Her birimizin sevdiği bir filmi izlemek için pek çok farklı sebebi bulunuyor hiç kuşku yok ki. Kimimiz yönetmen, bir kısmımız hikaye, kimimiz ise hayran olduğu başrol oyuncusunu gördüğü an o filme gözü kapalı bir şans tanıyor. Fakat bir faktör daha var ki kimi zaman bir filmin başrolü kadar etkileyici kimi zaman da yardımcı rolü kadar olmazsa olmaz. Geçmişten günümüze sinema sanatında her daim varlığını sürdüren “şehir”ler, belki de gezmediğimiz o caddeleri ve sokaklarıyla adeta büyülü bir mekan olabiliyor. Onlardan biri olan ve hikayesi İstanbul’da geçen filmleri derlediğim bu yazımda sizleri 1920’lerden 2000’li yılların hemen başına dek uzanan bir zaman yolculuğuna çıkaracak on dikkat çekici filmle buluşturacağım.

İstanbul’a Davet Eden Filmler | Fotoğraf: Artful Living

İstanbul’a Davet Eden Filmler

The Virgin of Stamboul (İstanbullu Bakire) | Tod Browning, 1920

the-virgin-of-stamboul
The Virgin of Stamboul | Fotoğraf Kaynağı: IMDb

İlk önemli çıkışını The Virgin of Stamboul ile yapan yönetmen Tod Browning, özellikle Lon Chaney ile çektiği filmlerle korku türünün yaratıcısı olarak kabul gören bir isim. Henüz Türkiye Cumhuriyeti dahi kurulmadan önce 1920 yılının İstanbul’unda geçen film, Batılıların, Doğu’nun gizemli ve geri kalmış olduğu yönündeki algısıyla oynuyor.

5 Fingers (Beş Parmak) | Joseph L. Mankiewicz, 1952

5-fingers
5 Fingers | Fotoğraf Kaynağı: IMDb

Oscar’lı yönetmen Joseph Mankiewicz’in II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sı için çalışan en önemli casuslardan İlyas Bazna’nın gerçek öyküsünü anlattığı 5 Fingers, İstanbul’da gerçekleştirilen ilk büyük uluslararası yapımlardan biri olma özelliğini de taşıyor. İki dalda Oscar’a aday gösterilen filmde sadece “kimselerin olmadığı” İstanbul sokaklarını değil, o günlerin Ankara’sını da izleme fırsatını buluyoruz.

From Russia with Love (Rusya’dan Sevgilerle) | Terence Young, 1963

from-russia-with-love
From Russia with Love | Fotoğraf Kaynağı: The Telegraph

James Bond film serisinin Dr. No’yu takip eden bu ikinci filmi, hiç kuşku yok ki Türk seyirciler için ayrı bir anlam ifade ediyor. Rusların elinde olan Lektor şifreleme makinesini ele geçirme görevi verilmesi sonucu İstanbul’a gönderilen Bond’un maceralarını anlatan film, Türkiye’de çekilen ilk James Bond yapımı unvanına da sahip. Büyük bir bölümü İstanbul’da geçen ve en iyi Bond filmlerinden biri olarak kabul edilen yapımda 60’ların İstanbul’unu, Dolmabahçe ve Beylerbeyi saraylarını, tarihi binaların arasında günümüzde artık gittikçe azalan yeşil alanları izleyebiliyoruz. Kapalıçarşı, Sultanahmet, Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya gibi yerlere de uğrayarak dönemin İstanbul’unda heyecanlı bir tura çıkaran filmde Bond, ayrıca Sirkeci Garı’na gidiyor ve 1883-1977 yılları arasında Paris ile İstanbul arasında hizmet vermiş Şark Ekspresi’ne (Orient Express) biniyor.

L’immortelle (Ölümsüz Kadın) | Alain Robbe-Grillet, 1963

limmortelle
L’immortelle | Fotoğraf Kaynağı: Pera Müzesi

60’lı yılların İstanbul’u denince akla gelen ilk filmlerden biri belki de Alain Robbe-Grillet’nin ilk yönetmenlik denemesi olan L’immortelle. İstanbul’a yeni gelen bir Fransız’ın gizemli bir kadınla tanışmasından sonra yaşadıklarını anlatan film, kanımca Fransız sinemasının da en ilginç yapımları arasında. İstanbul’un o dönemki seyrine doyum olmayan görüntüleriyle tutsaklığı, kısıtlanmayı ve hapis hayatını vurgulayan bir şehrin içindeki labirentin ortasında bırakan film, zaman ve mekanı akıllıca işlenmiş kurgusuyla adeta büküyor. Büyülü ve gerçeküstü bir durağanlığa sahip İstanbul’un oyuncular kadar başrolde yer aldığı hikaye, seyircisini bir kadın imgesinin tutsağı haline getiriyor.

