Kokteyllerle ilişkim “her şehirli genç kadın gibi” Sex and the City dizisinde Carrie ve grubunun Cosmopolitan sevdasını izlemem üzerine bu kokteyli deneyip aşık olmamla başladı. Daha sonra erken 20’li yaşlarımı alkol-‘chaser’ oranını “yanlışlıkla” altı ölçüye bir ölçü ayarladığım son derece “başarılı” kokteyllerle arkadaşlarımı zehirleyerek geçirdim 🙂 30’larıma yaklaştığım bu günlerdeyse iyi kokteyl yaratmanın ne denli hassas ve özen gerektiren bir sanat olduğunu biliyorum. Şanslıyım ki bu işin uzmanlarıyla bir araya gelebilmemi sağlayan bir işim var. Yakın zamanda Lucca’nın davetinde ödüllü miksolojist Agostino Perrone ile bir araya gelme şansı yakaladım ve aklımdaki sorulara yanıt aldım.

Görsel: Team Diageo

Röportaja geçmeden önce size biraz Agostino Perrone’u tanıtarak başlamak istiyorum. Perrone, dünyanın en ünlü miksoloji ve bar yarışması World Class’ın da Jüri Başkanı ve miksoloji sahnesinin dünya çapında en önde gelen isimlerinden biri. Worlds top 50 Bars’da ilk sıralarda yer alan ve Londra’nın bir numaralı barlarından olan Connaught Bar ile birlikte bar sektöründe devrim yaratmadan önce Battersea’deki Dusk ve ardından Notting Hill’deki Montgomery Place gibi önemli lokasyonlarda çalışarak ismini duyurmuş bir miksolojist.

Benim özellikle ilgimi çekense Bartender.it’i kuruşu. Miksolojiye adanmış ilk İtalyan dergisi ve ağı olan Bartender.it, Perrone’nin sektörüne duyduğu tutkuyu doğduğu yer olan İtalya’daki yerel barmen topluluğuna ilham vermek ve onları desteklemek amacıyla kurduğu bir organizasyon. İtalyanların bu tutkusunu birçok disiplinde görüyor ve takdir ediyorum. Örneğin; asıl ilgi alanım olan moda tarafında Neous gibi markalar İtalya’da, yüzyıllık geleneksel el işçiliği tekniklerini yaşatıyor. Perrone’nin çalışmaları da bana bunun miksoloji ve ‘hospitality’ alanındaki bir benzeri bu bakıma ve bize ilham olabileceğini düşündüğüm bir anlayış. Neden rakılı kokteyllerimiz ya da hat sanatından ilham alan çanta tasarımlarımız olmasın? O halde gelin ilham toplamak için Perrone’nin vizyonuna birlikte bakalım.

Agostino Perrone | Görsel: Team Diageo

Tanıştığımız için çok mutluyum. Sizi Lucca’da çalışırken izlediğimde ilk gelen şey: “Bu modern büyü!” oldu. Miksoloji sahnesinin en önemli figürlerinden biri olarak, kokteyl hazırlamanın ruhsal bir yönü olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet bence de bir sihir var; aslında bu sizin malzemeler, kullandığınız araçlar ve misafirlerle aranızda yarattığınız bir bağ. Bu sihir hemen ulaşılabilen bir şey de değil üstelik. Tekniğinizin sizin için doğal bir hareket haline gelene kadar geliştirilmesi gerekiyor ki karşınızdaki insanlarla spontane bir şekilde bu bağı kurmak için kendinizi adayabilin.

O zaman bizi miksolojiyle olan yolculuğunuzun en başına götürebilir misiniz? İlk hazırladığınız kokteyl hangisiydi ve hayatınızın bu işin etrafında şekilleneceğini tahmin etmiş miydiniz?

