

Uzm. Psk. Sanat Terapisti Ela Ural ile: Yeni Zamanın Şifası Üzerine
Fiziksel ağrılarımızın, varoluşumuzun derinliklerinde hissettiğimiz sancılardan kaynaklanabileceğini fark ettiğimizden beri, ruhumuzu şifalandırma çabası içindeyiz. Hayatın, özellikle kent hayatının temposu, başlangıçta fark etmesek de ruhumuzun bedenimizin gerisinde kalmasına yol açtı; iş, sorumluluklar, toplum beklentileri ve sosyal roller arasında sıkışıp kalırken kendimizi varoluşsal sancılar içinde bulduk. Toplumun beklentilerini karşılıyor, onay alıyorduk belki ama bu yoğun tempoda içsel onay almayı pek de önemsemiyorduk ve bunların sonucunda, hayat koşturmasında kaybolup kendimizle bağ kuramayarak kaygı bozukluğu, depresyon, panik atak, dikkat dağınıklığı, öfke kontrolü gibi modern çağ hastalıklarıyla yüzleşmek zorunda kaldık.
Ve nihayetinde anladık ki ruh da bir organ ve bedenle bir bütün. Tıpkı bedenimiz gibi, ruhumuzun da özenle korunması ve dikkatle beslenmesi gerekiyor. Yeni zamanın temposu bize gösterdi ki ruhumuzda biriken çözümsüz, ifade edilemeyen duygular sadece ruhu yormakla kalmıyor; zamanla bedeni de etkileyerek hastalıklara yol açıyor. İşte bu yüzden bir insanın iyileşmesi ruhundan bağımsız olamaz; bedenin iyileşmesi, ruhun iyileşmesiyle paralel olmalı. Eğer bir taraf eksik kalırsa, diğerine gerçek bir şifa gelmez. Sadece organik ürünler yiyerek ya da bedeni fiziksel anlamda sağlıklı tutarak, içsel dengeyi kurmak mümkün değildir; ruhsal iyileşme de en az bedensel iyileşme kadar önem taşıyor. Bu bilinçle çoğumuz özellikle de sosyal medyanın da etkisiyle artık duygularımızı dengede tutmanın, negatif ve pozitif her duyguyu sahiplenmenin, onları açıkca ifade etmenin ne kadar önemli olduğunu farkına vardık ve ruhumuzu şifalandırmak için çeşitli yollara ,çeşitli arayışlara girdik. Kimimiz yoga, meditasyon, kimimiz ise hipnoz, mindfullness, aile dizilimi ya da düzenli terapi alarak içsel yolculuğa çıkarak iyileşme sürecine girdi. Sizin şifa yolunuz nedir bilemem ya da belki de hâlâ ruh bilimine inanmayıp kendinizle yüzleşmekten kaçıyorsunuzdur ama ben bugün size, içsel iyileşme sürecinde çok da popüler olmayan ama şifası bilimsel olarak kanıtlanmış bir yöntemden—sanat terapisinden—bahsetmek istiyorum.
Sanatın her dalı başlı başına şifa deposu ve her varlığa, her ruha dokunacak ona iyi gelecek bir sanat dalı var. Fikrimce, sanat sadece ruhun dili değildir, aynı zamanda insanı dönüştüren, iyileştiren ve ruhu şifalandıran güçlü bir sihir. Sıkışmış, ifade edilmeyen duygular, yüzleşmekten kaçınılan ruhu kemiren her kaygı, negatif inanç sanatın gücüyle şifalanabilir. İşte bütün bunlara yürekten inandığım için sanat terapisini araştırmaya başladım ve çok kıymetli bilgiler edindim. Ve sanat terapisi alanında önemli isimlerinden biri olan “PsyArt Sanatla Terapi’nin” kurucusu Uzman Psikolog ve Sanat Terapisti Ela Ural ile buluşup sanat terapisiyle alakalı merak ettiğim tüm soruları sordum. Ela Ural Bilgi Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olduktan sonra İngiltere’de Queen Mary University of London-Barts and The London School of Medicine and Dentistry’de Klinik Alanda Psikoterapi Teknikleri Yüksek Lisans Porgramını tamamladı. Yüksek Lisans tezini ise Dr.Nasir Warfa ve Dr.Gelle Richards süpervizörlüğünde “Sanat Terapilerinin Travma sonrası Stres Bozukluğu Semptomları Üzerindeki Etkililiği” üzerine yazdı. Ben sordum, Ela Ural da dolu dolu cevaplar vererek aydınlattı beni. Ben de bu değerli bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. Zorlu yaşam koşullarında her geçen gün daha da ihtiyaç duyduğumuz sanatın şifasını yaralarınıza tuz bastığınız, sanat terapisiyle kendinizi keşfettiğiniz günlerde keyifli okumalar dilerim!
