Pandemi döneminde sanattan kopmamak için sık sık yolumu düşürdüğüm Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde sergilenen ”Yaralı Bilinç” sergisinde, tesadüf eseri tanışma fırsatı bulduğum genç sanatçı Sadık Arslan ile sanat üzerine güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Sözü uzatmadan sizi kendisiyle baş başa bırakıyorum!

Sadık Arslan, Yaralı Bilinç Sergisi
Sadık Arslan, Yaralı Bilinç Sergisi | Fotoğraf: Esma Esra Hamurcu

Başarılı sanatçı Sadık Arslan ile beraberiz. Merhaba Sadık bey, öncelikle vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ediyorum. ”Geleneksel toplumlardaki bireyin dramı” cümleniz hem serginizin afişinde okuduğumuz hem de sergide gerçekleşen video gösterisinde sizin bizzat kullandığınız bir cümle olmuştu. Bu cümleniz benimle birlikte eminim ki bir çok katılımcıyı derinden etkiledi. Bu denli derin düşüncelere sahip birinin sanatçı olmasına şaşırmamalı. Adeta içimizdeki sancılara tercüman oldunuz. Tüm katılımcıların, izleyicilerin, sanatseverlerin merak ettiği bu düşüncelerin ve eserlerin sahibi Sadık Arslan kimdir?

1982 yılı Muradiye/Van doğumluyum. Lisans ve yüksek lisansımı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Resim İş Eğitimi bölümünde, doktoramı ise Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Anabilim Dalı’nda tamamladım. Doktora eğitimim sırasında aynı üniversitede Araştırma Görevlisi olarak çalıştım. Şu an Iğdır Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde Öğretim Üyesi olarak çalışmaktayım. Ayrıca aynı fakültenin Dekan Yardımcılığı görevini yürütüyorum. 

Akademisyenliğinizin yanı sıra sanatçı kişiliğinizin de olduğunu görüyoruz. Akademisyenlik ve sanatçılık rolünü beraber yürütmek konusunda neler söylemek istersiniz?

İkisi arasında dengeyi tutturmaya gayret ediyorum. Akademisyen olarak sorumluluklarımı mümkün mertebe yerine getirmeye çalışıyorum. Onun dışında sanatçı ruhumu ve motivasyonumu korumak için akademik camianın ölü toprağından kendimi mümkün olduğunca korumaya çalışıyorum. Bunu ise yeni projeler yapmaya ve kendimi tekrar etmemeye çabalayarak yapıyorum.

Sizi ilk başta resim bölümüne iten ve sonraki süreçte sizi resimlere bağlı tutan sebep neydi? Sanat ile buluşmanızdan biraz bahseder misiniz?

Doğrusu sanatla buluşmam radikal bir tercihle başladı. Radikal bir tercih diyorum çünkü 11 yıllık ilk ve orta öğrenim hayatım boyunca resim ve sanat eğitimi alamadım. Öğretmenlerim tarafından sürekli sayısal bölümlere yönlendirildim diğer başarılı öğrenciler gibi… Fakat dürtüsel olarak sanata ilgili olduğumu hissediyordum. 10. sınıfta kendi imkanlarımla hazırladığım resim sergisi büyük ilgi görmüştü. Sanırım bu olay, bana verilen tüm dersleri bir kenara itmeme ve o zamana kadar eğitimini alamadığım sanatla ilgili bir bölümü (resim) tercih etmemi sağladı.

Yaralı Bilinç sergisinde görüldüğü gibi, şu an sadece resimle ilgilenmiyorsunuz. Başka sanat disiplinlerinden de yararlanıyorsunuz. Bize yararlandığınız sanat disiplinleri ve ilgi alanınız hakkında bilgi verir misiniz?

Yaralı Bilinç sergisinde enstalasyon olarak ifade edebileceğimiz bir disiplinden yararlandım. Ama bunun dışında sanatımda resim, heykel, fotoğraf ve Site Specific Art (Ortam Odaklı Sanat) gibi disiplinlerden yararlanıyorum. Sanatımda gölge meselesini işliyorum. Yaklaşık 4 yıldır gölgenin simgesel ve metaforik anlamına dair, teorik ve pratik çalışmalar yapıyorum. Doğu’da ve Batı’da gölge meselesini ele alarak, bu alanı özelleştiriyorum. İşlerimi yaparken çoğunlukla Kültür Tarihi, Sanat Tarihi ve Sanat Felsefesinden, Doğu-Batı ikilemi bağlamında faydalanıyorum. Ayrıca günlük yaşama dair çelişkiler ve çatışmalar, düşünsel alanıma giriyor ve sanatımda yer ediniyor.

