Oluş, hayal kurmak, inanç, yolculuk… Hiç şüphesiz ki bir insanın başına gelebilecek en güzel olaylardan biri insanın kendine meydan okuyup korkularını yenmesi ve hayallerinin gerçekleştiğini görmesidir. Hepimizin de bildiği gibi hayallerimize, hayal ettiğimiz hayata ve kişiye ulaşmamız haylice vakit alabiliyor. Kimi hayaller bir şekilde inançımız ve azmimizle gerçekleşiyor, kimisi de zaman aşımına uğrayıp bu uzay boşluğunda yok olup gidiyor. Hangi hayalleriniz gerçekleşti bilmiyorum ama ben hayallerini yaşayan, bağlarından kurtulmuş, korkularını yenmiş, kendine meydan okumuş  insanların sırrını merak ediyorum. İsviçreli bilim adamları da henüz bu konuya dair net bir açıklama yapmamışken ben kolları sıvayıp ruhumun ilacını, edebiyatta, kadim yaşam öğretilerini anlatan kişisel gelişim kitaplarında, Tanrılar Okulu kitabında buldum.

Tanrılar Okulu için klasik bir kişisel gelişim kitabı desem haksızlık etmiş olurum çünkü kitabın içerisinde derin bir felsefe var. Rafta gördüğünüzde kalınlığıyla ve kitabın arkasındaki iddialı cümlelerle kitap hemen dikkatinizi çekebiliyor ve size hayatın sırrını, hayallerinize nasıl ulaşacağınızın sırrını vereceği hissine kapılıyorsunuz.

Nitekim de öyle oluyor. Stefana D’anna tarafından yazılan “Tanrılar Okulu” adlı kitabı birçok kişiye göre bir felsefe kitabı olarak tanımlanıyor ve bu sebeple de diğer kişisel gelişim kitabından daha farklı bir konumda bulunuyor. Bu yüzden de benim ve çoğu kişinin baş ucu kitabı olabiliyor. Hatta “Bir kitap okudum hayatım değişti.” mottosunu Tanrılar Okulu için söylesem abartmış olmam.

Kitapta sıradan bir bireyin Dreamer adlı karakterle karşılaşması kurgusal olarak anlatılıyor. Dreamer ile geçen diyaloglar öyle sıradan diyolaglar değil tabii. Altını çizmek isteyeceğiniz oldukça felsefik ve psikolojik cümleler bulunuyor ve çoğu ezber bozan cinsten. Sırf bu cümleler için bile okunabilecek bir kitap. Kitaba göre düş ve gerçek tek, aynı şey. Düşü olan kişinin gerçekliği de bulunuyor. Hayallerimizin ve düşlerimizin gerçekleşmesi için en temel şeyse sarsılmaz bir inanç; tüm negatifliklere, sorunlara, fırtınalara, depremlere, doğal afetlere karşı koyabilecek bir inanç. Dışarda olan tüm olumsuzluklar içerdeki olumsuzluklar yüzünden oluşuyor. Oluşumuz, inancımız, varlığımızı yaratıyor ve her şeyin içimizde olduğunu söylüyor.

“Görmek için inanmayı bekleme, inan ki gör.” diyor Dreamer. Düş var olan tek gerçektir, düş olmadan yaratamazsın diyerek bir nevi evrensel yaşam öğretilerine de kafa tutuyor diyebiliriz. Bu da bize hepimizin hayal kurduğumuz ölçüde kendimizi gerçekleştirebileceğimizi gösteriyor.

Çoğumuza göre ruh bir organ olmasa da aslında en önemli organımız desem abartmış olmam. Ve hepimiz zaman zaman çeşitli korkularla, inançsızlıklarla, şüphelerle, kaygılarla, sürekli şikayet ederek ruhumuza farkında olmadan zarar verebiliyoruz. Ama Tanrılar Okulu’nda korkunun sonradan öğrenilen bir şey olduğunu öğreniyoruz. Hiçbirimiz korkuyla doğmadık, maalesef ki biz hayat akışında korkularımızı ya öğrendik ya da bize öğretildiler. Kitabı okuduğumda korkularımı nasıl edindiğimi düşünmeye başladım. Bu da, korkularıma karşı bakış açımı değiştirmemi ve onları sorgulamamı sağladı. Bunu hayat yoğunluğunda unuttuğumda ve buhran dönemlerimde kitabı tekrar tekrar okuyup kendime hatırlatıyorum.” ‘Oluş’umuz yaşamımızı yaratır.” Ama bizler özümüzde korkuyu, şüpheyi, şikayeti, inançsızlığı barındırırsak, yaşamımız sadece bunlardan ibaret olur.

Dreamer, sırf korkunun değil hastalıkların da “öğretilir” olduğunu söylüyor. Ne hastalıklar, ne ilaçlar, ne de tedaviler gerçek… Hastalıklar, benlikteki olumsuz yöndeki değişimlere karşılık gelen semptomlar diyor Dreamer. Onlar bizi ancak kendimizi ihmal etmememiz gereken düşünce şekli için uyarma amaçlı ortaya çıkabilirler; bizi fiziken zor durumda bırakmak için değil.

Kitapta vurgulanan diğer bir nokta ise kelimelerin gücü. Nasıl “Gölgelerin gücü adınaé” dedikten sonra “Güç bende!” dediyse bir çizgi film kahramanı; kelimelerini, niyetini de doğru seçen ve bilen biri de hayatının dizginlerini ele geçirip “Güç bende artık.” diye haykırabilir. Ağızdan çıkan her niyet bu sonsuz uzay boşluğunda bir yerleri titretip bize geri dönüyor, elimizde tuttuğumuz bu hayat bizim içimizin bir yansıması. Ara ara kendimizi silkeleyip kullandığımız kelimelere dikkat etmemizi, sözlerin niyet olduğunu, niyetlerin de gerçekleşebileceğini vurguluyor kitap.

Gün içerisinde farkında olmadan negatif kelimeler kullanabiliyoruz. Hepimizin bildiği gibi benzer benzeri çekiyor, iyi iyiyi, kötü kötüyü… Bu aslında çok basit hayat denklemi; hayatın neresine koyarsan koy hiç şaşmayan bir denklem. Ve kişi kalbine ne koyduysa o değil miy? Ee ,ne demişti Mevlana; “Neyi arıyorsan o’sun sen, zulmün peşindeysen zalim, aşkın peşindeysen aşık.”

Önümüz bahar, kış şehri terk ediyor. Güneş hem ruhumuzu hem bedenimizi ısıtmak için yola çıktı bence. Tanrılar Okulu adlı bu kitap, bu bahar başucu kitabınız olabilir ve hayallerinizi size verebilir eğer içinizdeki inancı hiç yitirmezseniz…

“Senin dışında gerçekleşen her şey, açığa çıkabilmek için senin içsel onayını almak zorundadır ki bu, hayatında meydana gelen herhangi bir şeyin, senin niyetinin sadık bir yansıması olduğu anlamına gelir.”

Kitabı satın almak için tıklayın.

Kapak fotoğrafı: Instagram / @gulaysahin76

İlginizi çekebilir: BiblioMagger’dan Kitap Önerileri