Sevgili Ela, öncellikle vakit ayırıp röportaj teklifimi kabul ettiğin için çok teşekkür ederim. İstersen öncellikle sanat terapisinin ne olduğuyla başlayalım. Sanat terapisi nedir?
Sanat Terapisi, Sanatla Terapi ya da Dışavurumcu Sanat Terapileri, en basit haliyle, geleneksel konuşma psikoterapisinin teori ve tekniklerinin sanat unsurlarıyla birleştiği bilimsel temelli tedavi edici ve ruh sağlığını destekleyici bir yöntemdir diyebilirim. Burada iç dünyadaki yaşantıların, duygu ve düşüncelerin, simgeler yani sanat yolu ile renk, ses, biçim, hareket, ezgi, ritim araçları ile dışavurumları sağlanır ve ruhsal iyi oluş haline geri dönülmesi ya da iyi oluşu desteklemesi amaçlanır. Sanat Terapisi, Görsel Sanat Psikoterapisi, Müzik Terapisi, Dans ve Hareket Terapisi, Drama Terapisi, Biblioterapi, Şiir Terapisi ve birden fazla sanat dilinin birlikte ve anlamlı geçişlerle kullanıldığı Inter-model Dışavurumcu Sanat Terapisi gibi farklı branşları içerisinde barındıran şemsiye bir terimdir. Sanatı, sanatsal öğeleri bir ifade ve dışavurum yöntemi olarak kullanırız, sanat unsurları çalıştığımız kişi veya kişilerin iç dünyalarına açılan patikalara dönüşür. Kişinin yaşadıklarına, hayatına, duygularına, düşüncelerine, daha önce hiç bakmadığı bir yerden bakabilmesi, farkında olmadığı hislerini, düşlemlerini keşfetmesi ve bunları dönüşmesi için büyük bir alan yaratır bizlere. Bilimsel bir disiplin olarak sanat terapisi XX. yüzyılın ortalarında Amerika ve İngiltere’de kuramsal çerçeveye oturtulmuşsa da tarihsel kökeni çok daha eski aslında. Sanatın insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri ve rehabilite edici özelliği binlerce yıl önce keşfedilmiş ve çeşitli toplumlar tarafından tedavi amaçlı olarak zaten kullanılmıştır. İlk çağlardan beri insanlar korkularını, arzularını, hayallerini, bedensel ağrılarını sanat araçlarıyla dışa vurmuş ve sanatla şifa bulmanın yollarını aramışlardır. Bugün geldiğimiz noktada sanatın iyileştirici gücü bilimsel zemine oturmuş ve bilimselleşmiştir.
Sanat terapisi daha çok kimler içindir? Kimlere daha iyi geliyor?
Kimler içindir sorusunun yanıtı çok kısa ve çok güzel: Herkes içindir. Kendisini merak eden, kendisini daha yakından tanımak isteyen herkes içindir. Sanat Terapisinin çok geniş bir kullanım alanı var. Sanat terapisi çocuklara, ergenlere, yetişkinlere, çift ve ailelere hem bireysel olarak hem de grup çalışmaları hem yüz yüze hem de çevrimiçi formatında uygulanabilir. Amerikan Sanat Terapisi Derneği sanat terapisini; her yaştan bireylerin bilişsel, fiziksel, duygusal varlıklarını bütünleştirmek, iyileştirmek ve geliştirmek amacıyla sanat yapmanın yaratıcı sürecini kullanan bir ruh sağlığı alanı olarak tanımlamaktadır. Sanat terapisi, sağlık ve sağlıklı gelişim için, toplumsal ruh sağlığını koruma, farkındalık geliştirme, ekipler yaratma, büyük gruplarla alt gruplar arası etkileşimi geliştirme gibi pek çok farklı durumda kullanılabilir. Sanat terapisinde kullanılacak sanat türünün, tekniklerin ve malzemelerin, uygulanacak kişilerin yaşı, bilişsel ve fiziksel gelişimi ve ruhsal kapasitesi ile uyumlu olması gerekiyor, çalıştığımız kişi veya grubun ihtiyacı esas alınıyor. Sanat terapisi, psikiyatri alanında bireylerin fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklarını azaltmak için kanser hastalarıyla, gelişimsel farklılıklar gösteren bireylerle, depresyon, kaygı gibi ruhsal zorlanmalar, yeme bozukluğu, madde bağımlılığıyla mücadele edenlerle, savaş gazileri ve travmatik yaşam deneyimlerinden geçmiş kişilerle yaygın olarak kullanılır ve etkili sonuçlar alındığı bilinmektedir. Bilimsel veriler, sanat terapisinin kaygı, depresif semptomlar, öfke, düşmanlık, kafa karışıklığı gibi olumsuz hissiyatları azaltarak psikolojik iyi oluşu arttırmada, ruhsal dayanıklılığı güçlendirmede etkili olduğunu göstermektedir. Tedavi amaçlı olarak kliniklerde, hastanelerde, ceza evlerinde, rehabilitasyon merkezlerinde, madde bağımlığı servislerinde, kronik hastalıkların rehabilitasyonunda kullanılabileceği gibi, hali hazırda ruhsal bir rahatsızlığı, büyük bir şikayeti olmayıp kişisel, akademik, mesleki gelişimini ileri bir noktaya taşımak isteyen, kendisini daha yakından tanımak isteyen kişilere ya da yaratıcılığını arttırmak isteyen sanatçılara da uygulanabilmektedir.
