Çukurcuma Rehberi: Beyoğlu’nun En Boheminden Keşif Notları

Bir çiçek dürbününden bakar gibi, iç içe geçmiş Beyoğlu semtlerinin her biri ayrı bir karakter taşıyor. Çukurcuma ise en bohemi. Tarihi hamamları, vitrinlerinde birkaç nesil geriye gidebileceğiniz antika dükkânları, kapılarını dünyaya aralayan sanat galerileri ve eski apartmanları ile daima yeni bir şeyler sunuyor. Karşınıza aniden hiç aramadığınız bir şey çıkıveriyor. Bir antikanın yüzeyine vurularak yontulmuş bir tarih, kenarı kıvrılmış eski bir dergi, arkasına iyi dilekler sıralanmış bir fotoğraf, kim bilir kimlerin nerelere baktığı sedefle kaplı bir dürbün… Eskimiş gözüken eşyalar anılarınızın bir kolundan tutup sizi içeri çekerken, bir müzede aşkın varabileceği en saplantılı hallerine şahit oluyorsunuz. Önünden geçerken sabun kokularının geldiği hamamların biraz ötesinde birkaç öğrencili bir Rum okulu, iki adım ötedeyse taş duvarlara kazınmış kocaman harfli graffiti’ler… Hepsi sanki bir şeyler anlatmak ister gibi Çukurcuma’da karşınıza çıkıyor. 80 yıllık bir turşucunun dibinde heyecanla kapılarını açan bir kafe, bir ressamın atölyesinin önünde kutularından taşıp sokaklara yayılan boyalar… Renkleri karmaşık. Aynı Çukurcuma gibi, kuralsızca kafa tutuyor nizamlı ve düz olan her şeye!

01-28
Masumiyet Müzesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Gözüme Çarpanlar

  • Masumiyet Müzesi: Firüzağa’dan Çukurcuma Caddesi’ne doğru ilerlerken sapmanız gereken bir sokak var: Dalgıç Çıkmazı Sokak. Burada eşine az rastlanır bir müze duruyor; Orhan Pamuk’un aynı isimli romanının müzesi. İçeride romanın ana karakterleri Kemal ve Füsun’a dair eşyalar, anılar, kimi gerçek kimi kurgu efemera koleksiyonları sergileniyor. Hepsi, büyük bir özenle ve biraz da “ürkütücü” bir şekilde okuyucunun karşısına çıkıyor. Masumiyet Müzesi’ni, kitabı okumadan önce ve sonra ziyaret ederseniz de etkisi ikiye katlanıyor.
03-cukurcuma
Firuzağa Hamamı Sokağı | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Firuzağa Hamamı: Firuzağa’nın hemen sokak başındaki hamam, renkli harflerle yazılmış hamam yazısıyla ünlüydü bir dönem. Herkes önüne geçip burada fotoğraf bile çektiriyordu. Sonra o yazının üstü kapandı, açıldı… Hatta hamam hakkında çeşitli iddialar da yok değil. Siz en iyisi bu sokağı gezerken ayrıca dikkat kabartıp, bir de öyle bakın bu renkli hamama.
  • Çukurcuma Hamamı: Çukurcuma Caddesi’nin dik yokuşlarını tırmanırken solda göze çarpan hamam, Çukurcuma’nın ün salan hamamlarından bir diğeri. İçi restore edilmiş, temiz ve özenli. 1830’larda I.Abdülhamid’in eşi Nakşidil Valide Sultan tarafından vakfedilen su tesislerini takiben yapıldığı geçiyor belgelerde. Benim içinse en güzel özelliği bir zamanlar, 1880-1885 yılları arasında bu kentte yaşamış şair Kavafis’in hamamın müdavimleri arasında olması. Tek keşke dedirten unsur ise hamamın yabancı turistleri hedef alan bir fiyat politikası olması.

Not: Ferzan Özpetek’in Hamam filmi (1997) sahneleri bu hamamda çekilmiş.

05-12
Muhyiddin Molla Fenari Camii | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Muhyiddin Molla Fenari Camii: Caddenin en üst kısmında yer alan nane yeşili ahşap cami, Mimar Sinan’ın yapıtlarından biri olarak kayıtlarda geçer. Diğer eserlerine kıyasla oldukça sade ve naif caminin tam karşısında ise 18.Yüzyıl’dan kalma bir çeşme yer alır.

Not: Caminin hemen yanındaki binaya dikkatle bakarsanız, Ferzan Özpetek’in İstanbul Kırmızısı filmindeki saat dükkânının burası olduğunu göreceksiniz.

Bir Not Daha: Caminin bulunduğu Çukurcuma Caddesi’ne ve caminin hemen yakınındaki Aslı Günşiray’ın dükkânına, eski bir Türk filminde denk gelebilirsiniz. 1991 yapımı, Türkan Şoray’ın en içten rollerinden birini sergilediği Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu filminden bahsediyorum.

06-15
Turnacıbaşı Caddesi Evleri | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Turnacıbaşı Caddesi: Bu cadde için Çukurcuma’nın resmen kalbinin attığı kısım diyebiliriz. Yan yana sıralanmış kafeler, tarihi apartmanlar, antika ve ikinci el eşya dükkânları ve manav, nalbur, büfe gibi Çukurcumalıların alışveriş için gittiği mahalle mekanlarıyla dolu.
  • Galatasaray Hamamı, caddenin tarihi olan bir diğer değerlerinden. 1481’de Sultan II. Beyazıt tarafından külliyesiyle beraber inşa edilmiş. Hamamın yapılışı hemen yanı başındaki okulla beraber, Gül Baba’nın temennisi üzerine gerçekleşmiş. Geçmişte sadece Galatasaray Lisesi öğrencilerine hizmet veren hamam, günümüzde herkese açık.
  • No: 37’deki ve yanındaki tarihi apartmanlara dikkatle bakın. Burada, baharda açan mor salkımlar bu binalara ayrıca bir güzellik katar. Hatta başınızı kaldırırsanız, birkaç dakikalığına Roma’ya ışınlanabilirsiniz.
  • Özel Zoğrafyon Lisesi, zarif sütunlarıyla hemen dikkat çekse de çoğu kişi buranın tarihi bir Rum okulu olduğunu bilmeden bakar güzelliğine. Okul, 19.Yüzyıl’da İstanbul’da yaşayan Rum öğrencilerin eğitim alması için inşa edilmiş. 6-7 Eylül olayları öncesi yüzlerce öğrencisi olan lisede, günümüzde 40’ya yakın öğrenci bulunuyor.
  • Ağa Hamamı, Turnacıbaşı’nın en eski yapılarından biri. 1454’ten beri hamam olarak kullanılan, şehrin en eski hamamlarından biri.
07-12
Faikpaşa Yokuşu | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Faikpaşa Yokuşu: Art-nouveau stilindeki apartmanların sıralandığı, adeta kusursuz tablo görünümündeki yokuşun, adı geçmişe dayanıyor. Francesco Della Suda, Yunanistan doğumlu, İtalyan asıllı ve İstanbul’da bir yetimhanede yetişmiş. Eczacılıktan mezun olup, Beyoğlu’na Grand Pharmacie Della Suda isimli bir eczane kazandırmış. Abdülaziz döneminde artık ünlü bir eczacı olunca, Paşa unvanı alarak ismi Faik Paşa olarak anılmaya başlanmış. İşte, bu yokuşun adı da kendisinden geliyor. Sokağı günümüzde antikacı, kafe, otel ve galeriler süslüyor.

Not: Bu yokuşun ve Çukurcuma’nın ara sokaklarının eski halini merak ederseniz, kurgusuyla insanı sürükleyen, Fatih Akın’ın Yaşamın Kıyısında filmini izleyin. Filmde ayrıca Yakup2 Restoranı ve Büyük Londra Oteli, mekanlar arasında kullanılmış.

08-10
Çukurcuma Cami Sokak | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Aklımın Bir Köşesinde: Çukurcuma Mekanlar

  • Firuzağa’nın galerileri arasında yer alan C.A.M Galeri’deki sergileri takip etmek,
  • Çukurcuma Caddesi’nin başındaki antika dükkânı Aslı Günşiray’ın özenle seçilmiş antika parçalarına bakmak,
04-16
Karlı Bir Günde Salon Cuma | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Havanın ılık olduğu bir günde Salon Cuma’nın dış masalarına kurulup öğle yemeği yemek, kışları kar yağarken de dışarıyı sıcacık odalarından izlemek,
  • Çukurcuma Cami Sokak’taki heykellerin ve kedilerin peşine düşmek,
  • Çukurcuma Caddesi No: 21’de ressam Avni Akmehmedoğlu’nun atölyesini ziyaret etmek,
  • Turnacıbaşı’nın vazgeçilmezi 49 Çukurcuma’da arkadaşlarla pizza-şarap keyfi yapmak ve belli dönemlerde düzenlenen mini konserlere denk gelmek,
09-9
Deform Müzik Vitrini | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
10-54
Cengiz Özek’in Karagöz ve Kukla Atölyesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Faikpaşa Yokuşu’nda Cengiz Özek’in zevkle döşenmiş muhteşem Karagöz atölyesini ve kukla koleksiyonunu görmek,
  • Lokanta No: 19 Dining’in çok lezzetli yemeklerini ev gibi sıcacık ortamında yemek,
  • Ayşe Türemiş bir sergi açsa da gitsek diye beklemek,
  • Ağa Hamamı Sokak’ın mağazalarında dolaşmak, Mozk Vintage’ın ev aksesuarları ve mobilyalarına bakarak zaman yolculuğu yapmak,
  • Chado Tea’de bir çay molası verip, mis gibi kokan ananaslı Mate çayı eşliğinde kitap okumak,
  • Mayko Meze Evi’nden evde rakı yanına gidebilecek mezelerden paket yaptırıp, eğer varsa  bir kavanoz da papaya reçelinden almak,
11-50
Asri Turşucu’da Turşu Suyu | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Çukurcuma’yı Cihangir’e bağlayan o köşede, Asri Turşuları’nda eski bir tadı anmak. Havalar soğumaya başlamışsa burada oturup pancarlı, acılı bir turşu suyu içmek. Ardından eve gidip, Neşeli Günler filmini bir de “o gözle” izlemek.
12-45
Aslı Günşiray | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Ayaküstü Sohbetler

  • Çukurcuma Caddesi’nin ilk sakinlerinden Aslı Günşiray, özenle seçtiği parçaları sergilediği antika dükkanında, bu semtin dününü ve bugününü en iyi anlatanlardan.
  • Avni Akmehmedoğlu ise biraz ileride atölyesinden sokaklara taşan enerjisiyle bu sokakları en iyi yaşayan, yaşatan, Çukurcuma’nın bir diğer rengi. Kapısını çalın, tablolarına bakın ve doğaçlama akan sohbetin tadına varın.

Kapak Fotoğrafı: Deniz Yılmaz Akman

İlginizi çekebilir: Deniz Yılmaz Akman’dan Galata

Masumiyet Müzesi: Çukurcuma’nın Kitaptan Fırlamış Müzesi

Çukurcuma’da bir hayat hikayesi… Gerçek ile hayalin iç içe geçtiği bir ambiyans… Beyoğlu, Çukurcuma’daki Masumiyet Müzesi, bir Orhan Pamuk romanı. Beni, Orhan Pamuk’la tanıştıran roman. Müze ise, İstanbul’daki birçok müzenin aksine çok daha samimi, gerçekçi bir mekân.

[[konum_1]]

 Kemal'in, Orhan Pamuk'a hikâyesini anlattığı oda
Kemal’in, Orhan Pamuk’a hikâyesini anlattığı oda | Fotoğraf: Nergis Demir

Müze, romanda anlatılan hikayelerin eşyaları, hatıralarıyla dolu bir ambiyansa sahip. Her katı birbirinden farklı heyecanlarla dolu. Ayrıca müzeyi Orhan Pamuk’un sesi ile gezebilme şansınız var. Sanki siz, Orhan Pamuk ve Kemal birliktesiniz. Adımlarınızı, birlikte masumiyete doğru atıyorsunuz. İçerisi karanlık, sanki hep akşamüzeri gibi. Vakitin nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız. Eğer kitabınızla birlikte giderseniz, biletiniz kitabınızın bir sayfasında gizli. Kaçıncı sayfa olduğunu söylemeyeyim, sürprizi kaçar. Müzedeyken etraftaki seslere kulak kesilin çünkü bazı aralıklarla çalan aynı sesler var. Mesela vapur sesi, kanarya sesi gibi.

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den İstanbul Müzeleri

Size önerim, müzenin çatı katında merdiven boşluğundan aşağıya doğru giriş kata bakın. Eminim ki, göreceğiniz Aristocu zaman çizgisi, size bir şeyler söyleyecektir. Dikkat edin, içerideki büyüye kendinizi çok kaptırırsanız dışarı çıkınca afallayabilirsiniz. Müzeye giderken İstiklal Caddesi yolunu kullanmanızı öneririm. Orada yürürken hikâyede geçen birçok yeri fark edeceksiniz. Mesela Beyoğlu Sineması, İnci Pastanesi gibi. Müze yolculuğunuz böylece daha da güzelleşecek. Merak etmeyin diğer müzelerde olduğu gibi arkanızda, sağınızda veya solunuzda sizi rahatsız edecek bakışlar atan bir müze görevlisi yok. Aksine sanki o hikâye size ait ve o evde bir parçanızı arıyormuş gibi hissedeceksiniz. Önerim müzeye akşamüzeri gidip, karanlıkta müzeden çıkmanız. Tıpkı Kemal’in her akşamüzeri yemek saatlerinde müze binasına gelip gecenin karanlığında evine döndüğü gibi.

