Semra Topal sayıları onu aşkın yayımlanmış kitabıyla, Türk edebiyatının nadir ve özel yazarlarından birisi. Yıllar içinde onun eserlerinden yayılan okur ve ilgi grubu özelliklerine bir göz atacak olursak, marjinal profillerle yüksek kültürlü kesimler arasında kalan karanlık bir bölgede Semra Topal’ı Okumak fiiline rastlayabiliriz. Semra Topal, yazdıklarından hatta kendinden bahsederken bile görece toplumsal ve siyasal sorunlara konuyu getirmeyen düzeyde bir marjinal yazardır aynı zamanda; ne var ki sosyal ve kültürel çevre olarak bu düzeyi de karşılamamaktadır yazarımızın yaşadığı enlem ve boylamlar. Bu bence onu değerli kılan en önemli olgudur. Kuşkusuz Semra Topal’ı okuyanlar bu sözlerimin ayrımına daha iyi varacaklardır.

83554413_650827192355610_3591506340733779968_n
Semra Topal Kitapları | Fotoğraf: Kafekültür

“Yeterince yazı yazmış insanlar, bizleri iletişimsel, edebi, etik açılardan geliştirmeye devam etmeliler,” diyor yazar Semra Topal. Okurları marjinal ile yüksek kültürlü arasında gidip gelse de ünlü yazar ve eleştirmen Hasan Bülent Kahraman’ın deyişiyle onun yazdığı metinler “roman bilincimizin önemli eşikleridir.”

Mani, Yara, Mukaddes Cildin Parçalanışı, Salta Dur, Kirlihanımlar, Gece Gülüşü, Kürklü Gece, Bayan Mira’yla Ufak Bir Gezinti, Sevgi S.nin Gülüşü…  Yan yana geldiğinde kendi şiiri, müziği olan kitaplar. Feminist eleştirmen ve yogi Hande Öğüt’ün sözleriyle Semra Topal’ın “arzusu; öfkesi de gülünç bir öfkedir esasen. Travestiler, eşcinseller, hedonistler, akrobatik palyaçolar, parmak çocuklar, devleşmiş lotuslar ve karıncayiyenleriyle, mitlerin evreni ve Bakhtinci karnaval dünyasından çıkıp gelmiş kahramanlarıyla eserleri bir şenlik yeridir.” (2006) Bu sıcak 2022 yazında Semra Topal’ı yeni romanının son rötuşlarını tamamlarken buldum ve nezaketle sorularımı yanıtladı.

Semra Topal, henüz dünyaca ünlü değil…” demiştim yıllar önce bir söyleşimizin girişinde. Bu böyle mi hâlâ?

Bu senin bulduğun bir nakarat. Özel. Sekiz sene önce söylemiştin fakat geçen zaman içinde gördük ki, ‘meşhur’ olmak fazlasıyla ödetilen bir şey.

Bulunduğu yeri sadece yazarak dolduran, Türk romanını sımsıkı sarmalayan bir yazar” diye yazıyordum o konuşmamızda. Şu an yaptığımızı da ondan bağımsız tutamıyorum, çünkü sonraki sorularımda görüleceğini düşündüğüm gibi başka sorularım da var o konuşmamızdan. Altıncı romanın Fagin‘den sonra bugüne kadar hayat ve sanatta neler oldu geçti senin adına?

Nasıl da ‘koca’ emellerim varmış sekiz sene önce, yani Fagin’in yayımlanmasının hemen ertesinde tasavvufi bir roman yazma düşüncesine kapıldım. Bilmiyorum, belki de bu konuda bilirbilmez çok fazla şey okuduğumuz içindir. Eski oryantalist yazarlardan daha güncel Reşad Ekrem Koçu’lardan tut da, bugünkü Beyoğlu’na varana kadar tasavvuf pek çok kişiyi etkiledi. Zaman yıkarak geçiyor. Tabii yazmaktan vazgeçecek değiliz. Mesela sen de Sabahattin Ali çalışıyorsun.

Sekiz sene sonra yeni kitabın, romanın geliyor. “Gül Baba Çıkmazı yeni bir deneyim, yeni bir kitap olabilir.” diyordun aslında. Onunla bir ilgisi var mı yeni kitabının?

