“Geçmişi düşündüğümde -hemen hemen yenilmez zorluklarla dolu olan geleceği düşündüğümde, sevmediğim ve kaytarmak istediğim ya da tabiatımın kötü yanının kaytarmak istediği onca güç çalışmayı düşündüğümde; bana dönük, hep bana bakan gözleri düşündüğümde- başaramazsam suçun nerede, kimde olduğunu bilecekler. Bana ufak tefek serzenişlerde bulunmayacaklar ama doğru ve erdemli olan, saf altından olan, her konuda denenmiş ve eğitilmiş olduklarından, yalnızca yüzlerindeki anlam neler diyecek bana: ‘Sana yardımcı olduk, sana ışık verdik elimizden gelen her şeyi yaptık senin için, gerçekten dürüst bir çaba gösterdin mi? Hak ettiğimiz karşılık nerede?'” Vincent Van Gogh

La Mousmé
La Mousmé | Fotoğraf: nga.gov

Vincent Van Gogh, dünya sanatı için oldukça önemli bir isim, zaten bilmeyenimiz yoktur. Ben bu yazı ile ona dair herkesçe bilinen bazı detayları bir araya toplayarak ona duyduğum derin sevgi ve saygıyı ifade etmek istiyorum. Benim Van Gogh ile tanışmam, o meşhur “Starry Night” tablosunu görmemle başlıyor; uzun araştırmalar sonucunda farklı eserlerini keşfettikçe, hakkında çekilen belgesel ve filmleri izledikçe tadına varmam ve sonra da bırakamamam şeklinde devam ediyor. 

Hepimizin hayran olduğu Van Gogh Alive sergisi yeniden ülkemize geliyor mu diye her gün Grande Exhibitions‘tan takip ediyorum. Bir önceki Van Gogh Alive sergisi 2013 yılında Ankara Cer Modern’de gerçekleşmiş fakat ben o günlerde Vincent’tan habersiz bir üniversite öğrencisi olduğum için maalesef gidememiştim. 

Starry Night
Starry Night | Fotoğraf: pinterest.dk

Hollandalı sanat simsarı ve ressam Vincent Willem Van Gogh, 1853’te Hollanda’nın Zundert şehrinde doğuyor. Orta üst sınıfa mensup bir ailenin çocuğu olan sanatçının hayatı yatılı okullarda başlıyor. Çocukluğunda annesi tarafından resim yapmaya teşvik edilen Vincent’ın dil öğrenme konusunda oldukça yetenekli olduğu biliniyor; Vincent, Fransızca, Almanca ve İngilizce’yi iyi derecede biliyor ve bu dillerde tercümeler yapıyor.

Cafe Terrace at Night
Cafe Terrace at Night | Fotoğraf: vincentvangogh

Post-impressionist bir ressam olan Vincent Van Gogh, 37 yıllık yaşamının sadece son 10 yılında ve toplamda 2000’e yakın resim yapıyor. Yaklaşık 900 sulu boya / yağlı boya resmi ve 1100 kara kalem çalışma üɾetiyor. En meşhuɾ eserlerini ise ömrünün son iki yılında yapıyor. 

Van Gogh, resim yapmaya, çok sevdiği kardeşi Theo’nun ısrarıyla başlıyor. Resim yaptığı ilk 6 yılda, tarzını bulmaya çalışıyor ve tekniğini geliştiriyor ama Van Gogh’un resimleri o dönem Paris’teki popüler sanat anlayışı için fazlasıyla kural dışı ve karanlık bulunuyor; sanat çevrelerince hiç ilgi görmüyor.

Eskiden Vincent’in de yaptığı gibi sanat simsarlığı yapan kardeşi Theo’nun, Paris’te Monet, Degas gibi ünlü izlenimci ressamların resimlerine ev sahipliği yaptığı bir sanat galerisi bulunuyor. Burada Van Gogh, Theo’nun aracılığıyla Parisli ressam Seurat’la tanışıp noktalama tekniğini öğreniyor ve kendi resimlerine bu tekniği adapte ederek renkleri keşfediyor; karanlık resimlerini renklenmeye başlıyor.

