Yeni yerler ve tatlar keşfetmeyi her ne kadar çok sevsem de müdavimlik kavramına karşı da ayrı bir ilgim var diyebilirim. Çünkü yeni mekanlar keşfetmenin heyecanı, yarattığı o merak duygusu çok ayrı olsa da, bildiğim, içinde zaman geçirmekten keyif aldığım ve tanıdık simalar gördüğüm mekanlara gitmenin verdiği keyif apayrı. Özellikle kafede hem okumalar yapıp, yazı yazmayı hem de tek başıma ya da sevdiğim insanlarla sosyalleşmeyi çok seven biri olarak, “kafe müdavimliği” oldukça benimle özdeşen bir tanım diyebilirim… Durum böyle olunca da tabii ki hayatımı bir süre geçireceğim yerde yani Padova’da, kendime yeni kahve rotaları çizmek yapılacaklar listemde ilk sırada yer alan maddelerden biri olmuş oldu.  Üstüne kahve tutkum da eklenince büyük bir motivasyonla kahve rotası keşiflerine başladım ve belki ileride sizin de Padova’ya yolunuz düşerse (belki çoktan düşmüştür) diye notlarımı sizinle paylaşmak istedim 🙂. Fakat Padova’daki kahve deneyimimden bahsedeceksem, Italya kahve kültürünün ruhunu bana evde de yaşatan (özellikle havalar bu kadar soğumuşken), hem de en sıradan kahve içme anımı bile daha romantik hale getiren Moka Pot’tan bahsetmezsem olmaz diye düşündüm. Bu nedenle yazının ilerleyen kısımlarında da Moka Pot’un Italyan kültüründeki yeri ve tarihi hakkında öğrendiklerimi kısaca sizinle paylaştım. Kahvelerinizi aldıysanız yazının detayına geçebiliriz🙂!

Padova’da Kahve Durakları

Bottega Del Caffè Dersut

Girişinde Giuseppe Verdi’nin “Kahve kalbin ve ruhun merhemidir” (Il caffè è il balsamo del cuore e dello spirito) sözü ile size karşılayan Bottega Del Caffè Dersut, Padova’da şimdiye kadar gitmeyi en çok sevdiğim kahve noktalarından biridir. Altinate sokağında yer alan ve 2002 yılında açılan Bottega Del Caffè Dersut, hem iç mekanı hem de dış mekanı ile oldukça keyifli bir yer olup, kahveleri de oldukça lezzetli. Bazı tatsız deneyimlerimden sonra samimi ve güler yüzlü insanların çalıştığı yerlerin değerini daha iyi anlamış biri olarak, buraya her geldiğimde samimi ve güler yüzlü insanlarla karşılaşmak da burası hakkında sevdiğim detaylardan biri.

Ayrıca, her ne kadar yeri Padova’da olmasa da Treviso’da bulunan, 2010 yılında “Geleceğe bakmak, geçmişi unutmak anlamına gelmez” mottosuyla (“Gelişmek için geçmişle bağlarını kopar” diyen fütüristlere sanki bir selam verilmiş gibi🙂) açılan Dersut Kahve Müzesi yani Museo Del Caffe Dersut, Italyan kahve kültürünün gelişimini merak edenler için güzel bir seçenek diyebilirim.   

Padova Kahve Durakları, Bottega Del Caffè Dersut
Padova Kahve Durakları, Bottega Del Caffè Dersut | Fotoğraf Kaynağı: Ezgi Cenk

Steampower

Öncelike Steampower için oldukça rahat, sevimli veya bir başka değişle “cozy” bir iç mekana sahip olduğu için özellikle hava durumunun dışarıda kahve içmeye pek izin vermediği günlerde gidilebilecek oldukça keyifli mekan olduğunu söylemek isterim. Tabii, bu demek değil ki dış mekanı güzel değil… Şehrin tarihi meydanlarından biri olan Piazza delle Erbe’de yer alan Steampower’ın dış kısmındaki Palazzo della manzarasına bakan masalarında oturma fikri de oldukça keyifli.  Ayrıca turistlik sayılabilecek konuma sahip olsa da fiyatları hiç de “turistlik mekan” pahalılığında değil.

