Bazı kelimeler sözlüklere sığmaz ya da sözlüklerde bulunmaz. Tez konusu, tartışma konusu, haber konusu olur; sokaklara taşar da bazı dillerde kayıp bir sayfa olarak kalmaya devam eder. Her gün üzülerek, sinirlenerek, kahrolarak ve “yeter” diyerek izlediğimiz bazı kelimelere “gerçek anlam” yüklemek ne kadar zor değil mi?  İşte, bazı coğrafyalarda “kadın” kelimesi de bu denli zor yaşıyor. Bedende, düşüncede ve dilde… Şiddetin, tacizin, tecavüzün, ölümlerin arttığı ve bir kadın isminin daha bu kelimelerle bir arada geçmemesi için dua ettiğimiz günler yaşıyoruz. Neval El Seddavi’nin kaleme aldığı Sıfır Noktasındaki Kadın tüm bu yazdıklarımı yaşayan ve ne yazık ki gerçek bir hikâyesi olan Firdevs’i anlatıyor.

neval-el-seddavi
Neval El Seddavi| Fotoğraf: kulturservisi.com

Neval El Seddavi Kimdir?

Neval El Seddavi, 27 Ekim 1931 tarihinde Mısır’da dünyaya geldi. Dokuz çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuydu. Babası Eğitim Bakanlığında bir devlet memuru, annesi ise Türk kökenli bir ailedendi. Çocukluk yıllarından itibaren içinde bulunduğu toplumu gözlemleyen Seddavi; Mısırlı bir feminist, psikiyatr, yazar ve aktivist olarak hayatına devam etti. 1955 yılında Kahire’de tıp fakültesinden mezun oldu. O yıl okul arkadaşı Ahmed Helmi ile evlendi. İki yıl sonra evlilikleri bitti.

Mesleğinin de yardımıyla doğduğu Kafr Tahla’da kadınların yaşadığı eşitsizlikleri, zorlukları, baskıları, şiddeti yakından gözlemledi. Kendisinin de dahil tüm kadınların küçük yaşta sünnet olması onu etkileyen, düşündüren diğer bir durumdu. Kadın sünnetini engellemek amacıyla eylemlerde bulundu.

Halk sağlığı bakanlığına müdür olduktan sonra aynı ofiste çalıştığı Sherif Hetata ile 1964 yılında evlendi. Bu evlilikten iki çocukları oldu ve kırk üç yıl sonra evlilikleri sonlandı. 1972 yılında kadınların vücutlarına karşı yapılan saldırıları konu alan “Kadın ve Seks” kitabı yayınlandıktan sonra sağlık bakanlığı görevinden alındı. Bu görevden sonra Mısır’daki tıp derneğinde genel sekreter yardımcısı oldu. 1973-1976 yılları arasında kadın ve sinir hastalıkları üzerine araştırmalarını sürdürdü. 1979-1980 yılları arasında Afrika ve Orta Doğu’da Birleşmiş Milletler danışmanı olarak kadın programı yaptı.

Seddavi, topluma, hükümete, düşüncelere ve uygulamalara karşı verdiği mücadeleden dolayı Mısır hükümetinin baskısından kurtulamadı. 1981’de cezaevine girdi ve bir sene sonra serbest kaldı. Arap kadınları dayanışma derneğini kurdu ve çalışmalarına devam etti. Dernek 1991’de kapatıldı. Baskıların devam ettiği bu süreçte yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. ABD üniversitelerinde ders vermeye başladı ve çalışmalarını burada da sürdürdü. 1996 yılında Mısır’a döndü ve 2005 yılında Mısır Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmayı kabul etti.

Yaşamı boyunca kadınların toplumdaki yersizliğiyle, değersizliğiyle, ataerkil toplum yapısıyla ve baskısıyla mücadele eden; bu konuda birçok eser yazan, birçok ödüle sahip Neval El Seddavi 21 Mart 2021’de yaşamını yitirdi.

Sıfır Noktasındaki Kadın

“Korkunç, gene de harikulade bir öyküydü bu.”

Firdevs’in hikâyesini kitabının ön sözünde böyle dile getiriyor Seddavi. Hayranlık duyduğu bu kadının hikâyesini yazmak için onu apayrı bir yere koyuyor. Seddavi, 1972 yılında bir duygu durum bozukluğu olan nevroz konusunun etkilerini Mısırlı kadınlar üzerinde araştırmaya başlar. Cezaevini ve orada yaşayan kadınları merak eden Seddavi, bir gün Kanatır Kadın Cezaevi’nin doktorlarından biriyle tanışır. Bir araya geldikçe buradaki kadınlardan konuşur ve cezaevinde yaşayan nevrozlu kadınlar hakkında birçok şey öğrenir. Özellikle Firdevs’in hikâyesi ona cezaevi doktoru tarafından uzun uzun anlatılır.

Adam öldürdüğü için idam edilecek olan Firdevs’in hikâyesini Seddavi de merak eder ve onunla görüşmek ister. Kanatır Cezaevi’ne psikiyatr olarak girme izni alan yazar, bu soğuk ve kasvetli yerin filmlerdekinden daha farklı olduğunu hisseder.