Kurumlarda ekiplere ve yöneticilere yönelik, üniversitelerde öğrenci ve çalışanlarla, doğal afetlerden doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenenlerle, göçmen ve sığınmacılarla pek çok farklı ve etkili çalışmalar yapmak mümkündür. Sanat Terapisi geniş çalışma alanları sunabilen çok zengin bir alandır.
Ela, peki sanat terapisinin sanat etkinliğini ile benzerlikleri ve farklılıkları nelerdir?
Sanat ve psikoterapi, hedefleri farklı olan iki ayrı disiplin olmakla birlikte ikisinde de “içten dışa işleyen” süreçler bulunması ve ikisinin de iyileştirici olması gibi temel ortak özellikleri vardır. Sanat, iç dünyada olan yaşantıların, duyguların, sözlerin ötesinde ifade bulabileceği evrensel kocaman bir dil yaratır. Sanat Terapisi disiplininde iki ana yaklaşım vardır bir de; ilki, sanatsal eylemde bulunmanın ve yaratıcı bir sürecin içinde olmanın başlı başına iyileştirici bir gücü olduğunu öngörür, yani terapi odasında bir terapist eşliğinde sanatsal ürünü ele almadan da sanatın, yaratıcı bir eylem içerisinde olmanın kendiliğinden iyileştirdiğini savunur, ki bana göre de çok doğrudur bu. Yaratıcılık ve yaratıcı eylem, kişinin duygu ve düşünceleri ile ilgili farkındalığının artmasında ve kişisel dönüşüm sürecinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Burada ele aldığımız ikinci yaklaşımda ise bu etkilere ek olarak birkaç katman daha derine ineriz ve sanatı içsel çatışmaların dışavurumunu sağlama, duygusal yüklerini ifade etme, stresi azaltma, daha işlevsel baş etme mekanizmalarına yönelip iyi oluş halini arttırma hedeflerine yönelik bilimsel bir psikoterapi yöntemi olarak kullanırız. Sanat Psikoterapisi bir ruh sağlığı alanı olduğu için bu alanda yetkin, tecrübeli bir ruh sağlığı uzman eşliğinde yapılması mümkün olabilmektedir.
