Her şehrin bir ruhu ve karakteri olduğunu düşünür, yaşanılan şehrin kişiyi etkileyip şekillendirdiği, geliştirdiği, olgunlaştırdığı fikrine inanırım. Ben de ruhuma sinen şehir Strazburg hakkında bir günlük rehber yazmak istiyorum sizlere; nereye gidilir, ne yenir, ne içilir…

Strazburg
Strazburg | Fotoğraf: Unsplash / Sebastiano Piazzi

Felsefede bile kendine yer bulmuştur şehir-insan bedeni analojisi. Farabi bile şehrin merkezini bedenin kalbine benzetirken caddeleri damarlara, yöneticileri ise beyne benzetmiş. Ya da ne demiş Yahya Kemal İstanbul için; “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel.” Aslında şehre ruhunu veren içindeki insanlar, yaşanmışlıklar, anılar, kahkahalar ve gözyaşları değil midir? İçinden insanı söküp attığınızda şehir de ruhunu kaybeder. Keza tüm tarihi, mimariyi, müziği, zaferleri, savaşları yaşatan, kısaca şehre kimliğini veren insandır. Tüm bunlara ilaveten şuna da çok inanırım; her insanın bir insan formunda ruh eşi varsa, kesinlikle şehir formunda da bir eşi var.

Günübirlik Strazburg Gezisi

Strazburg
Strazburg | Fotoğraf: Unsplash / Jametlene Reskp

Strazburg, Fransa’nın Alsace bölgesinde bulunuyor, ki bu bölgenin stratejik konumu, şehrin Almanlar ve Fransızlar arasında sürekli el değiştirmesine sebep olmasıyla ünlü. Strazburg, bir Christmas marketi şehri olmanın çok daha ötesinde. Mesela matbaa Çin’de bulundu evet ama modern matbaa Gutenberg tarafında bu şehirde başlatılıyor, Fransa milli marşı “Le Marseillaise” burada yazılıyor ve Alman yazar Goethe hayatının bir kısmını burada geçiriyor. Türk Hava Yolları’nın İstanbul-Strazburg direkt uçuşları ile 3.30 saatte varabileceğiniz şehrin tarihini internetten araştırabilirsiniz, ben işin daha keyif kısmına yoğunlaşıp Strazburg’ta bir gün nasıl geçirilir sizinle onu paylaşacağım.

Şehir içi ulaşım kolaylığının deneyimlediklerim içinde en kolayına ve kullanışlısına sahip bu şehirde aslında her yere yürümeniz taraftarıyım; keza şehir karşınıza her köşesinde bambaşka bir güzellik çıkarıyor. Hele ki seyahatinizi yazın planlıyorsanız mutlaka yaya kalmanız gerektiğini söyleyebilirim. Eğer toplu taşımada ısrarcıysanız da otobüs ve tramvay sizi her yere götürmek için yeterli olur.

Parc de l’Orangerie  Konum

Özellikle sonbaharda her renkten ağacı bir arada bulabileceğiniz Parc de l’Orangerie, hemen yakınında barındırdığı Avrupa İnsan Hakları MahkemesiAvrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu ile bir turist için kahvaltı sonrası harika bir durak. Parkın sükuneti ve huzuru içinde insan düşünmeden edemiyor. Bu parka yakın çalışanlar ne şanslı! İstemeden ekliyor insan; ülkemizde neden böyle bir park kültürü yok?

Dilerseniz ön rezervasyonla içini de gezebileceğiniz Avrupa Konseyi, bence dışardan bile yeterince şaşalı ve gösterişli. Türkiye ve Rusya’nın da üyesi olduğu konsey, aslında Türkçe’deki karşılığı sebebiyle anlam karmaşası yaratıyor. Kısaca açıklamak gerekirse; Avrupa Konseyi (Council of Europe), her ne kadar aralarında iş ve karar birlikteliği olsa bile Avrupa Birliği Enstitüleri’nden tamamen bağımsız bir kurum ve aynı zamanda Avrupa kıtasının önde gelen insan hakları savunma organizasyonlarından biri. Avrupa Zirvesi (European Council) ise Avrupa Birliği’nin karar alma sürecinden sorumlu üç organdan biri ve Türkiye’nin bu organla ilgisi bulunmuyor.

Strazburg Notre Dame Katedrali  Konum

Bir Avrupa kentini gezerken ana katedrale uğramamak hata olur, benden söylemesi. Dünyanın en yüksek 6. kilisesi olma özelliğini taşıyan Strazburg Notre Dame Katedrali, şehrin tam göbeğinde bulunan, mimari sevenler için heybetli ve tumturaklı gotik bir eser. Victor Hugo bu katedrali dev ve narin harika” olarak betimlemiş.