Neval El Seddavi tarafından üç bölüme ayrılan eserde olaylar şu şekilde gelişir: Firdevs, psikiyatrın görüşme isteğini önce reddeder. Görüşme çabaları olumsuz sonuçlanan psikiyatr tam umudunu kesmişken Firdevs tüm hayatını anlatmak için görüşmeye razı olur. Karanlık, yataksız, sandalyesiz boş bir hücrede sesi yankılanır Firdevs’in.

“Çalmanın günah olduğu besbelli değil miydi; ya adam öldürmek, bir kadının namusunu kirletmek, adaletsiz davranmak, bir insanoğlunu dövmek suç değil miydi?”

Ailesinin sevgisizliğiyle ve şiddetiyle başlayan çocukluğunu anlatmaya başlar Firdevs. Aynı zamanda meraklı ve okumayı seven bir çocuk olduğunu da ekler. Bunların hepsi bir bir elinden alınacaktır Firdevs’in. Küçük yaşlarda doğumla ilgili soru soran Firdevs, annesi tarafından dövülür ve o yaşta sünnet edilir. Babası görmez Firdevs’i. Yemeğini yer, suyunu içer, ayaklarını yıkatır, uyur. Annesinin düşürdüğü bebek kızsa yine yemek yer, erkekse annesini döver ve yine yemeğini yer. Firdevs aç uyur, sevgisiz gezer, hıçkırıklarını içinde boğar. Amcasının tacizine uğrar. Anne babasının öldükten sonra evine yerleştiği amcasının… Amcasının evlenmesi üzerine yengesinin de isteğiyle ortaokula yatılı olarak devam eder. Ortaokulu bitirdikten sonra kendisinden yaşça büyük biriyle evlendirilen Firdevs, kocasından şiddet görmeye başlar. Bir gün dayanamayıp bu evden kaçar. Bundan sonra hayatına giren insanlardan da her türlü şiddeti görür. Ona iyi niyetle yaklaşan Beyumi’nin evine gider, zamanla ondan da şiddet görür ve erkeklerle birlikte olmaya zorlanır. Buradan da kaçtıktan sonra Şerife ile tanışır. Ona eziyet eden sadece erkekler olmaz, kadınlardan da aynı eziyeti görür. Bir insan olarak… Birçok erkekle birlikteliğe zorlanan Firdevs, parayla gücün eş değer olduğunu fark eder. Artık zengin ve güçlü bir fahişedir. Herkesin kendine göre dinî kuralları olan bir toplumda cinsiyetinden dolayı görülmez Firdevs. O sadece erkeklerin eşit olduğu bir düzene başkaldırır ve bir fahişe olarak özgürlüğüne kavuşur.

Firdevs, yıllar sonra aşkı da yaşar. Erkeklerle birlikteliğini bırakıp bir şirkette sekreter olarak çalışmaya başlayan Firdevs, iş arkadaşı İbrahim’e aşık olur. Onun da kendisini sevdiğini düşünür ve ne yazık ki aldatılır. Bu olaydan sonra tekrar sokaklara döner. Bir kadın satıcısı olan Marzuk ile tanışır ve kendisinden her anlamda faydalanmaya kalkan bu adamı öldürüp evinden kaçar. Aynı gün sokaklarda gezerken bir Arap prensine rastlar ve bu prensin evine götürülür.

Prensle yaşadığı birliktelik sonucunda aldığı parayı paramparça eden Firdevs aslında hayatındaki tüm erkekleri birer birer yok eder. Son bölümde ise Firdevs’in sesi kesilir, ayak sesleri duyulur. Cesur, korkusuz, affedilmek için kimseye boyun eğmeyen, güçlü, yaşamayı reddeden bir kadının ayak sesleri…

“İster kral olsun, ister prens, isterse hükümdar olsun, dünyada kimsenin bilmediği o yere, o bilinmeyen hedefe yapacağım yolculuk bana gurur veriyor.”

Kitabı okurken bu hikâyenin öznesinin sadece Firdevs olmadığını ve bu hikâyenin sadece Mısır’da yaşanmadığını biliyorsunuz. Milyonlarca kadının umutsuz ve çaresiz bir şekilde ölümle yaşam arasındaki sıfır noktasında beklediğini de. Sonunda kitabın sadece sayfaları bitiyor, biz kadınların normalleştirilen hikâyeleri ne yazık ki bitmiyor. Bir de Firdevs’in korkusuzluğu ve şu cümleleri:

“Geçmişimde, çocukluğumda kayda değer bir şey yoktu; ne aşk ne de başka bir şey. Bu yüzden benim söylediğim her şey gelecekle ilgiliydi. Çünkü gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hâlâ benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hâlâ benim…”

Metis Yayınları tarafından basılan ve 110 sayfa olan bu eseri keyifle değil, rahatsızlık ve huzursuzluk duyarak okuyorsunuz. Dünyadaki milyonlarca Firdevs’ten yalnızca birinin hikâyesi olduğunu bilerek…

Kapak Fotoğrafı: Instagram @damysbook

İlginizi çekebilir: Mihriban Çerçi’den Dünden Bugüne Kadın Yazarlar