Topkapi (Topkapı) | Jules Dassin, 1964

topkapi
Topkapi | Fotoğraf Kaynağı: IMDb

Bugün dahi İstanbul’da geçen bir macera hikayesi dendiğinde akla gelen filmlerin başında gelen Topkapi’de, uluslararası bir hırsızlık çetesini Topkapı Sarayı Müzesi’nden kıymetli bir hançeri çalmak üzere soygun planlarını uygulamaya koyarken izliyoruz. Casus romanları yazarı Eric Ambler’ın The Light of Day (Gün Işığı) adlı kitabından uyarlanan ve dış mekan çekimlerinin tamamının İstanbul’da gerçekleştirildiği filmin oyuncu kadrosunda yer alan Peter Ustinov ise Arthur Simpson rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanmıştı. Jules Dassin’in renkli çektiği ilk film olma hüviyetine de sahip Topkapi’de yönetmenin eşi ve Yunanistan Kültür Bakanı olan Melina Mercouri oynuyor. Ahmet Danyal Topatan’ı da filmin figüranlarından biri rolünde izliyoruz.

Sevmek Zamanı | Metin Erksan, 1965

sevmek-zamani-3
Sevmek Zamanı | Fotoğraf Kaynağı: MUBI

Sinemaya giriş yaptığı ilk günden bu yana çeşitli sebeplerle sansür engeline takılan, Türk sinemasının “anlaşılmayan adamı” Metin Erksan’ın Yeşilçam geleneğinden ayrı duran filmi Sevmek Zamanı, İstanbul ve Büyükada denince zihinlerde ilk beliren işlerin başında geliyor. Yönetmenin ölümünün onuncu yılında, MUBI’nin katkılarıyla Atlas Post Prodüksiyon tarafından 35 mm kopyasından 4K kalitesinde restore edilen film, geniş bir dağıtım ağıyla tüm dünyadaki sinemaseverlerle buluşmuştu. Unutulmaz yağmur sahnesinin çekildiği Yahya Efendi Türbesi’nden Büyükada’ya, surlardan Kilyos’a ve Defterdar Yokuşu’na dek karakterlerle birlikte İstanbul’a en doğal haliyle bakış atarız. Erksan’ın Sevmek Zamanı hakkındaki şu sözleri ise o dönemi anlamak için oldukça manidar: “Para kazanmak için yapılmış filmlerimin dışındakilerin Türk sinemasıyla hiç ilgisi yoktur. Mesela Sevmek Zamanı’nın Türk sinemasıyla ne ilgisi var? Daha doğrusu Sevmek Zamanı’nın kendisi Türk sinemasıysa diğer çoğunluğun artık ne sineması olduğu belli değil. O zaman filme şöyle bakılıyordu Türk sinemasının içinde: Yarı deli bir kız, ormanda, elinde plastiğe sarılı bir çerçeveli bir fotoğrafla bir adam geziniyor… O dönemin prodüktörleri, sinemacılar da böyle bakıyorlardı.”

Ah Güzel İstanbul | Atıf Yılmaz, 1966

İstanbul’a Davet Eden Filmler, Ah Güzel İstanbul
İstanbul’a Davet Eden Filmler, Ah Güzel İstanbul | Fotoğraf Kaynağı: Anadolu Ajansı

Artist olmak için köyünden kaçan bir genç kızla alkole düşkün bir sokak fotoğrafçısının öyküsünün anlatıldığı Ah Güzel İstanbul, hiç kuşkusuz İstanbul’u en nahif bir biçimde beyaz perdeye aktaran filmlerinden biri. Kuşaklar boyu İstanbul’da yaşamış, kökleri Osmanlı’ya dayanan bir ailenin son ferdi olan Haşmet gibi bir karakteri sinemamıza kazandıran film, başroldeki Sadri Alışık’ın harika performansıyla zihinlerde yer ediniyor. Senaryosunu Safa Önal’ın yazdığı bu benzersiz klasik filmde Atıf Yılmaz, hem İstanbul’un bugün artık çok değişen bozulmamış çehresini hem de o dönemin dönüşüm içerisindeki toplumunu izleyiciye eşsiz bir duyarlılıkla aktarıyor.

