Kitaplar, diziler, filmler çoğunlukla İstanbul’da geçer o yüzden benim gibi Ankara’da doğup büyümüş biri için Ankara’da geçen hikayelerin yeri ayrıdır. Ankara, Mon Amour!’da bu yüzden en sevdiğim kitaplar arasında yerini aldı. Yenimahalle’den Gençlik Parkı’na, Küçükesat’tan Kuğulu Park’a oradan Kızılay’a uzanan bu sıcacık ama hüzünlü kitap iki ailenin kesişen hikayesini anlatıyor.

“Her gün uyandığımda yaşadığımı, sadece yaşadığımı, varlığımdan başka hiçbir şey hissetmediğim o ne mutlu ne de mutsuz anın hemen arkasından başlardı hayat.”

1969 Ankara’sında Yenimahalle’nin bahçeli evlerinde oturan Suna, annesinin yaptığı tiridi yiyip sokakta çocuklarla gazoz kapağı savaşları yapar. Ektiği susamlardan simit ağacı çıkmasını umar, montları üst üste asmazsa üşüyeceklerine inanır. Kendi çocuk dünyasında yetişkinlerin hayatını anlamaya çalışır. Suna’nın hayatı, Bahçeli Köşk’e bir ailenin taşınması ile değişir. Bu ailenin kızı Emel, Suna gibi değildir daha kırılgandır, çamurla oynamanın keyfini bilmez, Suna’nın aksine puding değil sütlaç sever. Ama yine de Suna ile Emel, çocukların o kolay arkadaş olabilme yeteneği ile hemen arkadaş olurlar. Onların arkadaşlığı aracılığıyla aileler de tanışır.

Bu iki ailenin hikayesi 3 bölüme ayrılır, her bölüm farklı bir anlatıcının bakış açısı ile anlatılır. İlk anlatıcı Suna henüz okula başlamamıştır ve her şeyi bir çocuğun bakış açısı ile anlatır.  İkinci anlatıcı Emel 1980’lerin Ankara’sında 20 yaşında karşımıza çıkar. ODTÜ, eylemler, gizli buluşmalar, ile darbeden çok darbeden etkilenen insanların hayatı anlatılır. En son olarak da olanları Ömer’den dinleriz, onunla birlikte eski bir Fransız apartmanına gider Madam Litvak ile tanışırız. Duyguların, yaşanmışlıkların iki insanı bir araya getirmesini, İkinci Dünya Savaşı’nın etkilerini ve tabii yine aşkı, ayrılıkları anlatır yazar bize.

Dönemin mahalle ilişkilerine, aile hayatlarına, siyasi olaylar karşısında halkın yaşadıklarına şahit olurken bir yandan yasak bir aşk, parçalanan hayatlar ve yıllar geçse de kopmayan bir arkadaşlık  anlatılıyor. Her ne kadar ayrılıklar ile hüzünlendirse de aynı şekilde kopmayan bağlar ile içimizi ısıtan bir kitap Ankara Mon Amour! 167 sayfa ile kısa olsa da duygu yüklü bir hikaye. Akıcı ve yalın anlatımı, hem hüzünlü, hem keyifli hikayesi tam hayatın kendisi gibi. Ben çok sevdim ve yazarın tüm külliyatını tamamlamayı planlıyorum. Sizin de ilginizi çektiyse özellikle tam kış akşamları battaniye ile koltuğa kurulup okumak için ideal!

Kapak Fotoğrafı: Derya Dinçer

İlginizi çekebilir: Melike Büşra’dan Kışın Okunacak Kitaplar