Masumiyet Müzesi
Masumiyet Müzesi | Fotoğraf: Nergis Demir

Müzeden dönerken, tıpkı Orhan Pamuk gibi Çukurcuma’daki antikacıları gezebilirsiniz. Ama antikacıda, karşılaşacağınız bir aynanın, sizi müzenin büyüsünden ayırıp gerçek dünya ile yüzleştirmesine izin vermeyin bence. Masumiyet Müzesi’ni okuduktan sonra Şeylerin Masumiyeti ve Hatıraların Masumiyeti kitabını almak iyi bir fikir olabilir. Bir de müze dükkanından size hatıra kalacak bir şeyler alabilirsiniz. Bu belki Füsun’un Merhamet Apartmanı’nda düşen küpesi, belki bir kartpostal, belki de kırık bir kalp olabilir. Birkaç fotoğrafla yazımı sonlandırıyorum. Fotoğraflarımla o duyguyu aktarmaya çalışacağım. 🙂 Şimdiden iyi gezmeler, sevgili müze gezer.

Kapak fotoğrafı: Instagram / chereshnyaa

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Çukurcuma Mekanları

Müz: Çukurcuma’nın İlham Perisi

Güneşli bir hafta sonu İstiklal Caddesi’nde yürürken, rotamı Galatasaray Lisesi’nin yanında bulunan Fransız Sokağı’na doğru çevirdim. Eskicileriyle, antika dükkanlarıyla bilinen ve İstanbul’un nostaljik semtlerinden biri olan Çukurcuma‘ya gittim ve kendimi yeşilliğe, doğaya hasret kaldığımız İstanbul’da, botanik bir bahçedeymişim gibi hissettiğim Müz’de buldum.

Müz
Müz | Fotoğraf: Sıla Ağgül

[[konum_1]]

Adını Yunan mitolojisinde ilham perisi anlamına gelen Müz’den alan mekan, buraya gelenlerin bitkilerle dolu bir ortamda vakit geçirmesini sağlıyor. Ne mutlu ki, müşterilerin bir yandan kahvelerini içerken diğer yandan bitkiler hakkında derinlemesine bilgi edinebildiği bir kafe olan Müz’ün hikayesini, sahibi Gülriz Sansoy’dan dinleyebildim.

Grafik tasarım ve sinema üzerine eğitim alan Gülriz Sansoy, bitkilere ve ev dekorasyonuna her zaman ilgi duyduğunu, hobi olarak uzun yıllar seramikle uğraştığını dile getiriyor. 2013 yılındaysa kendi ürettiği seramikleri mağazalarda satışa sunarak hobisini bir adım ileriye taşıyor ve 2014 senesinde de hem atölye hem de dükkan olarak kullandığı Müz’ü tasarlıyor.

Müz, Cİhangir
Müz, Çukurcuma | Fotoğraf: Sıla Ağgül

Mekanı düşünürken yaşayan bir yer olması ve insanların böyle bir ortamdan ilham alabilmelerinin kendisi için değerli olduğunu belirtirken; “İnsanların bitkilerle dolu bir ortamda vakit geçirmesi benim için çok önemliydi.” diye de ekliyor. Hatta, kahve ve dükkanı bir araya getirmesinin asıl sebebinin bu olduğunu da vurguluyor.

Müz’de bitki meraklılarının her türlü soruyu sorabileceği ve aldığı bitkiyi tanıyabileceği güvenilir bir ortam yarattıklarını söylüyor ve ekliyor Gülriz Sansoy; “Müşterilerle ilişkilerimiz genelde uzun soluklu oluyor. Örneğin, aldığı bitkiyi büyütüp 1-2 yıl sonra saksı değişimine getiren birçok müşterimiz var. Bu da bizi çok memnun ediyor.”

Gülriz Sansoy, Müz’ün alt katını seramik saksılarını ürettikleri bir atölye olarak kullandıklarını belirtip; “Kendi saksılarımızı üretiyor olmamız da ilgi çekiyor. Elde yapılmış bir ürün her zaman farklı bir enerji yayıyor.” diyor ve bu üretimin ilgi çekmesi sayesinde atölyeler düzenlemeye başladığından da bahsediyor. Müz’de gerçekleştirilen atölyelerin ayrıntılarınıysa şöyle aktarıyor: “Müz’de seramik atölyeleri düzenliyoruz. İki tip atölyemiz var; biri kurs, diğeri atölye çalışması. Kursta aylık olarak kayıt yapıyoruz ve 2 yıldır düzenli olarak her pazar günü düzenliyoruz. Atölye çalışmalarını ise ayda bir kere yapıyoruz ve 2 saatlik seramiğe giriş kısmını gösteriyoruz. Kısacası kendimiz işimizle nasıl bir ilişki kuruyorsak bunu da gelen herkesle paylaşmaya çalışıyoruz.”

Bunların dışında; ofis ve profesyonel mekanlara bitkilendirme ve bakım hizmetleri verdiklerinin ve seramik alanında toplu siparişlerde özel üretim yapabildiklerinin de altını çizmeden geçmeyeyim.

Müz, Cihangir
Müz, Çukurcuma | Fotoğraf: Sıla Ağgül

Şehrin kalabalığından biraz olsun uzaklaşmak, bir yandan kahvenizi yudumlayıp diğer yandan bitkilere olan merakınızı gidermek, seramik yapmaya başlamak ya da Müz’ün size ilham periniz olmasını isterseniz; sizi tüm sıcaklığıyla karşılayacağına emin olabilirsiniz.

Atölye çalışmalarına ve kurs tarihlerine Müz’ün Instagram adresinden ulaşabilirsiniz.

Kapak fotoğrafı: Instagram / @muz.se

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den İstanbul’un Botanik Markaları

Çukurcuma’da Farklı Bir Mekan: Magritte

Bazı mekanların kendilerine ait bir ruhu olduğuna inanıyorum. Sanki ev gibi yaşanmışlık hissediliyor orada var olduğunuz süre boyunca. Çukurcuma’daki Magritte de böyle bir mekan. Saatlerin nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız!

IMG_4293
Magritte

Şahsen benim için durum tam da böyleydi. Ofisi Magritte’e taşıyıp saatlerce orada çalışmayı tercih ettim. Çukurcuma’da Cezayir’in ve Müz’ün arasında kalıyor. Kolay anlatımla Galatasaray Lisesi’nin sokağından girince soldaki ilk sokakta diyeyim. Girmeden evvel güzel dekoratif eşyalar satan bir yer sanabilirsiniz, yanılmayın. Burası harika atmosferli bir cafe.

IMG_42941
Magritte

Girişteki sandalyelerden itibaren vintage bir hava söz konusu. İçeride de koltuklar, duvardaki resimler, objeler ve hoş masalar dikkat çekiyor. Her masada farklı ayrıntılar var, bakmaktan alamıyorum kendimi. Set kısmına gözüm ilişiyor. Kişler iştah açıcı görünüyor. Zaten ilk girdiğim anda burnuma dolan mis gibi koku da, açlık hissetmeyen bünyemi o kişleri denemeye mecbur ediyor. Biberli kiş, yanında salatayla servis edilip, taze demlenmiş çayla da çok iyi gidiyor.

IMG_4295
Magritte

Bu arada elimi Shazam uygulamasından kaldıramıyorum, çalan her şarkı mı insanın hoşuna gider, öyle bir müzik ziyafeti resmen! Oturduğunuz süre boyunca gördüğünüz eşyaların satın alınabilir olduğunu da sonradan öğrendim. Magritte’e gelin ve bir köşeye kurulun. İyi ki burdayım diyeceksiniz:)

IMG_4288
Magritte

Magritte Adres: Hayriye Cad. No: 16A Beyoğlu / İstanbul

Çukurcuma-Cihangir Hattından İki Mekan

Bu evlerde kimler yaşıyor, nasıl hayatları var diye meraklanarak sokaklarını arşınlayıp etrafı izlediğim Çukurcuma ve yine bir o kadar merak uyandıran Cihangir… Açık konuşmak gerekirse çoktandır buralara uğramıyordum, hem baroya uğrama bahanesi hem de instagramda gördüğüm iki fotojenik duvar beni bu iki mekanı keşfetmeye teşvik etti. İyi ki de gelmişim dedirtti…

The Bite Coffeeshop  

Bu mekan kapatılmıştır.

IMG_0965
The Bite coffeeshop

Galatasaray Lisesi’nin sokağından girince aşağıya doğru yürüdüğümüzde, Limonlu Bahçe’yi hemen geçince sağda. Minik, beş-altı masalık bir yer. Duvardaki kurabiye tutan gömlekli koala gördüğünüz an içinizi ısıtacak kadar sevimli. Üzerlerinde insanların bulunduğu ve çeşit çeşit sandviçlerin servis edildiği ahşap servisler bir harika.

bite 2
The Bite coffeeshop

Sette gördüğümüz tatlı çeşitleri iştah açıcı, tatlı tatlı gelen kokularsa insanı daha da heveslendiriyor. Sıcak yaz gününe yaraşır güzel sunumlu bir iced latte alıyorum ve yokuştan aşağı doğru seyredalıyorum Beyoğlu’nu. Burada kahve çeşitlerini tatlılar eşliğinde tatmanız, sandviçlerle karınları doyurmanız mümkün. Çok sıcak bir ortam var benden söylemesi!

IMG_0969
The Bite coffeeshop

The Bite Coffeeshop Adres: Tomtom Mah. Yeniçarşı Sok. No:82/1 Beyoğlu / İstanbul

Not Just Coffee [[konum_1]]

not just 1
Not Just Coffee

Cihangir’de en sevdiğim kahvaltıcı olan kahve6’nın sokağında, hatta buranın kapı komşusu neredeyse. Yeşil kapısı, tahta set kısmı, duvardaki renkli resim ve küçük olmasına rağmen ferah haliyle burası hakikaten lezzetli kahvelerden daha fazlasını vaat ediyor. Tabii bu ismi almasında leziz tatlıların, cookie kurabiyelerin de etkisi büyük.

IMG_0981
Not Just Coffee

Başarılı bir oyuncu olan Bergüzar Korel’in açmış olduğu bu cafe samimiyetiyle şaşırtıyor. Americano, filtre kahve gibi klasiklerin yanı sıra soğuk çeşitler de bulunuyor. Yanında o leziz kurabiyelerden yemeyi de ihmal etmeyin. Bol bol tanıdık yüzle karşılaşacaksınız ayrıca, benden söylemesi 🙂

not just 3
Not Just Coffee

 Not Just Coffee Adres: Kılıç Alipaşa Mah. Anahtar Sok. No:3/A Beyoğlu / İstanbul

“First Date” Mekanları: 6 Semtten 6 Romantik Mekan

İstanbul artık çok kalabalık ve pahalı. Böyle olunca, konu ilk buluşmaya geldiğinde özel ve samimi bir yer bulmak gittikçe daha zor olmaya başladı ama hala dünyanın en romantik şehirlerinden birinde yaşıyoruz. “Buraya giderken ne giymek lazım, kaç hafta öncesinden rezervasyon şart, bir referans bulabilir miyiz?” diye düşünmek zorunda kalmadığımız, İstanbul’un en romantik semt ve mekanlarına göz atalım.

“First Date” Mekanları

Pera – Miss Pizza Şişhane

İstiklal Caddesi hızlıca yürüyüp geçmek istediğimiz bir yer haline gelse de, Pera’ya ulaştığınızda buna değen nostaljik bir zaman yolculuğuna çıkıyorsunuz. Orijinalliğini korumuş eski yapıları, müzeleri, dünya mutfağından restoranları ile Pera ruha hep iyi geliyor. Bu semtin ortasında küçük ve loş bir pizzacı, Miss pizza mahallenin en eskilerinden biri. Mum ışığı eşliğinde leziz taş fırın pizzalarını yerken, kendinizi romantik bir filmin başrolünde hissetmemek elde değil. Yemek sonrası Nardis jazz klüp ya da IKSV’de bir konser yakalayabilir veya Monkey barda Haliç manzarasına karşı kokteylinizi yudumlayabilirsiniz.

Çukurcuma – 49 Çukurcuma 

Cihangir’den Çukurcuma’ya uzanan dar sokaklardaki dükkanları keşfe çıkmak İstanbul’da yapılacak en keyifli şeylerden biri olabilir. Plakçılar, antikacılar, sahaflar arasında dolaşıp “Bunu eve taşıyabilir miyim acaba?” diye düşünürken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Bir mola vermek istediğinizde, ara sokakta gösterişsiz ve tüm coolluğu ile karşınıza çıkıveriyor 49. Sokağa bakan minderlerinde oturup ev yapımı şarabınızı yudumlarken keşke İstanbul’un tüm sokakları böyle olsa diye düşünüyorsunuz. Bu cool akşamı devam ettirmek için, sokağın ilerisindeki Markus Tavern ya da semtin yenisi sempatik hostel Popstel’in barındaki DJ performanslarına bakılabilir.