Yolculuğum, İtalya’nın Como Gölü’ndeki küçük bir kasabada, çok genç bir Ago Perrone ile başladı. Burada, fotoğrafçılık tutkumu ve öğrenimimi finanse etmek amacıyla bir barmen olarak çalışıyordum. Konuklarımın hikayelerinden büyülendim, misafirperverlikle ve yeni kültürlerle tanışmak için dünyayı dolaşma fikrineyse aşık oldum. Bu yüzden barmenlik kariyerini izledim ve şimdi hayalimin gerçekleştiğini söyleyebilirim: Lezzetlere, insanlara ve seyahate olan tutkuyu her gün karıştırıyorum! İlk kokteyli hazırladığım içki bir Negroni’ydi, dünyayı fetheden özgün İtalyan kokteyli…

Görsel: Team Diageo

İtalyan içkilerinin bir elçisi olarak dünya çapında seyahat ettiğinizi biliyorum. Diğer kültürlere özgü malzemeleri de keşfetmeyi seviyor musunuz? Örneğin, Türkiye’de bulundunuz süreçte Türk rakısını deneme fırsatınız oldu mu?

İtalyan mirasını misafirperverlik ve malzemeler açısından temsil etmek her zaman önemli oldu benim için. Bununla birlikte, köklerime genişlemek için her zaman geniş bir vizyonla bakıyorum gittiğim yerlere: buraya, Londra’ya ve seyahat etme fırsatı bulduğum her yere… Kültürel etkileri malzemelerin üstüne karıştırmak, mesleğim ve sürekli kişisel gelişimim için anahtar. Londra’da inanılmaz bir kültür ve uzmanlık karışımı var. Hepimiz bundan hem faydalanıyor hem de buna katkıda bulunuyoruz. Bu da ilham kaynakları paha biçilemez bence. Seyahatler, ufuklarımı genişletmek ve bilgimi artırmak için de hayati öneme sahip. Türkiye’ye gelmek de yerel misafirperverlik duygusunu keşfetmek ve İstanbul’un zengin tarihine dalmak bakımından inanılmazdı. Burada yüzyıllardır şehrin kalbinde olan kültürel değişim duygusunu soluyabiliyorsunuz. Birçok baharat ve malzeme denedim; bunlar arasında rakı da vardı, bu bir bar çalışanı olarak kitaplarda okumaya alışkın olduğumuz bir şeydi ama yerel halkla birlikte, burada tadına bakmak gerçekten özeldi.

Kariyerinizin devamı boyunca tek bir kokteyl hazırlama izniniz olsa hangisini seçerdiniz?

Martiniyi seçerdim çünkü martini dünyanın en çeşitlilik gösterebilen ve bu sayede de kişiselleştirilebilen kokteyli. Örneğin; Londra’daki The Connaught Bar’da, bu kokteyli bir ikon haline getirdik ve misafirlerimize özelleştirilmiş bir deneyime dönüştürdük. Malzemelerden oranlara, aromatik acıların ruha hitap etmesi için her şeyi düşündük. Bu içki, misafirperverliğimizi tatmanın bir yolu.

Sizce insanların kokteyl hazırlarken yaptıkları en yaygın hata nedir?

Temelleri ustalaşmadan aşırıya kaçmaya çalışmak yaygın bir hatadır. İlk olarak, kristal berraklığında buz gibi çok önemli bazı unsurlardan başlayın ve yüksek kaliteli malzemelere odaklanın. Sonra misafirperverlik deneyimine ve insanları karşılama ve sıcak bir ortam sunma detaylarına odaklanabilirsiniz.

Miksoloji trendlerini takip ediyor musunuz yoksa gelenekseli korumayı mı tercih ediyorsunuz?

Açıkçası ben profesyonel ve hazırlıklı kalmayı tercih ediyorum. Bir de her zaman keşfetmeye ve daha fazla öğrenmeye açık kalarak ilham topluyorum.

Kapak Fotoğrafı: Görsel: Team Diageo

İlginizi çekebilir: Elif Bengisu Saygı’dan Kokteyl Tarihi