Geçtiğimiz haftalarda vizyona yeni giren ve çok merakla beklediğim bir filmi izleme fırsatım oldu. David O. Russel’ın yönetmenliğini yaptığı hem oyuncu kadrosu hem konusuyla beni etkileyen bu film “Amsterdam”. Film ABD başkanı Roosevelt’e düzenlenen bir suikastı konu alan gerçek bir hikâyeye dayanıyor. Kısaca spoiler vermeden bahsetmek gerekirse film 1930’larda komplo, aşk, cinayet üçgeninde geçiyor. Ancak bu yazımın konusu Amsterdam filmi değil, bu filmin aklıma getirdiği bir kadın sanatçı; Hannah Höch. Alman Dada sanatçısı olan Höch’ü bana anımsatan ise bu filmdeki bazı kolaj çalışmaları oldu. Öyle ki filmin karakterlerinden Valerie’nin savaşa karşı sevginin, neşenin ve mutluluğun kazanacağına dair olan tezine ithafen yapmış olduğu kolajlar hem filmin içerisinde hem de sonunda seyirciyle buluşuyor. İşte, beni etkileyen bu kolajlar da bu yazımın konusunu olan Hannah Höch hakkında yazmam için bana ilham kaynağı oldu.

Amsterdam
Amsterdam | Fotoğraf: louderthanwar.com

Dada Akımı ve Hannah Höch

Benim Hannah Höch ile tanışmam yine öncü Dadaist sanatçılardan biri olan Kurt Schwitters’in yazarı olduğu “Üç Öykü ve Diğer Küçük Şeyler” adlı kısacık bir kitapla oldu. Bu kitabı okurken kapağında bulunan kolaj dikkatimi çekmiş ve üzerine birazcık araştırma yapmıştım; kolaj Hannah Höch’e aitti. Hannah Höch’ten bahsetmeden önce ise, ilk Dada akımından söz etmem gerekiyor. Dada akımı, Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan, düzende var olanı kökten yok etmeyi benimseyen devrimci bir sanat akımı. Akademi dahil olmak üzere geleneksel olan her şeyi yıkmak ister. Bu akımın sanatçıları gerçekliği absürtlük olarak gösterirler. Bu yönüyle Dada Akımı sanat eserleri Naziler tarafından dejenere sanat eserleri olarak görülmüş. Hannah Höch de Dada kavramı içerisinde politik illüstrasyonlarıyla ve fotomontajlarıyla tanınmış sanatçılardan biri. Her ne kadar Dada akımından yenilikçi devrimci bir sanat akımı diye bahsedilse de o dönem için kadın erkek eşitliğini savunan bir akım olamamış, bu nedenle Hannah Höch’ün değeri ancak yaşamının sonlarına doğru anlaşılabilmiş. Dadaizm dendiğinde de akla ilk gelen isimler George Gross, Raoul Hausmann ve Kurt Schwitters’tir.

569_1964_cccr-press-site
Indian Dancer, Hannah Höch | Fotoğraf: moma.org

Hannah Höch kolajlarını oluştururken yaşadığı döneme ait slogan fotoğraf ve makine parçalarını kullanmış. Yaşadığı dönemin olaylarına kadın bakış açısıyla yaklaşmış ve kadının toplumda yaşadığı sınıfsal ayrımın değişmesiyle ilgili konulara eğilmiş. Höch’ün fotomontajla tanışmasında ise o dönemde çalıştığı bir derginin ve aynı zamanda bir seyahati sırasında askerlerin ailelerine gönderdiği fotoğrafların etkisinin olduğu tahmin ediliyor. Öyle ki savaş sırasında sıkı denetim olması nedeniyle askerler bulundukları ortamı, durumlarının iyi ya da kötü olduğunu fotoğraflara yapıştırdıkları bazı sembollerle ifade ettikleri söyleniyor. Höch de fotomontajlarla o dönemin bütün yönlerini gülünç fotoğraflarla ironi yaparak halkın yüzüne vurmayı amaçlamış.

Fotomontaj mı Kolaj mı?

hhcut
Dada Mutfak Bıçağıyla Yarılmış Almanya’nın Son Weimar Bira Göbeği Kültürel Dönemi, Hannah Höch | Fotoğraf: smarthistory.org

Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş ile ilgili çarpıtılan gerçeklik ve ulusalcı duygular nedeniyle halk, savaşın yıkıcılığı ve korkunçluğu konusunda doğru düzgün bir fikre sahip değildi. Fotomontaj tekniği de Birinci Dünya Savaşı sırasında ülkelerin halkı savaşın yıkıcılığı konusunda manipüle etmek istemesiyle ortaya çıkmış yani hükümetler fotoğraflar üzerinde oynayarak savaşın yıkıcılığını ve şiddetini manipüle etmiş.  Bu eserler her ne kadar kolaja benzese de aslında fotomontaj ve kolaj birbirlerinden farklı iki teknik. Kolaj kübist sanatçıların belli bir estetik kaygı barındırdığı, sanata yenilik katmak için ortaya çıkardıkları bir teknik iken fotomontaj kolaja göre politik bir amaç benimser ve bir slogan anlamı içerir.

“Amsterdam” filmini izlerken bana bu sanatçıyı hatırlatmasıyla filmin ayrı bir yeri oldu bende. Verdiği mesajlar da filme ayrı bir anlam katıyor. Bu filmde de savaşa karşı sanatın büyük bir güce sahip olduğunu görüyoruz. Sanat her türlü her durumda ruha iyi geliyor, ruhu besliyor. Özgürlüğü ayakta tutuyor ve hayat damarlarına hep yenilerini katıyor.

Kapak Fotoğrafı: smarthistory.org

İlginizi çekebilir: Ezgi Cenk’ten Marcel Duchamp