Bomonti – Batard İstanbul 

Bomonti, İstanbul’un en tarihi ancak sakinleri acısından en genç ve dinamik semtlerinden biri. Tarihi apartmanları arasında gezinirken karşınıza çıkan farklı konseptlerdeki sürprizli mekanlarından enerji fışkırıyor. Bu semtin Fransızı Batard, biraz daha “fancy” bir date mekanı arayışında olanları Paris’te bir aksam yemeğine davet ediyor. Küçük yuvarlak masalarına, menüdeki tüm Fransız lezzetlerini sıkıştırmak istiyorsunuz. Profiterol için yer ayırmayı unutmayın. Yemek sonrası Bomonti Ada’yı ziyaret edip avlusunda bir caz konseri ya da Babylon’da bir program yakalanabilir.

Akatlar – Crepe and Fondue 

İlk buluşma için karşınızdakini biraz şaşırtmak istemez miydiniz? “Hic fondue yedin mi?” sorusu harika bir sohbetinin başlangıcı olabilir, fondue yemeyi öğrenirken tüm date gerginliğini atabilirsiniz. Orijinal olarak İsviçre yemeği olan fondue için şehirdeki en iyi adreslerden biri. Menüsünde et ve peynir fondue’nun yanı sıra farklı krep ve kırmızı et seçenekleri de bulunuyor. Şehrin kalbi Etiler’de yemek yedikten sonra, çevredeki etkinlik/konser mekanlarına bakılabilir. Hemen yanındaki Dirty Hands lezzetli kokteylleri ile semtin gençlerinin en popüler buluşma noktalarından biri.  

Moda – Dün 

Moda hep çok güzel. Cay bahçelerinde oturup gün batımını izlemek, Nazım dizelerinin kazılı olduğu sahilinde yürüyüş yapmak, güzel apartmanlarının izini sürmek bile yeterince romantikken özel bir buluşma için buradan bahsetmeden olmaz. Son zamanlarda insan akınına uğramış bu semtte, kendine has ortamını korumayı basarmış, gösterişten uzak bir mekan Dun. Sade dekorasyonu, haftalık değişen menüsü ile samimi bir date için bire bir. Yemekten sonra Rita Moda’da kokteyl eşliğinde canlı müzik iyi bir seçenek olabilir.

Yenikoy – Apartıman

Hangimiz Istanbul’un karmaşasından çok yorulduğumuzda kendimizi Yeniköy’ün sakinleştirici kollarına atmadık ki? Sahilinde yürüyüş yapmak, görkemli yalılarını izlemek, emektar kahvelerinde soluklanmak hep iyi geldi. Tam da böyle dingin bir atmosferde, dünya mutfağından kapsamlı bir menü sunan Apartıman ilk buluşma için ideal yerlerden biri. Yemek sonrası Mua’nın leziz dondurmalarından alıp sahilde yürümek olmazsa olmazlardan. Sizin şehirdeki romantik durağınız neresi?

Kapak Fotoğrafı: Unsplash.com/@kdrat

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’dan İstanbul’un İtalyan Restoranları

İstanbul Müzeleri: Şehrin Sanat ve Kültür Rotası

Hayatımızın her anını sevdiğimiz bir şiirin mısralarında, sürekli izlediğimiz bir film sahnesinde yaşıyor gibi hissedebildiğimiz müzelerde; hayalini kurduğumuz evrenlerin mümkünlüğüne ve varlığından haberimiz dahi olmayan duygularımıza şahit oluruz. Bir tablonun önünde yeni dostlukların kurulduğu, zamanın kontrolü ilk defa bizim elimizde olan bir oyuna dönüştüğü İstanbul Müzeleri’nin kapılarını varoluşsal sorguların estetik güzellikleri ve farklı kimliklerimize dair geçmiş hikâyelerimizi keşfedebilmek adına aralamaya ne dersiniz?

Pera Müzesi’nin Geçmişi- Bristol Oteli | Fotoğraf: Pera Müzesi

İnsan olma hâllerini eserlerine aktaran sanatçı Maira Kalman, bir müzeyi ziyaret etmenin hayattaki güzellikleri, gerçekleri ve anlamları aramak olduğunu söyler. Tam da bu yüzden; herkesin mümkün olduğu kadar sık müzelere uğraması gerektiğini öğütler. Biz de Maira Kalman’dan aldığımız ilham ile; hayatın anlamını, geçmişten bugüne uzanan kimliklerimizi, tanıdık olmadığımız kültürlerden gelen sanatçıların evrenlerini keşfedebilmek amacıyla İstanbul’da müzelerin peşine düşüyoruz.

İstanbul’da Gezilecek Müzeler

Avrupa Yakası’nda Gezilecek Müzeler

Pera Müzesi | Beyoğlu [[konum_22]]

Koç Ailesi’nin şehirde özgür bir sanat alanı yaratmak adına kurduğu duraklardan biri olan Pera Müzesi, 2005 yılında Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın uzun çalışmalarının ardından kapılarını açtı. Bulundukları mahallenin çok kimlikli yapısından aldıkları ilhamın her detayda gözüktüğü Pera Müzesi’nin binası ise mimar Achille Manoussos’un imzasını taşıyor. Pera Müzesi’ni bizim için birçok müzeden ayıran en önemi noktası ise; sergilerine paralel düzenlediği müzik dinletileri, film seçkileri ve atölyeleri ile deneyimimizi disiplinler arası bir keşfe çeviriyor olması. Müze, pazartesi günleri hariç her gün hizmet verirken çarşamba günleri öğrencileri ücretsiz ağırlıyor.

Detaylı bilgi…

İstanbul Sinema Müzesi  | Beyoğlu [[konum_22]]

200 yıllık bir geçmişe doğru uzanan Atlas Pasajı’nın içerisindeki İstanbul Sinema Müzesi; Neoklasik üslubunda saklı olan fresk detayları, mermer şömineleri ve marküteri parke döşemeler ile bizim İstiklal Caddesi’nde en sevdiğimiz duraklarımızdan biri! Atlas 1948 sineması iş birliğinde düzenlediği film seçkileri ve film söyleyişileri dışında İstanbul Sinema Müzesi’nde İnteraktif Dijital, Sinema Tarihi ve Sanat Galerisi olmak üzere üç ayrı bölüm bulunuyor. Müze; İKSV’nin düzenlediği İstanbul Film Festivali başta olmak üzere birçok popüler ve deneysel farklı film festivallerine de ev sahipliği yapıyor.

Detaylı bilgi…

Rahmi Mustafa Koç Müzesi | Beyoğlu [[konum_21]]

1994 yılında ziyarete açılan müze, Haliç’in kuzey yakasındaki Hasköy semtinde yer alıyor. 27 bin metrekarelik alanda Atatürk Bölümü, Bilimsel Aletler, Demir Yolu Ulaşımı, Denizcilik, Fenerbahçe Vapuru, Havacılık, İletişim Araçları, Kara Yolu Ulaşımı, Makineler, Modeller ve Oyuncaklar, Özel Koleksiyonlar ve Yaşayan Geçmiş olmak üzere yedi bölüm yer alıyor. Koleksiyon ilgililerinin saatinin nasıl geçeceğini anlayamadıkları Rahmi Mustafa Koç Müzesi’nin birbirinden güzel klasik arabaları, uçakları, vapuru ve hatta denizaltısı hafta içi pazartesi günleri hariç her gün sabah 9.30’tan akşam üstü 5’e kadar, hafta sonu sabah 10’dan akşamüstü 6’ya kadar ziyaret etme imkânı bulunuyor. Müze; yılın her ilk ve son gününde, dini bayramların arife ve ilk günlerinde kapılarını kısa bir süreliğine kapatıyor.

Detaylı bilgi…

Doğançay Müzesi | Beyoğlu [[konum_3]]

Türk modern resim sanatının en önemli isimlerinden Burhan Doğançay’ın eserlerinin sergilendiği Doğançay Müzesi de keşfedilmeyi bekleyen İstanbul müzeleri arasında yerini alıyor. Müze, 2004′ten bu yana Beyoğlu’ndaki 150 yıllık beş katlı tarihi bir binada bulunuyor. Kent duvarlarının özel bir anlamı olduğuna inanan ve eserlerinde sosyal, siyasal ve ekonomik bir kaynak olan kent duvarlarını sıklıkla kullanan sanatçıyı İstanbul Modern’de gerçekleşen “Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı” başlıklı retrospektif sergisinden kısa bir süre sonra, 2013 Ocak’ında kaybetmiştik. Eserleri ve anlatmak istediği meseleleri ile anmaya devam ettiğimiz sanatçının babası Adil Doğançay’ın eserleri de müzede yer alıyor. Müze pazartesi günleri dışında haftanın her günü sabah 10 ile akşamüstü 6 arasında hizmet veriyor. Normalde bayram günleri de açık olan müze 2023 senesinde tadilatta olduğu için kısa bir süreliğine kapalı.

Detaylı bilgi…

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Çağdaş Sanat Müzeleri

TÜRVAK Sinema-Tiyatro Müzesi | Beyoğlu [[konum_10]]

1996′da Türker İnanoğlu tarafından kurulan Türker İnanoğlu Vakfı’nın çatısı altında bulunan TÜRVAK Sinema-Tiyatro Müzesi, ilk 2001′de Kavacık’ta kuruluyor ardından ise 2010′da Beyoğlu’nda bulunan binasına taşınıyor. Şu an için geçici olarak kapalı olan müze, Türk sinemasının 100 yıllık tarihine dair belge, bilgi, fotoğraf, afiş, cihaz ve filmler ile Türk tiyatrosunun 260 yıllık tarihine dair kostüm, dekor ve belgelerin sergilendiği iki büyük alan, sinema ve tiyatroya adanmış bir kitaplık ve bir eğitim merkezinden oluşuyor.

Detaylı bilgi…

İlginizi çekebilir: İrem Bali’den “Beyoğlu Yeniden: Loksandra Coffee ve Türvak Sinema-Tiyatro Müzesi”

Masumiyet Müzesi | Çukurcuma [[konum_15]]

Adını Orhan Pamuk’un aynı adlı romanından alan Masumiyet Müzesi; bir kurgunun objeler ile nasıl da gerçeğe dönüşebileceğini gösteriyor. Orhan Pamuk’un on beş yılı aşkın bir süre boyunca kapılarını açmak için çalıştığı bu proje, 2012 senesinden beri Çukurcuma’da hizmet veriyor. Okurken hayal ettiğimiz karakterler ile tanışabilme fırsatı bulduğumuz müze; pazartesi ve bayramın ilk günleri dışında her gün sabah 10 ve akşamüstü 6 arasında ziyaretçilerini ağırlıyor.

Detaylı bilgi…

İlginizi çekebilir: Gülfem Karcı’dan Masumiyet Müzesi

Osmanlı Bankası Müzesi | Galata [[konum_5]]

Türkiye’de özel bir banka tarafından kurulmuş ilk müze olan Osmanlı Bankası Müzesi, 2002′den itibaren SALT Galata’nın içerisinde yer alıyor. İçerdiği nesne ve belgelerle siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşama ışık tutan müze, özellikle Osmanlı ekonomisinde önemli bir yere sahip olan Osmanlı Bankası’nın geçmişine dair önemli bilgiler vermenin yanı sıra Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerinin dünyalarını yansıtmayı da amaçlıyor. 19.yüzyıldan kalma dev bir kasanın içerisinde dolaşma imkânımız bulunan müzede; kütüphane ve Maksut Aşkar’ın lokal ürünler ile unutulmak üzere olan tariflere hayat verdiği Michelin yıldızlı neolokal bulunuyor.

Detaylı bilgi…

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Ortak Çalışma Alanları

Galata Mevlevihanesi Müzesi | Galata [[konum_14]]

Düşünceleri ile zaman ve mekân sınırlarını aşarak birçok kişiyi etkileyen Mevlana’nın öğretilerini takip eden Mevleviler‘in buluşabilmesi ve ibadet edebilmesi amacıyla Galata sırtlarından 1491 yılında kurulan Mevlevihane, bugün sevgi etrafında şekillenen sema ayinlerini gerçekleştiren bir müze olarak hizmet veriyor. Şeyh Galib’in yolunun da geçtiği Galata Mevlevihanesi; çeşitli türbeler, semahane, derviş odaları ve mahfillerden oluşuyor.

Detaylı bilgi…

İstanbul Modern | Karaköy [[konum_23]]

Şehirde farklı disiplinlerden üretim yapan uluslararası ve yerel sanatçıların buluşması noktası olan İstanbul Modern, çok yakın bir zamanda Karaköy’de bulunan eski binasında yeni bir tasarım ile kapılarını açıyor! Yeni binasının tasarımında Centre Pompidou, Whitney Müzesi, Beyeler Vakfı Müzesi gibi uluslararası pek çok sanat kurumunu tasarlayan Pritzker ödüllü mimar Renzo Piano’nun imzası bulunuyor. 2004 senesinden beri Karaköy’de ve daha sonrasında Beyoğlu’nda şehrin en dikkat çeken sergilerini, söyleyişilerini ve film seçkilerini düzenleyen İstanbul Modern; şu an üyeleri ile farklı müzelerin ve galerilerin sergilerine turlar ve çevrimiçi atölyeler düzenliyor.

