Mardin’de 1888’de yapılan Cercis Murat Konağı’nda, yörenin mutfak kültünü oluşturan yemekler pişiyor, kokusu İstanbul’dan Ankara’ya, İspanya’dan Japonya’ya yayılıyor.

Korunan tarihi dokusu, konakları, samimi esnafı, sokaklarda sizlere rehberlik etmeye çalışan sevimli çocuklarıyla kadim Mardin… Hakettiği değeri gördüğüne inanmasam da ziyaret edenin dilinden düşmeyen bu özgün şehir, son 15 yıldır büyük bir dönüşüm yaşıyor. İlki 2010’da düzenlenen Mardin Bienali, Mayıs ayında Sakıp Sabancı Kent Müzesi’nde sergilenen ve dünyaca ünlü sanatçı, aktivist Ai Wei Wei ‘ye ait seçki Mezopotamya’yı yeniden ünvanına yakışır hale getiriyor.

Mardin’in yalnızca 200 yatak kapasiteli bir şehirken 1000’leri ağırlayan bir turizm merkezi haline gelmesinin arkasındaki emektar isimler ise başta kendisi de bir Mardinli olan girişimci Ebru Baybara Demir ve kurucusu olduğu Cercis Murat Konağı’nda istihdam ettiği yörenin kadınları. Ebru Hanım yarattığı bu girişimle National Geographic’in dahi ilgisini çekmeyi başarmış bir girişimci olmanın yanında, İyi Tarım Projesi gibi bir çok projeyle gelecek nesillere yatırım yapıyor, mülteci kadınların istihdamına katkı sağlıyor. Ve bitmiyor; Bask Dünya Aşçılık Ödülleri (Basque Culinary Word Prize)’nde 10 finalistten biri olan ilk Türk olarak adını yazdırıyor.

Cercis Murat Konağı Konum

Cercis Murat Konağı
Cercis Murat Konağı

Fotoğraf: cercismurat.com/

Cercis Murat Konağı, Mardin’de sohbet ettiğiniz her esnafın size önerdiği birkaç restorandan biri. Ancak, rezervasyonunuz yoksa kapıdan dönme ihtimaliniz çok yüksek. Biz seyahatimizden önce bir tanıdığımız aracılığıyla yer ayırtmıştık. Ramazan dolayısıyla iftar misafirlerini ağırladıktan sonra bizi kabul etmişlerdi.

19.yy izlerini taşıyan Cercis Murat Konağı, Eski Mardin bölgesinde, turistlerin kolayca ulaşabileceği bir konumda bulunuyor. Yazları aynı anda 450 kişiyi ağırlayabilecek kapasitede ve terası mevcut. Sunumlar dokuya uygun olarak bakır kaplarda servis ediliyor. Öncelikle ortaya bir meze tepsisi geliyor. Mezeler, bölgenin baharatlarıyla harmanlanmış, unutulmaya yüz tutmuş lezzetlerden oluşuyor. Ana yemeğe kadar gelen mezeler, mevsimlik sebzelerden hazırlanan salata ve benim için yörenin vazgeçilmezi olan içli köfte sizi bir hayli doyuruyor.

Ana yemek olarak bizim gittiğimiz dönemde yöresel bir lezzet olan Dobo (kuzu but, badem, yenibahar, sarımsak) ve bulgur pilavı hazırlanmıştı. Yemeğin yanında iki kulbu olan bakır kaplarda kendi yapımları olan Süryani şarabı deneyebiliyorsunuz. Restoran size Süryani, Türk, Arap, Kürt mutfağının özel lezzetleriyle özgün bir deneyim yaşatırken ”Yemek Şov ” adını verdikleri fıkır fıkır müzikli, danslı kocaman tepsilerdeki yemek sunumlarıyla keyif katıyor. Bölgenin tüm halkı gibi personel çok misafirperver. Biz yediklerimizin ağırlığıyla kahvelerimizi terasta içmek istiyoruz. Çayın, kahvenin, meyve ikramının ardı arkası kesilmiyor.

Mardin’in akşamları ayrı bir güzel. Yüksek bir yerden baktığında alabildiğine dümdüz ova, deniz gibi görünüyor. Seyahatiniz sırasında illa ki ovaya dair deyişleri memleketini çok seven sahiplenen halktan duyuyorsunuz. Halk turistlere karşı çok ilgili, sizinle derhal samimi bir sohbetin içine giriyor ve elinden gelen her konuda yardımcı olmak için uğraşıyorlar. Bize de çarşı da girdiğimiz küçük bir dükkanda bir genç hayallerini anlatmanın yanısıra ”gece denizi”ni anlatıyor. Mardin severler, bu şehir için gündüzü seyranlık, gecesi gerdanlık diyor. Hakikaten geceleri ovadaki ışıklar, yakamozu andırıyor. Ve Cercis Murat Konağı’nın terası size bu manzaranın keyfini çıkarma imkanı sunuyor, eğer yer bulabilirseniz.

Mardin, kesinlikle gittiğinizde ruhunu yaşayabileceğiniz özel bir şehir. Şimdilerde blogger’lar ve gurmeler bu şehri mercek altına almış durumdalar, üstelik şehir merkezinde ve civar kentlerde sanılanın aksine güvenlik tehlikesi yok!

Websitesi

İlginizi çekebilir: Hilal Atay’dan “Sarı-Kahverenginin Hâkimiyetinde, Huzur Veren Yer: Mardin”