Sanat Terapisti olarak bizler, psikoterapi çalışmamızda sanat dallarının bizlere sunduğu sonsuz zenginlikten yararlanırız; heykel, resim, edebiyat, müzik, tiyatro sanat dallarını psikoterapi hizmetiyle bütünleştirir, sanatsal teknikleri, sanat öğeleri ve yaratıcı süreçleri terapi odamıza davet ederiz. Sanat terapisinde estetik, güzellik, doğru bir teknik aramıyoruz, aradığımız şey kişinin kendisini özgürce ifade edebileceği, günlük hayatın koşuşturması, sorumlulukları ve uyması gereken kuralların dışında soluklanabileceği, kendisini sansürlemeden, sözlerini süslemeden, kendisini ve olanları yargılamadan ve başkaları tarafından da yargılanmadan içindekileri yansıtabileceği güvenli bir alan açabilmek ve tedavi ya da ruhsal gelişim sürecinde kişilere eşlik etmektir. Bir de, sanat terapisi alabilmek için herhangi bir sanat yeterliliği, yeteneği, bilgisi, deneyimi aranmaz. Sanat etkinliklerinde bulunmak için de bu ön koşullar zorunlu değil muhakkak ancak en çok karşılaştığım sorulardan olduğu için bunu söylemeden de geçelim istemedim. Sanat terapisinde renk, ses, dramatizasyon ve desenler gerçek sanat olguları olarak yorumlanmaktan ziyade, duygu ve düşüncelerin simgesel yansımaları olarak ele alınır. Sanatsal öğe, görünür halinden ziyade, terapide duyguları tasvir etme ve çözümleme konusunda bize geniş bir olanak sağlar. Renklerin uyumu, kulağa ne kadar hoş gelen bir ezgi çıkması değildir önemli olan, bazen bir masalı canlandırırken doğaçlama sırasında ağızdan dökülüveren sözler, müzik eşliğinde bir resim yapılırken kullanılan renklerin anlamı, kağıdın kullanılma şekli, boyama yaparken kendiliğinden el hareketlerinin hızlanıp yavaşlamasıdır bizlere çok önemli şeyler gösteren. Tüm bunlar iç dünyamıza dair çok kıymetli ipuçları verir ve terapi sürecine büyük katkılar sunar. Sanat uygulamaları esnasındaki yaşantılar sayesinde kişi, karar alma, sınırlarını fark etme, sorumluluk alma, eyleme geçme, amaca ulaşma gibi konularda farkındalık yaşayabilir ve ilk önce terapi odasında deneyimlediği bu yeni davranış paternlerini günlük hayatına da davet edebilir.
Bu sanat terapisi süreci nasıl başlıyor peki, Ela? Bir kişi sanat terapisi almaya kendisi mi karar veriyor yoksa psikoloğu mu? Bir danışanın sanat terapisi süreci nasıl başlar?
Psikoterapi almak isteyen kişiyle nasıl bir çalışma yürütüleceği gelen kişinin o anki ihtiyacına, talebine, o an içerisinde bulunduğu koşullara göre kişiyle birlikte belirlediğimiz bir şey oluyor. Spesifik olarak sanat terapisi almak için başvuran kişilerin büyük bir kısmı sanat terapisini duymuş ancak deneyimlememiş olabiliyor. Bu anlamda önce küçük bir çalışma yaparak kişinin sanat terapisini deneyimlemesinin, sanat terapisini tanıması ve etkisin görmesi açısından çok faydalı oluyor. Sanat terapisinin şöyle bir özelliği var, birebir deneyimlenmeden nasıl ifade edilirse edilsin etkisi tam anlaşılamayan, biraz gizemli bir şey. Sanat terapisini bir kez bile olsa deneyimlemiş olan ve hiç deneyimlememiş olan okuyucularınızın bu yazıyı okurken zihinlerinde çok farklı şeyler canlandıracaklarına eminim. Toparlayacak olursam böyle bir taleple gelen kişilerle küçük bir çalışma yaparak başlıyor yolculuğumuz. Bazen, kişiler psikoterapi almak için başvurur, psikolojik desteğe ihtiyaçları olduğunu çok net hissederler ancak zorlandıkları spesifik bir sebep, olay, durum tanımlayamazlar; “Mutlu bir evliliğim, sorunsuz bir işim var ancak hayattan tat alamıyorum.” diyenlerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değildir. Ruhsal dünyamız ve ruhsal ihtiyaçlarımız fiziksel olanlar gibi gözle görülür değildir. Bu durumlarda sanat terapisi yardımımıza koşar ve bazen acı veren ama adı konulamayan anılar bir resimde, renklerde, üç boyutlu şekillerde, bir dans figüründe ifade bulabilmekte, nasıl tarif edileceği bilinemeyen duygular bir şarkının sözlerinde can bularak kişinin hislerini yansıtabileceği bir alana dönüşebilmektedir. Sanat burada bir aynaya dönüşür ve kişiye iç dünyasını görme şansı verir. Kişi sanat aracılığı ile aynı olaya başka bir mercekten bakabildiğinde daha önce fark etmediği detayları görebilir ve yeni bakış açılarını hayatına da taşıyabilir. Kişi bu noktada duygusal yüklerini sanatsal bir eyleme aktarmış ve onlara uzaktan bakma fırsatı elde etmiştir. Yani sanat burada kör noktaları gösteren bir dikiz ayna işlevi de görmektedir. Kişinin tüm bunlardan fayda görmesinde ise bu ortaya çıkanların, işlenebilir hale gelmiş bu malzemenin ele alınma sürecinin terapistin kapsayıcılığı, sabır ve saygıyla sürdürdüğü tanıklığı ve ortaya çıkan ruhsal malzemeyi taşıma kapasitesiyle yakından ilişkilidir. Bu sebeple çalışacağınız kişinin çalıştığı alanda yeterli eğitimi, pratiği, donanımı olmasına çok dikkat etmek, seçici olmak gerekmektedir. Psikoterapi ve Sanat Terapisi birbirinden keskin sınırlarla ayrılması gereken şeyler de değildir. Bazen geleneksel konuşma terapi çalışması sürdürdüğüm kişilerle bazı seanslarda sanat terapisi teknikleri kullanabiliyoruz ya da spesifik olarak sanat terapisi almak için başlamış olan ancak süreç içerisinde sanat uygulaması yapmadığımız pek çok seans geçen çok fazla çalışma geliyor aklıma. Burada önemli olan kişinin ihtiyacı ve talebine uygun, kişiyle birlikte, aynı hızda, yan yana ilerliyor olmak.
