Yazın ortasında yapılan bir tatil mi yoksa sezon kalabalığı sona erdiğinde daha sakin, huzurlu, baş başa romantik bir tatil mi tercih ederdiniz? Kasımda aşk başka olduğu gibi kasımda güneyde yapılan balayı da çok başkaydı.. Güneş hala tepede sımsıcak kendini gösterirken doğanın, denizin, güzel yemeklerin tadını çıkarmak için yola koyulduk. Bu yazıda size Fethiye’deki iki güzel otelden bahsedeceğim; biz bu otellerin Kasım’ını yaşadık ama tabi iki tercih sizin! 

Sonbaharda Balayı
Sonbaharda Balayı | Fotoğraf: Özge Hocalar

Ekim sonu evlenen bir çift olarak balayı için Türkiye’nin en sıcak noktalarından Fethiye’yi seçtik. Deniz ve doğanın iç içe olduğu ilk rotamız olan Perdue Butik Otel’e doğru yola çıktık. Faralya’nın en güzel köşesinde bulunan bu otel aynı zamanda Saffet Emre Tonguç’un Butik Oteller – Ege ve Akdenizden Seçtiklerim” kitabında da yer alıyor, ki bu bize doğru yolda olduğumuzu en başından hissettirdi.

Fethiye’den İki Otel Önerisi

Perdue Butik Otel: Yeşiller içindeki Mavinin Adresi

Otel biz gelmeden bir hafta önce aracımızı belirttikleri adresteki otoparka bırakmamızı ve bizi kendi araçlarıyla alacaklarını bildiren bir mesaj göndermişti. Otelin aracına bindiğimizde sebebini anladık, ormanın içinde küçük bir safari yolculuğu ile başlamıştı balayımız. Otele geldiğimizde karşılaştığımız sıcak karşılamayı hızla geçip odamızı ve konsepti anlatmak istiyorum. Öncelikle otelde 3 farklı tipte oda mevcut: Infinity, Garden ve Superior. Vardığınızda bu odaların her birinin lüks bir çadır gibi olduğunu anlıyorsunuz. Kasım sakin olur dediğimize bakmayın otelin sezon kapanışına 2 gün olmasına rağmen 11 odasının tamamı doluydu. Biz Infinity Suite tercih ettik; bambu döşemeli odaların her birinin balkonunda kimsenin göremeyeceği şekilde yerleştirilmiş jakuziler mevcut. Ayrıca ortak kullanıma açık, deniz manzaralı havuz da sizi mavinin sonsuzluğuna götürüyor. Otelde sabah kahvaltısı konaklamaya dahil ve serpme kahvaltı olarak servis ediliyor. Akşam yemeklerinde ise A la Carte menüden seçim yapılıyor. Günün her saatinde otel restoranından atıştırmalıklarınızı ekstra olarak sipariş edebilir, akşamüstleri otelin çay ve kurabiye ikramının tadını çıkarabilirsiniz. 

Biz bir günümüzü doğayla iç içe olan odamızda baş başa bir kahvaltıya ayırıp sonrasında balkondaki jakuzinin keyfini çıkardık. Otelin bizi en çok mutlu eden özelliği ise Likya Yolu’nun Kaş etabına bağlanıyor olmasıydı. Yaklaşık 1.5-2 saat boyunca bize yorgunluğumuzu unutturan muhteşem bir manzarada yürüyüş yaptık. Burada aklınıza kaybolur muyuz sorusu geliyorsa hemen cevaplıyorum; yerdeki sarı-kırmızı boyaları takip ettiğiniz sürece kaybolma şansınız yok 🙂 Otelde bir çok farklı aktivite de oluyor. Taş boyama, yoga, akşamları açık havada sinema keyfi, tekne turu gibi. Biz bir gece yemek sonrası merak edip açık hava sinemasına gittik, şansımıza bizden başka kimse yoktu ve otelin her gün koyduğu 3 filmden birini seçerek dalgaların sesi ve büyüleyici deniz manzarası eşliğinde filmimizi izledik. Otelin mükemmel konumlandırılmış barı ise iki akşam da bizi oraya uğramaya teşvik etti. Eğer şanslıysanız burada bir kaç alevli kokteyl gösterisi izleyebilirsiniz 🙂 

Otelden çıkış yapacağımız gün ise son olarak tekne turuna çıkmaya karar verdik ve sabah, öğle, gün batımı turlarından saati bize en uygun olan öğle turunu seçtik. Tekneler kişiye özel tur yaptığı için katılmaya karar verdiyseniz 1 gün önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Tekneye isterseniz meyve tabağı, içecek veya atıştırmalık yiyecekler sipariş edebiliyorsunuz. Tur boyunca kaptan bizi bölgedeki en güzel 3-4 koya götürdü. Kabak Koyu ve Soğuk Su Koyu bizim en çok sevdiklerimiz oldu. Kabak koyunu yazın kalabalığından ve canlılığından sonra öyle tenha görmek insanın içini burksa da bazen sessizliği de arıyoruz diye düşünüyorum. Soğuk Su koyu ise kaya mağaraları ile çam ağaçlarının arasında esrarengiz bir görünüme sahipti. Bu koyun özelliği kayaların arasından çıkan soğuk doğal kaynak suyunun denize karıştığı noktayı görüyor olmamız, adını da zaten buradan alıyor. Turumuzu tamamladıktan sonra kaldığımız süre boyunca ilgi ve alakalarını eksik etmeyen otel personeliyle vedalaşıp yeni durağımıza gitmek üzere otelden ayrıldık. 