Dahası, dışarıda çalışmayı oldukça seven biri olduğum için Steampower’ın bu konuda kişiyi rahat hissetirmesi, ”bilgisayarda çalışacağım da umarım rahatsız olmazlar” hissine kapılmama neden olmaması da oldukça sevdiğim yönlerinden biri (Sonuçta bazı yerlerde alenen masamızı meşgul etme demeseler de bakışları ile bunu hissettiren kişiler olabiliyor…). Ek olarak, kahve çekirdeği açısından şimdiye kadar gittiğim yerlere kıyasla en geniş çeşitliliğe sahip olması, mekanın ambiyansından bağımsız olarak iyi bir kahve içmek isteyenler için de  Steampower’ı oldukça ideal bir seçenek haline getiriyor. Siz de Padova’da Palazzo della Ragione manzarasına karşı kahve keyfi yapmak, çalışmak, sevdiklerinizle/kendinizle sosyalleşmek ya da bir Italyan edasıyla hızlıca bir espresso içip, güne devam etmek istiyorsanız listenize Steampower’ı eklemenizi öneririm. 

Padova Kahve Durakları, Steampower
Padova Kahve Durakları, Steampower | Fotoğraf Kaynağı: Ezgi Cenk

Pedron Caffè

Ahşap ağırlıklı iç dekorasyonu, loş ışık aydınlatması ve arka plan müziği ile oldukça keyifli bir ambiyans sunan Pedron Caffè, Padova’da en sevdiğim kahve içme ve çalışma rotalarından biridir. Tabii iç ambiyansında zaman geçirmeyi ve çalışmayı çok sevip, ahşap ve loş ışık ağırlıklı atmosferinde huzur bulsam da hava güzelse ya da soğuk hava ile aranız iyiyse revakta bulunan masalarda oturarak kahve içme anınızı İtalyan sokak mimarisi ile romantize etmenizi kesinlikle öneririm (sanırım bunu şimdiye kadar bahsettiğim tüm mekanlar için öneriyorum çünkü İtalya’nın mimari zenginliğinin verdiği seyir keyfi bence hiçbir iç dekorasyonla kıyaslanamaz).

Kahveyi en saf haliyle seven herkesi, bir fincan Pedron Caffè espresso ile memnun etmeyi hedefleyen Pedron Caffè (websayfasında böyle bir hedef yazıyor) bence bu hedefine ulaşıyor diyebilirim yani en azından benim nezdimde kesinlikle ulaşıyor… Ayrıca Pedron Caffè hakkında konuşmaya başladıysam, tiramisusundan da bahsetmeden edemeyeceğim. Çünkü her ne kadar tiramisu gurmesi olmasam da Padova’da şimdiye kadar tiramisusünü en beğendiğim yerlerden biri oldu diyebilirim, aklınızda bulunsun… Kısacası Padova’ya yolunuz düşerse  Emanuele Filiberto di Savoia sokağında yer alan Pedron Caffè’ye gidip, kahve, tiramisu denemenizi öneririm. Ayrıca ambiyansın da etkisiyle, “hazır buraya kadar gelmişken kahveden sonra da acaba birer tane de spritz mi içsek?” gibi seçeneklere de yönelebilirsiniz, baştan söyleyeyim… Ama tabii yazının içeriği kahve olduğundan spritz konusuna şimdilik girmiyorum🙂

Padova Kahve Durakları, Pedron Caffè
Padova Kahve Durakları, Pedron Caffè | Fotoğraf Kaynağı : pedron_caffe_padova

