Sevgi; hemen hemen hepimizin yakından bildiği, hayatında en azından bir veya birkaç kişiye duyduğu, kimilerinin çok yoğun yaşadığı kimilerininse kendine bile itiraf etmekte zorlandığı bir duygu. İnsanlık tarihinde belki de en çok konuşulan, mitlere, efsanelere, romanlara ve filmlere konu olan, üstüne her bireyin apayrı tanımlarının olduğu bir duygu. Çoğumuz sevincimizi, üzüntümüzü nasıl dile getireceğimizi bilemeyiz ama sevgimiz hakkında söyleyecek çok şey bulabiliriz. Tüm bunlara rağmen, bu duyguyu ne kadar iyi tanıyoruz? Gerçekten sevmeyi biliyor muyuz? Bu yazıda sevgiyi Don Miguel Ruiz ve Erich Fromm’un kitapları ve Harvard Üniversitesi’nde yapılan kapsamlı bir deney üzerinden inceleyeceğiz.

Sevgi | Fotoğraf: Ditto Bowo (unsplash.com)

Ben sevgi üstüne konuşmaktan, yazıp çizmekten, okumaktan ve ona tanık olmaktan çok hoşlanan biriyim. Kendimi bildim bileli hep çok sevdim, sevdiğim insanlar tarafından sevilmeye çok değer verdim. Tüm bunlara rağmen günün sonunda sevmeyi çok da iyi beceremediğime karar verdim. Çünkü sevgi, bir anda gelen yoğun bir duygu değil, iki kişilik bencillik hiç değil, sevgi ve sevmek adeta bir sanat gibi…

Ustaca Sevmek, Don Miguel Ruiz

Kendi sevme potansiyelimi ve insanlarla ilişkilerimi geliştirmek isterken, bunun üzerine düşünürken yolumu aydınlatan iki kitap oldu; Ustaca Sevmek ve Sevme Sanatı. Ustaca Sevmek, Don Miguel Ruiz’in kaleminden çıkmış Toltek Bilgelik Kitapları’ndan biri. 

Toltekler, binlerce yıl önce Meksika’nın güneyinde, “Bilginin kadınları ve erkekleri” olarak bilinen bir topluluk. Antropologlar tarafından bir ırk ya da halk oldukları söylenen bu topluluk aslında kadim spiritüel bilgi ve uygulamaları araştırmak ve korumak için bir araya gelmiş bilim insanları ve sanatçılardan, “nagual” denen ustalar ve öğrencilerden oluşuyorlardı. Don Miguel Ruiz de Eagle Knight soyundan gelen bir “nagual” olması nedeniyle dünyayla Toltek öğretilerini paylaşmaya devam ediyor. 

Binlerce yıllık bir yaşama sanatı olan Toltek öğretisine dair kitaplar okuması keyifli, ayrıca hayata katılabilecek yaşam felsefeleri de içeren metinler. Okurken diğer insanları anlama probleminin, daha iyi ve mutlu yaşamayı öğrenme arzusunun ne kadar eskilere dayandığını ve aynı öğütler yüzyıllardır kendilerini tekrar ediyor olmasına rağmen uygulama noktasında yaşanan sıkıntıları yüzümüze vuruyor. 

Tolteklere göre kendimiz ve dünyamıza dair bütün inançlarımız bir düşten ibaret. Bizden önceki bütün insanların yarattığı bir dış düş, ortak düşlerin yanında her birimizin de kişisel bir düşü olduğuna inanılıyor. Ve onlara göre ustalıkla sevmenin ilk adımı, herkesin kendi düşünü düşlediğinin bilincinde olarak, ilişkilerimizin bize ait yarısının sorumluluğunu üstlenmekten geçiyor. İkinci adım ise önce kendimizi, sonra karşımızdakini kabul etmek. Duygusal yaralarımızı bağışlayıcılık ve öz sevgi ile iyileştirebilmek. Sevgi ancak kendimize ve karşımızdaki kişiye duyduğumuz saygı, güven, bağışlama ve kabullenmeyle yaşanabilir, Ustaca Sevmek kitabı bize bunu öğretiyor.

Sevme Sanatı, Erich Fromm

Binlerce yıl önce Tolteklerin insanlara anlattığı sevgide ustalaşma meselesini yüzyıllar sonra bir sosyolog, psikolog ve filozof olan Erich Fromm Sevme Sanatı kitabı ile sevginin psikolojik boyutuyla ele alıyor. 

