Çocukluğu tüm Ege’de geçmekle birlikte ressam-şair İdil Berf 2015’te Datça’ya ailesiyle birlikte yerleşmiş. Türkiye’ de Datça kadar başka bir kasaba var mıdır acaba? Tertemiz denizi, sayısız koyları yürüyüş yolları, sürekli esen rüzgârlarıyla Ege’nin bir yaz kıtasından çok mitolojik bir çağdaşımız olduğunu sürekli hatırlatan bir anıt sayfiyemizdir Datça. Biz de Datça’ya yerleşen ressam ve şair İdil Berf ile sanat yolculuğu üzerine konuştuk.

Söyleşimizin yayın aşamasında ana fikir olarak senden “Datçalı” olarak bahsedeceğimi düşünürsek sana Datçalı diyebilir miyiz artık tamamen? Önce sanırım ailen Datça’ya yerleşti; senin de yerleşmen kendi ailenle birlikte oldu diye biliyorum?

Ben kendimi Ege’li olarak görüyorum 🙂 İstanbul’ da doğdum ama çocukluğumun tüm yazlarını Bodrum Gölköy’ de geçirdiğim için oranın da belleğimde bıraktığı izler çok. Sonrasında eğitim öğretim için İstanbul’a dönüş ve 2015’te tekrar Ege’ye, bu sefer Datça’ya gelişimizle bu hikâye yol alıyor. Annem ve babam geldi önce 2010 yılında… Biz de kızımızın doğumu için geldik ve kaldık. Annemin burada oluşu gelmemde büyük bir etkendi. Bozulmamış bakir doğası da diğer etkendi. Dönüp baktığımda 7 yıl olmuş.

idilbb
Denizin Kalbi, 2021| İdil Berf

Datça Türkiye’nin hatta Ege’nin en naif yerlerinden ve galiba sanatçılar en çok sefasını -ve cefalarını da- sürüyor? Tüm sanat camiasının ilgisini bu denli çekecek ölçüde ne var Datça’da?

Türkiye’de halen bu şekilde bakirliğini koruyan başka bir kasaba yoktur herhalde. Denizi tertemiz, bir sürü koy, yürüyüş yolları, her zaman esen rüzgârı, iklimi bu denli yaşamaya uygun bir yer az bulunur. Sanatçıların tercihine değinecek olursam, sanırım rahatça üretmek için tercih ediyorlar. Dışardan nasıl görünüyor bilmiyorum ama sanat paylaşımı açısından herkes bireysel takılıyor üretimlerinde. Manevi bir alışveriş ben pek görmedim, yaşamadım. Ben kendi üretimlerimi yapıyorum keyifle. Datça’nın doğası ve mitolojisi en büyük ilham kaynağım.

Aileden sanatçısın diyebiliriz senin için. Burada baban değerli Ali Gök ağabeyi paranteze almak istiyorum. Tabii ki çok değerli bir akademisyen ve ressam olan annen sevgili Yasemin Gök’ü tüm paragrafa yaymış durumdayım bunları söylerken. Buna karşılık son derece mütevazı ve sade bir aile yaşantısı okuyorum ben sizleri uzaktan da olsa görürken…

Öyle gerçekten. Kendi kabuğumuzda yaşıyoruz burada. Babam evde ekran başında kitaplarıyla uğraşıyor, arada dağ tepe yürüyüş yapıyor. Annem pandemi sırasında atölyesini bıraktı. O da evde üretimlerini sürdürüyor. Benim atölyem bahçem. Kullandığım malzemeler nedeniyle solumamak için bahçede kurdum düzenimi. Açık havada çalışmak çok iyi geliyor bana. Mono baskı çalışıyorum. Genellikle evdeyiz. Berrak’ın okulu da yakın. Bisikletle götürüp getiriyoruz. Sahilde gittiğimiz, sevdiğimiz koylar var, kahvemizi alıp güzel zaman geçirebiliyoruz. Pek kalabalığa karışmadan 3-5 dostla sürdürüyoruz yaşantımızı.

idilbbb
Monotipler | Fotoğraf: İdil Berf

Okullu bir plastik sanatçısın. Sanatı çok seven bir yazar olarak hep merak ederim resim sanatının tüm gelişimlerine, gündemlerine hâkim olan etmenlerin kökenlerini… Okullar, akademiler, koleksiyoncular, galeriler, medyalar, festivaller, bienaller, sergiler… Sen tam olarak tüm bunların neresinde yaşıyorsun, besleniyorsun ve ışıyorsun?