Peki danışanların sanat terapisine yönlendirildiğinde tepkisi nasıl oluyor?
İlk tepkilerde merak, heyecan, utangaç çekingen sevimli gülüşler, çoğunlukla da performans kaygısı, işin içine sanat kelimesi girince neredeyse kaçınılmaz oluyor. Burada Sanat terapisini çok merak edip “Ama ben çöp adam bile çizemem, en son elime kalemi ilk okulda almıştım, müzik kulağım yok, dans pistindeki meşeyim.” fenomenini konuşmak için doğru zaman sanırım. Sanat terapisnde ilgilendiğimiz sanatın estetik yönü değil, kişinin iç dünyasının dışavurumudur; yani dairenin yamuk çizilmesi, bir enstrümandan uyumsuz gibi duyulan bir ses çıkartılması, kişinin sanat bilgisi olmaması terapide hiçbir engel oluşturmamaktadır. Ancak çok daha büyük bir engel vardır; kişinin kendi önyargıları ve kaygıları. Kendilerine bu çekincelerine rağmen bu fırsatı verenler çok kısa bir süre içinde bu kaygılarının kolayca aşıldığını, sanat terapisinden rahatlıkla faydalanabildiklerini şaşırarak görüp sürece adapte oluyorlar.
Sanat grup terapisi çalışmalarında katılımcıların ilk uygulamaları esnasında kendilerini diğer katılımcılarla kıyasladıkları ve kendilerine yönelik “yaratıcı olmamaları” ya da “becerikli olmamaları” gibi yargı ve eleştiriler doğrultuyorlar. Ancak süreç içerisinde iç dünyalarına dönerek onları engelleyen faktörleri keşfetmeleriyle kendilerine karşı daha şefkatli olmaya ve kendi ihtiyaçlarına yönelmeye başladıklarında sanatsal eyleme de kolaylıkla kendilerini bırakabilmeye başladıklarını gözlemlerim hep. Yaratıcılıklarının ortaya çıkmasına fırsat verildiklerinde sanatsal süreçlerin özgünleşmekte ve özgürleşmekte olduğuna birlikte tanıklık ederiz. Aslında zaten çöp adam çizebilmelerine hiç gerek olmadığını ama zaten çizebildiklerini görür ve hatta eğer isterlerse, kendilerine koydukları sınırları kaldırabilirlerse yaratıcılıklarının ucunun bucağının olmadığını, kendilerini serbest bırakabildiklerinde nelerin nelerin olabileceğini görmeleri açısından paha biçilemez. Bu kaygılar aşılınca, insanların sanatla çalışmayı klasik konuşma terapisine göre daha hareketli ve eğlenceli bulduklarını da söylemeliyim. Sanat terapisinin haz alınan oyunumsu bir havası var; çocuklaşabildiklerini, özgürce hareket edebildiklerini görmek de ayrı bir katkı sunuyor sürece.
Klasik bir sanat terapisi seansında önce bir sanat uygulaması yaparız sonra da uygulama sırasında ortaya çıkanları birlikte ele alıp üzerine düşünüp konuşuruz. Bu paylaşım kısmı pek çok farkındalığın oluştuğu, kişilerin iç dünyalarına dair yeni yerlerle temas edebildikleri uyanış anları oluyor. Kişilerin kendilerine veya yaşamlarında olanlara dair yeni bir perspektif elde ettikleri, keşiflerin dönüşümlerin ivmelendiği bölümdür genelde burası. Etkisi deneyimlenerek anlaşılabilen, hissedilebilen bir şeydir. Tabii şu da bir gerçek, iç dünyadaki yaşantılar ancak kişi hazır olduğunda, bilinç seviyesine çıkmaya hazır olduğu zaman çalışılabilir hale gelir. Bu ruhsal malzemeler terapi odasında etraflıca ele alındıktan sonra ancak kişinin yaşamında doğrudan etkiler bırakmaya somut, yaşantısal bağlar kurulmaya ve hayattaki izdüşümleri görünür hale gelip anlam kazanabilmeye başlamaktadır. Bu sebeple kişi de isterse, hazır olduğunda, hazır oldukça terapide yer verdiğim bir şey oluyor sanat.