Detaylı bilgi…

Ara Güler Müzesi | Bomontiada [[konum_11]]

Salvador Dali’den Nazım Hikmet’e kadar sevdiğimiz sanatçıları doğal ortamlarında yakalamış, İstanbul’un tozlu sayfalarında kalacak hikâyeleri dünyaya duyurmayı başarmış Ara Güler’e adanan Ara Güler Müzesi, Doğuş Grubu’nun 2016 yılında sanatçı ile yaptığı iş birliğinin ardından kapılarını açtı. Türkiye’de uluslarası niteliğe sahip ilk fotoğraf müzesi olan Ara Güler Müzesi, sergilerine paralel olarak söyleyişiler, film gösterimleri ve paneller gibi birçok etkinlik de düzenliyor.

Detaylı bilgi…

İlginizi çekebilir: Gizem Dereci’den Ara Güler Müzesi

Saray Koleksiyonları Müzesi | Beşiktaş [[konum_13]]

TBMM Milli Saraylar İdaresi’ne bağlı olan Saray Koleksiyonları Müzesi, Dolmabahçe Sarayı’nın depolarında tutulan ve ziyarete açık olmayan eserlerin ziyaretçilerle buluşmasını amaçlıyor. Bu nedenle de bir diğer adı, Depo Müze olarak geçiyor. Müzenin koleksiyonunda Dolmabahçe Sarayı başta olmak üzere Milli Saraylar envanteri içinde yer alan ve Osmanlı saraylarında gündelik yaşamda kullanılmış objeler yer alıyor. Bunlar arasında oyuncaklar, porselenler, gramofonlar ve kilimler de yerini alıyor. Depo Müze, Beşiktaş iskelesinin yanı başında, Resim Heykel Müzesi ve Deniz Müzesi arasında, oldukça merkezi bir konumda yer alıyor.

Detaylı bilgi…

Aşiyan Müzesi | Bebek [[konum_1]]

Ünlü şair Tevfik Fikret’in evi olan Aşiyan Müzesi, şairi ve zevklerini tanımak isteyenlerin uğraması gereken bir müze ev. 1906′da Rumeli Hisarı sırtlarında yaptırılan, Göksu’nun tam karşısından Boğaz’ın seyredilebildiği bu ev; şairin planlarını kendisinin çizdiği ve Farsça “yuva” anlamına gelen “Aşiyan” ismini verdiği bir villadır. Tevfik Fikret’in ölümünün ardından 1945′te “Aşiyan Edebiyat-ı Cedide Müzesi” adıyla açılan müzede yalnızca Tevfik Fikret’in değil, Tanzimat Edebiyatı ve Edebiyat-ı Cedide döneminin önemli sanatçılarının eşyaları ve yaşamlarına dair belgeler de sergileniyor.

Detaylı bilgi…

Sakıp Sabancı Müzesi | Sarıyer [[konum_20]]

Boğaziçi’nin eski yerleşim yerlerinden Emirgan’da, doğayla iç içe olan Sakıp Sabancı Müzesi, İtalyan mimar Edouard De Nari’nin imzasını taşıyor. 1951 yılında Ömer Sabancı tarafından satın alınan köşk, aynı yıl Fransız heykeltıraş Louis Doumas yapımı at heykeliyle Atlı Köşk olarak anılmaya başlıyor. Bahçesini gezerken karşılaştığımız bir diğer at heykeli ise Sultanahmet Meydanı’ndan alınarak Venedik’teki San Marco Bazilikası’nın dış cephesine yerleştirilen dört attan birinin döküm hâli.

1998 yılında Sabancı Üniversitesi’ne müzeleştirilmek için tahsis edilen köşk, 2002 yılında ilk ziyaretçilerini ağırlamaya başladı. Bahçesinde saatlerce vakit geçirebildiğimiz, terasında yoga etkinlikleri düzenlenen müzede; süreli ve sürekli olmak üzere farklı koleksiyonlar bulunuyor. Geçmişi yüzlerce yıl geriye uzanan şehrin ruhunu ve çok kimlikli yapısını geleneksel ve modern eserleri bünyesinde barındırarak devam ettiren Sakıp Sabancı Müzesi’ni pazartesi dışında haftanın her günü ziyaret etme imkânı bulunuyor. Kapsayıcı olabilmek adına salı günleri girişi ücretsiz olan müzenin içerisinde şehrin şeflerini yetiştiren MSA’nın restoranın da bulunduğunun altını çizelim.

Detaylı bilgi…

Sadberk Hanım Müzesi | Sarıyer [[konum_8]]

1980 yılında, Sarıyer’deki Azaryan Yalısı’nda açılan ve Türkiye’nin ilk özel müzesi olma özelliği taşıyan Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi, adını Vehbi Koç’un eşi Sadberk Koç’tan alıyor. Sadberk Koç’un kişisel koleksiyonda yer alan geleneksel kıyafet, işleme, gümüş, porselen gibi eserlerin bulunduğu müze koleksiyonu, ayrıca Türkiye’nin büyük koleksiyonerlerinden Hüseyin Kocabaş’ın koleksiyonun eklenmesiyle sürekli genişliyor. 18 bini aşkın eserin sergilendiği müzede MÖ 6000 yıllarından Bizans dönemine uzanan arkeolojik eserler, Osmanlı ağırlıklı İslami eserler ve Osmanlı ağırlıklı etnografik eserler yer alıyor.

Detaylı bilgi…

Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi | Sarıyer [[konum_18]]

Klasik araba tutkunlarını; güneşin altında saçlarının rüzgâr ile dalgalandığı bir film sahnesinde gibi hissettiren Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi, 2000 yılından beri Tarabya’da hizmet vermeye devam ediyor. Müzede, 1920-1970 arası döneme ait 60’tan fazla otomobil sergileniyor. Dönemi yansıtan aksesuar ve otomobil parçalarının da bulunduğu koleksiyona kütüphane, bar, araba oyuncak modelleri ve minik bir klasik otomobil yarış pisti de eşlik ediyor.

Detaylı bilgi…

Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi | Maslak [[konum_6]]

Maslak’taki gökdelenlerin arasından bizi başka bir evrene doğru ışınlayan Eldiz Çağdaş Sanat Müzesi, Türkiye’nin ilk özel uluslararası çağdaş sanat müzesi olma özelliğini taşıyor. 2001 yılında Sevda ve Can Elgiz tarafından Proje4L ismi ile kurulan müzede; süreli ve sürekli olmak üzere farklı sergiler düzenleniyor. Uluslararası ve farklı disiplinlerde üreten sanatçıları bir araya getiren müze, güncel sanat ile kültürel mirasın gelişiminde rol oynayan bir kültür merkezi olmayı amaçlıyor. Pazar, pazartesi ve resmi tatillerde kapalı olan müze; hafta içi sabah 10 ve akşamüstü 5, cumartesi ise sabah 10 akşamüstü 4 arasında zihmet veriyor.

Detaylı bilgi…

Türkiye İş Bankası Müzesi | Fatih [[konum_17]]

Eminönü’ndeki Yenicamli Şubesi’nde 2007 yılında kapılarını açan Türkiye İş Bankası Müzesi; ülkenin bankacılık tarihini, 1900’lerden günümüze bankacılık teknolojilerinin nasıl değiştiğini ve geliştiğini belgeler, teknolojik araç ve gereçler ile gösteriyor. Ayrıca müze bu bilgileri özel atölye çalışmaları aracılığıyla uygulamalı olarak miniklere de anlatmayı amaçlıyor. Bankanın uzun yıllar en büyük şubelerinden biri olarak hizmet veren müzede, binanın eski bir banka şubesi olmasının en güzel yanı ise; gizemli kasalarının içerisinde dolaşabiliyor olmamız!

Detaylı bilgi…

Rezan Has Müzesi | Cibali [[konum_7]]

2007′nin Mayıs ayında 11. Uluslararası Doğu Halı Konferansı ile açılan Rezan Has Müzesi, geçmişi 17. yüzyıla uzandığı düşünülen ve zamanında Tütün Fabrikası’nın deposu olarak kullanılan bir yapının içerisinde kalıyor. Sergi alanında bulunan kalıntılardan ötürü eskiden bir sarnıç olarak kullandığı tahmin edilen binada Osmanlı ve Bizans İmparatorlukları’nın etkisi beraber görülüyor. Müzenin 9000 yıl öncesine uzanan geniş bir arkeolojik eser koleksiyonuna Cibali Tütün Fabrikası’na ait belge ve objeler eşlik ediyor. Süreli sergilerin de yer aldığı müze; bayramların ve yılın ilk günü dışında her gün sabah 9 ile akşamüstü 6 arasında hizmet veriyor.

Detaylı bilgi..

Mübadele Müzesi | Çatalca [[konum_16]]

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Kültürel Miras ve Müzeler Direktörlüğü’nün çalışmalarından biri olarak açılan bu müze Çatalca’da yer alıyor. Müze, Kurtuluş Savaşı’nın ardından imzalanan Lozan Anlaşması’na göre mübadeleye tabî tutulan Türk ve Yunan vatanadaşlarının çocukları ve torunları arasında bir bağ kurmayı ve onların geçmişini hatırlamasını amaçlıyor. Giyim eşyalarından mutfak aletlerine, yazılı belgelerden fotoğraflara birçok tarihi eşya ve belgenin yer alıyor.

Detaylı bilgi…

Anadolu Yakası’nda Gezilecek Müzeler

Müze Gazhane | Kadıköy [[konum_25]]

130 yıllık geçmişi ile Türkiye’nin en önemli endüstriyel miraslarından biri olan Hasanpaşa Gazhanesi, 2021 senesinde Müze Gazhane olarak kapılarını geri açtı. Şehrin yeni bir kültürel merkezi olmayı amaçlayan Müze Gazhane’de; açık hava film gösterileri, tiyatro oyunları, antika pazarları, konserler, söyleyişiler ve daha birçok etkinlik düzenleniyor. Geçmiş ile bugünü sanat ve etkinlikler üzerinden birleştirmeye devam eden müzenin sergileri çoğunlukla kentsel bellek ve sosyal meseleler üzerinden şekilleniyor.

Detaylı bilgi…

İlginizi çekebilir: Işıl Birengel’den Müze Gazhane

Barış Manço Evi | Moda [[konum_26]]

Moda, çoğumuz için Anadolu’nun rüzgârlarını bütün dünyada estiren usta sanatçı Barış Manço Evi ile özdeşleşmiştir. Manço Ailesi’nin, Kadıköy Belediyesi’nin ve Türkiye Halk Bankası’nın ortak çalışmalarının sonucunda 2010 senesinden beri efsanevi müzisyen Barış Manço’yu kendi evinde ziyaret edebiliyoruz. Barış Manço Evi; sanatçının kişisel eşyaları, çalışmaları, ailesi ve dostları ile olan fotoğrafları ve daha birçok farklı nesne üzerinden Barış Manço’yu sanatçı ve kişisel kimlikleri ile tanıtmak adına misafirlerine yeni bir pencere açıyor.

Detaylı bilgi…

İstanbul Oyuncak Müzesi | Göztepe [[konum_4]]

Şair ve yazar Sunay Akın ve Belgin Akın tarafından 23 Nisan 2005 tarihinde kurulan İstanbul Oyuncak Müzesi, 1700′lerden günümüze oyuncak tarihinin örneklerini sergiliyor. Göztepe, Kadıköy’deki tarihi bir köşkte yer alan müze, Sunay Akın’ın 1990′dan başlayarak birçok ülkedeki koleksiyonerlerden, antikacılardan ve açık arttırmalardan satın alınan oyuncaklardan meydana gelen geniş bir koleksiyonunu sergiliyor. Her yaş grubundan ziyaretçiyi büyülü bir dünyaya taşıyan müzenin dekor ve sergi tasarımının ardında da sahne tasarım sanatçısı Ayhan Doğan’ın imzası bulunuyor.

İlginizi çekebilir…

Sait Faik Abasıyanık Müzesi | Burgazada [[konum_9]]

Türk edebiyatının en değerli isimlerinden Sait Faik Abasıyanık’ın Burgazada’daki evi, 1959′dan bu yana bir müze ev olarak hizmet veriyor. 2009-2013 yılları arasında uzun bir restorasyon ve konservasyon çalışması nedeniyle kapalı olan müze, 11 Mayıs 2013′te yeniden açılmış ve okurlarının Sait Faik ile buluşturmaya kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı. Müzede yazarın yaşamına tanıklık etmiş eşyalar, fotoğraflar, mektuplar, kartpostallar ve eserlerine konu olan hatıralara dair birçok belge sergileniyor.