İstanbul’da daha yoğun bir hayat yaşıyorduk. Sergilere, fuarlara, festivallere katılıyordum. Resimlerim müzayedelere çıkıyordu. Etkileşim platformları çok olduğu için besleniyordum da. Ama bir Ege kasabasına gelince tabii ki hayat yavaşlıyor. Bir de Berrak doğdu. Her şeye isteyerek ara verdim bir müddet. Şimdilerde tekrar eski çalışma tempoma girmeye çalışıyorum. Burada doğadan besleniyorum. Resimlerime de yansıyor… Müzik, doğa ve son dönem kullandığım imgeler düşsel kompozisyonlar olarak kâğıda yansıyor. Ben çok planlı programlı çalışan bir ressam değilim. Tamamen spontane ve içsel yolculuğumun yönlendirmesiyle çalışıyorum. kalbin ritmi gibi… O anda oluşuyor her şey… En son 28 Haziran’da Bodrum’da bir karma sergi yaptık. Fakat önümüzdeki yaz için yeni bir kişisel sergiye hazır hissediyorum kendimi.

Türkiye’de, dünyayla birlikte, sanatta -kayıtlara göre 6. tanım evresinde- tarihsel açıdan çok değişik, hatta NFT (nitelikli fikri tapu), Metaverse gibi oluşumları da sorunlarıyla kabul eden bir aşamadayız. Güvenlik endişelerinin ötesinde, merkez ve kenarlarda genel bir görünümünü kişisel olarak tarif edebilir misin bu yaşananları?

Ben çok uzağım bu konulara… Sanat aşırı dijitalleşti. Bir yere kadar izleyebiliyorum. Kafam karışıyor 🙂 Orijinali bende olan bir resmi sanal bir dünyada satıp, sonra sanal bir evin duvarına asmak kişisel tatminden ötesi değil sanki… Ona gerçek anlamda dokunmak varken ekran görüntüsünü ben ne yapayım?

Sanat yolculuğundan söz edelim istiyorum şimdi. Altıncı soruya da gelmiş olsak kendinden söz etmeni rica ediyorum tam da burada: Öğrenimlerin, sanata girişin, ilk deneyimler ve bugün nerede hissettiğinle ilgili kendini?

Annem beni büyütmek için Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliğinden istifa ettikten sonra evin bir bölümünü atölye haline getirdi. 3 yaşımdayken beni koca bir tuvalin başına geçirip elime fırçayı verdi. Evimize hep sanatçı dostlar gelirdi. Sohbetleri dinlerdim. 15 yaşımda şiir yazmaya başladım. Baudelaire ve Rilke’yi okuyordum. İlkokulu Beylerbeyi İlkokulu’nda okudum. Canım öğretmenim İlhan Aydın’ın yönlendirmesiyle ortaokul ve liseyi özel okudum. Sonra Marmara Üniversitesi Resim Bölümü’nden sınıf birincisi olarak mezun oldum. Okulun bana kazandırdığı en büyük hazine Mustafa Pilevneli hocam oldu. Mono baskıya olan aşkım onunla başladı. İtalya’da doğmuş bir baskı çeşidi. Çok heyecanlı, sürprizli bir teknik. Hızlı çalışman gerekiyor. 15 yıldır bu teknikle çalışıyorum.

Bugün nerede hissettiğimle ilgili kararsızım. Biraz günlük yaşıyorum bu aralar, düşüncelerim gelgitli. Ülkenin içinde bulunduğu çıkmazlar çok etkiliyor. Duyarsız kalmak imkânsız.

Şair ve yazar tavrın ve durumunla da ilgili biraz konuşmayı çok isterim aslında. İlk şiir kitabını çok iyi hatırlıyorum. O çalışmalar, çabalar devam etti mi ediyor mu?

Datça’ya gelişimle şiirlerim daha da doğaya döndü. Knidos bana çok ilham verdi. Yarım adanın en etkileyici yeri orası benim için. Birçok şiirimi oradan aldığım ilhamla yazdım. Deniz kızına dönüşen Demeter, renkli gelincik balıkları, rüzgarda zeytin ağaçları, denize uzanan dağlar, heybetli Zeus vs. Bir de kullandığım tekniğin bir parçası olarak her resmime bir isim veriyorum ve isimler resmin ön yüzünde yazıyor. Resim ve şiir bir bütün benim için. Birbirinden ayırmıyorum. Anlam aynı:)

2019 yılında 2. kitabım ‘Yakın Dağ’ yayımlandı. Tanıtımını UKKSA’da (Uluslararası Knidos Kültür Ve Sanat Akademisi) babamın kitabıyla eş zamanlı yaptık. Yazmaya devam ediyorum ama yavaş ilerliyor. Kendime ayırdığım zamanı daha çok resim yaparak geçiriyorum. Üretmek başlı başına büyük bir mutluluk benim için…

Kapak Fotoğrafı: İdil Berf

İlginizi çekebilir: Halil Gökhan’dan Ayşım Okudan ile Sohbet