Bir psikolog olarak sanat terapisinin bireylerin psikolojik ve duygusal iyileşmelerine nasıl katkıda bulunduğunu gözlemledin? Üniversite öğrencileri ve kurumsal hayatta çalışanlarla yaptığın çalışmalar üzerinden biraz bilgi verebilir misin?
Seanslarda çalıştığım danışanların büyük bir kısmı sanatın iyileştirici gücünü, ruh halleri üzerindeki olumlu etkisini ilk seanslardan itibaren hissetmeye başladıklarını ifade ediyorlar. Sanat yoluyla kişinin farkındalığı artıyor ve böylece kişisel dönüşüm ve değişim süreci başlayabiliyor. Sanat ve sanatsal eylemler kişinin yaratıcılığını harekete geçiriyor ve sanatla birlikte kişi kendisindeki yaratıcı gücü, biricikliği, ruhsal dayanıklılığı ve potansiyelini fark edebiliyor. Yaratıcılık ve yaratıcı eylem, kişinin duygu ve düşüncelerini keşfetmesine, stresinin azalmasına, daha işlevsel baş etme mekanizmalarına yönelip problem çözme becerilerinin arttırılmasına çok büyük bir katkı sağlıyor. Çalışmalar sayesinde hayatlarında kendilerine çeşitli yönlerden engel olan bir durum, tutum ya da davranışlarını fark ederler, sorgularlar ve bunların sonucunda yaşamlarında olumlu anlamda bir değişim başlar. Aynı zamanda duygularını, düşüncelerini daha kolay anlamlandırıp çevreleriyle de paylaşabilmeye, dışa dönmeye başladıklarını gözlemlerim. Uygulamalar sırasında hayatlarındaki ilişkilerde aldıkları sosyal rolleri, eylem ve tutumlarını gözden geçirme fırsatı elde ederler ve gündelik hayatlarıyla da bağlantı kurarlar. Kaygıyla ya da zorluklarla baş etmede daha işlevsel yollar keşfetmeye başlarlar, farklı bakış açıları kazanırlar. Kişiler uygulamalar esnasındaki deneyimleri ile günlük hayatlarındaki davranışları arasında benzerlikler görmeye, bağlantılar kurmaya başlar, içgörü kazanmaya başlarlar. Bir çalışmada söylenen şu sözler sanırım bu etkiyi özetleyebilir; ‘’Hayatta da karşıma tıpkı hayatımda ilk kez elime aldığım bu enstrüman gibi hiç bilmediğim ya da beklemediğim bir zorluk, engel ya da bilinmezlik çıkabilir ve bunun karşısında pes etmeyip baş etmeye çalışabileceğimi keşfetmek bana çok güçlü hissettirdi…’’ Seansların başlarında bir durum karşısında seçenekleri olduğunu görmekte zorlanan ve umutsuz eğilimler içerisinde olan kişilerin süreç içerisinde perspektiflerinin genişlemiş olduğu ve bakış açılarının esnemeye başladığını fark ediyorum. Kişinin işine yaramayan ama nasıl değiştireceğini bilemediği davranış ve problem çözme tarzlarını bırakıp daha işlevsel baş etme mekanizmalarına yönelmesine yardımcı olur ve kişinin iyi olma halini arttırır.
Sanatla iç içe olmak yetişkinlikte belki azalmış olan o çocuksu, eğlenceli, oyuncu tarafı, cesareti uyarır ve uyandırır. Seansların içerisinde harekete geçen bu yaratıcı, cesur taraf günlük yaşamda da ufak ufak kendisini hissettirmeye, kişinin yeni deneyimlere açık ve esnek olmasına, karşısına çıkan konulara farklı yaklaşmasına, sorunlar karşısında çok yönlü düşünmeye yönlendirir, daha yaratıcı çözümler aramasına ve bulmasına yardımcı olur ve bir yerden değişim başlar. Bu etkiler kişinin yaşamına büyük hafiflemeler ve güzellikler olarak yansır.