”Yaralı Bilinç” serginizde modernleşememiş toplumlardaki bireylerin çelişki ve ikilemlerine odaklandığınızı ifade etmiştiniz. Bu fikir nasıl doğdu ve bunu bu şekilde aktarma fikrine nasıl karar verdiniz?

Günlük hayata dair çelişki ve çatışmaların, düşünsel alanıma girerek sanatımda yer edindiğini belirtmiştim. Olayları gözlemlerken genelde geçmişle ilişkilendirerek etraflıca incelemeyi tercih ederim. Buna insan ve birey ilişkileri de dahil… İnsan davranışının kültürel kodları, benim ilgi alanıma girer ve zihnim istemsizce bunları çözümlemeye çalışır. Yaralı Bilinç fikri de bireye dair bu türden çözümlemelerin sonucu gelişti. Yaralı Bilinç düşüncesini görsel bir dile aktarmada, gölgenin simgesel ve metaforik yönü bana inanılmaz imkanlar sağladı. Bu süreçte Yaralı Bilinç düşüncesinin kavramsal boyutunu olgunlaştırabilmek için çeşitli okumalar yaptım. Sonrasında Yaralı Bilinç konseptini nasıl görsel bir dile dönüştüreceğimi uzun süre düşündüm. Bu fikirle bağlantılı olarak çevremi gözlemledim, uygulamalar ve denemeler yaptım. 

Ulusal ve uluslararası birçok sergiye katıldınız. Eserleriniz içerisinde en sevdiğiniz eseriniz hangisi ve neden?

Aslında ”Yaralı Bilinç” sergisindeki neredeyse tüm çalışmalarım benim sevdiğim işlerdir. Çünkü uzun bir teorik ve pratik sürecinin damıtılması sonucu oluştular. Referansları, bütün Sanat Tarihi olduğu gibi güncel konulardır da. Yani düşünsel olarak da sağlam sacayakların üzerinde duruyorlar. Geleneksel resim ve heykelin dışında başka disiplinleri içeriyorlar. Tüm bu disiplinler, birbirini tamamlayarak işlerin ortaya çıkmasını sağlıyor. Fakat bu nesnelerin hiçbiri, bağımsız olarak bir anlam ifade etmiyor. Yani elektrik olmadan işlerim, düzenlenmiş halinden oldukça farklı görülüyor. Terk edilmiş nesneleri çağrıştırıyorlar. Ne zaman ki elektrik açılır ve ışık, şablonlar arasından süzülür, o zaman oluşan gölgeler, var olan nesnelerle bütünleşir ve büyüleyici yeni bir gerçeklik ortaya çıkar. Bunu ”Yaralı Bilinç-I” adlı çalışmadaki sütunda görebiliriz. Işıklar açılmadan kırık sütun nesnesi, sadece bir harabeyi andırıyor. Fakat ışıklar açıldığında ve şablonlardan süzüldüğünde ışığın değmediği karanlıkça alanlar (gölge), kırık sütün nesnesiyle anlamlı bir bütün oluşturuyor. Bu durumda gerçek sütun nesnesinin düştüğü, fakat konumunu terk etmeden, havada asılı kalan gölgesinin var olduğu yeni bir gerçekliğe şahit oluyoruz.

Sadık Arslan, Yaralı Bilinç Sergisi
Sadık Arslan, Yaralı Bilinç Sergisi | Fotoğraf: Esma Esra Hamurcu

Yapacağınız işlerinize nasıl karar veriyorsunuz, yaratma süreci nasıl başlıyor? 

Beni heyecanlandıran bir düşünce belirdi mi onu hemen uygulamam. Bu süreçte düşünceyi olgunlaştırmak için zamana ihtiyaç duyarım. Araştırmalar ve okumalar yaparım. Acele etmem, tabiri caizse düşüncenin rafine edilmesini beklerim. Ama bu sürecin motivasyonunu elimden geldiğince diri tutmaya çalışırım. Yalnız yürüyerek bütün süreci nasıl yöneteceğimi düşünürüm. Yürüyüş, bu süreçte benim için hem terapi hem de motivasyon aracıdır.

