“Sonunda üç şey önemlidir; ne kadar sevdiğin, ne kadar nazik yaşadığın ve senin yazgında olmayan şeylerden nasıl zarafetle vazgeçebildiğin.” der Buddha. Yazgımızda olmayan ızdıraptan özgürleşebilmeye ve kendi lotus çiçeğimiz içindeki mücevhere ulaşabilmeye. Samsara’yla yüzleşmeye…

Samsara | Fotoğraf: Kamil (pexels.com)

Izdıraplar, Izdıraplarımız

İnsan temelde ızdırap dolu bir canlıdır. Nesneleri, durumları, kişileri algılama biçimimiz ızdıraba yol açar. Eckhart Tolle, bir konuşmasında markette sıra bekleme örneğini verir. Markette sıra beklemek aslında kötü bir şey değildir. Fakat sıra beklemenin kötü bir şey olduğu algısına sahipsek, sırada sıkılır, hatta sinirleniriz. Olay aslında tam olarak burada başlar. Düşündüklerimiz, günün sonunda hislerimizi belirler. Bu yüzden kendimizden bile özgürleşmemiz gerekir. Kendimiz diye tanımladığımız birçok şey zaten çoğu zaman bize ait olan şeyler bile değildir. Örneğin şu an size “Sen kimsin? Kendini tanımlar mısın?” diye sorsam, ne dersiniz? Büyük ihtimal isminizi, cinsiyetinizi, yaşınızı, mesleğinizi ve hobilerinizi söylersiniz. Fakat bunlar bizi tanımlamaz. Bunlar toplum tarafından bize atanmış ve bizim sonradan eğitim alarak, çalışarak veya para vererek satın aldığımız, sahip olduğumuz kimliklerdir. Bütün bu kimliklerden sıyrıldığımız zaman ise gerçek özümüze ulaşırız. 

Samsara | Fotoğraf: Kamil (pexels.com)

İşe Yarama Hissi

Hiç kimse özünde kötü veya suça eğilimli değildir. Aslında kötü ve suç kavramları bile bizim algı biçimimizle ortaya çıkmıştır. Hepimiz özümüzde işe yarar olmak isteriz. Dezavantajlı bir gruba yardımcı olmak, ailemize destek olmak, hayvanları kurtarmak, eşitlik için mücadele etmek, toplumda saygın biri olmak veya kendi yargılarımızdan arınmak… Bunların hepsinin ortak noktası işe yarama hissidir. Çünkü yaşamımızın bir amacı olsun isteriz. Hiç kimsenin hayatı boyunca hiç çalışmadan, hiçbir sorumluluğu üzerine almadan sadece tatil yapar gibi yaşamak isteyeceğine inanmıyorum. Evet, ilk okuduğumuzda harika bir fikir gibi gelebilir ama gerçekten bir düşünün. Hayatınızın sonuna kadar hiçbir sorumluluğunuz olmayacak. Hayat boyu tatil… Gerçekten sıkılmadan yaşayabilir misiniz? 

Logoterapi’nin kurucusu Viktor Frankl, “İnsanın, yaşamak için bir amacı olmak zorundadır.” der. “Amacını kaybetmiş bir kimsenin yaşam isteği de olamaz. Ancak bir amacı olduğu zaman, yaşamının anlamını da bulabilir.” İnsan, bulunabileceği en aşağılık, en kötü, en insanlık dışı durumlarda bile -Nazi toplama kamplarında bu örneği verir- bir seçim hakkına sahip olduğundan bahseder. Bütün özgürlüklerimiz elimizden alınsa bile bireyin kendi davranışlarını ve kendi yolunu seçme özgürlüğü vardır çünkü; Ruhsal özgürlük içimizdedir. Yeter ki bir amacımız olsun. 

Samsara 2011 – Ron Fricke | Fotoğraf: imdb.com

Izdıraptan Özgürleşmek

Yoga Felsefesi’nde insanın temel amacı, ızdıraptan özgürleşmektir. Bunun için bize 8 uzuvlu bir yoldan bahseder Patanjali. Yogi olarak adlandırdığımız kişilerin dinginliği bu yüzdendir. Tek amaçları kendilerini kendi ızdıraplarından arındırmaktır. Değişmesi gereken tek kişi kendileridir, bir başkası değil. Bunun için de hem ruhları, hem bedenleri, hem de zihinleri üzerinde birçok pratik yaparlar. Kısaca, maddi olandan ayrılmayıp, değişim için başkalarını değiştirmeye çalışmayı bırakmadığımız müddetçe ızdıraptan özgürleşebilmemiz mümkün değildir. Gelin şimdi bunu yogiler gibi sayıca daha az ve ulaşması daha zor olan üzerinden değil de günlük yaşantımız içerisinde inceleyelim.

Samsara | Fotoğraf: Pixabay (pexels.com)

Eğer bir amacınız varsa onun için var gücünüzle çalışırsınız. Böylece yaşamınızın anlamını da bulmuş olursunuz. Diyelim ki kitap yazmak istiyorsunuz. Bunun için sürekli okumalar yapıyorsunuz, yazacağınız alandaki kitapları inceliyorsunuz, bu sırada da ilginç bulduğunuz fikirleri kendi sosyal medyanızda ve çevrenizle paylaşıyorsunuz. Kısacası, amacınıza ulaşmak için çabalıyorsunuz. Bu çabalama hali sizin doğal olarak mutlu ve huzurlu olmanıza neden olur, çünkü kendi amacınız için çaba gösteriyorsunuzdur. Fakat kendi amacını bulamayan bir kişinin bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde sizin enerjinizi motivasyonunuzu düşürmeye çalışması kaçınılmazdır.

Samsara ile Yüzleşme

Kendi amacını bulamayan bir kişi kendi ıstırabından da özgürleşemez. Dolayısıyla yaşamını anlamlandıramaz. Yaşamını anlamlandıramayan bir kişi, özündeki ızdıraplı halini tekrar tekrar yaşar. Tıpkı Budistlerin Samsara olarak adlandırdıkları acı dolu yaşam döngüsü gibi. Kendi Samsara’sıyla yüzleşen bir kişinin çevresindeki görece mutlu ve huzurlu, yaşam amacını bulmuş ve onun için çabalayan insanlara bilinçli veya bilinçsiz sataşması aslında anlaşılabilir bir durumdur. Çünkü bu kişi ızdırap içindedir, mutsuzdur. Kendi içinde boşluğu “şaka” adı altında yıkıcı eleştirilerle veya direkt nefret kusarak doldurmaya çalışır. Böylece bir tek kendisi ızdırap içinde olmayacaktır. Fakat insanın her zaman nasıl tutum sergileyeceğine dair bir seçim hakkı vardır. Kendi ızdırabıyla yüzleştiği zaman bile. 

Şimdi sana soruyorum,

Kendi Samsara’nla yüzleştiğin zaman, sen kimsin?

Kapak Fotoğrafı: Kamil (pexels.com)

İlginizi Çekebilir: Berna K’den Monkey Mind