Detaylı bilgi…

İlginizi çekebilir: Şeyma Kenkül’den “Burgazada’da Sait Faik Müzesi ve Four Letter Coffee”

Adalar Müzesi | Büyükada [[konum_12]]

Özellikle yaz aylarında dolup taşan Adalar Müzesi’nde, İstanbul’un ilk çağdaş kent müzesinin yer aldığını biliyor muydunuz? Adaların oluşumundan günümüze kadar olan hikâyesini yüzlerce obje, binlerce Türkçe ve Osmanlıca belge ve fotoğraf, film ve sözlü tarih kayıtlarıyla anlatan Adalar Müzesi, Büyükada’da yer alıyor. Sürekli güncellenen sergileri ve müzik dinletilerinden söyleyişilere kadar uzanan farklı projeleri ile Ada’da bizim en ilgimizi çekenler arasında başta yer alıyor.

Detaylı bilgi…

Bizi farklı evrenlerin arasında sınırların ötesinde bir yolculuğa çıkaran İstanbul Müzeleri sayesinde geçmişimizi araştırmayı ve bugünün peşinden hayaller ile koşmayı hiç bırakmamız dileği ile!

Kapak Fotoğrafı: SALT Galata – Artsy Magger

İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan İstanbul’un Sergi Takvimi

Orhan Pamuk’un İzinden İstanbul: Güzelliklerle Dolu Bir Rota

İstanbul’u yaşamanın onlarca yolundan biri de yazarların izinden şehri gezmektir. Onların dünyasının gizemini açığa çıkaran, bazense tüm gücüyle saklayan sokaklardan geçmek. Gecenin bir vakti, boyaları dökülmüş evlerin sıralandığı rutubet kokan bir sokakta bile, sokak lambaları altında “güzelliği” aramaktır biraz da. Bu yazarların sayesinde, İstanbul’un kuytu köşelerini sevmeye değer görürüz böylece. Öyle zamanlarda şehri tam anlamıyla yaşadığımızı hissederiz. İnsanın içinde susmak bilmeyen cümleler dolanıp durur. Halbuki sadece bir bina, bazen bir pasaj, bir han, eski bir pastanedir karşımızda duran. O cümlelerde yeniden bulur insan, özlediği, yakınındayken bile uzak kaldığı şehri.

01-30
Galata Köprüsü | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

“Benim için büyük şehir hayatı demek, milyonlarca hikâyenin içinde yaşamaktır.” diyen Orhan Pamuk, İstanbul’u kitaplarının arka fonu yapmak için özel bir çaba sarf etmediğini belirtir açıkça. Hatta kendi aile hikâyesinden yola çıkarak yazdığı kitaplarında bile aslında her şeyin gerçek olmadığını, hayal ile yaşanmış olan şeylerin iç içe geçtiğini biliriz. Yine de bir yanımızla inanmak isteriz, Merhamet Apartmanı’na, Huzur Lokantası’na, bayiler toplantılarına, bir sırrı arar gibi baktığımız vesikalık resimlerinin içindeki insan yüzlerine. Pamuk’un dünyasında yeniden buluruz İstanbul’u. Neyle karşılaşacağımızı artık bilsek de kaybolmayı göze alarak. Ve en önemlisi kaybolmanın keyfine vararak.

Pamuk’un hayatında önemli bir yere sahip semtlerin, mekânların izini sürüyoruz bu yazıda. Kitaplarındaki karakterleri ve onların yaşamlarının orta yerine yerleşen kenti arıyoruz. Yazarın kitaplarını pusulamız yaparak geziyoruz İstanbul sokaklarında.

Orhan Pamuk’un İstanbul’u

02-20
Beyoğlu | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Beyoğlu ve Çevresi

Beyoğlu, Orhan Pamuk’un kitaplarında ve hayatında büyük bir yer tutar. Yaşamından kesitleri, anılarıyla kaleme aldığı Manzaradan Parçalar kitabında, bu semtin önemine sıkça değinir. Örneğin; çocukluğunun en sevdiği eğlencesi annesi ve abisiyle beraber Harbiye’den -bazen tramvayla, bazen yürüyerek- Taksim’e gelmektir. Yazarın hafızasında çok canlı kalmış bir anısı vardır bu semtte. 1940’lar ve 1950’lerin İstanbul’unda yaşamış herkesin zihninde yer etmiş, Ağa Camii yakınlarında, Rus salatalı, hardallı sosisli sandviç yemeye geldikleri Atlantik Büfe. O zamanlar, bu büfe, Amerika kültürünün şehre yavaş yavaş nüfuz ettiğinin habercisi niteliğinde, bira eşliğinde yenen sosisli sandviçleri (o zaman hot-dog ismi kullanılmıyordu) ile ünlüdür. Çocuklara da -Orhan ve Şevket’e- sandviç yanına ayran içmek düşer. Yetişkinlerse bu büfeye uğrayıp, ayaküstü bira içmenin keyfini o yıllarda tatmaya başlar. Çiçek Pasajı yine aynı yıllarda, bugün olduğu gibi meyhanelere değil, birahanelere ev sahipliği yapar. Günümüzde artık yerinde olmayan Atlantik ise ne yazık ki birçokları gibi, 6-7 Eylül olaylarında Rum sahibi olmasından ötürü tahrip edilir. Bir daha da eski günlerine kavuşamaz.

Orhan Pamuk’un, sanki biraz da bu çocukluk ritüelini devam ettirirmişçesine uğradığı bir köşe var. Taksim Meydanı’nın karşısına düşen, Sıraselviler Caddesi başındaki, yazarın deyişiyle yarım ay şeklinde yan yana sıralandığı büfelerden söz ediyorum. Öteki Renkler kitabında anlattığı üzere yazar, bazı sabahlar bu büfelerin birinde taburelere oturur; havuç-portakal suyu ve çift kaşarlı tostu eşliğinde gazetesini okur. Gazetesini okurken tahmin edeceğiniz üzere sıkça başını kaldırır ve etrafa şöyle bir bakar.

03-21
Aya Triada| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Öteki Renkler kitabında “Sevdiğim Köşeler” diye belirttiği, Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi’nin avlusunu gören Hacı Baba Lokantası isimli mekandan söz eder Pamuk. Hacı Baba’nın yerinde artık yeller esse de ne zaman o avluda gezinsem, sevdiğim diğer yazarların da anılarında karşıma çıkan bu lokantayı anarım. Bir kebap lokantası vardır artık o noktada. Buğulanmış pencerelerinden insanlar görürüm. Müşteriler, her şeyden bihaber yemeklerini yer ve dönüp bir kez bakmazlar bu güzel kilise avlusuna.

03-2-2
Hacı Abdullah Lokantası | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Ağa Camii yakınındaki, günümüzde de açık olan tarihi Hacı Abdullah Lokantası’na geldiğimde ise gözlerimin önüne Orhan Pamuk’la babasını getirmek hiç zor olmaz. Muhtemelen turşu ve komposto eşliğinde içli pilav ve tepsi kebabı yerler. Tam o esnada gördüğüm o genç delikanlının biraz da Masumiyet Müzesi’ndeki Kemal olduğunu anlarım. Hem kitap karakteri, hem yazarın kendisi için bu lokantanın önemi büyüktür ve anılarında birkaç kez ismine rastlarız.

04-18
Ara Kafe | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Pamuk, yurt dışından gelen kitap paketlerini almaya gittiği, önünden geçmesini seviyorum dediği Galatasaray Postanesi’ni, Öteki Renkler kitabında sevdiği yerler arasına koyar. Günümüzde ise muhtemelen buradan Tünel’e kadar yürümeden önce uğramayı es geçmediği bir yer daha vardır. Ara Güler’in evinin alt katında bulunan Ara Kafe. Yazarın, Ara Güler vefat etmeden önceki dostluğuna da bu kafede tanık oluruz çoğu zaman. Kitaplarında İstanbul’u anlattığı sayfalarının arasında, hatta bazen kapaklarında Ara Güler fotoğrafları yer alır. Benim için, “Ara Güler’in İstanbul’unu” Orhan Pamuk’tan okumak ayrı bir zevktir. Fotoğrafçının koleksiyonunda yer alan siyah beyaz portre fotoğrafları arasında Pamuk’un yüzü de vardır. O portrede kameraya yarı ciddi yarı şakacı gözleriyle bakar Pamuk. Her an bir muziplik yapacak gibidir. Ya da abisi Şevket’le Meşhurlar Serisi kart oyununu oynadığı günlerdeki gibi aniden kızıp ortamı terk edebilir her an. O fotoğrafına çok benzeyen bir başka portresi, Yeni Hayat kitabının arka sayfasında dururdu. İşte o kitap benim hayatımda elime aldığım ilk Orhan Pamuk kitabıydı. Babamın kitaplığından indirip, arka kapakta yazan gizemli cümleleri okuduğumda 10 yaşındaydım ve gelecekte kendisinin sıkı bir okuyucusu olacağımdan habersizdim.

inci-kolaj
İnci Pastanesi| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Masumiyet Müzesi’nde Füsun ve Kemal’in gittikleri İnci Pastanesi yıllar önce caddedeki yerinden Mis Sokak’a taşınmış olsa da aynı nostaljiyi yaşatır gelenlere. Mis gibi kakao kokuları eşliğinde uzaklara dalıp giden bir İstanbul delisi, karşısındaki sandalyelerden birinde günlük gezilerine çıkmış Orhan Pamuk’u, abisi ve annesiyle canlandırabilir gözlerinde. Beyoğlu’nun en güzel sokaklarına gizlenmiş Avrupa Pasajı, Rejans Lokantası veya Ayaspaşa Rus Lokantası’nda da rastlaşabilir birçok karakterle. Kimlerle mi? Orhan Pamuk’la, Şeküre Hanım’la, Kemal ve Füsun’la, Galip ve Rüya’yla, Cevdet Bey ve Oğulları’yla.

06-17
Dolapdere| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Dolapdere ve Tarlabaşı Sokakları

İstanbulluların, tabiri caizse biraz burun kıvırdıkları, gezmek için pek de can atmadıkları yerlerdir buralar. Ancak yabancı turistler gelir fotoğraf çekmeye, otantik buldukları apartmanlarda kalmaya, aralarına çamaşırlar asılmış eski binalarla çevrili Tarlabaşı ve Dolapdere sokaklarına. Bir de elbette Orhan Pamuk. Hatta, geçtiğimiz sene bizzat gördüm kendisini Dolapdere’de sokaklarında; elinde birkaç dosya ve not defterleriyle.

Yazarın mekan olarak kitaplarına almaktan çekinmediği, her haliyle anlamaya çalıştığı şehrin köşelerinin en kalbi kırık noktasındadır bu iki yerin mahalleleri. Göç verir, göç alır, değişir, dönüşür… Kimilerine göre pek tekin değildir, kimilerine göre İstanbul haritalarında çoktan unutulmuş, silinmiştir.

07-14
Fatih | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Orhan Pamuk, ruhumuza bütünüyle işleyen ve samimiyetinden bir an bile şüphe etmeğimiz bir karakterle, Mevlut Karataş ile tanıştırmıştır bizi, Kafamda Bir Tuhaflık romanında. Mevlut de aynı bu mahallelerde yaşayanlar gibi Anadolu’dan gelmiş, sokak satıcılığı yaparak hayatını geçindirmeye çalışmıştır. Önce yoğurt, dondurma ve sonra boza satmaya başlayan karakterin geceleri adımladığı sokaklar, loş ışıklar altında gözümüzde canlanır. Bazen Tarlabaşı, Dolapdere sokaklarında gezdirir bizi yazar, bazen de Fatih’in, Ara Güler’in de yaşarken çok sevdiği Zeyrek semtinde. Bu semtin insanları, sanki gerçekte yarım kalan hikâyelerini, Pamuk’un satırlarında ve gözlerimizin önüne gelip de “pek tekinsiz” görünen gecenin içindeki resimlerinde tamamlar.

16-bogaz-havasi
Tarabya | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Boğaziçi

İstanbul Hatıralar ve Şehir kitabında, yazar çocukluğundan bahsederken sıkça İstanbul yangınlarına, ailece yaptıkları Boğaz gezilerine ve arabalarıyla geçmekten keyif aldığı Boğaz hattına değinir. Çocuklar kabakulak olunca veya boğazları rahatsızlandığında yine temiz hava almaya geldikleri yer Boğaz’dır. Masumiyet Müzesi’nde, Kemal Füsun’a yüzmeyi Tarabya Plajı’nda öğretir, Bebek sahilinde bir kayığa binip kürek çekerek açılırlar. Kara Kitap’ta “Boğaz’ın Suları Çekildiğinde”, yazar benim için en etkileyici, en distopik bölümlerinden birini aktarır. Okudukça, Boğaz’sız bir İstanbul’un nasıl bir kabus olacağını iliklerinize kadar hissedersiniz. Pamuk için Boğaz semtlerinin, sahil hattının önemli bir yer tutması hiç de tesadüf değildir çünkü ergenlik yıllarını da Boğaz’ın yanı başında; Robert Koleji’nde geçirmiştir. 