Yaratıcı eylem, yaratıcı eylemi doğurur. Sanatsal eylemler kısa bir süre sonra çoğu zaman terapi odasının dışına da taşar, kişilerde sanata ilgiyi uyanır ya da artar. Seanslardan sonra dans kursuna başlayanlar, uzun zamandır eline almadığı resim defterlerini tozlu raflardan indirenler, örgü örmeye geri dönenler, yaratıcı yazarlık kurslarına kayıt yaptıranlar, çok daha sık konsere tiyatroya gitmeye başlayanlar oldukça fazladır. Yaratıcı eylem yaratıcı, dinç, canlı üretken bir zihne sahip olmamıza yardımcı olur. Sanat uygulamalarının keyif, haz veren, iyi zaman geçirmeyi sağlayan tarafını yaşamlarının daha geniş alanlarına katmak için yollar arayan kişiler, zamanlarını daha dolu dolu geçirmeye, yeni beceriler, bakış açıları kazanmaya, yeni sosyalleşme alanları bile yaratmaya başlarlar dolaylı olarak. Etrafındaki kişilerle etkileşimlerinin arttığı, içe dönme durumundan dışarıya yönelmeye, daha yakın ve sağlıklı ilişkiler kurmaya başladıkları, hem destek alma hem de destek verme davranışının gelişmesi gibi sosyal becerilerinin de olumlu anlamda değiştiğini söyleyebilirim.
İnsanlar ifade ettikçe iyileşir, ifade edilemeyenler iç dünyada sıkışıp kalır ve ruhsal rahatsızlıklara yol açar. Sanat terapisi kişilere, iç dünyalarındaki malzemeyle tehditkar olmayan bir yolla yüzleşme şansı veriyor ve normal koşullarda gündeme gelmesi vakit alacak anı, duygu ya da yaşantının kolay ve güvenli bir şekilde ortaya çıkmasını ve bunların ele alınabilmesini sağlıyor. Sanat Terapisi konuşma terapisiyle uzun sürede yüzeye çıkıp çalışılabilir hale gelecek duygu ve düşüncelerin daha kısa bir sürede keşfedilmesine yardımcı olur.
Ülkemizde yaşanan doğal afetler, terör olayları gibi acı olaylardan sonra gerçekleştirmiş olduğum çalışmalarda, bu en karanlık günlerde sanat terapisi tekniklerinin zorlu süreçlerin yüklerinin hafifletilmesinde kolaylaştırıcı etkisi olduğunu gözlemledim. Sanat uygulamaları zaman zaman katılımcılar üzerinde katartik bir etki gibi düşünebilecek yoğun duygular uyandırabiliyor ve aslında kişinin içinde olan ancak sanki erişimi olamadığı bu duyguları çalışmamıza imkan sağlamış oluyor. Travmatik deneyimler konuşmaktan kaçınılan, tarihsel sıralamaya koyulup bir kontekst içinde ifade edilmesi zor konulardır. Tekrar tekrar anlatılması kişiler için stres verici olur ya da olayı hatırlama güçlükleri olduğu için konuyu ele almak her zaman mümkün olamamaktadır. Bu anlamda travmatik yaşantıyı söz dışında yöntemlerle, dans ve devinim ya da müzik kullanarak çalışmak bu yaşantıların bilinç seviyesine çıkartılması, ifade bulmasında çok etkili olmaktadır.
Kurumlarda, ekipler ve yöneticilerle yaptığım çalışmalarda sanat uygulamalarının, katılımcıların ruhsal iyi oluş hallerini, ruhsal dayanıklıklarını, cesaretlerini ve iş yerlerindeki performanslarını arttırdığı, streslerini azalttığını, hareket alanlarını genişlettiğini, özgüven, kendini kabul etme ve benlik saygısı gibi konular üzerinde oldukça olumlu etkiler yarattığını fark ettim. Grup olarak yapılan uygulamalarda katılımcıların sosyal becerilerinin arttığı ve grup çalışmalarına karşı daha olumsuz bir algıları varken uyumlu olabildiklerini ve iş birliğinde olmanın keyifli yanlarını deneyimleyebildiklerini, grupça bir üretim sürecinin sonucunda birlikte bir ürün ortaya koyma, birlikte hayal kurma sürecinden çok keyif aldıklarını söylerler çoğu zaman.
Üniversite öğrencileriyle yaptığım çalışmalarda, öğrencilerin, üniversite yaşamına adaptasyonda, hem akademik hem sosyal açıdan olumlu bir değişim yaşadıkları, duygu ve düşüncelerini fark edip dile getirmede, sosyal becerilerinde, yaşamlarındaki zorluk ve kaygılarla baş etme becerilerinde çok önemli gelişmeler gösterdiklerini görüyorum.
