İş/okul ve ev dışında sık gittiğiniz üçüncü bir mekan var mı? Peki geçmişte var mıydı? Sık gittiğiniz bir park, kütüphane ya da bir kafe… Günlük iş/okul, ev çizgisi dışındaki bu mekanlar üçüncü mekan olarak adlandırılıyor ve bu mekanların günlük hayatımızdaki yerlerini kaybettikleri düşünülüyor.

“Üçüncü mekan” terimi ilk kez 1980’lerde sosyolog Ray Oldenburg tarafından ortaya atılıyor. İş veya ev dışında, giriş için çok az veya hiç mali engel olmayan ve konuşmanın birincil faaliyet olduğu fiziksel bir yeri ifade ediyor. Oldenburg’un The Great Good Place adlı kitabında aktardığı tarihi örnekler arasında, her biri farklı kesimlerden insanlara hitap eden Fransız kafeleri, Alman Amerikan bira bahçeleri ve İngiliz barları sayılıyor.

Daha güncel örnekler içinse: Friends dizisinde Central Perk, How I Met Your Mother’da McLaren, Brooklyn 99’da Shaw’s Bar’ı düşünebiliriz. Tekrar tekrar izlediğimiz dizilerin tümünde sıcaklığı artıran ortak bir detay olarak karşımıza çıkan bu konsept aslında üçüncü mekanların sıcaklığına da vurgu yapıyor. Gerçek hayattaysa üçüncü mekanlar yaşamımızdan neredeyse tümüyle çıkmış durumda ve onların yerini ise sosyalleşmek için gittiğimiz internet alıyor. Hatta iş-ev arasındaki, monoton bulduğumuz denklem ile evden çalışma ve freelance çalışma modellerinin norm haline gelmesiyle birlikte yaşam çemberimiz daha da daralıyor. Pandemiden kalma alışkanlıklar ve iletişim için kullandığımız fiziki mekanların azalması aslında sosyal medya obsesyonumuzu ve elimizin ister istemez telefona gitmesini açıklıyor. Çünkü interneti bir araçtan ziyade bir mekan olarak görmeye başlıyoruz.

İnternetin üçüncü mekanların yerini almasının bir diğer nedeniyse ekonomik gerileme. Oldenburg’un başlangıçtaki tanımına dönersek, üçüncü mekanlar mali sınırlamaları düşük mekanları ifade ediyor. Günümüzdeyse büyük şehirler başta olmak üzere, zincir kahvecilerde oturmanın bile maliyetinin ne denli yüksek olduğu düşünüldüğünde özellikle öğrenciler için erişilmez hale gelen dış mekanların yerini sanal buluşma noktalarının alması şaşırtıcı değil. Örneğin; Z jenerasyonu için Discord’u bir üçüncü mekan olarak düşünmek mümkün.

Bununla birlikte bu alan daralması dış etkenleri gerekenden çok daha fazla ciddiye almamıza neden olabiliyor. Birden fazla mekanda zaman geçirmek vizyonumuzu genişletip daha sakin olmamızı sağlarken sürekli aynı mekanda (internet ya da sosyal medya) bulunmak kaç ya da savaş sistemimizi tetikleyerek sorunları olduklarından daha büyük algılamamıza neden olabiliyor. Öte yandan metaverse evreni için hazırlandığımızı düşünülürse “sanal mekanlar” ifadesi farklı bir anlam kazanıyor. Örneğin; Colleen Reilly Forbes için hazırladığı yazısında konuya olumlu bir bakış açısıyla yaklaşıyor ve sanal üçüncü mekanların içedönükler, evde yaşayanlar ve bir yere seyahat edemeyenler için savunmasız, özgün olabilecekleri ulaşılabilir, güvenli alanlar olabileceğini savunuyor.

Kapak Fotoğrafı: unsplash.com/@britozour

İlginizi çekebilir: Nesliay Balcı’dan Üçüncü Mekan