Musee Alsacien    Konum

Alsace Bölgesi’nin kültür ve tarihini merak ediyorsanız 1902 yılında kurulan Musee Alsacien‘e gitmelisiniz. Strazburg’ta her ayın ilk pazar günü bu müzenin ücretsiz olduğunu da not etmenizi tavsiye ederim. Şehrin kendisi bir müze aslında. Tüm yapılar o kadar iyi muhafaza edilmiş ki, özel olarak müzeye gitmenize gerek yok bile diyebilirim fakat yine de bahsi geçen müzeye gidip yerel insanların geçmişteki yaşam tarzlarından oyuncaklara, kıyafetten eşyalara keşifte bulunabilirsiniz. 

L’atelier 116 Konum

Avrupa’nın en karakteristik şehirlerinden birinde sabah uyandınız, güzel bir kruvasan-kahve keyfi yapıp geleni geçeni seyretmek istiyorsunuz… Lokallerin de favori al-git mekanlarından biri olan Atelier 116, bu deneyim için şehrin en iyilerinden biri. Son derece lezzetli ve günlük Fransız “baguette”lerden sandviçler, üzerine çeşitli marmelat ve reçellerle brioche’lar, çekirdek, domates, kekik ve zeytinle çeşitlendirilen fougasse’lar, Fransız çöreği olarak da bilinen çikolatalı beignet’lar bulabileceğiniz bu mekanda sizi oldukça enerjik ve arkadaş canlısı bir ekip karşılıyor. İster fırının dışındaki küçük masalarda yerinizi alın, ister kahvenizi çöreğinizi alın ve Petite France’e güzel bir yürüyüş yapın… Binaların tamamının 16. ve 17. yüzyıla ait olduğu bu bölge, ahşap evlerin ve kendine has yapıların bir arada olduğu, nehrin etrafında harika bir nokta!

Maison Kammerzell Konum

Mumunuzu yakıp duanızı ettikten sonra katedralden çıkar çıkmaz sağınızda yer alan Maison Kammerzell‘de Alsace Bölgesi‘nin meşhur lokal yemeği Choucroute‘un (şukrut) lezzeti, hayatı boyunca sadece lahana ve suyla beslenen büyük Yunanlı filozof Diyojen’e hak verdiriyor! Şarapta bekletilmiş lahana üzerine konan domuz sosisi ve domuz jambonla servis edilen bu yemek tüm Alsacen’nin favorisi.

La Cloche a Fromage Konum

Son olarak sözü sadece bu şehir bazında değil genel anlamda benim en sevdiğim restorana getirmek istiyorum; La Cloche a Fromage! Her ne kadar bir Alman atasözü; “Peynir sabahleyin altın, öğlen gümüş, gece kurşun gibidir.” dese de, buraya akşam gitmelisiniz derim. Randevusuz girdiyseniz Allah’ın sevgili kulu olduğunuz anlamına gelen bu peynir fondü restoranının kendi internet sitesinde diyor ki: “Peynir, 19. yüzyıla kadar burjuva masalarında görünmedi.” Bunu duyunca burjuvalar adına üzüldüm. Blue cheese’li (mavi peynir) fondüleri kesinlikle favorim! Her ne kadar 4 kişilik olsa da, her seferinde iki kişi rahat bitirdik. 🙂 Raclettes (raklet) severler için de hazine değerinde olan bu restoran, müthiş bir şarap menüsüne sahip. Bu noktada size güzel bir bilgi vereyim; raclette Fransızca sıvamak, sıvanan anlamına geliyor. Patates, turşu, sosis, kuru et ve benzeri ürünlerin üzerine bıçakla sıvanan bu özel peynir, beyaz şarap ile üretiliyor. Mineralli Pinot Noir Alsace haricinde bir öneri gerekirse Reisling’lerinin oldukça meşhur olduğunu söyleyebilirim. 

Bir diğer lokal yemek önerimse tartışmasız; Almanca alevli kek anlamına gelen Tarte Flambee / Flammekueche! Bölgenin kendine özgü pizzası olan bu yemek benim gibi şikemperverler için bir ana yemekten çok aperitif sayılıyor. İki yemek arası yediğim bu lezzet, gravyer peyniri ile yapılıyor ama tatlı severler tarçınlı-elmalısını veya Nutellalı’sını da deneyebilir. Tarte flambee’yi Strazburg’ta her restoranda bulmanız mümkün. Bu tatlıyı yiyebileceğiniz favori restoranlarımsa Creperie Bol d’Air ve Aux Armes de Strasbourg.

Strazburg’un bendeki yeri çok ayrı. Yazıya girişte de bahsettiğim gibi belki de içindeki insanlardır şehri bu kadar özel kılan, kim bilir? Ama bir turist olarak Strazburg’dan hem tarihi hem yemekleri hem şarapları anlamında son derece tatmin olarak ayrılacağınıza eminim. Strazburg’a gidecek olursanız bana ulaşın, zira önerilerim bu yazıyla sınırlı kalmayacak!

Kapak fotoğrafı: Unsplash / Veronica Reverse

İlginizi çekebilir: Cana Keles’ten Güney Fransa Rotası