1930 yılının Temmuz ayında Mustafa Kemal Atatürk Sarıyer’de yer alan Kocataş Yalısına adına verilen özel bir davete katılmak için gider. Halk Atatürk’ün yatı Ertuğrul’u sahilde görünce coşkuya kapılır ve tezahüratlar başlar. Bunun üzerine Atatürk, Kocataş yalısının balkonuna çıkar ve o sözler ağzından dökülür. “Benim için zahmet ediyorsunuz, bundan mahcup oluyorum. Beni görmek demek, behemehal yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.”

Konum

Bu anıyı ilk dinlediğimde “o” balkondaydım, Ata’nın çağ ötesi karizması gözlerimin önünde, onu görmek isteyen halkın heyecanı kalbimdeydi. Hani olur ya bazen insan kendini hep anlatılan o hikayenin içinde gibi hisseder, işte tam da öyle! 19. yüzyıldan günümüze kimi zaman gösterişli davetlere ev sahipliği yapmış, kimi zaman ise evsizlere yuva olacak kadar terk edilmiş bir yapının içerisindeyim. Bugüne baktığımızda süslü duvarları, en parlak zamanlarını hatırlatan mobilyaları, mermer banyoları, duvarları süsleyen birbirinden özenli seçilmiş sanat eserleriyle boğazın soğuk sularının yanı başında yepyeni bir lüks butik oteldeyiz.

2019 yılının Kasım ayında açılan otel, şimdilik 43 odasıyla birlikte yalnızca Latin Amerika lezzetleriyle ünlü Toro Latin GastroBar ve Türk mutfağını yeniden yorumlayan Defne Restoran ile hizmet veriyor. Ancak Mehmet Gürs tarafından işletilecek yeni bir restoranın yanı sıra, Six Senses markasının ünlü spa deneyiminin ve davet alanının da yakın zamanlarda hizmete girmesi bekleniyor.

Benim deneyimime gelince, 300 yıllık zeytin ağaçlarıyla çevrili bahçeden giriş yaptığımız andan itibaren kendimi her bir detayı ince ince düşünülmüş bir dünyanın içerisinde hissettiğimi söyleyebilirim. Alıştığımız resepsiyon fikrinden uzakta, yalının kütüphanesine konumlandırılmış karşılama alanı, her bir yapının tarihiyle birlikte detaylarını tek tek anlatan personeli, Osmanlı döneminden kalma eserlere ev sahipliği yapan lobisiyle etkilenmemek mümkün değildi. Odamıza geçtiğimizde ise böylesine güzel bir yalıda yaşamanın nasıl bir zevk olacağını düşünmeden edemedim. Adeta yatağımdan dünyada en sevdiğim manzara olan İstanbul mavisine açılan kocaman ahşap kapılar vardı. Olabildiğince yüksek tavanların altına günümüz koşullarındaki tüm teknoloji göz yormadan doldurulmuş gibiydi. Bugünün şartlarında geçmişi yaşamak gibi bir his.

Otelde konakladığınız süre boyunca dilerseniz defne ve limon ağaçlarıyla dolu korusunda kısa bir yürüyüşe çıkabilir, bahçesinde oturup imza kokteyllerin tadına bakabilir, otelin sürdürülebilirlik felsefesinden yola çıkan Earth Lab’de gerçekleştirilen atölyelere katılabilir, İstanbul içerisinde gerçekleştirilen çeşitli aktivitelere katılabilir ya da otelin kafesi Kahve’de beş çayınızı yudumlayabilirsiniz. 

Biz konakladığımız akşam yemeği için Defne restoranı tercih ettik. Kendi bahçelerinden topladıkları ürünlerle hazırlanan set menüsündeki her yemek aslında çok tanıdık ancak bir o kadar yeniydi. Balıkla eşleştirdiğimiz kırmızı şarap ile her bir detayı özenle düşünülmüş bu şık restoranda çok keyifli vakit geçirdiğimizi söyleyebilirim. Birini seçince hep ötekinde kalan aklım yüzünden en yakın zamanda Toro Latin GastroBar’ı da denemek istiyorum. 

Yolunuz Sarıyer’e düşerse kendinizi geçmişte hissetmek için bir kahve içmeye, gönlünüze göre bir atölyeye katılmaya ya da şık bir akşam yemeği için otele uğrayayabilirsiniz. Hangisini seçerseniz seçin pişman olmayacağınıza eminim. 

Detaylar için otelin internet sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

Kapak fotoğrafı: tr.hotels.com/

İlginizi çekebilir: Begüm Kartal’dan Brio Italian Restaurant