“Sevgide iki varlığın bir olması, yine de iki ayrı varlık olarak kalabilmeleri ikilemi gerçekleşir.” diyor Fromm. “Olgun sevgi kişinin bütünlüğünü, bireyselliğini kaybetmeden birleşmesidir.” Tolteklerin herkesin ayrı düşleri olduğunun kabullenilmesi gerektiği öğüdüyle ne kadar örtüşüyor değil mi? Aralarında bilimsel birçok keşfin gerçekleştiği yüzyıllar olan iki farklı “sevgi” öğretisi birbirine benziyor, hatta birbirini tamamlıyor. 

“Sevgi bir karardır, bir yargıdır, bir söz vermedir.” diyor Fromm ve bu kararın arkasında durmanın yollarından bahsediyor bize. Sevginin etkin bir eylem olduğunu, ustalaşmanın mümkün olduğu bir sanat olduğunu söylüyor ve aslında sadece severken değil, herhangi bir sanatta ya da uğraşta ustalaşmanın formüllerini veriyor. Bu formüller ise; disiplin, sabır, ilgi, nesnellik, inanç… Kitapta ayrıca bu formüllerin uygulanmasına yönelik ipuçları da yer alıyor.

Tüm bunların dışında Sevme Sanatı’nda ebeveyn sevgisi, ikili ilişkilerdeki sevgi, Tanrı sevgisi şeklinde ayrımlarla geçmişten günümüze toplumların farklı alanlardaki sevgi anlayışlarını etkileyen faktörleri de inceliyor, öğreniyoruz. Sevginin sadece karşımızdakini değil herkesi ve her şeyi, en başta da kendimizi sevebilmekle mümkün olduğunu fark ediyoruz.

The Grant Study Deneyi

The Grant Study Deneyi | Fotoğraf: Clay Banks (unsplash.com)

Sevgi üzerine arayışlarım devam ederken, sevmeyi öğrenmenin hayatımda beklediğimden büyük bir etkisi olabileceğini fark etmemi sağlayan bir araştırmayla karşılaştım. 

Harvard Üniversitesi’nde mutluluğun ve iyi yaşamın sırrını arayan, 1938’de başlayan, tam 75 yıl süren ve 700’den fazla deneğin katıldığı The Grant Study deneyi ile karşılaştım. Uzunluğu ve deneye katılanların bazılarının ileride ünlü simalar olacak olmaları ve hatta birinin ABD başkanı John F. Kennedy olması sebebiyle özel ve kendine has bir deney olarak görülüyor. Kişinin yaşadığı hayattan tatmin olup olmadığının ve mutluluğunun araştırıldığı deneyde; finansal başarı, alkol kullanımı, politik görüş, çocukluktaki aile ilişkileri gibi birçok bağlamda incelemeler yer alıyor. Deneyin sonunda varılan sonuç ise; mutluluğun sağlıklı ve iyi ilişkiler kurmayla elde edilmesi yönünde.

Deneyin baş araştırmacısı ve Harvard Tıp Fakültesi’nde psikiyatri profesörü olan Robert Waldinger’e göre; bedenimize bakmak önemli ama ilişkilerimize eğilip onları iyileştirmek de en az onun kadar önemli bir kişisel bakım metodu. Waldinger aynı zamanda araştırmanın sonucunu şöyle özetliyor: “The short answer is: L-O-V-E.” Yani mutluluğun sırrı, sevgi… (Waldinger’in TED konuşmasına ulaşabilirsiniz: “What makes a good life?”

Sevgi hayatımızda bunca yer kaplıyorken ve bilimsel araştırmalarla dahi önemini kanıtlanmışken onu bir sanat gibi icra edebilmeyi, anlık ve “kapıldığımız” bir duygudan ziyade emek vererek oluşturduğumuz ve koruduğumuz bir olgu haline getirmeyi başarmak çok önemli. Bunun için ister eski uygarlıkların, ister yakın dönem bilim insanlarının fikir ve araştırmalarından yararlanabiliriz.

Sevgiyi anlamak, nasıl sevileceğini öğrenmek her çağ insanının yeniden aradığı, hep benzer cevapları bulduğu ancak kabullenip uygulamak yerine hep yeniden keşfe çıktığı uçsuz bucaksız bir alan! Hangi öğretiyi, hangi psikoloğu, hangi deneyi göz önüne alırsak alalım benzer sonuçlara varacağımızı biliyoruz. O halde ne duruyoruz? 

Hayat öyle kısa ki; tartışmalara, özür dilemelere, kıskançlıklara, hesap sormalara zaman yok. Sadece sevmek için ‘bir an’ var.

                                                                                              Mark Twain

Kapak Fotoğrafı: Daria Shevtsova (pexels.com)

İlginizi Çekebilir: Cansu Başak Ayçiçeği’nden Mutluluk Sanatı