08-12
Masumiyet Müzesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Cihangir ve Çukurcuma

Cihangir, Pamuk’un çocukluğundan itibaren yaşadığı İstanbul’u ve hayatını anlattığı kitabı İstanbul Hatıralar ve Şehir kitabında önemli bir yer tutar. Ailesinin Nişantaşı’ndaki evinden buraya gelip, resimler yaptığı, vapurları izlediği ve hatta aşk acıları yaşadığı o ev, benzer bir şekilde Masumiyet Müzesi’nde de karşımıza çıkar. Kemal, buhranlarını ve aşk kaçamaklarını bu evde yaşayacaktır.

Yazarın yazıhanesi, dünyaları içine sığdıran geniş kütüphanesi ve manzaralar seyredip Paşabahçe vapurunun yolunu gözlediği balkonu Cihangir’deki bu evdedir. Pamuk, bu balkondan çektiği fotoğrafları geçtiğimiz senelerde Balkon / Fotoğraflar adı altında sergiler ve kitaplaştırır. Bütün bu manzara fotoğraflarının, gençliğini geçirdiği, resimler yaptığı ve şimdilerde yazıhane olarak kullandığı o Cihangir apartmanı, zaman içinde değişti mi yoksa hepsi Taray Apartmanı’nda mı geçti, kesin olarak bir şey söylemek zor. Fakat, geçtiğimiz aylarda birkaç dairesi yazara ait olan bu apartman, deprem gerekçesiyle yıkım kararı alındığı için gazetelerde yeniden karşımıza çıktı.

Cihangir’in bir başka sokağına, Pürtelaş’a geldiğimizde sokağın en sevilen sakinlerinden Kaktüs Cihangir Kafe’ye rastlarız. Öteki Renkler kitabında yazar, bu mekana çok sık takılmasa dahi tanıdıklarının hep buraya gidiyor olmasından ötürü, kendini de gitmiş kadar sayıyor. Yakınlardaki bir ucu Sıraselviler’e çıkan Arslan Yatağı Sokak ise yazarın çocukluğunun futbol sahalarına ev sahipliği yapar. Pamuk’un, “Sokaklarının bu şakacı tarihini bildiğim için İstanbul’u seviyorum.” dediği İstanbul’un hızla atan kalbinde, Cihangir belli ki yazar için daima büyük bir öneme sahiptir.

09-11
Masumiyet Müzesi| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Çukurcuma’yı Masumiyet Müzesi’nde yakından duyarız, hissederiz. Kitapta, şimdikinin aksine Beyoğlu’nun gözde mahallelerinden değil, varsıl sınıfın pek yanaşmadığı, kendi hallerinde yaşayan ailelerin hayatlarını geçirdiği mütevazi bir köşesidir. Füsun ailesiyle burada yaşar. Kemal sık sık Dalgıç Sokak ve Çukurcuma Caddesi kesişimindeki bu eve gelir. Füsun’un evini kitapta betimlerken bir yandan da dönemin sosyolojisini yansıtır:

“Füsunlar’ın evi, Çukurcuma Caddesi ile daracık Dalgıç Sokak’ın kesiştiği köşedeydi. Haritadan da anlaşılabileceği gibi, buradan kıvrıla kıvrıla ilerleyen dik yokuşlardan on dakikada Beyoğlu’na İstiklal Caddesi’ne çıkılırdı. Bazı akşamlar Çetin ara sokaklardan ağır ağır kıvrılarak Beyoğlu’na çıkar, ben de arka koltukta sigara içerek ev içlerini, dükkanları, sokaklardaki insanları seyrederdim. Parke taşlı bu dar sokaklarda yıkılacakmış gibi eğilen yıkıntı halindeki ahşap evler, Yunanistan’a göçen son Rumların bıraktığı boş binalar ve o boş yapılara kaçak yerleşen yoksul Kürtlerin pencerelerden dışarıya uzattıkları soba boruları, geceye korkutucu bir görüntü verirdi.”

masumiyet-muzesi-kolaj
Masumiyet Müzesi Koleksiyonu | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Manzaradan Parçalar kitabında ise Pamuk, kızı Rüya’yla olan anılarından, her sabah kızının okuluna kadar yürüdükleri Çukurcuma sokaklarından bahseder. Semtteki Çukurcuma Hamamı, Firuzağa Camii ve caddedeki sokaklar ekseninde hikâyeler can bulur.

10-56
Masumiyet Müzesi – Kemal’in Odası | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Dalgıç Çıkmazı Sokak’ta bordo rengiyle karşımızda duran Masumiyet Müzesi ise Kemal’in Füsun’a olan aşkının saplantıya varan çıkmazlarında topladığı, gözü gibi sakladığı eşyaları görmemizi sağlar. Mektuplar, o döneminin İstanbul’una ait efemera, kimi hayali kimi gerçek lokantalara ait olan kibrit ve peçeteler, fotoğraflar, defter sayfalarından notlar sergilenir bu müzede. Bütün bunlar aslında Orhan Pamuk’un üzerinde yıllarca çalışarak biriktirdiği ve kitapla örtüştüğünü düşündüğü koleksiyonundan oluşur. Müze oluşum sürecinin bütün detaylarına Manzaradan Parçalar kitabında yer verir.

13-35
Alaaddin’in Dükkânı | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Nişantaşı

Kendimce Orhan Pamuk’u en çok özdeşleştirdiğim semtlerin başında Teşvikiye ve Nişantaşı gelir. Yazar, aile apartmanı olan Pamuk Apartmanı’nda yaşar. Bütün çocukluğu, gençliği bu semtte geçmiştir. Kara Kitap, Masumiyet Müzesi, Cevdet Bey ve Oğulları’nda bunu hissederiz. Kara Kitap’ta okuduğum yıllarda gerçek mi değil mi diye merakla peşine düştüğüm Alaaddin’in Dükkânı’nın (Nejdet Güler) renk cümbüşüne kapılmamak mümkün değildir. İçerisi, Nişantaşı’nın tam aksidir. Hiçbir şey uyum içinde ve şatafatlı değildir. En büyük lüks, yurt dışından getirtilen purolar ve pahalı dergilerdir. Evet, o dükkân da, yazarın birçok romanındaki mekanlar gibi gerçektir. Nejdet Güler yoksa, tezgâhın arkasında eşi durur. Gözümde Orhan Pamuk’u, dükkan sahipleriyle şakalaşırken gözümün önüne getiremem. Çünkü sahipleri gayet ciddi, mesafeli dururlar.

14-30
Süslü Karakol | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Palasların, şık butiklerin, pahalı zincir markalara ait mağazaların, ardı ardında açılan kafe, restoran ve barların, eski tip esnaf büfelerinin doldurduğu Nişantaşı sokaklarında gezerken Süslü Karakol bir anda göz çarpar. Kremalı pasta görünümüyle diğer karakollardan hemen ayrılan binası, Masumiyet Müzesi’nde çıkar karşımıza. Artık yerinde olmayan ve eski Nişantaşılıların anılarında daimi yeri olan Maçka Parkı yakınlarındaki Konak Sineması’na ve Teşvikiye Camii’ne yine Masumiyet Müzesi’nde rastlarız.

Turuncu isimli fotoğraf kitabında ise yazarın Şişli ve çevresinde çekmiş olduğu fotoğrafları görürüz. Aynı, Mevlut’un seyyar arabasıyla gezindiği saatlerde olduğu gibi hepsi loş ışıklar altında, gecenin bütün dürüstlüğü içinde makyajsız görüntüler sergiler bize. Esnaflarını, sokaklarda köşe başını tutturmuş mahalle sakinlerini, sokak satıcılarını, berber dükkânlarını İstanbul’un birer parçasıymışçasına, bütün doğallığıyla ortaya koyar Pamuk.

15-31
Burgazada | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Adalar

Orhan Pamuk, Manzara’dan Parçalar ve İstanbul Hatıralar ve Şehir kitaplarında, adaların hayatındaki yeri ve önemine vurgu yapar. Ada demek, yazar için nefes alma noktası gibidir. Kitaplarının bir kısmını yazdığı, çay bahçelerine uğrayıp etrafındakileri izlediği, sahillerinde yürüyüş yaptığı adalar, yazarın babaannesinden dolayı hayatına çocukluğunun ilk yaşlarında girer. Babaannesinin, ailenin ekonomik durumu bozulmasından sonra elden çıkaracağı yazlık evi Heybeliada’dadır. Sabahları değirmen seslerine uyanan yazar, Hüseyin Rahmi’nin harabe halindeki evinin bahçesinde gezindiğini, adadaki Rum komşuları sayesinde sevgiyi öğrendiğini anılarında belirtir. Buradan yaptığı vapur yolculuklarıyla Burgazada ve Büyükada’ya geziler düzenler.  Cevdet Bey ve Oğulları’nda da adadan izler buluruz.

Babaanne evi satılsa da adalardan kopamayan Pamuk, son yıllarda yazı yazmak ve şehrin keşmekeşinden kaçmak için Büyükada’ya gidip, ev kiralar. Buradaki evinin manzarasında vapurlar görünmez belki ama bahçesindeki fuşya begonvillerin uzandığı balkonunda, biraz dağınık ve belki kahve fincanlarının izi çıkmış olan yazı masasında, sayfaları kıvrık kitaplarının arasında kendi dünyasını bütün iyimserliğiyle yeniden inşa etmiştir yazar.

İstanbul’un Esnafları: Kente Ayrı Bir Değer Katan İnsanlar

İstanbul’u yaşamak denince aklımıza ne geliyor? Hiç şüphesiz şehrin tarihi, mimarisi, manzaraları, tatları, kokuları, sesleri, hikâyeleri ve insanları. Her biri kente ayrı bir değer katan, onu herhangi bir şehir olmaktan öteye taşıyan değerler. Bir kısmı tükenen, bir kısmı eskiyen ve her şeye rağmen zamana direnen… İstanbul’da yaşarken, İstanbul’u yaşamayı unutturan, belki de zamanın ruhundan dolayı bizi acele bir yaşam temposuna iten, hızlı tüketim ve vakitsizlikle sarıp sarmalanıyoruz. İşte böyle anlarda, bu kentin ruhunu halen bütün ayrıntılarında taşıyan esnaflar geliyor aklıma. Onlarla edilen birkaç dakikalık sohbet, memleket halleri üzerine birkaç sitem, telaşsız bir merhaba, “buyurun” diye uzattıkları leziz ikram tabakları, parlak bir tepside en yakındaki ocaktan getirtilen esnaf çayları…

İstanbul’un Esnafları

Her şeyin birbirine benzediği, ürünlerin zincir markalara evrildiği bir zaman diliminde onlar sayesinde hatırlıyoruz gerçek İstanbul’u. Onlar ki her sabah kepenkleri açan, her akşam gün solarken kepenkleri geri indiren, gün içinde gazete ve radyolarıyla çevrilmiş bir köşede oturup, kapının açılmasını sabırla bekleyen esnaflar. Büyüklerinden devraldıkları işleri devam ettirmeye uğraşıyor, hem de böylesine bir hızla değişen, kocaman bir şehirde.

“İstanbul, artık eski İstanbul değil” diyen o içsesleri susturmanın, değişen her şeyin ortasında aynı samimiyet ve özverisiyle karşımızda duran esnafların kapılarını çalma vaktidir belki. O zaman, kendimizi bu şehre daha da ait hissetmez miyiz? Hepsini bir yazıya sığdırmak zor olacağından şimdilik bir kısmıyla başladığımız, ‘İstanbul’un esnafları’ serimizin dileyelim devamı gelsin. Birbiri ardına kapanan dükkânları değil, ailelerden çocuklara aktarılarak süregelen bu güzel mekânları konuşmak düşsün bize de!

İstanbul Esnafları

Siz de bu seriye yorumlarda katkıda bulunabilir, sevdiğiniz esnafları paylaşabilirsiniz.

01-gomlekci-celalettin-benli
Celalettin Benli| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Gömlek Terzisi Celalettin Benli – Beyoğlu

Yüzü hızla değişen ve tanımakta zorlandığımız Beyoğlu’nun, ruhunu kapısından ötede taşıdığı dükkânlar var. Kallavi Sokak’ın en eskilerinden, gömlek ustası Celalettin Benli’nin dükkânı bunlardan biri. Ismarlama üzerine diktiği erkek gömleklerinin, renk renk kaliteli kumaşların sergilendiği raflarına bakınca insan mutlu oluyor. Bir de tanıdık yüzlerin dikkatinizi çektiği birtakım fotoğraflar var duvarlarda. Kendisine gömlekler diktirmiş, ülkenin ünlü yüzleri. O da anı olarak saklamış bu fotoğrafları. Hatta bir de kalın bir defteri var, laf lafı açtığında size açıp göstereceği.

Celalettin Bey, yıllar evvel, Beyoğlu çokkültürlü kimliğini henüz kaybetmediği yıllarda -yani 6-7 Eylül olaylarından önce- Rum ustasından öğrenmiş bu zanaatı. Ondan devraldığı bu yerde, hiç bıkmadan el emeğiyle üretmeye devam ediyor. Gömlekler bir yana, onun samimi kişiliği, güler yüzü, ve hoşsohbeti, beni Kallavi Sokak’tan geçirmeye yetiyor. Kış günleri, semtin sokak lambaları henüz yeni yanmaya başlamışken, bu serin sokakta, dükkânına yaklaşıyorum. Buharlı vitrin camının arkasından gördüğüm o yüzün orada, aynı sakinlikte olmasına seviniyorum. Kendisi o sırada ya ütü yapıyor, ya bir kumaşı kesiyor.  Birkaç dakikalığına Beyoğlulu gibi hissediyorum orada, Celalettin Bey’i izlerken.