Tamamen kopuş oldu. Sana o zamanlar bahsettiğim Gül Baba Çıkmazı hayali roman gibi bir şey. Bilindiği gibi Gül Baba kökeni Balkanlara uzanan kolektivitenin ürettiği, farklı yüzleri ve hayat hikâyeleri olan, şiir söyleyen en meşhur Bektaşi dervişi. Araştırmacı akademisyenler Gül Baba’nın Türkiye’de ihmal edilmişler kategorisinde muhafaza edilirken, Macaristan’da sayılan ve korunan bir kahraman olduğunu arz ederler. Gene bu araştırmacılar Bektaşi tekkesiyle anılan Gül Baba türbesinin Sultan Abdülaziz dönemine kadar şapel olarak kaldığını beyan ederler. Budapeşte’de 1926-27 yıllarında Başşehbender olarak görevli bulunan Ahmet Hikmet Müftüoğlu, türbeyle yakından ilgilenmiş. Tabii şimdilerde müzedir.

Arada seninle kitapların hakkında çok konuşmadığımız için -özellikle de yeni kitabınla- ben o Fagin söyleşisinden hâlâ çıkabilmiş değilim oradayım yani şu an bile. Hayatındaki yeni bir olgudan söz etmiştin: Deniz. Deniz devam ediyor mu?

Denizle-denizlerle bağlantı kurmadan yazmak mümkün değil. Erkek yazarlar kış’la, soğuk’la (devam eder) ilişki içindedirler daha çok.

Bir önceki sorumun devamı olarak o konuşmamızda çıkamadığım cümlelerinden birisi de şuydu: “Çünkü edebiyat böyle bir şey, ölünceye değin (ve öldükten sonra bile) dünyadaki varlığımızla ve dirsek temasında olduğumuz herkesle yakından ilgili…” Bununla ilgili çok düşündüm ve ne yapacağımı aslında daha çok karıştırdım. Gerçekten ne yapmalıyız bizden sonrası için? Bunu yapabilir miyiz?

Evet, şimdi böyle okuduğumda benim de hoşuma gitti, artık okuyucu edebiyattan yana değil, belki hiçbir zaman edebiyattan yana değildi. Eğlenmek istiyordu. Bu kadınlar, bu adamlar kendilerini ne kadar ciddiye alıyor diyorlardı mutlaka. Artık onların zamanı…

Yeni romanının adı Onbaşı. On kesik başın başında nöbet tutan bir tavuskuşu kahramanı da… Latife tabii ki bu değil kitabının konusu, çünkü ben dahil kimseye söz etmedin. Ben kendine de söz etmediğini düşünüyorum. Kendinden habersiz mi yazarsın kitaplarını?

Yeni romanın adını yabancı dilde koymak istedim, belki tamamen unutulmuş, konuşulmayan bir dilde… Birkaç isim var aklımda… Ama dediğin gibi Latife bir yerde geçiyor, iki yerde geçmiyor.

2023’ün senin ve eserlerin için bir çıkış başlangıcı olduğunu hissediyorum katılır mısın buna?

İnsanlar nerdeyse 24 saat bir şeyler okuyor, dikte ediyor, yazıyor, yazının peşinden koşuyor, herhalde hiç bu devirdeki kadar okunup yazılmamıştı. Gelen geçen zamanda bir ayrım oldu, artık okuyucu da yazar. Eskiden normal insanlar benim hayatımı yazar mısın diyordu, lütfen ben sana ilginç hayatımı anlatayım sen de yaz diyorlardı. Şimdi buna gerek yok. İleri teknoloji sayesinde ilginçlikleri yazabilirler…

Sendeki bu rahatlık -kayıtsızlık değil asla- aynı zamanda okurlarını, gözlemcilerini ve takipçilerini de rahat tutuyor sanırım. Bunu tehlikeli bulmuyor musun edebiyatın iletişim olduğundan söz etmiştin?

Edebiyatın iletişim olduğu hep söylenegeldi, daha doğrusu iletişimin bir kolu. Bunu yeteri kadar yazı yazmış insanlar daha çok biliyor. Alımlıyor diyelim. Yeterince yazı yazmış insanlar, bizleri iletişimsel, edebi, etik açılardan geliştirmeye devam etmeliler. Her zamanki gibi. Görmediğimizi göstermeye, akıl oyunlarına, karşılıklı sempatiye devam etmeliler.

Kapak Fotoğrafı: Semra Topal

İlginizi çekebilir: Ayşım Okudan ile “Kedibiyat” Üzerine Bir Sohbet