1972 yılında, Uruguay rugby takımının Şili’ye doğru yol aldığı uçak, And dağlarının karlı yamaçlarının üstünden geçerken inanılmaz bir kaza geçirir. Kaza geçirir diyorum zira bu bir uçağın düşmesi şeklinde basitçe açıklanabilecek bir durum değil… Filmin yönetmeni “Jurassic World: Fallen Kingdom”, “The Impossible” ve “The Orphanage” gibi filmlerin de yönetmeni olan J. A. Bayona. Kalabalık bir cast ile çalışmanın zorluklarından çok avantajlarını göz önüne seren Society of the Snow, kaza sonrasında yaşanan epik bir hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Gerçek hayattan uyarlanan bu olaydaki detaylar trajik olduğu kadar da rahatsız edici. İyi bir romancının elinden çıkmış provokatif bir senaryo gibi. İzlemesi zor sahneler barındırdığı için önceden uyarayım. Adres: Netflix Türkiye.

Society of the Snow

45 yolcuyla hareket eden bu uçakta kazadan sonra 29 kişi hayatta kalıyor. Biz de bu kalanların mücadelesini, üstesinden gelmeye çalıştıkları zorlukları ve zaman geçtikçe karakterlerini tanıma şansı buluyoruz. Venedik film festivalinde kapanışta gösterilen ve genel olarak eleştirmenlerden iyi yorumlar alan filmin en güçlü yönü sürükleyiciliği. Zira görece uzun sayılabilecek süresinin etkisini bu sayede minimize ediyor. Teknik anlamda kusursuza yakın bir iş çıkaran Bayona’yı, özellikle kaza sahnesini tasarlama şeklinden ötürü tebrik etmek lazım. Sahnenin başlangıcında aldığınız nefesi sahne sonunda verme şansı buluyorsunuz…

Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.

Society of the Snow

Hayatta kalmak için yapılan fedakarlıklar ve yamyamlıkların arka arkaya geldiği bu buz gibi ortamda kimsenin aldığı kararları uzaktan sorgulayacak değiliz. Zira o halde bile hala birbirlerinin ölmeden önce onayını alıp o izinle hareket ediyorlar. Yani onurlu duruşlarını ve insanlıklarını kaybetmeden bu vahşi şartlarda nasıl hayatta kalabilirlerin tek bir cevabı varsa, onu da bu rugby takımı veriyor. Halihazırda takım olmanın ve bir kaptana sahip olmanın getirdiği dinamiklerden ötürü, diğer bu tarz hayatta kalma hikayelerinde gördüğümüz “Kim lider olmalı?” kavgalarının hiçbiri yaşanmıyor. Zaten bu kavgaya harcayacakları enerjinin ne kadar manasız olacağını o açlık sarmalında iyice anlıyor izleyici de.

Bu ekipten yola çıkan ikilinin, sırf geride kalanların hayatını kurtarmak için ekipmansız bir şekilde kat ettikleri mesafe dudak uçuklatan cinsten. Suyun başında karşılaştıkları adamı gördüğümüzde biz de en az onlar kadar rahatlıyoruz. Kurtarma ekibinin geldiği anlardan önce eldeki imkanlar dahilinde kameralara hazırlanan bu ekibin hayatta kalma aşkına büyük hayranlık duydum. Kimsenin kimseden bir şey saklamaması, imece usulü haftalarca hayatlarını idame ettirmeleri, 60 değil 100 gün olsa yine bir şekilde hayatta kalacaklardı herhalde dedirtiyor. Filmin benim için kazadan sonraki en feci anı ise ekibin radyodan kendilerini aramaya gelen ekiplerin daha fazla aramaya devam etmeyeceklerini öğrenmeleriydi. O an ki çaresizliği tam anlamıyla yazmak veya resmetmek pek mümkün değil herhalde.

 Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: Society of the Snow

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Netflix’te Bu Ay Neler Var