına varıyoruz. Ego ve tacizlerle savaşmak bir yana, günlük mikro ayrımcılıklarla başa çıkmak zorunda kalıyoruz.

Bir kadın olarak, günlük bir operasyonda söylediğin bir şeyin ciddiye alınıp alınmadığını, söylediklerinin kaçının gerçekten dinlendiğini dahi hesaplamak zorundasınız. Bu sürekli kafa tutma hali, bazılarımız için adeta bir motivasyon kaynağına dönüşüyor; sanki daha çok çalıştıkça, mutfakta bir kadın olarak ne kadar iyi olabileceğimizi kanıtlama şansımız artıyormuş gibi hissediyoruz. Her küçük başarı, dev bir zafer gibi geliyor, her bir yıpranış, buna değecekmiş gibi hissettiriyor. Ancak bir an geldi ki, sürekli bu savaş modunda olmanın ne kadar yorucu olduğunu anlamaya başladım. Mutfakta geçirdiğim her günüm, daha az deneyime ve bilgiye sahip olmalarına rağmen terfi eden erkek meslektaşlarımı tebrik ederek ve o erkek egemen dünyayla didişerek geçiyordu ve bu, yavaş yavaş yaratıcılığımı köreltiyordu.

Sonuç olarak bu deneyim, beni yalnızca bir şef olarak değil, aynı zamanda bir birey olarak da şekillendirdi. Artık mutfakta çalışmıyor olsam da, bu mücadele hissi yeni bir kariyer kapısı araladı. Yaratıcılığımı ve tutkumu, kendi şartlarım altında ifade etme özgürlüğünü buldum. Yine de, mutfaklar, tüm bu zorluklara rağmen, değişim ve büyümenin de yeridir. Kadın şefler olarak, birbirimizi destekleyerek ve sesimizi yükselterek, mutfakları daha kapsayıcı ve eşitlikçi yerler haline getirebiliriz. Mutfaktaki kadınların bu sessiz devriminin, zamanla gastronomi çevresini daha iyi bir yer haline getireceğine inanıyorum. Yani, herkes için daha adil bir mutfak, ve daha lezzetli bir dünya hala mümkün!

Kapak Fotoğrafı: The New York Times

İlginizi çekebilir: Gastro Magger’dan Gastronomi Ödülleri