Pandemi döneminde ortaya çıkan bu başarılı serginizden gördüğümüz kadarıyla bu süreç sizi negatif etkilememiş görünüyor. Peki pandemi size ve sanatınıza nasıl yansıdı? Siz, pandeminin sanata etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Pandeminin, benim kendime dönüp düşünmeme ve üretmeme büyük etkisi oldu. Sosyal mesafe sonucu insanların bir araya gelememesi büyük talihsizlik olarak görülse de, aslında benim zihnimi toparlamam ve motivasyonumu artırmam için önemli bir etken oldu. Bence sanatçılar için bu tür zamanlar, oldukça önemlidir. Bana göre sanatta üretmek ciddi bir konsantrasyon gerektirir. Bunu da ancak kendinizle baş başa kaldığınızda yapabilirsiniz. 

Üretim sürecindeyken size neler ilham oluyor?

Üretim sürecindeyken çok konsantre olduğumu söyleyebilirim. Zihnim bu tür zamanlarda tamamen yapacağım şeye odaklanır. Kendimi ikna edene kadar çok sayıda araştırma ve okuma yaparım. Çevremi gözlemlerim. Düşünce, sağlam ayaklarıyla zihnime oturduğunda uygulama aşamasına geçerim. Bazen, saatlerce bir şey yapmadan, uygulamanın karşısında zaman geçirdiğim olmuştur. Basit şeyler bana ilham olabiliyor. Kaliteli bir müzik, sinema filmi veya iyi bir kitap beni fazlasıyla motive edebilir.

İlham aldığınız, sizi etkileyen sanatçılar kimlerdir?

Doğrusu ilham aldığım sanatçılar çeşitlidir ve dönem dönem değişir. Bu aralar, sanatı meta olarak görmeyi reddeden sanatçılar ilgimi çekiyor. Yani bir tavrı, bir derdi olan sanatçılar… Robert Smithson bunlardan biridir mesela… Sanatın metalaşmasına tepki duyan ve alternatif arayışları benimseyen 1960’lı ve 70’li yılların sanatçıları beni etkilemiştir.

Merak edenler işlerinize hali hazırda nereden ulaşabilirler? Digital sergi açmayı düşünüyor musunuz?

Web sitemi kurma düşüncesindeyim. Tüm verileri oraya aktarma gibi bir planım var. Ama bu çalışma, biraz zaman alabilir. Fakat sergi süresince Yaralı Bilinç sergisinin verilerini ”sadıkarslanart” adlı Instagram sayfama aktarmayı düşünüyorum. Merak edenler, bu hesaptan ulaşabilirler. 

Yeni sergi planınız var mı? Bir sonraki serginizin konusu ne olacak? Bu defa iç dünyamızdaki çatışmalardan hangisine yer vermeyi düşünüyorsunuz?

Ben proje odaklı düşünen bir sanatçıyım. Kendimi tekrar etmek istemem. Yapacağım projenin içeriğinin, kullanacağım yöntemlerin, bir önceki projeden farklı olmasına gayret ederim. Sanatımı üretirken konfor alanımdan özellikle kaçınırım. Bir sonraki projede kullandığım teknikler ve kavramlar değişmeli. Kendimi tekrar etmekten özellikle kaçınırım. Bunun için kendimi zorlarım. Kış ayı bitmeden karın üzerinde yapmak istediğim bir uygulama var. Malzeme olarak karı kullanmamın tabi bir anlamı var. Uygulamayı yapacağım mekanın da özel bir anlamı var. Yani bu çalışma, ortamı (mekan) bizzat deneyimleyeceğim bir açık hava çalışması olacak. İç dünyamızdaki çatışmalardan ziyade sosyal içeriği daha baskın bir iş olacağını düşünüyorum. 

Yeni projenizi merakla bekliyor olacağız…

 Bu kaliteli ve sanat dolu sohbet için Sadık Arslan’a çok teşekkürler!

Kapak Fotoğrafı: Instagram/@sadikarslanart

İlginizi Çekebilir: Melis Büyükerk’ten Ayşe Gül Süter