Maya yani dış dünyanın gerçek olduğuna dair yaşanan kozmik illüzyon. Hakikatin henüz tezahür etmemiş alem olduğu, şu an yaşadığımız fenomenal dünyanın ise bir yanılsamadan ibaret olduğu inancını yani Maya’yı Matrix filmine benzetebilir miyiz? Bu yazıda farklı gerçeklikleri Platon’un Mağara Alegorisi ve Tanrı İndra Efsanesi ile birlikte inceleyeceğiz.

Simülasyon Teorileri | Fotoğraf: Mike van Schoonderwalt (Pexels.com)

Simülasyon Teorileri

Aynaya baktığımız zaman kendi özümüzü değil form olarak yansımamızı görürüz. Kavram olarak Maya da aynadaki yansımamıza benzer; Dış dünyada var olan fakat gerçek benliği bütünüyle yansıtmayan kozmik bir illüzyon. Zaman, mekân ve nedenselliğin sınırları içerisinde yer alan her şey mayanın içerisinde yer alır. Maya bizlerin bildiklerimiz hakkındaki bilgilerimizi sınırlar. Bu nedenle dış dünya “hem gerçektir hem de değildir” der bu kavram. Vardır fakat göründüğü gibi değildir hiçbirimiz için. Ölümün gerçekliğine rağmen bedene ve hayata sımsıkı tutunma isteğimiz de mayanın etkisinde gerçekleşir.

Einstein’ın görelilik kuramı da Maya’nın bahsettiği illüzyonun güzel bir destekçisidir de diyebiliriz aslında. Buddha biraz önce aydınlandı, Atlantis üç saniye önce battı, yarın çoktan yaşandı, zamanın lineerliği olan illüzyonumuz ise hala devam ediyor… 

Bilinç ve Evren |Fotoğraf: Scientific American

Maya içerisindeki kimlikleri sahiplenerek yaşamak benlik illüzyonunu yaratır. Budist psikolojiyi, Batı psikolojisinden ayıran temel özellik de tam olarak bu. Batı psikolojisi istikrarlı ve uyumlu bir benlik kavramı üzerine kurulu, gelişim ve iyileşme, daha az kusurlu bireyleşme ve ‘birisi’ olma süreci genelde odak noktasında olur. Budist psikoloji ise normalde anladığımız haliyle ‘benlik’ kavramını geri kazanmaya yönelik bir süreç değil. Amaç birisi olmak değil, ‘bensizlik’ iç görüsü geliştirebilmektir; çünkü benlik varsa mutsuzluk ve acı mevcut olur. Benliğin olmadığı bir yerde varoluş bir kutlamaya dönüşür. Acı, keder, üzüntü olmaz. Kimliklerin illüzyonu içerisinde yaşanmaz, kayık boştur artık. Orası Buddha’nın bahsettiği orta yoldur. 

Hakikatin henüz tezahür etmemiş alem olduğu, şu an yaşadığımız fenomenal dünyanın ise bir yanılsamadan ibaret olduğu inancını, yani Maya’yı, Matrix filmine de benzetebiliriz. Spiritüel öğreti sayfalarında bolca paylaşılan bir söz var: “Doğrusunu istersen, Matrix aslında bir belgeseldi.” Maya’yı anlatan bir diğer güzel hikâye ise tanrı İndra’nın efsanesi.

