Kasım ayının sonlarına gelmemiz ile beraber yavaş yavaş kışa merhaba demeye hazırlanıyoruz. Artık evlerimizde sıcak ve keyifli ortamlar yaratmanın zamanı geldi. Bu yüzden bugün Danimarka’nın popüler kavramı hygge felsefesi ile evde keyifli bir gün yaratmaktan bahsedeceğim.

 Fotoğraf: unsplash.com/Stella Rose
Fotoğraf: unsplash.com/Stella Rose

Peki hygge nedir? Hygge’nin Danca da tam bir karşılığı olmamakla beraber, keyifli, sıcak ortamlar yaratmak, ruhunu doyurmak, stresli durumlardan uzak kalmak, anın tadını çıkarmak, sevdiklerinle beraber iyi vakit geçirmek, sade ve minimal ile mutlu olmak gibi tanımalara uyduğunu söyleyebiliriz. Bütün bu tanımlara baktığımızda, hygge’ye ulaşmanın zor olduğunu düşünebilirsiniz ama aslında gayet basit. Hatta hepimizin zaman zaman deneyimlediği türden durumlar. Burada önemli olan, bunu farkında olarak gerçekleştirmek. Kış aylarında evde hygge güzel bir fikir olabilir diyenleriniz için buyurunuz ihtiyaç listeniz…

Hygge Felsefesi Nasıl Uygulanır?

Sevdiğimiz dostlar ya da ailemizle ev buluşması, doğada olmak, sıcacık bir kahve ya da bitki çayı, belki de sıcak çikolata, fırından yeni çıkmış zencefilli tarçınlı kurabiye, mumlarla aydınlatılmış loş bir ortam, minimal ve sade mobilyalar, sıcak şarap, biraz ev yapımı reçel, hatta çikolata, yün çoraplar ve rahat ev giysileri…

Hygge Felsefesi: Samimi Bir Ev Ortamı İçin Öneriler
Hygge Felsefesi: Samimi Bir Ev Ortamı İçin Öneriler

Hygge’nin olmazsa olmazı kesinlikle mumlar! Çünkü hygee bir ortam loş olmalı. Evde vakit geçireceğiniz alanı mumlarla doldurup loş bir ortam yaratabilirsiniz. Loş ortam hazırsa, okuyacağınız kitaba ya da izleyeceğiniz filme karar verebilirsiniz. Diğer maddelere geçmeden hemen kitap önerilerimi size yazayım.

 Fotoğraf: kitapyurdu.com
Fotoğraf: kitapyurdu.com

İlk kitap önerim, Norveçli Yazar Erlend Loe’den geliyor: Süper Naif ya da Doppler, ben bu iki kitabın da bitmesini hiç istemedim. Erlend Doe’nin karakterleri ile baya iyi anlaştım.

İkinci kitap önerim ise, Fransız yazar Jean Paul Didierlaurent’ın 6.27 Treni isimli sıcacık hikayesi. Konusu şöyle: Guylain Vignolles kâğıt geri dönüşüm fabrikasındaki işinden nefret eden yalnız ve mutsuz bir adam. Hayatı, sıkça sohbet ettiği küçük kırmızı balığıyla birlikte yaşadığı ev ve çalıştığı fabrika arasında geçiyor. Görevi kitapları paramparça eden korkunç makine olan Zerstor 500’ü kullanmak. Kitapları yok etmekten duyduğu vicdan azabından kurtulmanın yolunu her gün bindiği banliyö treninde, Şey’den söküp aldığı birbirinden bağımsız kitap sayfalarını yüksek sesle okumakta bulan Guylain, tekdüze hayatının akışının vagonda bulduğu o akıllı bellekle birlikte değişeceği umuduna kapılıyor. Minik aletin içindeki metinlerin yazarının peşine düşen bu umutsuz, şehirli adamın küçük hayatı büyük bir dönemecin eşiğine giriyor…

 Fotoğraf: youtube.com
Fotoğraf: youtube.com

Film önerim ise yine sıcacık bir hikaye olan, Edebiyat ve Patates Turtası Derneği. Kitapların, dostluğun, aşkın ve savaşın bir arada olduğu 2018 yapımı bu filmi Netflix’ten izleyebilirsiniz. Konusu ise şöyle: Edebiyat ve Patates Turtası Derneği üyesi olan ve adada yaşayan Dawsey, yazar Juliet’ e bir mektup yazıyor. Mektuplaşmaların ardından derneği merak eden ve kendisine yazacak bir şeyler arayan Juliet, o küçük adaya gitmeye karar veriyor. Juliet’in adaya gelmesiyle hem üyelerin hem de Dawsey’in hayatı değişmeye başlıyor. Ne istediğini ve ne aradığını daha iyi keşfeden yazar, aynı zamanda diğer karakterlerin de hayatına dokunuyor. Uzun zamandır izlediğim en tatlı, en samimi filmdi. Hygge bir güne kesinlikle yakışacağını da eklemeliyim.

İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Netflix Filmleri

Kitapla başlayacaksak eğer, yanında hoş bir müzik açmak kesinlikle mutluluğu arttıracaktır. Ben en son bir kitap tavsiyesi üzerine, Spotify’dan Gregory Alan Isakov’un albümünü dinlemiştim ve epey keyiflenmiştim. Mumlar, film ya da kitaplar hazırsa, yanına eşlik edecek kahve ve kurabiyeleri hazırlamanın tam zamanı! Ben tercihimi kesinlikle zencefilli kurabiyeden yana kullanırdım. Kahve demlendi, kurabiyeler de hazırsa şimdi en rahat ev kıyafetlerimizi ve yün çoraplarımızı da giyebiliriz. Tabii ki ekoseli battaniyemiz olmazsa olmazımız. Bu anı biraz daha keyiflendirmek için yanınıza mutlaka not defteri ya da günlüğünüzü de alın. Günün bitiminde izlediğiniz filmi, okuduğunuz kitabı, dinlediğiniz müziği ve günün size hissettirdiklerini not alabilirsiniz. Bu notları daha sonra okuduğunuzda sizi mutlu ve motive edecektir.

Tüm bunları gözünüzde canlandırdığınızda size de çok güvenli bir sığınma ortamı gibi görünmüyor mu? Belki adına hygge demeyebilirsiniz. Adını her ne koyarsanız koyun, bu anlar kendimize vereceğimiz en güzel hediyelerden biri. Belki bir sonraki yazıda sevdiklerimizle hygge ortamı yaratmak için neler yapabiliriz den bahsederiz, ne dersiniz?

İlginizi çekebilir: Melike Büşra’dan İskandinav Mutlu Yaşam Sırları