Sanat terapisinin Türkiye’deki gelişimi ve toplumdaki yeri hakkında ne düşüyorsun?
Sanat terapisinin, Türkiye’de gelişmekte olduğunu söyleyebilirim. Son yıllarda üniversitelerde, hastanelerde, özel merkezlerde sanat terapisi eğitimlerine yönelik programların artmasıyla müzelerde, okullarda, doğal afetlerden sonra yapılan toplumsal çalışmalar sayesinde daha fazla tanınan ve ilgi gören bir alan haline geldiğini söyleyebilirim. Türkiye’de bu alanda eğitim alanların, uygulamalar yapanların sayısı da yükselişte. Bu çok olumlu bir gelişme olduğu kadar dikkat edilmesi gereken de bir husustur. Burada tüm toplumu ilgilendiren, çok kritik ancak öneminin yeteri kadar farkında olunduğundan emin olmadığım bir konudan bahsetmek istiyorum. Ruh sağlığı, her sağlık alanı pratiğinde olduğu gibi büyük bir özen ve titizlik gerektirir. Ülkemizde maalesef halen ruh sağlığı alanında bir meslek yasası olmadığı için ünvan ve meslek tanımlarında büyük bir karışıklık ve standart eksikliği mevcut. Böyle olunca nereden, ne şekilde güvenilir psikolojik destek alınabileceği oldukça kafa karıştırıcı olmaktadır. Meslektaşlar için nitelikli eğitim sağlayabilen, bilimsel standartları en yüksek düzeyde uygulamaya ve korumaya çalışan, toplumun yararına psikolojik hizmet sunan kişi ve kurumu seçmek büyük önem taşırken, hizmet almak isteyen kişilerin de böyle kişi ve kurumlardan hizmet alması güvenli olacaktır. Yasal düzenlemelerin yanı sıra, psikolog yetiştiren eğitim kurumlarının daha nitelikli hale getirilmesi, mesleki yetkinliklerini arttırmak için dışarıdan alınabilecek eğitimlerin erişilebilir ve sürdürülebilir olması gibi değişimler ile mevcut durumun iyileşebileceğini düşünüyorum. Son yıllarda çok kısa süreli, yüzeysel bilgiler karşılığında sertifika dağıtan, nitelikli sanat terapisi uygulayıcısı yetiştirdiğini iddia eden kurumlar, yeterli bilgi ve donanıma, mesleki yeterliliğe sahip olmadan sahada çalışan kişi ve kuruluşları üzüntü ve dehşetle duyuyoruz. Bu konuda okuyucuları uyanık olmaya davet etmek, psikolojik okur yazarlıklarını olabildiği kadar artırmaya gayret etmelerini öneriyorum. Psikolojik destek almadan önce araştırma yapmaları, çalışmayı düşündükleri kişinin mesleki yetkinliğinden, yeterliliğinden emin olmaları çok ama çok önemlidir. Sanat terapisinin toplumdaki yeri açısından, sanat terapisi hala geniş kitlelere ulaşmış değil. Psikoterapi konusunda hâlâ genel bir çekingenlik ve bazı önyargılar var, yaratıcı süreçlere daha açık olan bireyler arasında kabul görüyor diyebiliriz. Bu kadar etkili bir yöntemin çok daha fazla kişiye ulaşabilmesi, konuyla ilgili bilgilendirici alanlar yaratılması çok kıymetli, bunları konuşabilmek buradan aktarabilmek çok değerli, bu davetin için ne kadar teşekkür etsem az kalır. Medya ve sosyal medya üzerinden sanat terapisi ile ilgili artan bilgilendirme çalışmaları bu terapi yönteminin yaygınlaşmasına ve insanların faydalanmasına yardımcı oluyor. Bu alanın daha çok kişi tarafından tanınması ve deneyimlenmesi, toplumun sanatla olan ilişkisinin güçlendirilmesi hem bireyler hem de topluluklar üzerinde çok olumlu bir etki yaratacaktır.
Ben çok teşekkür ederim tekrardan değerli vaktin ve kıymetli bilgileri theMagger okuyuclarıyla paylaştığın için Ela’cım.
Kapak Fotoğrafı: Ela Ural
İlginizi çekebilir: Nuray İmre’den Prof. Dr. Hüsamettin Kocan ile Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi Üzerine
İlk yorumu siz yazın!