Vampyros Lesbos (Lezbiyen Vampirler) | Jesús Franco, 1971

vampyros-lesbos
Vampyros Lesbos | Fotoğraf Kaynağı: The Movie Database

Kült yönetmen Jesús Franco’nun vampir türünün en ilgi çekici ve popüler işleri arasında yer alan filmi Vampyros Lesbos, ayrıca ülkemizde çekilmiş erotik-gerilim türünün nadide örneklerinden biri konumunda bulunuyor. Henüz ilk dakikalarında İstanbul’un cami ve minare görüntülerinin hakim olduğu filmde ilerleyen dakikalarla birlikte şehrin muhtelif semtlerinden yol, sokak, kent yaşamı görüntüleri katılırken bu görüntülere psikedelik rock müzik de eşlik ediyor. Film her ne kadar Bram Stoker’ın Dracula’s Guest (Drakula’nın Konuğu) adlı kısa öyküsünden esinlense de net olarak korku ve erotik kalıplarının içine girmiyor. Filmin kült haline gelmiş olmasının en önemli nedenlerinden biri de Kontes Nadine’i canlandıran Soledad Miranda’nın çekimlerin tamamlanmasından kısa bir süre sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetmesi.

Körebe | Ömer Kavur, 1985

korebe
Körebe | Fotoğraf Kaynağı: D-Smart GO

Filmlerinde her daim mekan-konu bütünlüğüne önem verip bu doğrultuda hikayeler oluşturan Ömer Kavur, hiç kuşkusuz ki sinemamızın en değerli yönetmenlerinden biri. Kendisinin 1985 tarihli filmi Körebe de yine bu doğrultuda bir bütünlük içinde İstanbul’un taşra semtlerini, gecekondu mahallerini ve şehirdeki öteki hayatları aktarıyor. Türkan Şoray’ın oyunculuğunun öne çıktığı film ise bizi eski ve bilmediğimiz bir İstanbul’un yüzüyle buluşturuyor. Kavur sinemasının en önemli unsurlarından biri olan yol ve yolculuk temasını İstanbul içinde işleyen film, başka bir şey ararken kendi içlerinde bir yolculuğa ve arayışa çıkan, kendilerini bulan karakterleriyle dikkat çekiyor.

Uzak | Nuri Bilge Ceylan, 2002

İstanbul’a Davet Eden Filmler, Uzak
İstanbul’a Davet Eden Filmler, Uzak | Fotoğraf Kaynağı: Nuri Bilge Ceylan

Sinemamızın usta isimlerinden Nuri Bilge Ceylan’ın üçüncü uzun metrajı olan Uzak, yönetmenin aynı zamanda kırsal kesimden kente indiği ilk yapım özelliğini taşıyor. Dekor ve mekanlar her ne kadar değişmiş olsa da yönetmenin sinema anlayışının aynı olduğu bu filmde özellikle kar yağışı altındaki İstanbul’un beyaz silüeti ve özlediğimiz İstiklal’in o günkü dokusu, bugün bile her izleyişte aynı derecede etkilemeyi başarıyor. Ceylan’ın film hakkındaki şu sözleri ise tekrar tekrar okumaya değer: “Tutkusuz, renksiz ve tekdüze görünen hayatın sinemaya uyarlanması düşüncesi beni her zaman daha fazla heyecanlandırmıştır. Birbirine benzeyen günlerin hiçbir belirli iz bırakmadan geçip gittiği, insanda bazen yoğun bir anlamsızlık duygusu yaratan ve sanki belli bir yaştan sonra varlığını daha da hissettiren bir ruh halinin bir filmime konu olabilmesi fikrini belli belirsiz bir şekilde uzun süredir içimde taşıyordum. Belki bu duyguya, kendisine katlanmayı mümkün kılacak bir anlam katabilmek ya da arada bir sempati bağı oluşturabilmek adına. Belki de bu benim en otobiyografik filmim.”

Kapak Fotoğrafı: The Telegraph