Hillside Beach Club: Tam Pansiyonun Böylesi

Gelelim biraz daha kalabalık, aktivitelerle dolu, tam pansiyonun hakkını sonuna kadar veren diğer otelimize. Birçoğunuz yemeklerinin lezzetiyle meşhur bu oteli duymuşsunuzdur. Tüm övgüleri hak ediyor, test edildi, onaylandı! Burada gördüğümüz harika kültüre değinmeden geçmek istemiyorum; her an güler yüzlü çalışanların selam verip halinizi hatırınızı sorduğu bu otel kendinizi gerçekten cennette hissettiriyor.

Hillside Beach Club
Hillside Beach Club | Fotoğraf: Özge Hocalar

Biz balayı için özel teraslı superior oda tercih ettik. Daha önce hiç görmediğim şekilde dizayn edilmiş bu odaya girer girmez kendimizi yemyeşil doğaya açılan, aradan masmavi ege denizini gördüğümüz bir terasta bulduk.

Gelelim otelin full pansiyon konseptine 🙂 Otelde 3 farklı restoran var; Ana Restoran, İtalyan Restoranı ve Pasha Restoran. Ana restoranda sabah, öğle, akşam olmak üzere açık büfe servis var; burada içecekler de ücrete dahil. Tüm yemekler; özellikle her birini denemeye can atacağınız tatlıları muhteşem. Kendi yaptıkları dondurmaları ise hala özlüyoruz… İtalyan Restoranı adından da anlaşıldığı gibi mevsime uygun taze ürünlerle hazırlanmış İtalyan yemekleri sunuyor. Pasha Restoranda ise Akdeniz mutfağından lezzetler mevcut. Bu iki restoran da fiks menü şeklinde hizmet veriyor ve sadece içecekleri ücretlendiriyor. Biz tüm restoranları deneyebildik ama duyduğumuz kadarıyla sezon ortasında bu restoranlara yer ayırtmak bir hayli zor oluyormuş. Yine de ana restoran tabiki her zaman hizmete hazır!

Bu tesiste sıkılmak mümkün değil! Günün neredeyse her saatinde herkesin kendine göre bir şeyler bulabileceği aktiviteler var ve bu aktiviteleri otelin mobil uygulaması sayesinde takip edip katılacaklarınızı favorilerinize ekleyebiliyorsunuz. Kasım ayında gitmenin en büyük avantajı ise hiç bir aktivite için sıra beklemememiz oldu. Biz her gün hatta abartıp günde 2 kere dart oynadık 🙂 Bu aktivitelerin bir çoğunda kazanan misafirlere kokteyl, aile fotoğrafı gibi hediyeler veriliyor. Bir günümüzde t-shirt boyama etkinliğine katıldık, rengarenk boyadığımız t-shirtlerimiz bizlere birer Hillside hatırası olarak kaldı. Aktiviteler arasında sabah yogası, pilates, zumba, plaj voleybolu, okçuluk gibi etkinlikler olsa da biz bu seferlik onlara katılmayıp izlemeyi tercih ettik. Ayrıca çok çeşitli su sporları da mevcut ama onları da seneye yazın daha sıcak havalarda denemek üzere sonraki gelişimize bıraktık.

Otelde 3 farklı plaj bulunuyor, biz hepsinde vakit geçirdik. Silent Beach tamamen teknolojiden ve kalabalıktan uzaklaşıp doğanın ve denizin sesini dinleyebileceğiniz huzurlu bir yetişkin plajı. Biz bu plajın yanında bulunan SPA’da masaj yaptırdık. Siz de giderseniz kuş sesleri eşliğinde hem rahatlayıp hem de canlanacağınız bu zamanı kendinize ayırmayı ihmal etmeyin. Diğer bir yetişkin plajı olan Serenity plajına ise ulaşım mini bir tekne ile yapılıyor. Karadan da güzel bir patika yol var ancak biz tekneyle gitmeyi tercih ettik. Burası da çam ağaçlarının arasında sessiz, dinlenebileceğiniz aynı zamanda Serenity Bar’dan içecek alıp serinleyebileceğiniz muhteşem bir plaj. Son olarak çocukların da vakit geçirebildiği ana plajda daha hareketli bir ortamda denizin tadını çıkarabilir, plaj voleybolu oynayanlara tezahürat edebilirsiniz. Ayrıca akşamüzeri çay saatinde kurabiyeler, kekler, simitler ile deniz sonrası tam acıktığınız anda açlığınızı yatıştırabilirsiniz 🙂 

Akşamları da otel etkinlikleri hız kesmeden devam ediyor. Yemekten sonra amfitiyatroda dans showları oluyor, biz bir günümüzde kapanışa özel güzel bir gösteriyi izleme şansı bulduk. Özenle hazırlanmış bu gösteride gün içinde aktivitelerde size eşlik eden, farklı ülkelerden gelmiş ve sıcakkanlı animasyon ekibini bu kez dans ederken görüyorsunuz. Gösterilerden sonra da her akşam havuz başında canlı müzik performansları oluyor. Havanın soğuk olmasına ise ateş yakarak çözüm bulmuşlar; bu sayede hiç üşümedik 🙂 Burası bizim için daha otelden ayrılmadan seneye hangi tarihlerde gelsek dediğimiz bir yer oldu. Benim gibi tam pansiyon otel konseptinden hoşlanmayan birini bile böylesine içine çekebildiyse herkesin denemesi gerek!

Kapak Fotoğrafı: Özge Hocalar

İlginizi çekebilir: Ayşenur Akın’dan Fethiye’de Yamaç Paraşütü