indra_deva
İndra’nın Avatarı |Mythus

Tanrı İndra Efsanesi

İndra, Hint mitolojisinin tanrılardan biri. Bir gün çamurlar içerisinde yatan domuzları görür ve domuzların bu pislikten nasıl mutlu olabildiğini merak eder. Diğer tanrılara da sorar fakat bir cevap alamaz. Bunun üzerine pislik içerisinde yaşayan bir domuzun bedenine girer ve aslında kendisinin bir tanrı olduğunu unutur. Domuz yaşamından mutludur hatta bir aile bile kurar. Onun bu halini gören diğer tanrılar yanına gelerek “İndra, sen tanrıların kralısın, neden buradasın?” diye sorarlar ama İndra bir tanrı olduğunu hatırlamadığı gibi domuz yaşamını bırakmak istemez. Bunun üzerine diğer tanrılar İndra’yı geri getirmek için bütün domuzları öldürürler. İndra bu duruma çok üzülür, eşi, çocukları, arkadaşları ölmüştür, yas içindedir. Daha sonra diğer tanrılar İndra’ın domuz bedenini parçalayarak o bedenden çıkmasını sağlar. İndra, kendi gerçek formuna kavuştuğu zaman ise bütün bu yaşananların kötü bir rüya olduğunu anımsar. Tanrıların kralı olan kendisi bir domuz bedeninde yaşar. Domuz yaşamının kendisi için tek yaşam biçimi olduğunu zannettiğini hatta bütün evrenin kendisi gibi domuz yaşamı sürmesini dilediğini hatırlar. Artık onun için bu üzerine güldüğü bir anıdır fakat yine de domuzların neden balçık içinde mutlu olduğunu hiçbir zaman anlayamaz. İndra’nın bu hikayesi bizlere insanın dış dünyada yani Maya’nın illüzyonu içerisinde kimliklerine tutunarak ilahi köklerini unuttuğunu anlatır.  

7. yüzyıl tefsircisi Shankara’ya göre ise; “Mekana, zamana, objelere, şahıslara ve böyle şeylere ait rüyalar görebilirsin. Fakat onlar gerçek değildirler. Uyanık durumda, bu dünyayı tecrübe edersin, lakin bu tecrübe, cehaletinden doğar. O uzatılmış bir rüya görme durumudur, bundan dolayı gerçek değildir. Bu beden, bu organlar, bu hayat soluğu, bu ego duygusu da gerçek değildir. Bundan dolayı, ‘O sensin’ saf, mutluluk, ikincisi olmayan bir, ilahi Brahman, sensin.”

Platon’un Mağara Alegorisi 

magara-4
Mağara Alegorisi | Ekşi Sözlük

Diğer bir Maya örneği ise pek çoğumuzun daha önce üzerine okumalar yaptığı veya en azından ismini duyduğu mağara alegorisi. Platon’un mağara alegorisi karanlık bir mağaraya zincirlenmiş insanlardan bahseder. Doğdukları günden beri bu mağarada zincirli olan insanlar, mağaranın girişinden yansıyan nesneleri görürler sadece. Onlar için tek gerçeklik bu oluşan gölgelerden ibaret olur. Fakat bir gün bu insanlardan bir tanesi zincirlerinden kurtularak mağarayı terk eder ve yeni bir gerçeklikle tanışır. Bu gerçeklik, mağara duvarında izledikleri gölgelerin gerçek olmadığıdır. Bunun üzerine bunu paylaşmak için mağaraya geri döner fakat mağaradaki diğer arkadaşları farklı bir gerçeklik olabileceğine inanmazlar. Yaşamları boyunca tek bir gerçeklik içine hapsolmuş bu insanlara mağara dışındaki gerçekliği aktarabilmek ise imkansız olarak temsil edilir.

Platon’a göre, nesneler ve idealardan oluşan iki farklı dünya bulunur. İnsan, bedensel formu olarak nesneler dünyasına ait, fakat daha derinde, ruhen idealar dünyasının izlerini taşır. Mağara toplumu, zincirler tabi tutulduğumuz toplumsal normları, gölgeler ise toplumda kabul edilmiş genel doğruları temsil eder. Bu hikayeden yola çıkarak bizler de zincirlerimizi kırıp, mağaranın dışına çıkmadığımız müddetçe bu kozmik illüzyonun içinde hapsolacağız.

Simulasyon Teorisi |Fotoğraf: American Public

Yaşadığımız hayatların kozmik bir illüzyon olup olmadığını, Matrix’in bir film değil de aslında bir belgesel olduğunu, bir simülasyon içerisinde kimliklerimize tutunup tutunmadığımızı yine Matrix’deki gibi bir hap içip uyanmadığımız müddetçe kendimize kanıtlamamız çok zor. Filozofların, guruların, romantik şairlerin veya bilim insanlarının zaman teorileri yeni oluşmadı. Hep vardı ve hep olmaya devam edecek. Bu noktada belki birçoğumuzun zihnini kurcalamaya devam edecek bir soru da hep olacak: başka bir gerçeklik mümkün mü?

Kapak Fotoğrafı: Markus Spiske (Pexels.com)

İlginizi çekebilir: İrem Poçan’dan Dharma