Self Portrait Bandaged Ear
Self Portrait Bandaged Ear | Fotoğraf: courtauld.ac.uk

1888’de Güney Fransa’da, iklimini çok sevdiği ve her mevsimi bahar gibi güneşli geçen Arles’e taşınıyor ve evini güneyin resim stüdyosu yapma hayali kuruyor. En sevdiği ressam arkadaşı Gauguin’i, birlikte çalışmak için o meşhur sarı evine davet ediyor. Gauguin ve Vincent ’in 2 aylık macerası, sanat açısından çok verimli başlayıp bir tartışma sonrasında Vincent ’in kendi kulağını kesmesi ile sonuçlanıyor. Hem arkadaşını hem kulağını hem de hayallerini kaybeden Vincent büyük bir bunalıma giriyor. 

The Yellow House
The Yellow House | Fotoğraf: therecord

Bu tarihten sonra Vincent‘in hayatı tedavi merkezlerinde geçiyor ancak aynı zamanda olağanüstü verimli bir döneme giriyor; en ünlü resimlerini bu son 2 yılda yapıyor. Kaldığı klinikte 1 yıl içinde 150’ye yakın resim yapıyor; resimleri sergilerde yer alıyor, övgüler topluyor… Hatta eski dostu Gauguin de resimlerinden birini görüp büyüleniyor. Gauguin daha sonra Vincent’a mektup yazıyor; hem onun sanatını övüyor hem de onu affettiğini dile getiriyor..

Self Portrait With Felt Hat
Self Portrait With Felt Hat| Fotoğraf: vangoghmuseum.nl

Vincent, Theo’ya yakın olmak için Paris’e yakın bir kliniğe geçiyor; buradaki 70 gününde 70 resim yapıyor. Ailesine, orada çok mutlu olduğunu söyleyen bir mektup da yazıyor ancak bir gün resim malzemeleriyle çıktığı yürüyüşte kendini göğsünden vuruyor ve 2 gün sonra vefat ediyor.

The Red VineYard
The Red VineYard | Fotoğraf: pushkinmuseum.art

Eserleri, ölümünden bugüne şiirlere, romanlara konu olan Vincent, ne yazık ki yaşamında kıymeti bilinmeyen sanatçılardan bir tanesi. Yaşadığı süre içinde sadece “Kırmızı Üzüm Bağları” adlı eserinin satıldığını görebilen Vincent, şu an eserleri Dünya’da en çok değer gören ressamlardan biri. Resimlerinin birçoğunu akıl hastanesinde yatarken ve dolayısıyla akıl sağlığının çok da düzenli olmadığı zamanlarda yapan Vincent Van Gogh, hayal güçlerimizin sınırlarını zorlayan eserlere imza atan ve ölümünden sonra sanat tarihindeki en önemli ressamlardan biri olarak anılan bir sanatçı.

“Ben işime ruhumu ve kalbimi verdim, bu süreçte de aklımı kaybettim.” sözleriyle kendini her zaman kabullenen ve insanlar tarafından da çaresiz bir kabulleniş arzusu ile çırpınarak kısacık bir ömür sürmüş olan Vincent’in hayatını okudukça, eserlerine baktıkça delilik ile dahilik arasındaki o ince çizgiyi daha net görebiliyoruz. Resim sanatında olduğu kadar edebiyat alanında da usta olan Vincent’i daha iyi anlamak için kardeşi Theo’ya yazdığı 900’den fazla mektubu, Vincent Van Gogh Letters‘tan okuyabilirsiniz. En büyük derdi ayrılık ve yalnızlık olan bu olağanüstü sanatçıyı daha çok anlamak ve anlatmak ümidiyle…

“Söylenen basit bir söz, bu konuda bende kesinlikle hiçbir değişikliğin meydana gelmediğini, içimde bir yara olarak durduğunu ve duracağını, yerli yerinde kaldıkça kapanmayacağını gösterdi bana. Aradan yıllar geçse de ilk günkü gibi kalacak.” – Vincent Van Gogh

Kapak fotoğrafı: vincentvangogh.org

İlginizi çekebilir: ArtsyMagger’dan İstanbul Sergi Takvimi