Not: Sevdiğiniz birisine, bu mağazadan hediye almak isterseniz, gömleğini getirin, istediğiniz kumaşı seçin ve ölçüleri getirdiğiniz örneğe göre ayarlanıp, dikilsin. Senelerce giyilebilecek kalitede olması  ve Beyoğlu’nun en eski ustalarının birinin elinden çıkması paha biçilemez!

Adres: Kallavi Sokak, 6B, Beyoğlu

02-i%cc%87stasyon-berberi-cavit
Berber Cavit | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

İstasyon Berberi Cavit – Yedikule

Yedikule, İstanbul’un en eski semtlerinden biri. Bugün birçoğumuza uzak gibi görünse de, bir dönemin kalbinin attığı yermiş. Tren istasyonu, ahşap Osmanlı tipi evleri, meyhaneleriyle başka türlü bir İstanbullu. Tarihi istasyonu artık kapalı, önüne ise dünyanın başka hiçbir tarihi kentinde olmayacak bir görüntü: Upuzun binalar, siteler yapılmaya başlandı. Bu utançla yüzümü geriye çevirdiğim ve İstasyon Caddesi’nin mahallelisiyle sohbete girdiğim anlarda neyse ki içime bir su serpiliyor. Bu mahallenin en eskilerinden Berber Cavit, gülümsemesiyle ve ikram ettiği lokumlarıyla sanki yıllardır, değişmeyen bir İstanbul kartpostalı gibi orada duruyor. Saka kuşları ve yıllar içinde yaptığı vesikalık resim koleksiyonu da o kartpostalın en önemli yerinde.

Not: Son günlerde her gün dükkânı açamıyor Cavit Usta. O yüzden gitmeden önce ararsanız, ona göre ayarlar. Tel: 0532 477 5707

02-2-hepsen
Hepşen Bakkaliyesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Bir Not Daha: Yedikule’ye yolunuz düşmüşken, aynı sokak üzerinden bulunan Hepşen Bakkaliyesi’ni ziyaret edip, İbrahim Bey’e selam vermeyi unutmayın. Çocukluk günlerine döneceğiniz bir minik ipucu; bu bakkalda yaptırılabileceğiniz çift kaşarlı tost.

Adres: Yedikule İstasyonu Cad. 33A, Yedikule, Fatih

03-saatci-yuksel-hanim
Saatçılar Yuvası | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Saat Ustası Yüksel Hanım – Sirkeci

Saat tiktakları arasında şimdiki zamanı durdurabilmiş bir mekan Yüksel Hanım’ınki. Saatçılar Yuvası  – Kemal Özcan ismini taşıyan baba yadigârı bu dükkâna her sabah, Bakırköy’den geliyor. Kendisi, ömrünü geçirdiği bu dükkânda, yüzlerce saat parçasının, eski tip saatlerin, siyah-beyaz aile fotoğraflarının arasında. Zamanın hızına inat, sanki bir ironiyle ruh bulmuş bu köşede her şey. Düne, siyah-beyaza, yavaş olan bir ruha ait.  Sirkeci’deki Şah As İş Hanı da zaten biraz böyle. Eski İstanbul’u yaşatan, bol bol esnaf çayları içilen, müşteriyken dost olabileceğiniz bir yer.

1989’da babasının vefatından sonra dükkanı tek başına çekip çevirmeye başlamış Yüksel Hanım. Yedek parçalar dışında, saatlerde kullanılan mikalar, çarklar ve zembereklerin üretimini de yapıp, çevredeki dükkanlara satmaya başlamış. Eskiden büyük bir atölyeleri varmış; her bir parçayı el emeğiyle imal edip, çevredeki dükkânlara satmak için. Yüksel Hanım da o dönemlerde imalat kısmında çalışıyormuş bu atölyenin. Şimdilerde, üst kattaki küçük bir atölyesinde mika imalatı yapıyor, bir yandan da meraklı saat severlere bilgileriyle destek oluyor.

14-saatci-1
Saatçılar Yuvası – Yüksel Özcan | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Kendisinin anlattığı ilginç anıları arasında bir de rekorlar kitabına girmesi var. Saçları örgülü gençlik fotoğraflarından tahmin ediyorum bu rekoru. Saçlarını bir dönem 1 metre 60 santime kadar uzatarak girebilmiş rekorlar kitabına.

Hanın ikinci katındaki bu dükkana, Yüksel Hanım’ın İstanbullu hikayelerinde kaybolmaya gelin. Saatlerinize eksik parçalar ararken, ruhunuzda eksik kalmış bir şeylerin de onarılacağının garantisini veriyorum.

Not: Sirkeci’deki bu hana gelirseniz, Yüksel Hanım’ın esnaf komşularından Tekten Optik’e uğrayın. Buradaki raflarda her dönemin öne çıkmış yerli ve yabancı markaların vintage gözlüklerini bulabilirsiniz. Memet Bey oradaysa, sizi istediğiniz model konusunda yönlendirecektir.

Adres: Şah As İş Hanı, Hamidiye Cad. No: 36, D: 11/137 Sirkeci

04-sekerci-feridun-dortler
Feridun Dörtler – Üç Yıldız Şekerleme | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Şekerci Feridun Dörtler – Beyoğlu

Beyoğlu’na gelme sebeplerinden biridir çoğumuz için Üç Yıldız Şekerleme. 1926’dan beri, bu sokakta, birkaç komşu dükkânla beraber direnir zamana. Sahibi Feridun Bey, babasından kalma bu yere gözü gibi bakan, müşterisinden güler yüzünü eksik etmeyen, “İstanbul Beyefendisi” tanımının günümüzdeki ruh bulmuş hali gibidir. Oğlu da, aynı babası gibi, buraya sahip çıkıp, gelen müşterilerle yakından ilgilenir.

Şekerlemecinin özel lezzetleri arasında badem ezmesi, sakızlı lokumu, beyaz tatlısı ve reçelleri var. Benim bir de almaktan sıkılmadığım, kahve yanına çok yakıştırdığım çikolata kaplı portakal kabukları var. Hepsi kavanozlarda, geleneksel kutularda, şişelerde duruyor. Aldığınız tatlıların paket  yapılışını izlemek de ayrı bir keyif. Yukarından sarkan kurdelelerin kesilmesi, kutu etrafına dolanması, üzerine Üç Yıldız yazan zarif etiketin yapıştırılması. Bu dükkândaki her şey Feridun bey’in kendisi gibi; zerafet, özen, emek ve tabii ki İstanbul renkleri taşıyor.

Not: Beyoğlu’na çok sık gelemiyorsanız, şekerlemecinin web sitesinden de alışveriş yapabilirsiniz.
www.ucyildizsekerleme.com

Bir Not Daha: Üç Yıldız Şekerleme’nin yer aldığı sokakta Beyoğlu’nun yerel lezzetlerini bulmanız mümkün. Hemen yanıbaşındaki Sakarya Tatlıcısı ve Petek Turşuları, karşısındaki Tunç Balık ve biraz ilerideki aktar aklınızda olsun.

Adres: Dudu Odaları Sk. No:7, Beyoğlu

05-damla-boza
Ali Tufan – Damla Dondurma | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Dondurmacı-Bozacı Tufan Kardeşler – Kurtuluş

Kurtuluş Caddesi’nin keşmekeşine birkaç dakikalığına arkamızı dönüp kışları sıcacık salep içmenin, yazları külahta dondurma yemenin keyfine varabileceğimiz bir adres var. Damla Dondurma’dan söz ediyorum. Sahipleri, bu işi çocukluklarından itibaren öğrenip yapan, Ali ve Fahri Tufan Kardeşler. Bozaları da pek meşhur.

Kurtuluş ve civarında yaşayan herkesin sıklıkla yolunu düşürdüğü Damla, özellikle kışları sıcacık atmosferiyle insanı her defasında içeriye davet ediyor. Buraya uğrayıp, salebime tarçın ve zencefil tozu serperken bir yandan da Ali veya Fahri Bey’in mahalleliyle olan sohbetini izlemek, Kurtuluş denince aklıma ilk gelen şehir ritüellerinden biri. Siz de eğer buraya uğrarsanız, sadece salep ya da boza almakla kalmayıp, Tufan kardeşlerin bu işe başlama hikâyelerini, Kurtuluş’ta esnaf olmanın nasıl bir şey olduğunu sorup, sohbet açın. Caddenin bu keyifli kış köşesinde aldığınız tadın ikiye katlanacağına eminim.

Not: Kurtuluş’a geldiğinizde, muhakkak uğramanız gereken diğer esnaf dükkânları: Pelit Turşuları, Arma Pastanesi, Nazar Profiterol ve Üstün Palmie Pastanesi.

Adres: Kurtuluş Cad. 110/A, Kurtuluş

06-burhan-bey
Burhan Bey – Kapalıçarşı | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Antikacı Burhan Bey – Kapalıçarşı

Şehrin en güzel, en ilham dolu kapalı kutusu Orhan Veli’ye göre Kapalıçarşı. Birkaç saatlik bir geziyle bunu hissetmek öylesine kolay ki. Her köşe başında bir masal, her mağazada farklı bir koku, tat… Eski esnaf dükkanları ise artık iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda. Onlara uğradığınızda, çarşısının eski günlerini de çekip çıkarabiliyorsunuz sanki saklı bir kutudan. Onların fotoğraflarında, anılarında buluyorsunuz şehrin hayatını.

Çarşının ana kubbeleri altına gelip, Cevahir Bedesteni No:101-103’e vardığınızda ise sıcacık karşılaması ve tatlı Süryani şivesiyle karşınıza çıkıyor Burhan Bey. 1970’lerde burada, ustasının yanında çıraklığa başladığı o günlerden, bugüne kadar antikalar arasında bir dünya yaratmış. İkonalar, fincanlar, resimler, takılar, kılıçlar… Ne ararsanız var denilen cinsten. Detaylarından gözlerimi alamadığım minyatürlerse hep ayrı bir yerde benim için. Buradan alınan bir hediyenin, Burhan Bey’in sohbetinin, Midyat’a kadar uzanan anılarının peşinden defalarca gelesim geliyor Kapalıçarşı’ya. Çünkü biliyorum ki onun gibi eski esnaflar sayesinde bu çarşı hala ziyaret edilmeye değer.

Not: Burhan Bey’in yerinin biraz ilerisindeki Brothers, gümüşe meraklılar için, işin ehli sahipleriyle özel bir diğer adres. Ayrıca, bedesten yakınlarında kahve içmek için Ethem Tezçakar, peştemal,  havlu, bornoz gibi ihtiyaçlar için Eğin Tekstil aklınızda olsun.

Adres: Kapalıçarşı, Cevahir Bedesteni, No: 101-103, Fatih

06-2-kalmaz-baharat
Kalmaz Baharat | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Kalmaz Baharat – Mısır Çarşısı

Mis gibi baharat kokuları eşliğinde yürüdüğünüz bir gün, çarşının en güzel köşesi mavi çinili Pandeli’de bir öğlen yemeği ardından alınacak baharatların listesi elinizde, nereye gideceğinizi bilemiyorsanız bu adres unutulmasın. Mehmet Kalmaz’dan, Adnan Bey ve çocuklarına aktarılan ve aynı emeği, özeni devam ettirdikleri bu ahşap baharat dükkânı, aynı zamanda çarşının eski ahşap dokusunun korunduğu bir nokta. Baharat, çay karışımları, sabun, mentol ve aklınıza gelebilecek pek çok şeyin, küçük gibi duran bu dükkânda aniden karşınıza çıkması olası.

Adres: Mısır Çarşısı, No: 41/1, Eminönü

10-sekerlemeci-i%cc%87hsan
Özsoy Şekerleme – İhsan Demirtaş | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Şekerlemeci İhsan Bey – Küçükpazar (Eminönü)

Eminönü taraflarına gelip de Küçükpazar’a uğramadan, hanlarında sıcak bir çay molası vermeden ve tabii ki Özsoy Şekerleme’ye uğrayıp helva almadan dönmek olmaz! Sahibi İhsan Bey, her gelene badem şekerlerinden ikram eder, sorduğunuz hal hatırı, iç ısıtan muhabbetiyle karşılar ve her şekilde buradan mutlu ayrılırsınız.

Burada ilk kez denediğim kakaolu cevizli helvayı da, İhsan  Bey’in ısmarladığı koyu çayların tadını da asla unutamam. Küçükpazar’ın eski neşesi, eski renkliliği kalmadı der, biraz hüzünlenir İhsan Bey her defasında. Ama biliyorum ki İstanbul’u yaşamanın hakkını verenlerin, buraya bir şekilde yolları düşecek. Çünkü, Kemal Sunal’ın çocukluğunu geçirdiği bu semtin sokakları, bu haliyle de çekiyor bizi kendine. Şekercileriyle, hanlarıyla, esnaf lokantalarıyla, çay ocaklarıyla hayatına devam devam ediyor, şehrin kalbinin bir köşesinde.