Kısacası, Padova’da kahve içmek, çalışmak ve bazen kendimle bazen de arkadaşlarımla sosyalleşmek için sıklıkla gittiğim kahve duraklarından bahsettim. Tabii bu listeyi, havaların bu kadar soğuk olmadığı, dışarıda rahat rahat oturabileceğim bir zamanda yapmaya karar verseydim, çok daha farklı yerlerden de bahsedebilirdim. Hatta şimdiden  havalar ısınsa da şu sokağın tadını, şu masalarda oturup, kahvemi içerek çıkarsam dediğim yerler radarıma takıldı ve gidilecekler listemde kendilerine bir yer buldu:) Fakat ben şimdi yazının içeriğini biraz değiştirmek ve bu kadar Padova’da keyifli ve lezzetli kahve içilecek yerlerden bahsetmişken, evden çıkmadan da kahve içme anını keyifli hem de kahvenin tadını lezzetli hale getiren, dahası yurtdışına çıkmanın pek kolay olmadığı bu dönemde (Tabii Moka Potların pahalılığı da ayrı konu…) evinizde İtalya kültürünü deneyimlemenizi sağlayacak Moka Pot’tan ve onun tarihinden ve sosyal etkisinden bahsetmek istiyorum 🙂 

Moka Pot’un Tarihi

İtalyan kahve kültürünün önemli sembollerinden biri olan, fakat bununla beraber ünü İtalya ile sınırlı kalmayıp, kendine çeşitli ülkelerde, kültürlerde  yer bulmuş Moka pot’un tarihi 1930’lu yıllara, kuzey Piedmont’taki Crusinallo’ya dayanıyor. İsmini kahve üretimi ile ünlü ve Avrupa’ya kahve ithalatı konusunda önemli bir pozisyona sahip olan olan Yemen’deki Mocha’dan alan Moka pot, Bialetti tarafından icat ediliyor. Fakat Moka Pot’un icadından bahsederken tek bir isim anmak haksızlık olur diye düşünüyorum çünkü Mühendis Luigi De Ponti’nin tasarım ve yaratım sürecinde Bialetti’ye oldukça destek olduğu kaynaklarda yazıyor. Başlarda Piedmont bölgesindeki halka açık pazarlarda Alfonso Bialetti tarafından satılan Moka Pot’un üretimi 2. Dünya Savaşı’nın başlaması ile durduruluyor. Çünkü Moka Pot’un ana malzemesi olan alüminyum, savaş malzemeleri için kullanılıyor. Tabii durum böyle olunca da Alfonso Bialetti atölyesini kapatıyor. Fakat bu duraklama Alfonso’nun oğlu Renato’nun 1940’lı yılların sonunda şirketin başına geçmesi ile sona eriyor. Renato, başta Italya olmak üzere birçok kültürde kendine yer bulacak hatta o dönem İtalyanların gündelik rutinine nüfuz ederek aslında sosyolojik açıdan da bir etki yaratacak Moka Pot’un üretimini yeniden canlandırarak, Moka Pot’un dünyadaki başarısının temellerini atıyor.

img-omino-coi-baffi-bialetti
Bialetti Moka Pot | Fotoğraf Kaynağı: bialetti.com

Sosyal Bir Etki, Fütürist Bir Hareket: Moka Pot

Moka Pot’un popülerlik kazanması için kapsamlı reklam kampanyaları yürüten Renato, Milano’daki ticaret fuarında birçok reklam panosuna “in casa un espresso come al bar” yani “Barda olduğu gibi evde de bir espresso.” (Çeviride eğer hata varsa şimdiden özür dilerim 🙂) sloganı ile Moka Pot’un reklam afişlerini asıyor. Böylece Renato hem Moka Pot’u daha görünür kılarken hem de espresso’nun evde de içilebileceğinin altını çizerek, espresso içmeyi her gelir için erişebilir hale geldiğinin mesajını reklam dili ile topluma veriyor. 

Moka Pot’un tarihine devam etmeden şu bilgiyi de vermek isterim ki demle sürecindeki basınç farkından dolayı Moka Pot aslında tam bir espresso demlemez ama espresso benzeri bir tat yaratır ve gerçek bir espresso makinesi kullanmadan alabileceğiniz espressoya en yakın tattır. Bu ufak hatırlatmamızdan sonra konumuza geri dönelim 🙂

img_7334
Milano’daki Ticaret Fuarı’ndaki Reklam Panoları | Fotoğraf Kaynağı: ineedcoffee.com