Adres: Küçükpazar, Küçük Sok. No: 34, Fatih

09-asri
Asri Turşucu | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Turşucu Asri – Cihangir

Cihangir bir zamanların en sık Türk filmi çekilen semtlerindenmiş. Hafızalarımıza yer eden Neşeli Günler filminin turşucu sahneleri, “limon mu, sirke mi” kavgaları da bu adreste çekilmiş. Şimdilerde, ne zaman buradan Çukurcuma’ya doğru yürüsem, durup bir turşu suyu içtiğim Asri, envai çeşit turşularıyla, sahibinin tavsiyeleriyle günümü şenlendirir.

Not: Acı seven ve değişik tatlara açık olanların buradan alması gereken bir lezzet var: Bol acılı keş peyniri turşusu. Şarap yanına çok yakıştığını da ekleyeyim.

11-sirkeci-eczane
Büyük Eczane  | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Eczacı Meral Hanım – Sirkeci

Bir İstanbul eczanesi denildiğinde, akıllara kendi karışımlarını da hazırlayan, eski tip eczaneler gelir. Bu eczanelerin sahipleri de, İstanbul’un gerçek esnaflarıdır. Yakın zamanda aramızdan ayrılan Melih Sezer gibi, Kuzguncuk ya da Fatih’te denk geleceğiniz, eski eczaneler gibi… Bunlardan biri de, Sirkeci’deki Hobyar’ın en eskilerinden Büyük Eczane’dir. Sahibi Meral Hanım dükkânda yoksa, kızı veya çalışanlar da aynı şekilde, yardımcı olmaya çalışır size. Hala kimyasal karışımların, el yapımı ilaçların yapıldığı bu adrese, özellikle de cilt hastaları gelir ve birçok yerde bulmayacağı ilgiyi bulur.

Eğer yaşınız el vermiyorsa, İstanbullu aile büyüklerinize sorun; meşhur Kolsuz Agop’u. O, bir zamanlar bu şehrin cilt sorunu yaşayanlarına derman olan doktordu. Kendisi, geçtiğimiz senelerde vefat etti. İşte, bu eczane de cilt ile ilgili sorun yaşayanların akıllarında olabilir.

Adres: Hobyar, Büyük Postane Sok. No:17, Sirkeci

İlginizi çekebilir: Deniz Yılmaz Akman’dan Çukurcuma

İstanbul’un Şömineli Mekânları: Kışın Şömine Başında Buluşmalar

İstanbul’da en çok hangi mevsimi seviyorsunuz? Biz her mevsim geçişinde İstanbul’u neden bu kadar çok sevdiğimizi tekrar hatırlıyoruz. Havaların soğumaya başlamasıyla sokakta etrafımızdakilerle sohbet ettiğimiz günlere veda etme vakti gelmiş olsa da bizi şehirde şömine başına kurulup sevdiklerimizle şarap içeceğimiz, kahvaltı ederek başlayacağımız günler bekliyor. Hazırsanız, İstanbul’da içimizi ısıtan en sevdiğimiz şömineli mekânları sıralıyoruz.

Avrupa Yakası’nda Şömineli MekânlarŞ

Hodan, Beyoğlu [[konum_21]]

Cezayir’in sanat eserleri ve ağaçlarla çevrili arka bahçesine konumlanan Hodan, şef Çiğdem Seferoğlu ve ekibinin geleneksel Türk lezzetlerine modern dokunuşları ile tam bir gastronomik deneyim noktası. Denizci pilavından ayva eşliğinde kuzu sırta; ciğer dürümden minekopa kadar geniş yelpazedeki menüsüne taş fırından çıkan pideler de eşlik ediyor. Yemeklerinizin ardından ise şöminenin başındaki sandalyelere geçip daha samimi sohbetlere devam edebilirsiniz.

Instagram

Chalet, Swiss Hotel, Beşiktaş [[konum_15]]

Swiss The Bosphorus’un bahçesindeki Chalet, İsviçre’den getirilmiş 100 yıllık bir dağ evinin içindeki restoran. Kış boyunca şömine karşısında sıcak şarap, peynir tabakları ya da fondüyle İsviçre Alpleri’nde gibi hissedebileceğiniz Chalet, romantik anlar geçirmeniz için de ideal seçeneklerden. Yöresel lezzetleri ve iç mekan tasarımıyla bizim İstanbul’da en sevdiğimiz şömineli mekânlardan.

Websitesi | Facebook | Instagram

Apartıman, Yeniköy [[konum_17]]

Apartıman, Nordik tarzı dekorasyonu ve özgün lezzetleriyle Yeniköy’ün en sevdiğimiz yerlerinden biri. Mutfaklarında kullandıkları ürünleri Çatalaca, Kırklareli gibi yakın çiftliklerden günlük olarak temin eden mekânın, Türk ve Dünya mutfağından hazırladıkları reçeteleri bulunuyor. Ferah atmosferi, şöminesi ve fondaki yeşillikleriyle özellikle hafta sonlarının vazgeçilmezi olan Apartıman’da menüdeki her şey de inanılmaz lezzetli. Yemekten önce masaya gelen zeytinyağlı zeytin ezmesi ve ekşi mayalı ekmeklerin ardından bizim favorimiz Mantarlı keşkek.

Facebook | Instagram

Backyard, Bebeköy [[konum_5]]

Bebeköy’deki Backyard seneler içerisinde kendi topluluğunu oluşturan kafelerden. Backyard ve Backbar’ın yazın muhteşem kokteylleri ve capcanlı bahçesiyle olduğu kadar kışın da içimizi ısıtan şöminesi ile bizim tercih ettiğimiz duraklardan. Backyard’ın akşam müziğini çok sevsek de bizim favorimiz arkadaşlarımızla hafta sonu buluştuğumuz brunch’lara eşlik eden kokteylleri.

Websitesi | Facebook | Instagram

Pop’s, Balat [[konum_18]]

Soğuk kış günlerinde büyük annemizin şöminesinin başına kuruluyormuşuz hissi veren Pop’s; hem nostaljik iç mekânıyla hem de yeni nesil kahveleriyle bizim kışın Balat’taki ilk durağımız. Tam da Balat’ın çeşitliliğine uygun geniş yelpazedeki menülerine tekrar Balat’ın ruhuna uygun sade sunumlar eşlik ediyor. Bizim önerimiz: Pap’s Latte ve ona eşlik eden Pumpkin Cake.

Facebook | Instagram

Voi, Etiler [[konum_16]]

VOİ Central

Çıkış noktası sağlıklı ve organik yiyecek ve içeceklerin de lezzetli olduğunu anlatmak olan VOİ, seneler içerisinde bunu başarmış olacak ki şu an sadece İstanbul’da 13 tane şubeleri var. Kocaman bahçesinin etrafına kurulan masalar ile bizim en sevdiğimiz şubesi ise Etiler’de bulunan VOI Central. Sağlıklı ve leziz tatlılar yiyip kahvenizi içerken şömine başında da keyifli bir vakit geçirebilirsiniz. Gitmişken, kış aylarına uygun fudgy brownie ve sahleplerini denemenizi de mutlaka tavsiye ediyoruz.

Websitesi | Facebook | Instagram

Federal, Galata [[konum_20]]

İstanbul’un sevdiğimiz kahve duraklarından olan Federal’in Galata şubesi şömine başında çalışmak için en sevdiğimiz yerlerden biri. Yeni nesil kahvelerine eşlik eden çeşit çeşit kruvasanlarının yanı sıra sağlıklı ve hafif öğle yemekleri de bulunuyor. Chemex demleme kahveleri ile farklı kahve notlarının tadını çıkarmayı sevdiğimiz Federal’de ister koltuğa geçip kitabınızı okuyun isterseniz de arkadaşlarınızla kısa kahve buluşmalarına çıkın.

Websitesi | Instagram

İlginizi çekebilir: İstanbul’un Ortak Çalışma Alanları

Corinne Brasserie, Çukurcuma [[konum_8]]

Çukurcuma’nın yokuşlu sokakları bazen aradığımızı bile farkında olmadıklarımızı karşımıza çıkarır. 2013 senesinde Corinne Hotel& Brasserie’yi keşfettiğimizde biz de tam olarak böyle hissetmiştik. Üzerinden seneler geçmiş olsa bile hâlâ İstanbul’a minik bir ara vermek istediğimizde şehirden çıkmamıza gerek kalmadan sığındığımız bu otel; yorulduğumuzda bir kahve molası vermek, otelin içindeki sergileri keşfetmek için de uğradığımız bir yer.

Websitesi | Facebook | Instagram

Gazebo, Yeniköy [[konum_2]]

Yeniköy’de boğazın kenarında konumlanan Gazebo, şehrin merkezinden uzaklaşmadan romantik noktalar arayanlar için keyifli bir seçenek. Şehrin gürültüsünü geride bırakırken boğaz manzarasının tadını çıkarabildiğimiz Gazebo’da bizim en sevdiğimiz şömine başında sohbet ederken içtiğimiz şaraplar olsa da güne ferah bir başlangıç yapmak isteyenler için kahvaltı seçenekleri de mevcut.

Websitesi | Facebook | Instagram

Peymane, Pera ve Beşiktaş [[konum_11]]

Çoğumuzun üçüncü nesil meyhaneleri çok sevdiğini söylesek abartmış olmayız. Peyhane, İstanbul’da ocakbaşı konseptini yepyeni bir boyuta çıkarıyor ve alışık olduğumuz meyhane müziklerinden veya 90’lar popundan ise karşımıza jazz ile çıkıyor! Bitkisel mutfağı da menüsüne dahil ederek vegan seçenekler de sunan ocakbaşında bizim favorilerimiz arasında havuçlu kabaklı, ayvalı ıspanak ve tabii ki kebaplar var. Geleneksel ocakbaşı konseptini, şömine başında jazz müziği eşliğinde gerçekleştirmek isteyenler için senelerdir İstanbullular’ın favorilerinden diyebiliriz.

Websitesi | Facebook | Instagram

İlginizi çekebilir: İstanbul’un Yeni Nesil Meyhaneleri

Yeniköy Kahvesi, Yeniköy [[konum_19]]

İstanbul’un gelişen ve değişen hâlini çok sevsek de bazen eski Türkiye şairlerinin bahsettikleri sakinliği ve gelenekselliği de aramıyor değiliz. Böyle zamanlarda Yeniköy’de taş merdivenlerini çıktığımızda ağaçların arasından görünen boğaz manzarası ile Yeniköy Kahvesi bizi geçmişe döndürmesiyle en sevdiğimiz duraklardan. Havalar soğuduğunda şöminenin başına çekildiğimiz Yeniköy Kahvesi’nde ister yan masadaki amcalar gibi tavla oynarken çayınızı için ister kahveniz eşliğinde kitabınızı okuyun.

Websitesi | Facebook | Instagram

Anadolu Yakası’nda Şömineli Mekânlar

Casa Lavanda Butik Otel, Şile [[konum_4]]

İstanbul’dan vazgeçemesek de bazen minik bir araya ihtiyaç duyduğumuzda biz çoğunlukla kendimizi İstanbul’a bir saatlik uzaklıktaki Casa Lavanda’da buluyoruz. Bu sonbahar döneminde beraber mantar topladığımız Casa Lavanda ile şimdi de kış mevsimine özel şöminenin başına kuruluyor ve Şef Emre Şen’in bahçesinden tabağımıza taşıdığı gastronomik deneyimlerin parçası olmaya devam ediyoruz.

Websitesi | Facebook | Instagram

Brunelle, Moda [[konum_6]]

Yazın Anadolu Yakası’nı bir rüyaya dönüştüren Brunelle; kış aylarında da bu rüyayı devam ettiriyor. Geleneksel Türk kahvaltılarına eklediği kruvasanlar ve Fransız pastaları ile Moda’nın pazar brunch’larının sevilen Fransızı, akşam yemeklerinde Türk ve Fransız mutfağını birleştirmeye devam ediyor. Bizim önerimiz pazar günleri, sevdiklerinizle buluştuğunuz brunch’ların ardından kahvelerinizi şömine başında içmeniz.

Websitesi | Facebook | Instagram

Brasserie Noir, Kadıköy [[konum_14]]

Anadolu Yakası’nda geleneksel reçetelere kattıkları modern dokunuşlar ile vazgeçilmezimiz olan Brasserie Noir, güzel yemekleri ve kokteylleri ile bizim şömine başına kurulmayı en sevdiğimiz yerlerden. Siyahlar içerisindeki olan mekâna sıcaklık katan şöminesi ve pencerelerin etrafını saran yeşilliklere bir de soft jazz müzikler eşlik ediyor. Biz özellikle atıştırmalıkları ortaya söyleyerek kokteyl içerken sevdiklerimizle sohbetlerimizle birlikte yemeklerimizi de paylaşmayı çok seviyoruz.

Websitesi | Facebook | Instagram

İlginizi çekebilir: İstanbul’un En Yeni Mekânları