Moka Pot’un icadından önce İtalyanlar evde kahve demlemek için espressodan daha farklı dokulu bir kahve hazırlanmasını sağlayan Napoletana‘yı ve Milanese‘yı, kahve barlarında ise espresso makinesi olan La Pavoni kullanıyor. Fakat La Pavoni, fiyatı gereği zengin kesim için bile satın alınması o kadar da kolay bir makine değilken, toplumun birçok kesimi için ulaşılabilirlikten oldukça uzak. Kısacası espresso içmek bir bakıma lüks bir deneyim. Fakat Moka Pot’un pratik kullanımlı olması yani  yetenek gerektirmemesi ve uygun fiyatlı olması, evde, restoran/bar tarzı kahve yapabilme seçeneğini toplumun her kesimi için ulaşılabilir bir hale getirmiş oluyor.  Dahası bu durum, normalde  sosyal bir atmosferde yudumlanan espressoyu evlere taşıyarak, daha bireysel ve samimi deneyim ile insanları tanıştırmış ve bir bakıma insanların gündelik rutinlerini de etkiliyor. Kısacası Bialetti, Moka Pot ile sadece insanların kahve demleme tekniğini değil, aynı zamanda İtalyan sosyal dokusunu da değiştirmiş oldu.

img_7333
La Victoria Aduino” için 1922 Yılında Tasarladığı Reklam Afişi | Fotoğraf Kaynağı: Leonetto Cappiello

Ayrıca Moka Pot, espresso ve Italya kelimelerini bu kadar anmışken Fütürizm sanat akımından bahsetmeden olmaz diye düşünüyorum. Çünkü Fütürizmin Moka Pot icat etme fikrinin temellerinin oluşmasında önemli bir rolü vardır. Italya’nın sanatsal, toplumsal, kültürel alanda  gelişmesi için geçmişi ile bağlarını koparması gerektiğine inan ve hızın, dinamizmin, makineleşmenin önemini her fırsatta vurgulayan Fütürizm akımı, 1909 yılında kendisini Avrupa’nın kafeini olarak tanımlayan İtalyan şair Filippo Tommaso Marinetti’nin yazdığı Fütürist Manifesto ile sanat tarihinde yerini almıştır. Fütürizm’in merkezine aldığı makineleşmenin ve dinamizmin izleri, toplumun bir çok alanında kendini gösterdiği gibi Alfonso Bialetti’nin Moka Pot tasarımında da kendi göstermektedir.  Daha detaylandırmak gerekirse, Bialetti bir bakıma yazının başında da bahsettiğim gibi İtalyan kahve barlarında espresso yapmak için kullanılan La Pavoni espresso makinesinin işleyişini, Napoletana, Milanese gibi ocak üstünde çalışan bir cihaza sığdırarak modern teknolojiyi İtalyan geleneğiyle birleştirmiştir. Böylece Füturistlerin makineleşme, hız ve dinamizm kavramlarından ilhamla yeni bir kahve yapma teknolojisi olan Moka Pot’u icat edilmiştir.

img-6780
Moka Pot | Fotoğraf Kaynağı: Ezgi Cenk

Bununla beraber Moka Pot’un tasarım sürecini, Italya’nın o dönemki siyasi iklimini göz önünde bulundurarak da okuyabiliriz. Mussolini siyasetinin baskın olduğu o dönemde, Italya’nın yerli alüminyum kullanmasını arttırmak için diğer seçeneklere ambargo konulmuş ve üretim ve tüketim için alüminyum tek seçenek haline geliyor. O dönem, alüminyumu İtalya’nın ulusal metali yapmaya yönelik, faşizmden beslenen politik bir dürtü kendini gösterirken, Bialetti’nin ana malzemesi alüminyum olan ocak üstü espresso kahve makinesini yani Moka Pot’u tasarlaması, Moka Pot tasarımının o dönemki siyasi iklimden  etkilendiğinin önemli bir göstergesi. Hatta bu konu hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak isterseniz, Jeffrey T. Schnapp, “The Romance of Caffeine and Aluminium” isimli makalesine bakmanızı öneririm.

Kapak Fotoğrafı: Ezgi Cenk

İlginizi çekebilir: Yaprak Civan’dan Caffé Sospeso